Ziyaretçi
Mudurnu - Bolu
Tarihçe
İlk Türk yerleşiminin Selçuklu döneminde başlandığını bildiğimiz Mudurnu, daha sonra Osmanlı İmparatorluğunun çekirdeğini oluşturan ana bölge içinde yer alır. Osman Bey döneminde yoğun Türk akınlarına uğrayan Mudurnu, Samsa Çavuş ve Köse Nihal'in rehberliğinde Osmanlı Beyliğinin ilk topraklarına katılır. I. Murat Döneminde, Osmanlı Devletinin ilk düzenli ordusunun temeli olan "Yaya Örgütünü" oluşturan ve yine Osmanlının ilk Maliye Hazine örgütünü kuran Halil Hayrettin Paşa (Çandarlı Kara Halil) Mudurnu'ludur. Şeyh Fahreddi-i Rumi'nin öğrencisi olup, Mudurnu ahi örgütlerinde yetişen Çandarlı, daha sonra Osmanlı'nın ilk veziri olacaktır.Yıldırım Beyazıt döneminde yapılan Yıldırım Beyazıt Camii (1374) ve Yıldırım Beyazıt Hamamı (1382) altıyüz yıldır ayakta durmaktadır. Fetret Devrinde güvenli bir Osmanlı beldesi olarak bilinen Mudurnu, Şehzade Mehmet Çelebi ve Emir Süleyman'a bir dönem sığınak olmuştur. 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında Anadolu, işgal edilmeye başlanmıştır.
Mudurnu ve yöresindeki yurtsever güçler, Osmanlı Teşkilatı Mahsus Lideri Kuşçubaşı Eşref öncülüğünde 30 Mayıs 1919'da "Mudurnu Redd-i İlhak Cemiyeti"ni, 20 Ekim 1919'da "Mudurnu Müdafa-i Hukuk Cemiyeti"ni kurarlar. Anadolu isyanının alevlenmeden söndürülmesini amaçlayan İtilaf Devletleri ve Osmanlı saray yönetiminin siyasi ve dini etkisi ile örgütlenen Hilafet ve şeriat yanlısı gerici kuvvetler, 21 Nisan 1920'de Mudurnu şehir merkezini basarak, Kaymakam Ali Nail'i ve Savcı Salih Zeki Bey'i hapsederler. Kaymakamlık makamına çevre köylülerinden Hacı Hamdi'yi oturturlar.
Kuva-i Milliyeciler şehri terkederler. 4 Mayıs 1920'de Mudurnu'ya gelen Çolak İbrahim Bey kuvvetleri Mudurnu'yu hilafetçilerin elinden kurtarırlar. Çevre köylüleri tekrar toparlayan Düzce ve Bolu isyancıları 13 Mayıs 1920'de tekrar Mudurnu'yu kuşatırlar. 13-14-15 Mayıs günleri boyunca devam eden çatışmalar sonrasında, şehir halkı topyekün Kuva-i Milliye saflarında yer alır ve hilafet kuvvetleri dağıtılır.
kaynak:
Mudurnu Bolu’nun bir ilçesidir. İl merkezine 52 km uzaklıktaki Mudurnu İlçesi eski Türk evleri bakımından önemli bir özelliğe sahiptir. Yeşilin hakim olduğu ilçede bulunan 165 adet ev ve 8 Cami, çeşme ve hamam olmak üzere toplam 173 adet mimari değeri yüksek yapı nedeniyle “Kentsel Sit Alanı” ilan edilmiştir. Türk sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biri ise Armutçular Konağı ve Keyvanlar Konağıdır. Yöresel ev yemeklerinin tanıtıldığığı konaklardan oda kiralamak,ta mümkün.İlçe sınırlarındaki Abant Gölü, Sülük Gölü, Karamurat Gölü, Şeyh-ül Ümran Tepesi(Şeyh-ül imran bayramı temmuz ayının ilk haftası yapılır) görülmeye değer yerlerinden olup tüm Mudurnu’yu kuş bakışı izleme imkânı sunar. Ana gelir kaynağı hayvancılık olan Mudurnu’da bayanların hünerle işlediği iğne oyası da önemli bir gelir kaynağıdır. Ayrıca pişmaniye adıyla bildiğimiz mudurnu saray helvalarının üretim merkezi olan Mudurnu birçok isimle kendini Türkiye ve dünya çapında duyurmuştur. Demirciler çarşısında eskilerin el işlerini bu güne taşıyan birkaç esnaf bulmak da mümkündür.
Mudurnu’ya 5 km. mesafede bulunan Babas Kaplıcası’nın metabolizma hastalıkları ve hafif diabetliler üzerinde olumlu etkileri vardır. Konaklama tesisi olarak restore edilmiş konaklar tarih öncesinin ihtişamımını taşımaktadır. Mudurnu’nun 30 km. kuzeybatısında yeralan Sarot Kaplıcası Taşkesti – Ilıca Köyü hudutları içerisindedir. Bolu ili dahilinde bulunan bütün maden sularından ayrı bir özellik taşıyan kaynak, sıcak ve sülfatlıdır.
Mudurnu Tarihi
Adını Bizans döneminde Bursa Tekfurunun kızı Moderna’nın ansına yaptırdığı kaleden alan Mudurnu Bitanya krallığı döneminde yerleşime açılmış 1307 yılında Samsa Çavuş tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Bolu’ya 51 Km uzaklıkta Abant dağlarının çevrelediği , birçok tabii güzelliği , gölleri , ormanları, yaylaları olan Mudurnu/halkının geçim kaynağı ve ekonomist tavukçuluk ile büyük ve küçükbaş hayvancılığı ve orman ürünlerine dayalı olduğu , tarihi evleri romatizmal hastalıklara ve cilt hastalıklarına iyi gelen Babas ve Sarot adlı kaplıcaları, geçmişten gelen ahilik kültürünün halen devam ettiği tipik bir Türk kasabasıdır.
Mudurnu batı Karadeniz bölgesinin batısında yer alır.Yüz ölçümü 1349 Km dir. Deniz seviyesinden yüksekliği 840 metredir. Dünyanın ,ülkemizin ve ilimizin en güzel göllerinden biri olan Abant Gölü Tatlı suyu/insanı büyüleyen rengi ile ve muhteşem güzelliğiyle ilçemizin sınırları içinde bulunmaktadır. Göl çevresinde birçok turistik yer almaktadır.
İlçe merkezi üç ayrı yönden gelen karayollarının birleştiği yerde kurulmuştur. İlçenin Bolu’ya uzaklığı 51 km olup E-l karayolu Nallıhan üzerinden Ankara’ya 200 km/Akyazı üzerinden Adapazarı’na 100 km dir. İlçede Yıldırım Beyazıt’ın şehzadeliği zamanında 1382 yılında yapılan tarihi Yıldırım Beyazıt Külliyesi (Cami/Medrese/Tekke/zaviye/imarethane ve hamamdan müteşekkil) ve belli ailelere ait tarihi konaklar mevcuttur. (Armutçular konağı, Keyvanlar konağı vb,).
İslamiyet Öncesi Dönem
Mudurnu bölgesi Antik dönemlerden bu yana birçok uygarlığın izlerini taşımakla birlikte, yörede bugüne kadar Arkeolojik ve Folklorik değerlendirmeler yapılamadığından net bilgiler elde edememekteyiz. Mevcut tarihî, kültürel kalıntıların da gerektiği gibi korunup değerlendirilememesi sonucu. Varolan izler de yamanla tahrip olmaktadır.
Geçmiş dönemlerde “Anadolu Trakyası” ve “Bitinya” adlarıyla anılan.Bursa – İzmit- Bolu bölgesinin ortasında, önemli ticari ve askerî yolların kavşağında yer alan Mudurnu’nun tarihini, bu bölge çerçevesinde ele almak gerekmektedir.
Bitinya bölgesine bilinen ilk yerleşimler, M.Ö. 5000 yıllarında Proto- Hititler,M.Ö. 2000 yıllarında Hititler tarafından yapılmıştır. Tarihçi “Pline” ve Coğrafyacı “Strobon”a göre Bitinya’nın ilk ahalisi “Bebris” ve “Bitinyen – Tiniyen” kavimleridir.
M.Ö. 1200 yıllarında bölge -Trak-Frig” kabilelerinin istilasına uğrar ve Sakarya nehri havzası, Frigya ülkesinin siyasî sınırları içine girer. Eskişehir yakınlarındaki “Gordion” kenti başkent olur. Bugün halen Mudurnu – Babas Kaplıcası yakınındaki “Gavur Evleri” mevkii, Seben – Muşlar kovu vadisi, Seben – Çeltikderesi vadisi ve Göynük Soğukçam köyü civarında Firigler’e ait kaya mezarları, oyma kaya evler ve kitabelere rastlanır. M.Ö. 7. yy.dan itibaren bölge, tarihte ilk kez parayı kullanan, Lidya sınırları içersinde yer alır.
M.Ö, 546 – 333 yılları arasında Anadolu Pers egemenliğine girer. Biritanya’da Persler’e bağlı, yarı bağımsız bir krallık kurulur ve İzmit (Astaküs -Nkomedia) başkent olur. M.Ö. 333 de Anadolu’ya giren Makedonya imparatoru İskender’in Bitinya’dan geçerken, Mudurnu – Sarot kaplıcalarında konakladığı bazı tarihî kaynaklarda belirtilir.Yarı bağımsız Bitinya krallığı, 3. Nkomed’in krallığını Romalılara vasiyet etmesiyle M.Ö. 75 yılında son bulur. Roma Senatosuna bağlı bir eyalet haline gelen Bitinya halkının Asya kökenli kavimlerden oluşmasına rağmen yönetici sınıfları Elen ve Roma kökenli kişilerden oluşur. Roma imparatorlarının 313 yıllarında Hıristiyanlığı serbest bırakmasıyla birlikte Bitinya’da Patriklik ve Piskoposluk düzeyinde yerleşim birimleri kurulur.
Mudurnu civarındaki “Modrene”, “Mela”, “Kıssaıon” kentlerinin de (Mudurnu- Asarköy -Göğören) Piskoposluk düzeyinde yerleşim birimleri olduğunu Ramsey’in “Anadolu Coğrafyası” adlı kitabından yararlanarak söyleyebiliriz.
395 yılında Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle, Bitinya Bizans sınırları içinde kalır. İmparator Theodosius (408 – 450) devrinde Doğu Bitinya (Onoryat) ve Batı Bitinya (Nefsi Bitinya) olmak üzere iki idari bölüme ayrılır, bu devirden sonra bölgeye Cermen, Türk.,İslav, Arap ve Sasasi akınları yönelir.
1019 yılından itibaren Anadolu’ya yönelen Oğuz akınları sonrasında Bizans’ın Anadolu yakasındaki hakimiyeti iyice azalır. Haçlı seferleri sırasında Selçuklularca fethedilen bazı toprakların geri alınması da merkezi otoritenin güçlenmesi sonucunu doğurmaz. Bölgede feodal beylikler Osmanlı dönemine kadar hakimiyetlerini sürdürürler.
Selçuklu ve Anadolu Dönemi
Selçuklu sultanları Tuğrul,Alp Arslan,Melik Şah doğudan göç eden Türk boylarını,yeni topraklar bulmak,yerleşik hayata yönelmek ve Bizans sınırlarında uç güvenliğini sağlamak amacıyla Batı Anadolu’ya sevk ettiler.1078 yılında Süleyman Şah İznik’e girerek Üsküdar’a kadar ilerler.
Sakarya,Eskişehir,Mudurnu,Bolu,İznik civarı da Porsuk ve Bozan Beyler komutasındaki Türk Kuvvetleri köy ve şehirlerde ilk Türkmen yerleşimlerini başlattılar.1072-1097 tarihleri arasında bölgedeki Selçuklu egemenliği,I.Haçlı Seferleri ile Bizans’ın denetimine girer.1176 yılında 2.Kılıçarslan,Eskişehir yakınlarında yapılan Miryokefalon savaşında Bizans ordularını yenilgiye uğratarak Sakarya,Bolu Bölgesini ele geçirir.Mudurnu ve köylerine,Eskişehir,Sarıcakaya,Nallıhan yönünden gelen Türkmen akınları,Bolu,Sakarya yönlerinden gelen Türkmen göçleri ile kavuşarak yörenin Osmanlı Devleti’nin nüvesini oluşturan topraklar içinde yer almasına neden olur.Bu gün hala bazı yer ve köy adları o dönemde bölgeye yerleşen Türk Boyları ve Gazilerinin adıyla anılır. (Alpagut, Çepni, Dodurga, Acemler, Çavuşderesi,Yazılar gibi.)
Osmanlı Devleti Dönemi
Kuruluş Dönemi
Mudurnu Osmanlı Devleti’nin çekirdeğini oluşturan toprakların içinde yer alır.Yöre köylerine,Selçuklu döneminde başlayan ilk Türkmen yerleşimleri Ertuğrul Gazi ve Osman Bey dönemlerinde devam eder.Ertuğrul Gazinin Ankara Karacadağ civarından Söğüt tarafına gelişinde onunla beraber olan Samsa Çavuş önce İnegöl dolaylarına yrleşir.Burada Bizans Tekfurlarından rahatsız olup,kalabalık aşireti ve kardeşi Sülemiş ile birlikte Mudurnu-Çavuşderesi mevkiine göç eder.1290 yıllarında İpek Yolu güzergahındaki Mudurnu Bizans Tekfurluğu kalesini,çevre köylerini askeri ve ekonomik muhasara altına alır.Osman Bey 1292 yılında Samsa Çavuş ile birlikte Mudurnu Kalesine saldırır ve daha sonraları bir çok Osmanlı akınına uğrayan Mudurnu Tekfurluğu 1307 yılında Osmanlı egemenliğine girer.Samsa Çavuş Mudurnu-Göynük-İzmit bölgesine “Uç Beyi” olarak tayin edilir.Orhan Bey 1337 yılında İzmit’i aldıktan sonra Mudurnu,Göynük,Taraklı kalelerinin kesin fethi için Süleyman Paşayı görevlendirir.Bu kaleler uzun yıllar süren askeri ve ekonomik muhasaradan bunaldıklarından karşı koymaksızın teslim olurlar.
Yükselme Dönemi
Yıldırım Bayezit Şehzadeliği döneminde Mudurnu’ya bir camii (Büyük Camii) ve bir hamam (Yıldırım Hamamı) inşa ettirmiştir.1402 Ankara Savaşından sonra yaşanan Fetret Devrinde,Mudurnu civarı güvenli bölge görüldüğünden şehzadelere barınak olur.Mehmet Çelebi,Mudurnu-Seben arsındaki yaylalarda bin kişilik ordusuyla otağ kurarak Moğol ordusundan gizlenir ve güç toplar.
Duraklama ve Gerileme Dönemi
Bolu’da Sancak Beyliği idaresi kaldırılarak,Voyvodalık sistemi kurulur.2.Mahmut dönemine kadar devam eden bu idare 1811 yılında mutasarrıflık la son bulur.1811-1865 yılları arsı Ayanlık devridir.1865 yılı sonrasında bölge Kastamonu Sancağına bağlanır.Mudurnu daha sonra Cumhuriyet yönetiminin ilk kazalarından biri olarak Bolu’ya bağlanır.
Kurtuluş Savaşı Dönemi
30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında Anadolu siyasal,sosyal kaosa itilmişti.Orduların terhis edilmesi,önemli bölgelerin işgali,azınlıkların tavrı sosyal bunalımı yükseltmiş;kıtlık,açlık ve ekonomik sıkıntıyı artırmıştı.Böyle bir ortamda.Ankara’da T.B.M.M.’ni açma ve Kuva-yı Milliye’yi örgütleme çalışmaları ülkenin tek ışığı olmuştu.İtilaf Devletleri Ankara da doğan bu umut ışığını karartmak için Marmara’nın güneyinde ve doğusunda iç isyanlar çıkartma gayretine girdiler.Anzavur isyanı Balıkesir,Bursa civarında yayıldı.Şeyhülislam Dürrizade’nin imzaladığı milli mücadele karşıtı fetvalar İngiliz uçaklarıyla Bolu, Düzce, Adapazarı, Mudurnu, Nallıhan civarına dağıtıldı.7 Şubat 1919’da 4 İngiliz subayı ve bir Ermeni papazdan oluşan kışkırtıcı heyet,Bolu-Mudurnu-Taraklı dolaylarında milli mücadele aleyhinde propaganda yapıp “Peyam-ı Sabah ve Alemdar” adlı gazeteleri dağıttılar.Bolu mutasarrıf’ı Osman Kadri’nin Kuvay-ı Milliye’yi Bolşeviklik ile suçlayan beyannameleri köylere kadar ulaştırıldı.İzmit mutasarrıfı İbrahim ise Adapazarı havalesinde 150 TL. maaşla isysncı yazımına girişti.Saraydan çıkarları olan bazı etnik guruplar vaatler ile kandırılarak isyanın içine çekildiler.Mevcut durumun farkında olan Mudurnulu aydınlar 30 Mayıs 1919 da Redd-i İlhak Cemiyeti’ni,20 Ekim 1919 da da Mudurnu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurdular.
İstanbul’un görevlendirdiği Şeyh Aznavur,Anzak Ahmet,Süleyman Şefik Paşa,Binbaşı Hayri gibi elebaşları öncülüğünde 9 Nisan 1920 de Adapazarı-Hendek,13 Nisanda Düzce-Bolu,19 Nisanda Nallıhan-Çayıhan T.B.M.M.’ne karşı ayaklandı.Mudurnu’ya yönelen asiler 21 Nisan 1920 de şehri bastılar.Hükümet Konağına girerek Kaymakam Naili Bey ve Savcı Salih Zeki Beyi esir ettiler.Bölge direniş komutanı Kuşcu Eşref,Binbaşı Şevki Bey,Yüzbaşı Hilmi Bey öncülüğünde şehri savunmaya çalışan yerel milli kuvvetlerin yardımına 4 Mayıs 1920 de Çolak İbrahim Bey kuvvetleri yetişti ve isyancılar dağıtıldı.Büyük Camii İmamı Filibeli Tevfik Hoca ve Binbaşı Şevki Bey öncülüğünde Beşkavak mevkiinde bir miting düzenlendi.burada T.B.M.M.beyannamesi okunarak,halkın milli mücadeleye katılması,isyancılara inanmaması telkini yapıldı.Halk üzerinde derin bir etkisi olan Filibeli Tevfik Hoca 8 Haziran 1920 de bölgedeki asilere nasihat için Düzce’ye de gitti.
Marmara’nın doğusunda çıkarılan isyanların ortasında kalan Mudurnu’nun stratejik önemini gören Milli Kuvvetler yöreye kuvvet yığmaya başladılar.Çerkez Ethem emrindeki bazı birlikler,Kaymakam Arif Bey Müfrezesi.Demirci Efe,Binbaşı Nazım Bey ve Rafet Paşa Bolu yönüne,Geyve yönüne ise Ali Fuat Paşa kuvvetleri gönderildi.Bu toparlanmayı sezen Bolu-Düzce isyancıları 13 Mayıs 1920 de büyük kuvvetlerle tekrar Mudurnu üzerine yürüdüler.Birinci isyan girişiminde Kuvayı inzibatiyecilerin gerçek yüzünü gören şehir halkı, Bolu Mutasarrıfı Osman Bey,Düzceli Koç ve Ali Beyler komutasındaki isyancılara karşı milli güçlerle birleşip şehre asileri sokmadılar.13-14-15 Mayıs 1920 günleri tüm şiddetiyle devam eden çatışmalara Nallıhan üzerinden gelen Nazım Bey emrindeki 500 kişilik Milli Efe Kuvvetleri de katılınca asiler bozguna uğradı.Bunu müteakip Sarıklı Necati Bey emrindeki 800 kişilik Milli Kuvvetler.11.Fıkra Kumandanı Arif Bey Müfrezesi ve 20 Mayıs 1920 de General Rafet Paşa kuvvetleri şehre girdiler.Rafet Paşa Hükümet Konağı balkonundan halka hitap ederek çoşkun tezahürat ve alkışlarla karşılandı.
24 Ekim 1920’de Mustafa Kemal,Mudurnu halkının Milli Kuvvetlere karşı gösterdiği bağlılık ve vatanperver duygulara teşekkür eden bir telgraf gönderdi.Bu telgraf belediye binası önünde tüm halka okundu ve halk milli mücadeleye bağlılık gösterileri yaptı.
Batı cephesinde Yunanlılar’a karşı yapılan 1.ve 2. İnönü,Sakarya savaşları ve büyük taarruz öncesinde Mudurnu,önemli bir cephane ve asker nakil yolu olmanın yanı sıra yüzlerce gencini de cephelere göndermiştir.
Gezilecek Yerler
Yemyeşil bitki örtüsü, kondisyon veren çam kokulu havası, şifalı kaplıcaları, tarihi yapıları ve saray helvası ile ünlü şirin ilçe bir Mudurnu…
Bolu iline bağlı tarihi değerleri yüksek olan Mudurnu, deniz seviyesinden 840 m yükseklikteki Hisar ve Kulaklı tepeleri arasındaki Mudurnu Deresinin geçtiği vadide yer alıyor. Selçuklu ve Osmanlının ilkyurtlarından olup mimari dokuyu oluşturan birbirinden estetik evlerin yanı sıra bölgede bulunan göller, kaplıcalar, yaylalar, ormanlar doğal güzelliklere zenginlik katıyor. Bitinyalılar dan beri var olan Mudurnu Romalılar, Bizanslılar ve Selçuklular’dan sonra Osmanlı topraklarına katılmış. Bir ara Tekfurlar elindeyken, Bursa Tekfuru kızı Matarnı veya Moderna adına yapılan kale yöreye isim olmuş ve Moderna Mudurlu gibi değişik şekillerde söylenerek Mudurnu halini almış. İlçede ki tarihi eserler arasında bulunan, halk arasında Büyük Cami olarak da bilinen direksiz, geniş ve tek kubbenin ilk örneklerinden ve aynı zamanda akustik harikası olan Yıldırım Beyazıt Camii ve Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı bir eser olan Yeni Cami, Osmanlı padişahları zamanında yapılmış, günümüze gelen eserler arasında yerlerini koruyor. Kentsel sit alanı olan ve 19. yüzyıl a ait tipik evlerin süslediği Mudurnu sokaklarında yapacağınız gezi sırasında fotoğraf çekme, resim yapma gibi bazı sanatsal etkinlikleri gerçekleştirebileceğiniz bir çok mekan bulabilir, sivil mimarinin en güzel örneklerinin görebilirsiniz.
Mudurnu Evleri
Mudurnu evleri arasında İstanbul’dan getirtilen ustalar tarafından yaptırılmış olan “Armutçular Konağı”nın ayrı bir yeri bulunuyor. 1860 tarihini taşıyan konak çatısı hala orijinal Marsilya kiremitleri taşıyor.Bugüne de içinde oturanların gayreti ile ayakta kalabilen tarihi konak Mudurnu’ya gelenlerin ilk ziyaret yerlerinden biri sayılıyor. Dört katlı kare planlı konak ta 17 oda, 4 büyük salon, ve bir büyük sofa bulunuyor. Çıralı çamdan karkaslı ve ahşap kaplamalı konakta ahşap oymalar, tavan süslemeleri ve kapı tokmağı gibi detaylar hayranlık uyandırıyor.
En çok iki ve üç katlı ahşap evlerde, giriş katlarında kiler, mutfak, su sarnıçları bulunurken, geniş taş duvarlar üzerine oturtulan üst katlarda avlu veya sofa etrafında oturma, yeme, yatma amaçlı odaları yer alıyor. İç ve dış mekanlarda ahşap işlemeciliğinin en güzel örnekleri de görülebiliyor. İlçenin vadide bulunması nedeniyle güneşi geç görüp, akşamı erken uğurlayan Mudurnu’da sabah geç olurken akşam erken başlıyor. Kuzeye kapanıp güneşe yönelen evlerin mimarisinde birbirlerinin manzarasını ve havasına mani olmayacak şekilde yerleşim sağlanmış. Bir çoğu bahçeli olan evlerde ahşap çardaklar ve çatı odaları beğeni topluyor. Osmanlı Sarayının tavuk ihtiyacını karşılayan ve son yıllara kadar tavukçulukla birlikte anılan Mudurnu, turizmde de büyük bir değişim içine girerek, Safranbolu özelliklerine sahip olma yolunda önemli adımlar atmaya başlamış. Geçen yıl başlayan çalışmalara ek olarak, 17 ev bu yıl, 50 ev ise önümüzdeki yıl içinde restore edilmek üzere planlanmış. Özellikle restore edilen evlerin pansiyon olarak turizme kazandırılması ve kent görüntüsünün yenilenmesi, otantik değerlerin ön plana çıkarılması ile başta Abant gibi önemli turizm merkezlerine gelen turistlerin ilgisini çekmeye başlamış. Yıllar önce oya ve dikiş iğnesi yapımı ile şöhret kazanan köylülerin yaptığı elişi ürünler, ahşap eşyalar, dekoratif özellikli kullanım eşyaları çeşitli dükkanlar ve tezgahlarda alıcı bulmaya başlamış. Bunlar arasında hanımların ortaklaşa yaptığı yerel kıyafetler taşıyan çok renkli bez bebekler, ahşap sini sofralar, pide kürekleri, yelek, süs patikleri, heybe gibi ürünler ekonomik fiyatlarla alınabiliyor. Mudurnu da cami, türbe, hamam gibi tarihi hayli eskilere dayanan görülmesi gereken eserler kadar yörenin renkli yerlerinden Demirciler Çarşısı da ilgi çekiyor. Gün boyu çalışan ustalar yaptıkları bakır eşyaları dükkanları önlerinde sergilerken en çok bakır kapaklı sahanlar, ibrikler, mangal ve semaverler turistlerin ilgisini çekiyor. Misafirperver ve turistlere alışık yöre halkı konukseverliklerini gösteriyorlar ve dükkanlarına gelenlere ikramlarda bulunuyorlar. Mudurnu çevresinde yer alan çeşitli köylerde aynı mimariyi yansıtan evler gözlenebiliyor. Köy fırınlarından çıkan ekmek kokusu ve cevizli çörek ile dikkat çeken yerlerden biri de Karapınar Kavağı Köyü. Ahşap eşyalar üreten çeşitli sepetler, küfe yapımı ile uğraşan köylüler, orman ürünlerinin yanında arpa, buğday yetiştirip hayvancılık ve yaylacılık yapıyorlar. Yörelerine gelen turistlere süt ürünleri peynir, tereyağı, yoğurt ve bal gibi ürünler satıyor, bölgenin erik, kiraz, taze fasulye ve Mudurnu cevizi olarak ünlenen iri taneli, ince kabuklu, badem tadındaki cevizinin ünlü ve lezzetli olduğunu belirtiyorlar.
İlk baharda yemyeşil bir örtüye bürünen ve çam ağaçlarının hakimiyetindeki tepelerden gelen kokulara çiçek kokuları karışan Mudurnu çevresinde yer alan Sünnet, Sülüklü ve Abant gölleri Mudurnu da oturanların günübirlik mesire yerleri arasında bulunuyor. Çam kozalağı ve Mudurnu saat kulesi ilçenin simgelerinden sayılıyor.
Mudurnu saat kulesi
1890-1891 tarihlerinde ahşap olarak inşa edilen saat kulesi 1900 yıllarında geçirdiği bir yangınla yanıp yıkılmış. 1905 yılında MudurnuKalesinden sökülüp getirilen taşlar ile mahkumlar tarafından inşa edilen kuleye bir Türk demirci ustasının yaptığı saat takılmış. 1963-1964 yıllarında yeniden bir yangına maruz kalan kule tekrar tamir edilmiş. Dövme demirden yapılıp eğe ile dişleri açılan saat makinesi 38x38x78 cm ebatlarını taşıyor. Dört günde bir kurulan ve ağırlık sistemi ile çalışan saat ve bulunduğu ve 30 ahşap döner merdivenle çıkılan 12 metre yüksekliğindeki kule mimari açıdan estetik bir görünüm sergilemese de, üç yönünde bulunan saat kadranı ile Mudurnu Belediyesi mülkü olarak Mudurnu da bulunuyor…
kaynak:
Sponsorlu Bağlantılar
İlk Türk yerleşiminin Selçuklu döneminde başlandığını bildiğimiz Mudurnu, daha sonra Osmanlı İmparatorluğunun çekirdeğini oluşturan ana bölge içinde yer alır. Osman Bey döneminde yoğun Türk akınlarına uğrayan Mudurnu, Samsa Çavuş ve Köse Nihal'in rehberliğinde Osmanlı Beyliğinin ilk topraklarına katılır. I. Murat Döneminde, Osmanlı Devletinin ilk düzenli ordusunun temeli olan "Yaya Örgütünü" oluşturan ve yine Osmanlının ilk Maliye Hazine örgütünü kuran Halil Hayrettin Paşa (Çandarlı Kara Halil) Mudurnu'ludur. Şeyh Fahreddi-i Rumi'nin öğrencisi olup, Mudurnu ahi örgütlerinde yetişen Çandarlı, daha sonra Osmanlı'nın ilk veziri olacaktır.Yıldırım Beyazıt döneminde yapılan Yıldırım Beyazıt Camii (1374) ve Yıldırım Beyazıt Hamamı (1382) altıyüz yıldır ayakta durmaktadır. Fetret Devrinde güvenli bir Osmanlı beldesi olarak bilinen Mudurnu, Şehzade Mehmet Çelebi ve Emir Süleyman'a bir dönem sığınak olmuştur. 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında Anadolu, işgal edilmeye başlanmıştır.
Mudurnu ve yöresindeki yurtsever güçler, Osmanlı Teşkilatı Mahsus Lideri Kuşçubaşı Eşref öncülüğünde 30 Mayıs 1919'da "Mudurnu Redd-i İlhak Cemiyeti"ni, 20 Ekim 1919'da "Mudurnu Müdafa-i Hukuk Cemiyeti"ni kurarlar. Anadolu isyanının alevlenmeden söndürülmesini amaçlayan İtilaf Devletleri ve Osmanlı saray yönetiminin siyasi ve dini etkisi ile örgütlenen Hilafet ve şeriat yanlısı gerici kuvvetler, 21 Nisan 1920'de Mudurnu şehir merkezini basarak, Kaymakam Ali Nail'i ve Savcı Salih Zeki Bey'i hapsederler. Kaymakamlık makamına çevre köylülerinden Hacı Hamdi'yi oturturlar.
Kuva-i Milliyeciler şehri terkederler. 4 Mayıs 1920'de Mudurnu'ya gelen Çolak İbrahim Bey kuvvetleri Mudurnu'yu hilafetçilerin elinden kurtarırlar. Çevre köylüleri tekrar toparlayan Düzce ve Bolu isyancıları 13 Mayıs 1920'de tekrar Mudurnu'yu kuşatırlar. 13-14-15 Mayıs günleri boyunca devam eden çatışmalar sonrasında, şehir halkı topyekün Kuva-i Milliye saflarında yer alır ve hilafet kuvvetleri dağıtılır.
kaynak:
Mudurnu Bolu’nun bir ilçesidir. İl merkezine 52 km uzaklıktaki Mudurnu İlçesi eski Türk evleri bakımından önemli bir özelliğe sahiptir. Yeşilin hakim olduğu ilçede bulunan 165 adet ev ve 8 Cami, çeşme ve hamam olmak üzere toplam 173 adet mimari değeri yüksek yapı nedeniyle “Kentsel Sit Alanı” ilan edilmiştir. Türk sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biri ise Armutçular Konağı ve Keyvanlar Konağıdır. Yöresel ev yemeklerinin tanıtıldığığı konaklardan oda kiralamak,ta mümkün.İlçe sınırlarındaki Abant Gölü, Sülük Gölü, Karamurat Gölü, Şeyh-ül Ümran Tepesi(Şeyh-ül imran bayramı temmuz ayının ilk haftası yapılır) görülmeye değer yerlerinden olup tüm Mudurnu’yu kuş bakışı izleme imkânı sunar. Ana gelir kaynağı hayvancılık olan Mudurnu’da bayanların hünerle işlediği iğne oyası da önemli bir gelir kaynağıdır. Ayrıca pişmaniye adıyla bildiğimiz mudurnu saray helvalarının üretim merkezi olan Mudurnu birçok isimle kendini Türkiye ve dünya çapında duyurmuştur. Demirciler çarşısında eskilerin el işlerini bu güne taşıyan birkaç esnaf bulmak da mümkündür.
Mudurnu’ya 5 km. mesafede bulunan Babas Kaplıcası’nın metabolizma hastalıkları ve hafif diabetliler üzerinde olumlu etkileri vardır. Konaklama tesisi olarak restore edilmiş konaklar tarih öncesinin ihtişamımını taşımaktadır. Mudurnu’nun 30 km. kuzeybatısında yeralan Sarot Kaplıcası Taşkesti – Ilıca Köyü hudutları içerisindedir. Bolu ili dahilinde bulunan bütün maden sularından ayrı bir özellik taşıyan kaynak, sıcak ve sülfatlıdır.
Mudurnu Tarihi
Adını Bizans döneminde Bursa Tekfurunun kızı Moderna’nın ansına yaptırdığı kaleden alan Mudurnu Bitanya krallığı döneminde yerleşime açılmış 1307 yılında Samsa Çavuş tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Bolu’ya 51 Km uzaklıkta Abant dağlarının çevrelediği , birçok tabii güzelliği , gölleri , ormanları, yaylaları olan Mudurnu/halkının geçim kaynağı ve ekonomist tavukçuluk ile büyük ve küçükbaş hayvancılığı ve orman ürünlerine dayalı olduğu , tarihi evleri romatizmal hastalıklara ve cilt hastalıklarına iyi gelen Babas ve Sarot adlı kaplıcaları, geçmişten gelen ahilik kültürünün halen devam ettiği tipik bir Türk kasabasıdır.
Mudurnu batı Karadeniz bölgesinin batısında yer alır.Yüz ölçümü 1349 Km dir. Deniz seviyesinden yüksekliği 840 metredir. Dünyanın ,ülkemizin ve ilimizin en güzel göllerinden biri olan Abant Gölü Tatlı suyu/insanı büyüleyen rengi ile ve muhteşem güzelliğiyle ilçemizin sınırları içinde bulunmaktadır. Göl çevresinde birçok turistik yer almaktadır.
İlçe merkezi üç ayrı yönden gelen karayollarının birleştiği yerde kurulmuştur. İlçenin Bolu’ya uzaklığı 51 km olup E-l karayolu Nallıhan üzerinden Ankara’ya 200 km/Akyazı üzerinden Adapazarı’na 100 km dir. İlçede Yıldırım Beyazıt’ın şehzadeliği zamanında 1382 yılında yapılan tarihi Yıldırım Beyazıt Külliyesi (Cami/Medrese/Tekke/zaviye/imarethane ve hamamdan müteşekkil) ve belli ailelere ait tarihi konaklar mevcuttur. (Armutçular konağı, Keyvanlar konağı vb,).
İslamiyet Öncesi Dönem
Mudurnu bölgesi Antik dönemlerden bu yana birçok uygarlığın izlerini taşımakla birlikte, yörede bugüne kadar Arkeolojik ve Folklorik değerlendirmeler yapılamadığından net bilgiler elde edememekteyiz. Mevcut tarihî, kültürel kalıntıların da gerektiği gibi korunup değerlendirilememesi sonucu. Varolan izler de yamanla tahrip olmaktadır.
Geçmiş dönemlerde “Anadolu Trakyası” ve “Bitinya” adlarıyla anılan.Bursa – İzmit- Bolu bölgesinin ortasında, önemli ticari ve askerî yolların kavşağında yer alan Mudurnu’nun tarihini, bu bölge çerçevesinde ele almak gerekmektedir.
Bitinya bölgesine bilinen ilk yerleşimler, M.Ö. 5000 yıllarında Proto- Hititler,M.Ö. 2000 yıllarında Hititler tarafından yapılmıştır. Tarihçi “Pline” ve Coğrafyacı “Strobon”a göre Bitinya’nın ilk ahalisi “Bebris” ve “Bitinyen – Tiniyen” kavimleridir.
M.Ö. 1200 yıllarında bölge -Trak-Frig” kabilelerinin istilasına uğrar ve Sakarya nehri havzası, Frigya ülkesinin siyasî sınırları içine girer. Eskişehir yakınlarındaki “Gordion” kenti başkent olur. Bugün halen Mudurnu – Babas Kaplıcası yakınındaki “Gavur Evleri” mevkii, Seben – Muşlar kovu vadisi, Seben – Çeltikderesi vadisi ve Göynük Soğukçam köyü civarında Firigler’e ait kaya mezarları, oyma kaya evler ve kitabelere rastlanır. M.Ö. 7. yy.dan itibaren bölge, tarihte ilk kez parayı kullanan, Lidya sınırları içersinde yer alır.
M.Ö, 546 – 333 yılları arasında Anadolu Pers egemenliğine girer. Biritanya’da Persler’e bağlı, yarı bağımsız bir krallık kurulur ve İzmit (Astaküs -Nkomedia) başkent olur. M.Ö. 333 de Anadolu’ya giren Makedonya imparatoru İskender’in Bitinya’dan geçerken, Mudurnu – Sarot kaplıcalarında konakladığı bazı tarihî kaynaklarda belirtilir.Yarı bağımsız Bitinya krallığı, 3. Nkomed’in krallığını Romalılara vasiyet etmesiyle M.Ö. 75 yılında son bulur. Roma Senatosuna bağlı bir eyalet haline gelen Bitinya halkının Asya kökenli kavimlerden oluşmasına rağmen yönetici sınıfları Elen ve Roma kökenli kişilerden oluşur. Roma imparatorlarının 313 yıllarında Hıristiyanlığı serbest bırakmasıyla birlikte Bitinya’da Patriklik ve Piskoposluk düzeyinde yerleşim birimleri kurulur.
Mudurnu civarındaki “Modrene”, “Mela”, “Kıssaıon” kentlerinin de (Mudurnu- Asarköy -Göğören) Piskoposluk düzeyinde yerleşim birimleri olduğunu Ramsey’in “Anadolu Coğrafyası” adlı kitabından yararlanarak söyleyebiliriz.
395 yılında Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle, Bitinya Bizans sınırları içinde kalır. İmparator Theodosius (408 – 450) devrinde Doğu Bitinya (Onoryat) ve Batı Bitinya (Nefsi Bitinya) olmak üzere iki idari bölüme ayrılır, bu devirden sonra bölgeye Cermen, Türk.,İslav, Arap ve Sasasi akınları yönelir.
1019 yılından itibaren Anadolu’ya yönelen Oğuz akınları sonrasında Bizans’ın Anadolu yakasındaki hakimiyeti iyice azalır. Haçlı seferleri sırasında Selçuklularca fethedilen bazı toprakların geri alınması da merkezi otoritenin güçlenmesi sonucunu doğurmaz. Bölgede feodal beylikler Osmanlı dönemine kadar hakimiyetlerini sürdürürler.
Selçuklu ve Anadolu Dönemi
Selçuklu sultanları Tuğrul,Alp Arslan,Melik Şah doğudan göç eden Türk boylarını,yeni topraklar bulmak,yerleşik hayata yönelmek ve Bizans sınırlarında uç güvenliğini sağlamak amacıyla Batı Anadolu’ya sevk ettiler.1078 yılında Süleyman Şah İznik’e girerek Üsküdar’a kadar ilerler.
Sakarya,Eskişehir,Mudurnu,Bolu,İznik civarı da Porsuk ve Bozan Beyler komutasındaki Türk Kuvvetleri köy ve şehirlerde ilk Türkmen yerleşimlerini başlattılar.1072-1097 tarihleri arasında bölgedeki Selçuklu egemenliği,I.Haçlı Seferleri ile Bizans’ın denetimine girer.1176 yılında 2.Kılıçarslan,Eskişehir yakınlarında yapılan Miryokefalon savaşında Bizans ordularını yenilgiye uğratarak Sakarya,Bolu Bölgesini ele geçirir.Mudurnu ve köylerine,Eskişehir,Sarıcakaya,Nallıhan yönünden gelen Türkmen akınları,Bolu,Sakarya yönlerinden gelen Türkmen göçleri ile kavuşarak yörenin Osmanlı Devleti’nin nüvesini oluşturan topraklar içinde yer almasına neden olur.Bu gün hala bazı yer ve köy adları o dönemde bölgeye yerleşen Türk Boyları ve Gazilerinin adıyla anılır. (Alpagut, Çepni, Dodurga, Acemler, Çavuşderesi,Yazılar gibi.)
Osmanlı Devleti Dönemi
Kuruluş Dönemi
Mudurnu Osmanlı Devleti’nin çekirdeğini oluşturan toprakların içinde yer alır.Yöre köylerine,Selçuklu döneminde başlayan ilk Türkmen yerleşimleri Ertuğrul Gazi ve Osman Bey dönemlerinde devam eder.Ertuğrul Gazinin Ankara Karacadağ civarından Söğüt tarafına gelişinde onunla beraber olan Samsa Çavuş önce İnegöl dolaylarına yrleşir.Burada Bizans Tekfurlarından rahatsız olup,kalabalık aşireti ve kardeşi Sülemiş ile birlikte Mudurnu-Çavuşderesi mevkiine göç eder.1290 yıllarında İpek Yolu güzergahındaki Mudurnu Bizans Tekfurluğu kalesini,çevre köylerini askeri ve ekonomik muhasara altına alır.Osman Bey 1292 yılında Samsa Çavuş ile birlikte Mudurnu Kalesine saldırır ve daha sonraları bir çok Osmanlı akınına uğrayan Mudurnu Tekfurluğu 1307 yılında Osmanlı egemenliğine girer.Samsa Çavuş Mudurnu-Göynük-İzmit bölgesine “Uç Beyi” olarak tayin edilir.Orhan Bey 1337 yılında İzmit’i aldıktan sonra Mudurnu,Göynük,Taraklı kalelerinin kesin fethi için Süleyman Paşayı görevlendirir.Bu kaleler uzun yıllar süren askeri ve ekonomik muhasaradan bunaldıklarından karşı koymaksızın teslim olurlar.
Yükselme Dönemi
Yıldırım Bayezit Şehzadeliği döneminde Mudurnu’ya bir camii (Büyük Camii) ve bir hamam (Yıldırım Hamamı) inşa ettirmiştir.1402 Ankara Savaşından sonra yaşanan Fetret Devrinde,Mudurnu civarı güvenli bölge görüldüğünden şehzadelere barınak olur.Mehmet Çelebi,Mudurnu-Seben arsındaki yaylalarda bin kişilik ordusuyla otağ kurarak Moğol ordusundan gizlenir ve güç toplar.
Duraklama ve Gerileme Dönemi
Bolu’da Sancak Beyliği idaresi kaldırılarak,Voyvodalık sistemi kurulur.2.Mahmut dönemine kadar devam eden bu idare 1811 yılında mutasarrıflık la son bulur.1811-1865 yılları arsı Ayanlık devridir.1865 yılı sonrasında bölge Kastamonu Sancağına bağlanır.Mudurnu daha sonra Cumhuriyet yönetiminin ilk kazalarından biri olarak Bolu’ya bağlanır.
Kurtuluş Savaşı Dönemi
30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında Anadolu siyasal,sosyal kaosa itilmişti.Orduların terhis edilmesi,önemli bölgelerin işgali,azınlıkların tavrı sosyal bunalımı yükseltmiş;kıtlık,açlık ve ekonomik sıkıntıyı artırmıştı.Böyle bir ortamda.Ankara’da T.B.M.M.’ni açma ve Kuva-yı Milliye’yi örgütleme çalışmaları ülkenin tek ışığı olmuştu.İtilaf Devletleri Ankara da doğan bu umut ışığını karartmak için Marmara’nın güneyinde ve doğusunda iç isyanlar çıkartma gayretine girdiler.Anzavur isyanı Balıkesir,Bursa civarında yayıldı.Şeyhülislam Dürrizade’nin imzaladığı milli mücadele karşıtı fetvalar İngiliz uçaklarıyla Bolu, Düzce, Adapazarı, Mudurnu, Nallıhan civarına dağıtıldı.7 Şubat 1919’da 4 İngiliz subayı ve bir Ermeni papazdan oluşan kışkırtıcı heyet,Bolu-Mudurnu-Taraklı dolaylarında milli mücadele aleyhinde propaganda yapıp “Peyam-ı Sabah ve Alemdar” adlı gazeteleri dağıttılar.Bolu mutasarrıf’ı Osman Kadri’nin Kuvay-ı Milliye’yi Bolşeviklik ile suçlayan beyannameleri köylere kadar ulaştırıldı.İzmit mutasarrıfı İbrahim ise Adapazarı havalesinde 150 TL. maaşla isysncı yazımına girişti.Saraydan çıkarları olan bazı etnik guruplar vaatler ile kandırılarak isyanın içine çekildiler.Mevcut durumun farkında olan Mudurnulu aydınlar 30 Mayıs 1919 da Redd-i İlhak Cemiyeti’ni,20 Ekim 1919 da da Mudurnu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurdular.
İstanbul’un görevlendirdiği Şeyh Aznavur,Anzak Ahmet,Süleyman Şefik Paşa,Binbaşı Hayri gibi elebaşları öncülüğünde 9 Nisan 1920 de Adapazarı-Hendek,13 Nisanda Düzce-Bolu,19 Nisanda Nallıhan-Çayıhan T.B.M.M.’ne karşı ayaklandı.Mudurnu’ya yönelen asiler 21 Nisan 1920 de şehri bastılar.Hükümet Konağına girerek Kaymakam Naili Bey ve Savcı Salih Zeki Beyi esir ettiler.Bölge direniş komutanı Kuşcu Eşref,Binbaşı Şevki Bey,Yüzbaşı Hilmi Bey öncülüğünde şehri savunmaya çalışan yerel milli kuvvetlerin yardımına 4 Mayıs 1920 de Çolak İbrahim Bey kuvvetleri yetişti ve isyancılar dağıtıldı.Büyük Camii İmamı Filibeli Tevfik Hoca ve Binbaşı Şevki Bey öncülüğünde Beşkavak mevkiinde bir miting düzenlendi.burada T.B.M.M.beyannamesi okunarak,halkın milli mücadeleye katılması,isyancılara inanmaması telkini yapıldı.Halk üzerinde derin bir etkisi olan Filibeli Tevfik Hoca 8 Haziran 1920 de bölgedeki asilere nasihat için Düzce’ye de gitti.
Marmara’nın doğusunda çıkarılan isyanların ortasında kalan Mudurnu’nun stratejik önemini gören Milli Kuvvetler yöreye kuvvet yığmaya başladılar.Çerkez Ethem emrindeki bazı birlikler,Kaymakam Arif Bey Müfrezesi.Demirci Efe,Binbaşı Nazım Bey ve Rafet Paşa Bolu yönüne,Geyve yönüne ise Ali Fuat Paşa kuvvetleri gönderildi.Bu toparlanmayı sezen Bolu-Düzce isyancıları 13 Mayıs 1920 de büyük kuvvetlerle tekrar Mudurnu üzerine yürüdüler.Birinci isyan girişiminde Kuvayı inzibatiyecilerin gerçek yüzünü gören şehir halkı, Bolu Mutasarrıfı Osman Bey,Düzceli Koç ve Ali Beyler komutasındaki isyancılara karşı milli güçlerle birleşip şehre asileri sokmadılar.13-14-15 Mayıs 1920 günleri tüm şiddetiyle devam eden çatışmalara Nallıhan üzerinden gelen Nazım Bey emrindeki 500 kişilik Milli Efe Kuvvetleri de katılınca asiler bozguna uğradı.Bunu müteakip Sarıklı Necati Bey emrindeki 800 kişilik Milli Kuvvetler.11.Fıkra Kumandanı Arif Bey Müfrezesi ve 20 Mayıs 1920 de General Rafet Paşa kuvvetleri şehre girdiler.Rafet Paşa Hükümet Konağı balkonundan halka hitap ederek çoşkun tezahürat ve alkışlarla karşılandı.
24 Ekim 1920’de Mustafa Kemal,Mudurnu halkının Milli Kuvvetlere karşı gösterdiği bağlılık ve vatanperver duygulara teşekkür eden bir telgraf gönderdi.Bu telgraf belediye binası önünde tüm halka okundu ve halk milli mücadeleye bağlılık gösterileri yaptı.
Batı cephesinde Yunanlılar’a karşı yapılan 1.ve 2. İnönü,Sakarya savaşları ve büyük taarruz öncesinde Mudurnu,önemli bir cephane ve asker nakil yolu olmanın yanı sıra yüzlerce gencini de cephelere göndermiştir.
Gezilecek Yerler
Yemyeşil bitki örtüsü, kondisyon veren çam kokulu havası, şifalı kaplıcaları, tarihi yapıları ve saray helvası ile ünlü şirin ilçe bir Mudurnu…
Bolu iline bağlı tarihi değerleri yüksek olan Mudurnu, deniz seviyesinden 840 m yükseklikteki Hisar ve Kulaklı tepeleri arasındaki Mudurnu Deresinin geçtiği vadide yer alıyor. Selçuklu ve Osmanlının ilkyurtlarından olup mimari dokuyu oluşturan birbirinden estetik evlerin yanı sıra bölgede bulunan göller, kaplıcalar, yaylalar, ormanlar doğal güzelliklere zenginlik katıyor. Bitinyalılar dan beri var olan Mudurnu Romalılar, Bizanslılar ve Selçuklular’dan sonra Osmanlı topraklarına katılmış. Bir ara Tekfurlar elindeyken, Bursa Tekfuru kızı Matarnı veya Moderna adına yapılan kale yöreye isim olmuş ve Moderna Mudurlu gibi değişik şekillerde söylenerek Mudurnu halini almış. İlçede ki tarihi eserler arasında bulunan, halk arasında Büyük Cami olarak da bilinen direksiz, geniş ve tek kubbenin ilk örneklerinden ve aynı zamanda akustik harikası olan Yıldırım Beyazıt Camii ve Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı bir eser olan Yeni Cami, Osmanlı padişahları zamanında yapılmış, günümüze gelen eserler arasında yerlerini koruyor. Kentsel sit alanı olan ve 19. yüzyıl a ait tipik evlerin süslediği Mudurnu sokaklarında yapacağınız gezi sırasında fotoğraf çekme, resim yapma gibi bazı sanatsal etkinlikleri gerçekleştirebileceğiniz bir çok mekan bulabilir, sivil mimarinin en güzel örneklerinin görebilirsiniz.
Mudurnu Evleri
Mudurnu evleri arasında İstanbul’dan getirtilen ustalar tarafından yaptırılmış olan “Armutçular Konağı”nın ayrı bir yeri bulunuyor. 1860 tarihini taşıyan konak çatısı hala orijinal Marsilya kiremitleri taşıyor.Bugüne de içinde oturanların gayreti ile ayakta kalabilen tarihi konak Mudurnu’ya gelenlerin ilk ziyaret yerlerinden biri sayılıyor. Dört katlı kare planlı konak ta 17 oda, 4 büyük salon, ve bir büyük sofa bulunuyor. Çıralı çamdan karkaslı ve ahşap kaplamalı konakta ahşap oymalar, tavan süslemeleri ve kapı tokmağı gibi detaylar hayranlık uyandırıyor.
En çok iki ve üç katlı ahşap evlerde, giriş katlarında kiler, mutfak, su sarnıçları bulunurken, geniş taş duvarlar üzerine oturtulan üst katlarda avlu veya sofa etrafında oturma, yeme, yatma amaçlı odaları yer alıyor. İç ve dış mekanlarda ahşap işlemeciliğinin en güzel örnekleri de görülebiliyor. İlçenin vadide bulunması nedeniyle güneşi geç görüp, akşamı erken uğurlayan Mudurnu’da sabah geç olurken akşam erken başlıyor. Kuzeye kapanıp güneşe yönelen evlerin mimarisinde birbirlerinin manzarasını ve havasına mani olmayacak şekilde yerleşim sağlanmış. Bir çoğu bahçeli olan evlerde ahşap çardaklar ve çatı odaları beğeni topluyor. Osmanlı Sarayının tavuk ihtiyacını karşılayan ve son yıllara kadar tavukçulukla birlikte anılan Mudurnu, turizmde de büyük bir değişim içine girerek, Safranbolu özelliklerine sahip olma yolunda önemli adımlar atmaya başlamış. Geçen yıl başlayan çalışmalara ek olarak, 17 ev bu yıl, 50 ev ise önümüzdeki yıl içinde restore edilmek üzere planlanmış. Özellikle restore edilen evlerin pansiyon olarak turizme kazandırılması ve kent görüntüsünün yenilenmesi, otantik değerlerin ön plana çıkarılması ile başta Abant gibi önemli turizm merkezlerine gelen turistlerin ilgisini çekmeye başlamış. Yıllar önce oya ve dikiş iğnesi yapımı ile şöhret kazanan köylülerin yaptığı elişi ürünler, ahşap eşyalar, dekoratif özellikli kullanım eşyaları çeşitli dükkanlar ve tezgahlarda alıcı bulmaya başlamış. Bunlar arasında hanımların ortaklaşa yaptığı yerel kıyafetler taşıyan çok renkli bez bebekler, ahşap sini sofralar, pide kürekleri, yelek, süs patikleri, heybe gibi ürünler ekonomik fiyatlarla alınabiliyor. Mudurnu da cami, türbe, hamam gibi tarihi hayli eskilere dayanan görülmesi gereken eserler kadar yörenin renkli yerlerinden Demirciler Çarşısı da ilgi çekiyor. Gün boyu çalışan ustalar yaptıkları bakır eşyaları dükkanları önlerinde sergilerken en çok bakır kapaklı sahanlar, ibrikler, mangal ve semaverler turistlerin ilgisini çekiyor. Misafirperver ve turistlere alışık yöre halkı konukseverliklerini gösteriyorlar ve dükkanlarına gelenlere ikramlarda bulunuyorlar. Mudurnu çevresinde yer alan çeşitli köylerde aynı mimariyi yansıtan evler gözlenebiliyor. Köy fırınlarından çıkan ekmek kokusu ve cevizli çörek ile dikkat çeken yerlerden biri de Karapınar Kavağı Köyü. Ahşap eşyalar üreten çeşitli sepetler, küfe yapımı ile uğraşan köylüler, orman ürünlerinin yanında arpa, buğday yetiştirip hayvancılık ve yaylacılık yapıyorlar. Yörelerine gelen turistlere süt ürünleri peynir, tereyağı, yoğurt ve bal gibi ürünler satıyor, bölgenin erik, kiraz, taze fasulye ve Mudurnu cevizi olarak ünlenen iri taneli, ince kabuklu, badem tadındaki cevizinin ünlü ve lezzetli olduğunu belirtiyorlar.
İlk baharda yemyeşil bir örtüye bürünen ve çam ağaçlarının hakimiyetindeki tepelerden gelen kokulara çiçek kokuları karışan Mudurnu çevresinde yer alan Sünnet, Sülüklü ve Abant gölleri Mudurnu da oturanların günübirlik mesire yerleri arasında bulunuyor. Çam kozalağı ve Mudurnu saat kulesi ilçenin simgelerinden sayılıyor.
Mudurnu saat kulesi
1890-1891 tarihlerinde ahşap olarak inşa edilen saat kulesi 1900 yıllarında geçirdiği bir yangınla yanıp yıkılmış. 1905 yılında MudurnuKalesinden sökülüp getirilen taşlar ile mahkumlar tarafından inşa edilen kuleye bir Türk demirci ustasının yaptığı saat takılmış. 1963-1964 yıllarında yeniden bir yangına maruz kalan kule tekrar tamir edilmiş. Dövme demirden yapılıp eğe ile dişleri açılan saat makinesi 38x38x78 cm ebatlarını taşıyor. Dört günde bir kurulan ve ağırlık sistemi ile çalışan saat ve bulunduğu ve 30 ahşap döner merdivenle çıkılan 12 metre yüksekliğindeki kule mimari açıdan estetik bir görünüm sergilemese de, üç yönünde bulunan saat kadranı ile Mudurnu Belediyesi mülkü olarak Mudurnu da bulunuyor…
kaynak: