SÖZCÜK
1. Bir ya da birçok birimden oluşan, belirli bir biçimde yazılabilen (ideogram, hece ya da abece yazıları) ve bir sözcenin sözdizimsel-anlamsal işleyişine katılan dil öğesi. (Eşanl. KELİME.) [Bk. ansikl. böl.)
2. Sözlü ya da yazılı anlatım aracı; söz; kelime: Düşüncelerimi anlatacak sözcük bulamıyorum.
3. Söz: dağarcığının öğesi, adlandırma öğesi; kelime: Bu sözlük 100 000 sözcüğü kapsıyor. Bu sözcüğün fransızca karşılığı nedifi'
4. Söylenmiş ya da yazılmış kısa söz (genellikle bir tek ya da birkaç sözcüğüyle birlikte); kelime: Birkaç sözcük de ben ekleyebilir miyim?
—Biiş. Bir bütün olarak göz önüne alınan karakter ya da ikili öğe grubu.
—Dilbil, Sözcük hâzinesi - SÛZVARLIĞI. ll Sözcük öbeği -ÖBEK, ll Sözcük türleri, geleneksel dilbilgisinde, tümce çözümlemesi çerçevesinde sözdizlmsel va/veya anlambilimsel ölçütlere dayanarak belirlenmiş sözcük kategorileri. (Bk. ansikl. böl.) ll Sözcük yapımı, yeni sözlüksel öğe oluşturma süreçleri bütünü, (Bk, ansikl. böl.)
—ANSİKL. Dilbil. Geleneksel dilbilgllerinin mirası olan sözcük kavramı, öylesine yaygındır ki, her konuşucu, her an kendi dilinde bir örnek çıkartabilecek durumdadır. Yaygın kullanımda terim, A. Martinet'nin aşağıdaki tanımına uygun bir anlam kazanmıştır: ‘tek başına söyleyerek ya da metindeki öbür öğelerden bir beyazla ayırarak bağlamından soyutlanabilen ve bir anlam ya da sözdizlmsel bir işlev verilebilen söz zincirinin ya da yazılı metnin bir kesiti." Her şeye karşın, çağdaş dilbilimciler sözcüğün dilsel varlığını kesinlikle onaylamaktan kaçınırlar. Kuramsal düzlemde tartışmalı bir kavram olan sözcük gene de sözlükçülüğün uygulama alanında işlemsel bir değer taşır.
XIX. yy.'ın başına dek, söylem biçimsel (yazı zincirinde birimler arasındaki beyaz boşluklar) ve anlamsal (gerçeğin bir nesnesini anlatma ya da mantıksal bir işlemi açıklama gücü) ölçütlere göre en küçük birimlere bölünür, sözcükler, özelliklerine ya da işlevlerine göre sınıflara ayrılırdı: dilbilgisi kategorileri (ya da sözcük türleri). Bu kategoriler de, dolu bir anlamı olan, yeni yaratımlar ve aktarmalarla zenginleşebilen sözcük kategorileri bütününde temel sözcüklerde (adlar, sıfatlar, fiiller, belirteçler) ve dilbilgisel bağıntıları kuran yardımcı sözcüklerde (tanımlıklar, belirteçler vb,) toplanırdı. Sözlük türlerini düzenleme kaygısı, değişken sözcükleri (adlar, sıfatlar, adıllar, fiiller) değişmeyen sözcüklerle (belirteçler, llgeçlar, bağlaçlar), sözlükteki sözcükleri dilbilgisindeki sözcüklerle ya da dilbilgisinden kaynaklanan araç söz cüklerle karşıtlaştıran kimi sözdizim ya da anlambllim çalışmalarının sonucudur Sözcük hem söylemin bir birimi, hem de geleneksel dilbilgilerinde bir üstdil terimidir.
Karşılaştırmacı dilbilimcilerin araştırmaları, o zamana dek bölünmez olarak nitelenen sözcüğün, anlam taşıyan bir köke ve bir dilbilgisel belirti ya da biçimbirime (bükünler, ekler, önekler, sonekler vb.) ayrıldığını göstermiştir. ABD'Iİ dilbilimcilerin karşı çıktığı bu ayrımı A. Martinet benimseyerek anlambirimlerin ya da en küçük sözceleme birimlerinin ya temel bir anlam içerdiklerini (sözlüksel anlambirimler) ya da birincilerin anlamını değiştirebilecek öğeler (dilbilgisel anlambirimler ya da biçimbirimler) olduğunu ileri sürer.
Sözlükçülük alanında, sözcük kavramı, sözcelerde bulunan bükünlü sözcüğe değil, kuramsal bir yazılı birime gönderme yapar. Paradigma ya da belirtisiz biçime (fiiller için mastar, adlar ve sıfatlar için tekil) indirgenen sözcüğe belli sayıda dilbilgisel, kökenbilimsel kavram ve tanımına katılan anlamsal özellikler (ya da anlam-birimcikler) eşlik eder. Bu durum da, eş- yazımlı ve eşadlı sözcükleri çokanlamlı sözcüklerden ayırma, eşanlamlı ve karşıtanlamlı sözcükleri belirleme olanağı verir. Böyle bir listenin eşsüremli incelemesi, hiçbir sesçil ya da yazılı öğesi değiştirilemeyen biçimlerle (yalın sözcükler) karmaşık biçimleri (bileşik ya da türetme sözcükler) karşılaştırma olanağı verir. Kısaltmalar da dilin sözcük listesinde yer alır.
Port-Royal’de kaleme alınarı Grammalre görıerale et raisonnöe (Genel ve açıklamalı dilbilgisi) adlı yapıtın ardından, fransız dilbilgisi uzmanları ayırt-edici özelliklerini ve sözdizimsel işlevlerini belirledikleri dokuz terimli (ad, adıi, eylem, sıfat, tanımlık, belirteç, llgeç. bağlaç ve ünlem) üstdilsel bir tlpoloji ortaya koydular. Sözgelimi, tanımlığı tanımlarken dağılımı, yani addan önce geldiğini göz önünde tuttular; cins ve sayı gibi dilbilgisel kategorilerin taşıyıcısı olan ad ile zaman ve kişi kategorilerinin taşıyıcısı olan eylemi ayırmak, sıfat gibi değişken türleri, belirteç gibi değişmeyen türlerle karşıtlaştırmak İçin biçimbilimsel çözümlemeye yöneldiler; sözgelimi bağlaçların iki sözcük ya da İki tümce arasında bağ kurma özelliklerini belirtmek için bu sözcük tiplerinin oynadıkları sözdizimsel rolü göz önüne aldılar.
Bu kategorilerden her birine zihnin çeşitli işlemlerine (tasarlama ve yargılama) karşılık gelen özel bir anlambilimsel rol verdiler. Böylece gerçek dünyanın canlı varlıklarını ve nesneleri belirtme görevi ada, nitelikleri tanımlamak görevi sıfata, oluş ya da durumları belirtmek eyleme, yargının kipini göstermek belirtece düşüyordu. Anlamı olan ve dilbilgisi uzmanlarının "asıl türler" başlığı altından topladıkları bu sözcük türlerinin karşısına, ilgeç ve bağlaçlar, ünlem, tanımlık ve adıl gibi, asıl türler ya da tümceler arasında mantıksal ilişkiler kuran sözcükler konmuştur; bunların kendi başlarına bir anlamları yoktur ve "ikincil türler" diye adlandırılırlar.
Tanımlık dışında, olduğu gibi türk gramerinde de esas olarak alınan sözcük türleri kavramı modern dilbilimde değişik kökenli ölçütlere dayanması ve evrensel olmaması nedeniyle şiddetle eleştirilmiştir.
Sözcük yapımı, sözlük alanında dilsel değişimi belirtir. Sözlük, dilin özdeksel ve kavramsal evreninin göstericisi olduğuna göre, dünyanın ve toplum yaşamının tanınmasındaki hareketlere de sıkı sıkıya bağımlıdır Sözcük yapma gereksinimi ve hareketi de (sözlüksel yenileme), bilimlerin, tekniklerin ya da törelerin hızlı evrim dönemlerinde önemli boyutlara varabilir Günlük kullanımlara İlişkin bir sözlüğün 10 yıl arayla yapılmış iki ayrı baskısını inceleme, bu sözlüğün yaklaşık dörtte birinin yeni sözcüklerden etkilendiğini gösterir.
Sözcük yapımında iki tür görülür: yeni bir biçim ve anlamla donanmış sözlüksel birimin oluşturduğu biçimsel tür ve dilde var olan bir sözcüğe yeni bir anlam veren anlamsal tüt (Bu durum çokanlamlılığın özel bir biçimidir).
Anlamsal türün saptanması daha güçtür, çünkü sözlük birimdeki hiçbir biçimsel ölçüte dayanmaz; bağlam aracılığıyla üretilir ve bağlam (cümle, söylem) aracılığıyla yeni anlamı aktarır. Sözcük yapımıyla ortaya çıkan ürünlerin, dilin dizgesine uygunlukları ölçüsünde benimsenmeleri kolaylaşır Ancak, bu birimlerin benimsenmelerini ve yayılmalarını öngörmek güçtür çünkü bu olguların nedeni dilsel değil, toplumsal etkenlerdir.
1. Bir ya da birçok birimden oluşan, belirli bir biçimde yazılabilen (ideogram, hece ya da abece yazıları) ve bir sözcenin sözdizimsel-anlamsal işleyişine katılan dil öğesi. (Eşanl. KELİME.) [Bk. ansikl. böl.)
Sponsorlu Bağlantılar
3. Söz: dağarcığının öğesi, adlandırma öğesi; kelime: Bu sözlük 100 000 sözcüğü kapsıyor. Bu sözcüğün fransızca karşılığı nedifi'
4. Söylenmiş ya da yazılmış kısa söz (genellikle bir tek ya da birkaç sözcüğüyle birlikte); kelime: Birkaç sözcük de ben ekleyebilir miyim?
—Biiş. Bir bütün olarak göz önüne alınan karakter ya da ikili öğe grubu.
- Bellek sözcüğü, bir bilgisayar belleğinde, tek bir blok halinde adreslenmiş karakter ya da ikili öğe zincirinin uzunluğu. (Bu zincirin uzunluğu, çoğu kez, makine sözcüğünün uzunluğuyla aynı ya da onun tam katıdır.)
- Makine sözcüğü, bir bilgisayarda, tek bir blok halinde işlenen bilişim öğesi, (işlenen sözcüklerin uzunluğu bilgisayar merkezi biriminin gücünü yansıtır ve bu güç genellikle 8 ila 64 bit arasında değişir.)
—Dilbil, Sözcük hâzinesi - SÛZVARLIĞI. ll Sözcük öbeği -ÖBEK, ll Sözcük türleri, geleneksel dilbilgisinde, tümce çözümlemesi çerçevesinde sözdizlmsel va/veya anlambilimsel ölçütlere dayanarak belirlenmiş sözcük kategorileri. (Bk. ansikl. böl.) ll Sözcük yapımı, yeni sözlüksel öğe oluşturma süreçleri bütünü, (Bk, ansikl. böl.)
—ANSİKL. Dilbil. Geleneksel dilbilgllerinin mirası olan sözcük kavramı, öylesine yaygındır ki, her konuşucu, her an kendi dilinde bir örnek çıkartabilecek durumdadır. Yaygın kullanımda terim, A. Martinet'nin aşağıdaki tanımına uygun bir anlam kazanmıştır: ‘tek başına söyleyerek ya da metindeki öbür öğelerden bir beyazla ayırarak bağlamından soyutlanabilen ve bir anlam ya da sözdizlmsel bir işlev verilebilen söz zincirinin ya da yazılı metnin bir kesiti." Her şeye karşın, çağdaş dilbilimciler sözcüğün dilsel varlığını kesinlikle onaylamaktan kaçınırlar. Kuramsal düzlemde tartışmalı bir kavram olan sözcük gene de sözlükçülüğün uygulama alanında işlemsel bir değer taşır.
XIX. yy.'ın başına dek, söylem biçimsel (yazı zincirinde birimler arasındaki beyaz boşluklar) ve anlamsal (gerçeğin bir nesnesini anlatma ya da mantıksal bir işlemi açıklama gücü) ölçütlere göre en küçük birimlere bölünür, sözcükler, özelliklerine ya da işlevlerine göre sınıflara ayrılırdı: dilbilgisi kategorileri (ya da sözcük türleri). Bu kategoriler de, dolu bir anlamı olan, yeni yaratımlar ve aktarmalarla zenginleşebilen sözcük kategorileri bütününde temel sözcüklerde (adlar, sıfatlar, fiiller, belirteçler) ve dilbilgisel bağıntıları kuran yardımcı sözcüklerde (tanımlıklar, belirteçler vb,) toplanırdı. Sözlük türlerini düzenleme kaygısı, değişken sözcükleri (adlar, sıfatlar, adıllar, fiiller) değişmeyen sözcüklerle (belirteçler, llgeçlar, bağlaçlar), sözlükteki sözcükleri dilbilgisindeki sözcüklerle ya da dilbilgisinden kaynaklanan araç söz cüklerle karşıtlaştıran kimi sözdizim ya da anlambllim çalışmalarının sonucudur Sözcük hem söylemin bir birimi, hem de geleneksel dilbilgilerinde bir üstdil terimidir.
Karşılaştırmacı dilbilimcilerin araştırmaları, o zamana dek bölünmez olarak nitelenen sözcüğün, anlam taşıyan bir köke ve bir dilbilgisel belirti ya da biçimbirime (bükünler, ekler, önekler, sonekler vb.) ayrıldığını göstermiştir. ABD'Iİ dilbilimcilerin karşı çıktığı bu ayrımı A. Martinet benimseyerek anlambirimlerin ya da en küçük sözceleme birimlerinin ya temel bir anlam içerdiklerini (sözlüksel anlambirimler) ya da birincilerin anlamını değiştirebilecek öğeler (dilbilgisel anlambirimler ya da biçimbirimler) olduğunu ileri sürer.
Sözlükçülük alanında, sözcük kavramı, sözcelerde bulunan bükünlü sözcüğe değil, kuramsal bir yazılı birime gönderme yapar. Paradigma ya da belirtisiz biçime (fiiller için mastar, adlar ve sıfatlar için tekil) indirgenen sözcüğe belli sayıda dilbilgisel, kökenbilimsel kavram ve tanımına katılan anlamsal özellikler (ya da anlam-birimcikler) eşlik eder. Bu durum da, eş- yazımlı ve eşadlı sözcükleri çokanlamlı sözcüklerden ayırma, eşanlamlı ve karşıtanlamlı sözcükleri belirleme olanağı verir. Böyle bir listenin eşsüremli incelemesi, hiçbir sesçil ya da yazılı öğesi değiştirilemeyen biçimlerle (yalın sözcükler) karmaşık biçimleri (bileşik ya da türetme sözcükler) karşılaştırma olanağı verir. Kısaltmalar da dilin sözcük listesinde yer alır.
Sözcük türleri
Port-Royal’de kaleme alınarı Grammalre görıerale et raisonnöe (Genel ve açıklamalı dilbilgisi) adlı yapıtın ardından, fransız dilbilgisi uzmanları ayırt-edici özelliklerini ve sözdizimsel işlevlerini belirledikleri dokuz terimli (ad, adıi, eylem, sıfat, tanımlık, belirteç, llgeç. bağlaç ve ünlem) üstdilsel bir tlpoloji ortaya koydular. Sözgelimi, tanımlığı tanımlarken dağılımı, yani addan önce geldiğini göz önünde tuttular; cins ve sayı gibi dilbilgisel kategorilerin taşıyıcısı olan ad ile zaman ve kişi kategorilerinin taşıyıcısı olan eylemi ayırmak, sıfat gibi değişken türleri, belirteç gibi değişmeyen türlerle karşıtlaştırmak İçin biçimbilimsel çözümlemeye yöneldiler; sözgelimi bağlaçların iki sözcük ya da İki tümce arasında bağ kurma özelliklerini belirtmek için bu sözcük tiplerinin oynadıkları sözdizimsel rolü göz önüne aldılar.
Bu kategorilerden her birine zihnin çeşitli işlemlerine (tasarlama ve yargılama) karşılık gelen özel bir anlambilimsel rol verdiler. Böylece gerçek dünyanın canlı varlıklarını ve nesneleri belirtme görevi ada, nitelikleri tanımlamak görevi sıfata, oluş ya da durumları belirtmek eyleme, yargının kipini göstermek belirtece düşüyordu. Anlamı olan ve dilbilgisi uzmanlarının "asıl türler" başlığı altından topladıkları bu sözcük türlerinin karşısına, ilgeç ve bağlaçlar, ünlem, tanımlık ve adıl gibi, asıl türler ya da tümceler arasında mantıksal ilişkiler kuran sözcükler konmuştur; bunların kendi başlarına bir anlamları yoktur ve "ikincil türler" diye adlandırılırlar.
Tanımlık dışında, olduğu gibi türk gramerinde de esas olarak alınan sözcük türleri kavramı modern dilbilimde değişik kökenli ölçütlere dayanması ve evrensel olmaması nedeniyle şiddetle eleştirilmiştir.
Sözcük yapımı.
Sözcük yapımı, sözlük alanında dilsel değişimi belirtir. Sözlük, dilin özdeksel ve kavramsal evreninin göstericisi olduğuna göre, dünyanın ve toplum yaşamının tanınmasındaki hareketlere de sıkı sıkıya bağımlıdır Sözcük yapma gereksinimi ve hareketi de (sözlüksel yenileme), bilimlerin, tekniklerin ya da törelerin hızlı evrim dönemlerinde önemli boyutlara varabilir Günlük kullanımlara İlişkin bir sözlüğün 10 yıl arayla yapılmış iki ayrı baskısını inceleme, bu sözlüğün yaklaşık dörtte birinin yeni sözcüklerden etkilendiğini gösterir.
Sözcük yapımında iki tür görülür: yeni bir biçim ve anlamla donanmış sözlüksel birimin oluşturduğu biçimsel tür ve dilde var olan bir sözcüğe yeni bir anlam veren anlamsal tüt (Bu durum çokanlamlılığın özel bir biçimidir).
Anlamsal türün saptanması daha güçtür, çünkü sözlük birimdeki hiçbir biçimsel ölçüte dayanmaz; bağlam aracılığıyla üretilir ve bağlam (cümle, söylem) aracılığıyla yeni anlamı aktarır. Sözcük yapımıyla ortaya çıkan ürünlerin, dilin dizgesine uygunlukları ölçüsünde benimsenmeleri kolaylaşır Ancak, bu birimlerin benimsenmelerini ve yayılmalarını öngörmek güçtür çünkü bu olguların nedeni dilsel değil, toplumsal etkenlerdir.
Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 20 Kasım 2016 19:02