Arama

Gaziantep - Sayfa 2

Güncelleme: 8 Şubat 2017 Gösterim: 86.566 Cevap: 17
metalefe - avatarı
metalefe
Ziyaretçi
8 Ocak 2008       Mesaj #11
metalefe - avatarı
Ziyaretçi

..::GAZİANTEP TARİHİ YERLER::..

MÜZELER

a) Hasan Süzer Etnoğrafya Müzesi:
Müze binası ana kaya içine oyulmuş mahsen üzerine üç kattan oluşmaktadır. İkisi anayoldan diğeri ara sokağa açılan üç girişi vardır.
Sponsorlu Bağlantılar
Ön cephedeki işlemeli büyük kapıdan "Hayat" adı verilen avluya, küçük kapıdan ise "Selamlık" denilen bölüme geçilmektedir.
Bina içerisinde Antep savunmasında kullanılan silahlar, savaş araçları, belgeler, kahraman ve şehitlerin fotoğrafları ayrı bir bölümde sergilenmektedir. Müzede yer alan diğer bölümler günlük yaşamdaki fonksiyonlarına göre yörenin eşyası ile donatılmış, mankenlerle teşhire canlılık ve gerçekçilik verilerek geçmiş hayatı günümüzde bizlere sunmaktadır. İlimize gelen yerli ve yabancıların hayranlığını kazanmış bir müzemizdir.

b) Gaziantep Arkeoloji Müzesi:
Şehrin merkezinde gerek ihtişamı ve heybetiyle, gerkese bir sır gibi gizlediği tarihi ile dikkati çeken kale, ilimizin en önemli kültür varlıkları arasında yer alır. Kalenin ne zaman ve kimler tarafından inşa edildiği kesin olarak bilinmemekle beraber, kalkolitik dönemden itibaren iskan edildiği bilinmektedir. Restorasyon çalışmaları devam eden kale , çok istenilmesine rahmen ne yazık ki yabancılar tarafından gezilememektedir.

Müze, neolotik dönemden kemik ve keramik parçaları kalkolotik ve bronz çağa ilişkin çeşitli eşyaları, figürinleri, Hitit çivi yazılı tabletleri, mühürleri, Urartu, Hitit, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait çeşitli eserleri bünyesinde sergilemektedir.
Yine Belkıs (Zeugma) ören yerinden elde edilen mozaik ve diğer heykeller, mezar taşları gibi eserler Belkıs (Zeugma) salonunda sergilenmektedir.

c) Kurtuluş Müzesi:
Milli mücadeleye yıllarından günümüze kadar gelebilmiş savaş aletlerinin sergilendiği müzemizdir.

GAZİANTEP KALESİ


Şehrin merkezinde gerek ihtişamı ve heybetiyle, gerkese bir sır gibi gizlediği tarihi ile dikkati çeken kale, ilimizin en önemli kültür varlıkları arasında yer alır. Kalenin ne zaman ve kimler tarafından inşa edildiği kesin olarak bilinmemekle beraber, kalkolitik dönemden itibaren iskan edildiği bilinmektedir. Restorasyon çalışmaları devam eden kale , çok istenilmesine rağmen ne yazık ki yabancılar tarafından gezilememektedir.

CAMİLER

Hemen hepsinin yapımında kesme taş kullanılan Gaziantep Camileri plan ve süsleme bakımından farklıdır. Türk Memlukları devrine ait (1357) tarihli Boyacı camii en eski camidir. Yine Osmanlılardan kalan Ömeriye Aliyyünnacar ve Eyyüpoğlu camilerinin orijinal şekilleri Memluklar devrine aittir. Tarihi camilerimizden ilimize gelen yerli ve yabancılar tarafından gezilen yerlerimizdir.

HANLAR ve BEDESTENLER

Hanlar, Gaziantep'e gelen yabancıların mutlaka gezdikleri ve hayran oldukları tarihi yerlerimizdir. Bunlardan Anadolu Hanı ile Güven Hanı restore edilmiştir.Diğer hanlardan gezilebilenler ise ; Tuz Hanı, Millet Hanı, Belediye Hanı, İncioğlu Hanıdır. Binlerce yıldır ticaretle uğraşan kette bir çok çarşı ve bedesten vardır. 1781 tarihinde yaptırılan 5 kapılı, 80 dükkanlı Zincırli Bedesten halen hal olarak kullanılmaktadır. Yine Hicri 1281 yılında yaptırılan 72 dükkanlı Kendirli Bedesten de çarşı olarak kullanılmaktadır.

OYLUM HÖYÜK

Gaziantep - Kilis Karayolu üzerindedir. Kazı çalışmaları devam etmektedir.

DÜLÜK KÖYÜ (Antik Dolichones Kenti)

Gaziantep'in 12 Km Kuzeyinde yer alan Antik Dolichones Kenti, geçmişi tarih öncesi dönemlere uzanan, Palaolitik dönemlerden günümüze kadar iskan görmüş önemli merkezlerden birisidir. Antik Kent Alttaş (Palaolitik), Ortataş (Mezolotik) ve Üsttaş (Neolotik)dönemlerini yaşamış ve Türkiye'de Alttaş devrine ait buluntular , ilk kez burada ele geçmiştir. Buraya sırasıyla Hititler, Asurlar, Persler, Büyük İskender, Selevkoslar, Romalılar , Ermeniler, Haçlılar ve Müslüman Türkler hakim olmuştur. Dolichenos Antik Kent kalıntıları arasında; saray olduğu kabul edilen yapı kalıntıları, Helios Mabedi , dünyanın ilk sayı sistemının duvarlarına uyguladığı söylenen Şarklı (Keber) Mağarası kaya mezarları ve Dülükbaba Tepesini sayabiliriz. Ayrıca Kommange bölgesinde filizlenen ve antik dönemde bir inanç olarak ortaya çıkan , Hititlerin baş tanrısı TEŞUP (JÜPİTER) Dolichenos Kültürü , öncelikle bu bölgede yayılmış, daha sonra Anadolu'yu etkisi altına almıştır. Bu Kült'e Tanrı figürü bir boğa üzerinde ayakta durur vaziyette tasvir edilmiştir. Ellerini havaya kaldırmış, genelde sağ elinde bir çift ağızlı balta sol elinde bir yıldırım demeti tutmaktadır.

KARKAMIŞ

Antik dönemlerde doğunun önemli şehirlerinden birisi olan Karkamış'ın Güneyine düşmektedir. Antik kent günümüzde bir sınır kenti durumundadır. Batıdaki iç kale ve şehir Türkiye hudutlarında dış kale ve dış şehir Suriye hudutları içerisindedir. Kentin önemi antik dönemlerindeki stratejik konumundan kaynaklanmaktadır. Antik kentte birçok ilim adamı tarafından kazı çalışmaları yapılmıştır. İlk defa 1878 yılında İngiltere'nin Halep Konsolosu Seneke tarafından Karkamış' ta hiyeroglif yazılı tabelalar bulunması bir anda ilim camiasını ilgisini çekmiştir.

YESEMEK AÇIK HAVA MÜZESİ

Gaziantep ilinin İslahiye ilçesine bağlı Yesemek köyündedir. Yayınlara "Yesemek Taşocağı ve Heykel Atölyesi" olarak geçen bu sit alanı , Köyün Karatepe denen yamacında yer alır. Bu arazi menekşemsi gri renkte ve son derece kaliteli bir bazalt damarına sahiptir. Dolarit diye de tanınan bu bazalt damarından yararlanmak amacı ile M.Ö.II.binin sonlarına doğru burada bir taş ocağı açılmış ve çıkarılan taş bloklarının işlendiği oldukça büyük bir heykel atölyesi kurulmuştur.

Yesemek ilk defa 1890 yılında Zincirli'de ( Samal ) kazı yapan Felix Von LUSCHAN tarafından keşfedilmiştir. Buradaki sistemli araştırma ve kazı çalışmaları 1958-1961 yılları arasında Prof.Dr. Bahadır ALKIM Başkanlığındaki bir ekip tarafından yürütülmüş ve 200'e yakın heykel taslağı çıkarılmıştır.

Yapılan araştırmalar atölyenin, belgenin Hitit hakimiyetine girdiği ŞUPPİLLULİMA 1. devreye yani M.Ö 1375-1335 tarihleri arasında işletmeye açıldığını ve atölyede bölgenin yerli halkı HURLAR 'ın çalıştığını göstermiştir. Hitit İmparatorluğunun deniz kavimleri tarafından yıkılmasıyla atölyedeki çalışmaların durduğu görülmektedir. Daha sonra Geç Hitit Krallıklarından Şamal ( Zincirli ) Krallığının M.Ö. IX.yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren atölyeyi yeniden faaliyete geçirdiği anlaşılmaktadır. Bu devreye ait yontularda bölgenin karışık siyasi nedeniyle Asur, Hitit ve Aramilerinde eserler üzerinde etkisini izlemek mümkündür. Bir çok devletin sanat özelliklerini taşıyan yontuların bulunması Yesemek Heykel Atölyesinin sanatsal açıdan önemini bir kat daha arttırmaktadır.

RUMKALE

Gaziantep'in Yavuzeli İlçesine bağlı Kasaba köyünde bulunan Rumkale, Fırat Nehri ile Merziman Çayı'nın birleştiği yerde sarp kayalarla örtülü bir tepe üzerinde kurulmuştur. M.Ö. 840 yılında Geç Hitit döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir.Hz. İsa'nın Havarileri'nden biri olan Johannes (Yuhenna )' nın Roma döneminde Rumkale'yi merkez yaparak Hristiyanlığın Gaziantep yöresinde yayılmasını sağladığı söylenir.
Yuhenna'nın mezarını kalede bulunduğu sanılmakta ve bu nedenleHristiyanlarca kutsal yerlerden sayılmaktadır.Rumkale, bölgedeki kalelerden en büyüğüdür. Görkemli yapısı , tabiat güzellikleri ve tarihi değeriyle gezilmeye değer tarihi eserlerimizden birisidir.

BELKIS HÖYÜK

Nizip'in doğusunda ve 12 km. mesafededir. Halfeti' den Güney'e doğru akan Fırat'a bir kavis çizerek doğuya Birecik 'e yöneldiği yerdedir. Harabe geniş bir yer kaplar. Höyük haline gelmiş olan yüksek bir kalesi vardır. Harabeler arasında Hitit, Asur, Roma, Bizans ve İslam dönemine ait kalıntılar bulunmuştur. Burası Roma ve Bizans dönemlerinin önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. Çevrede Nekrapol ve mozaik kalıntıları vardır. Harabelerden çıkarılan eserler , Gaziantep , Ankara , İstanbul, Paris ve Berlin müzelerinde sergilenmiştir.

ANIT MEZARLAR

a ) Hisar Anıt Mezarı
Gaziantep ili Araban İlçesi Hisar Köyünde bulunan günümüze kadar sağlam kalabilmiş orijinal bir yapıdır. Kesme taştan yapılmıştır. Kare bir kaide üzerinde (4x4 metre ) dört köşedeki paye sütunlardan meydana gelen gövde ve bunun üzerinde pramidal külahtan teşekkül etmiştir. Bu külahın üzerinde kronik tipi sütun başlığı mevcuttur. Yaklaşık olarak M.S. 1. yüzyıla tarihlemek mümkündür.

b) Elif Anıt Mezarı
Elif köyündedir. Hisardaki gibi kesme taştan yapılmıştır. Kare planlı yüksek kaide üzerine oturan gövde ve üzerini örten tonozlu bir örtü sisteminden oluşmaktadır.

c) Hasanoğlu Anıt Mezarı
Araban ilçesi Hasanoğlu Köyünde bulunan 3. anıt mezar, büyük tahribatlar geçirmiştir. Kesme taştan inşa edilmiştir. Gövdenin sadece Güney ve Batı yönleri ayakta kalabilmiştir. Bu tür mezarlarda seced kaidenin altından doğrudan toprağa verilmekte veya mumlanarak muhafaza edilmektedir. Kaide kısmına sahte lahit konulmakta ceset ise lahit'in aşağısındaki ölü odasına konulmaktadır

TİLMEN HÖYÜK


İslahiye İlçesinin 10 km. doğusundadır. Bölgenin en büyük höyüklerinden olup , 24 km. yüksekliğindedir. Araştırmalar burasının M.Ö.3000 yılının son döneminde büyük bir şehir olduğunu ortaya çıkarmıştır. Şehir iç ve dış kaleden oluşmaktadır. Duvarları büyük , düzgün kesme taştan yapılmıştır.

Höyüğün Kuzeydoğusunda 8 km yüksekliğinde 17 basamak ve rampayla çıkılan yuvarlak kuleler vardır. Kabartmalı ortostatlarda süslü saray geniş bir alanı kaplamaktadır.Höyükte pek çok araç-gereç,çanak-çömlek ve takılar,eşyalar çıkarılmıştır.Höyükle ilgili belirlenen tarih M.Ö.2000 ile 1000 yılları arasındadır.

..::GAZİANTEP TARİHİ::..

Güneydoğu Anadolu'yu batıya, Akdeniz ve Ortadoğu'ya bağlayan kara ve demir yollarının merkez noktası olması, Gaziantep Havaalanının uluslararası niteliğe çıkarılmış olması şehrimize mal, hizmet ve ziyaretçi akışını yoğunlaştırmaktadır. Gaziantep topraklarının 1/4'ü tarıma elverişli topraklardan oluşmuş bu toprakların bir bölümü Fırat Nehri'nin sularıyla sulanmaktadır. Gazianteb'in sulama yapılan bu topraklarında Antepfıstığı, zeytin, pamuk, üzüm, kırmızı biber ve keten gibi ekonomik değeri yüksek sanayi bitkileri ile mercimek, buğday ve arpa gibi hububat ürünleri yetiştirilmektedir.

Coğrafi yönden GAP'ın giriş kapısı, sanayisi ve ticari hacmiyle de GAP kalkınmasında temel teşkil eden Gaziantep, ekonomik yönden çevresindeki 18 ili etkisi altında tutmaktadır. Gaziantep, Anadoludaki insan topluluklarının kültürünü yansıtan en eski merkezlerden birisi olup tarihi M.Ö. 4000 yıllarına kadar uzanmaktadır.

Gaziantep; gezilip görünmeye değer tarihi, turistik ve doğal güzellikleri, Kurtuluş savaşı ve Antep savunması hatıraları, yaylaları, ovaları, ören yerleri, leziz yemekleri, eşsiz el sanatları, camileri, türbeleri, medreseleri, Antep evleri, hanları, hamamları, kastelleri, kiliseleri, adını verdiği baklavası ve fıstığı, sanayisi insanlarının kendine has çalışkanlığı ve sıcaklığı ile geçmişin ve geleceğin bir arada yaşandığı Gaziler şehridir.

Gaziantep tarihinin oluşumunda ve niteliğinde yer unsurunun önemi büyüktür. Bölgenin, ilk uygarlıklarının doğduğu Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunuşu Güneyden ve Akdenizden doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağında oluşu, uygarlık tarihine ve bugüne yön vermiştir. Bu nedenle Gaziantep tarih öncesi çağlardan beri insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri olmuştur. Tarihi İpek yolunun da buradan geçmiş olması ilin önemini ve canlığını devamlı olarak korumasını sağlamıştır.

Gaziantep'in tarih devirleri Kalkolitik, Paleolitik, Neolitik dönemler, tunç çağı, Hitit, Met, Asur, Pers, İskender, Selefkoslar, Roma ve Bizans İslam-Arap ve İslam-Türk devirleri olarak sıralanabilir. Bu dönemlerin izlerini günümüzde de açık bir şekilde görmek mümkündür.

Ayıntap olarak bilinen eski kent, bugünkü Gaziantep'in 12 km. kuzeybatısında dülük köyü ile Karahüyük köyü arasındadır. Yapılan arkeolojik araştırmalarda taş, kalkolitik ve bakır dönemlerine ait kalıntılara rastlanmış olması yörenin Anadolu'nun ilk yerleşim alanlarından birisi olduğunu göstermektedir.

Bir süre Babil imparatorluğunun egemenliği altında kalan Gaziantep M.Ö.1700 yıllarında Hitit devletinin bir kenti olmuştur. "Dülük" şehri ise Hititlerin önemli bir dini merkezi olduğundan ayrı bir önem taşımaktadır.

Gaziantep ve çevresi M.Ö. 700-546 yılları arasında Asur, Med, ve Pers İmparatorluklarının yönetimine girmiştir. Büyük İskender'in Pers devletini yıkmasından sonra Romalılar'ın, M.S. 636 yılına kadar da Bizanslılar'ın egemenliği altına girmiştir.

Gaziantep, Kahramanmaraş'tan Haleb'e, Birecik'ten Akdeniz kıyılarına ve Diyarbakır'dan İskenderun'a giden anayollar üzerinde bulunduğundan, her dönemin kültür ve ticaret merkezi olma özelliğini korumuştur.

İslamiyet'in buralardan Anadolu'ya yayılmış olması ve Hz. Muhammed'in Peygamberlik mührünü görüp öpen ve Onun vahiy katiplerinden olan Hz. Ökkeşiye'nin türbesinin Nurdağı ilçesinin Durmuşlar köyü yakınlarındaki bir tepenin üzerinde bulunması Gaziantep için bir önem taşımaktadır.
Hz. Ömer zamanında İslamiyet'in Arap yarımadası dışına yayılması için sürdürülen mücadeleler esnasında, İslam ordusu, Gaziantep yöresi ile Hatay'ı Bizanslılardan aldı. Böylece 639 yılında yöre halkı Müslümanlığı kabul etti. Gazianteb'in ünlü Ömeriye Cami o dönemde fethin sembolü olarak yapılmıştır.

1071 Malazgirt savaşından sonra bölgede Selçuklu İmparatorluğuna bağlı bir Türk devleti kurulmuştur. 1270 yılında Moğolların istilası ile yıkılan kent daha sonra Dulkadiroğullarının (1389) ve Memlukluların (1471) eline geçmiştir. 1516 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Memluklulara karşı yapılan Mercidabık(Kilis yakınlarında) meydan savaşından sonra Gaziantep ve yöresi Osmanlı İmparatorluğunun yönetimine girmiş oldu.

Osmanlılar döneminde çok sayıda cami, medrese, han ve hamam yapılmış, kent aynı zamanda üretim, ticaret ve el sanatları yönünden de ilerlemiştir. 1641 ve 1671 yıllarında yöreyi iki kez ziyaret eden Evliya Çelebi burada 22 mahalle, 8 bin ev, 100 kadar cam medrese, han, hamam ve üstü kapalı çarşı olduğunu anlatır.

I. Dünya savaşı sonunda, Gaziantep önce İngilizler daha sonra da Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Gaziantep Savunması, Ulusal Kurtuluş Savaşı tarihimizde yiğitlik, kahramanlık ve fedakârlığın ulaşılmaz abidesi olmuştur. Gaziantep savunması eşsiz kahramanlığı ile hem kendini hem de Güneydoğu Anadolu'yu düşman işgalinden kurtaran bir halk hareketi, Milli birliğin ve benliğin bir şahlanışı olarak tarihteki yerini almıştır.
Son düzenleyen Safi; 7 Şubat 2017 22:39
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
25 Haziran 2008       Mesaj #12
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi

Gaziantep Hakkında


Paleolotik çağdan bu yana çeşitli kültür ve medeniyetlere ev sahipliği yapan Gaziantep, Anadolu’nun ve Dünyanın en eski yerleşim yeridir.
Ad:  g1.JPG
Gösterim: 480
Boyut:  22.9 KB

Sponsorlu Bağlantılar
6000 yıllık tarihi geçmişi ile ilimiz, Tarihi ve kültürel zenginlikleri Antik Kentleri,Mozaikleri,camileri, Kiliseleri, Hanları,Hamamları, Bedestenleri ve pek çok yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile bir metropol kenttir. Gaziantepliler bitmez tükenmez enerjisi, azmi ve girişimciliği ile kendi sanayisini kendisi kurmuş örnek bir sanayi ve ticaret kenti meydana getirmişlerdir.Gaziantep Güneydoğu nun en büyük Türkiye'nin ise 6. Büyük kentidir.Güneydoğu Anadoluyu batıya bağlayan kara ve demiryollarının merkezi olması,Uluslarası havaalanı ile tam bir metropol kenttir.Gaziantep'in şu an 9 ilçesi 17 beldesi ve 616 köyü vardır.İlin nüfusu 1.450.000 civarındadır.Gaziantep'in rakımı ise 850 metredir.
Gaziantep'in adı: Eskiden Ayıntap olarak adlandırılan Gaziantep adını tarihin derinliklerinden,sıfatını Milli Mücadeledeki kahramanlıklarla dolu müdafasından almıştır. Ayıntap olan ismi daha sonra Antep olarak geçmeye başladı.1921 yılında ise Gazi ünvanını alarak GAZİANTEP oldu.
Ad:  g2.JPG
Gösterim: 777
Boyut:  22.7 KB

Genel İstatistikler
Nüfusu1.450.000 (2000 yılı)
Nüfus yoğunluğu150 (km2/kişi)
Rakım850 (250-1250)
Konumu38° 28' - 38°01'
doğu boylamı / 36° 38' - 37° 32' kuzey enlemi
İlçe sayısı9
Belde sayısı17
Köy sayısı616

GAZİANTEP EVLERİ

Ad:  g6.JPG
Gösterim: 491
Boyut:  28.3 KB
Gaziantep'in eski evleri kendilerine özgü bir mimariye sahiptir.
Bu geleneksel evler havara veya keymıh adı verilen yumuşuk kalkerli taşlardan inşa edilrdi.Kentin eski semtlerinde mevcut olan bu evler genelde bir yada iki katlıdır; üç katlı olanlarada rastlanır. Kalın duvarlıdırlar.zemin katların altında kayaların içine oyulmuş mahsenler bulunur. Mahsenlerde pekmez ve zeytinyağı gibi yiyecekleri depolamak için özel bölümler vardır.
Büyük dış kapıdan eve girildiğinde ilk olarak "hayat" denilen geniş bahçeli alan görülür
Ad:  g7.JPG
Gösterim: 458
Boyut:  19.8 KB
G.Hayatın değişik yerlerinde farklı amaçlar için kullanılan odalar yer alır. Evleri pencereleri sokak yerine avluya açılar.
Pencerelerin üzerinde "kuş tağası" denilen küçük pencereler bulunur. Evin havalandırılmasında kullanılan bu pencereler odaların aydınlatılmasındada etkilidir.Bu tür özelliklere sahip geleneksel Antep evleri bugün şehir merkezlerinde, Eyüboğlu,Türktepe,Tepebaşı,Bostancı ve Kozluca mahallleri ile Şehreküstü semti ve Kale civarında bulunmaktadır.

OCAKLIK


Ad:  g8.JPG
Gösterim: 426
Boyut:  20.2 KB
Eski Antep evlerinde ekmek ocaklıkta hazırlanırdı. Ocaklar avlu içinde sabah güneşinin ilk ışıklarnını alacak bir konumda bulunurdu. Her sabah ocaklıkta hamur yoğurulur ve ekmek pişirilirdi.Böylece ev halkı günlük taze ekmek yemiş olurdu.

MAHZEN (BODRUM KAT)


Mahzenler evin altına oyularak yapılırdı. güneş almayan ve binanın altında olan bu bölümler yiyecekleri yazın sıcağında da korurdu.

GELİN ODASI


Ad:  g9.JPG
Gösterim: 356
Boyut:  25.0 KB
Gelin odası sofanın yanında bulunur. Kız evinden getirilen yorgan,döşek ve yastıklar bu odaya yerleştirilirdi. Ayrıca yöreye ait çeyizler de gelin odasında sergilenirdi.

ÇEŞME


Genellikle sofada yer alan çeşmeler ince taş işçiliği ürünü olurlar; üzerleri boyalı süslemelerle bezelidir. Yazın sıcak günlerinde sofaya çıkan ev halkı avlunun serinletici ortamındanda yararlanırdı.

HAYAT (AVLU)


Evin dışarıya açılan geniş bölümüdür. Avlunun çevresine yerleştirilmiş odaların pencereleri de bu açık alana bakar. Avlu yada hayatların kenarları çiçek veya ağaçlarla bezelidir.Bazı evlerin avlularının ortasına küçük havuzlarda yapılırdı.

Son düzenleyen Safi; 7 Şubat 2017 23:23 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
25 Haziran 2008       Mesaj #13
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi

ANTEP FISTIK


Antep fıstığı lezzetli ve besin değeri oldukça zengin bir yemiştir.Fıstık ağacının meyveleri salkımlar şeklinde ve penbe renklidir.fıstığın geniş bir tüketim alanı vardır.çerez olarak yenildiği gibi tatlılarda ve tuzlu yemeklerde kullanılır.Fıstık,yazları uzun,sıcak ve kurak,kışları nispeten soğuk olan bölgelerde yetişir.Gaziantep ve yöresinde istediği ortamı bulur.Antep fıstığı ağacı bir yıl ürün verdiğinde ertesi yıl daha az ürün verir yada hiç vermez.Fıstık ağacının tepesi basık ve yuvarlak,boyu 6 metre kadardır.

NASIL YETİŞTİRİLİR?

Ad:  g10.JPG
Gösterim: 420
Boyut:  13.4 KB
Antep fıstığı ağacının fidesi 7-8 yaşına geldiğinde aşılanır,10-12 yaşına geldiğinde ürün vermeye başlar.Ümrü yaklaşık 150 yıldır.Verimsiz kıraç topraklardada yetişebilir.Budanması ve bakımı zor değildir.İlk budama yapıldıktan sonra her yıl budanması gerekmez;ancak ölü dallar alınıp ağaç biçimlendirilir.Nisan ayında çiçek açan ağacın meyvesi ağustos-eylül aylarında toplanır.Adına cumba (comma)denilen salkımlar halinde bulunan fıstık,ağaç silkelenerek toplanır.Daha sonra cumbalar dala tutundukları kök bölgesinden kırılır.

BOZ FISTIK


Ad:  g11.JPG
Gösterim: 401
Boyut:  24.8 KB
Fıstığın tam olgunlaşmadan önceki evresine boz fıstık denir.Dış kabuğu açık sarı renkte olduğu için bu adı alır.Fıstığım içi tam dolgun değildir.Kokusu özel,tadı olgun fıstık içinden farklıdır.Antep baklavası boz fıstık içinden yapılır.Ve kendine özgü lezzetini buradan alır.


AĞAÇTA BOZ FISTIK CUMBASI
Cumba üzerinde pembe renkli olanlar olgun fıstıksarı renkli olanlar ise boz fıstıktır.

MENENGİÇ
Antep fıstığının yabanisine "menengiç" adı verilir.Menenğiç ağaçları aşılanarak Antep fıstığı ağacı elde edilir.Menengicin mercimek büyüklüğünde meyveleri olur.Bu meyveler kavrulup daha sonra öğütülür.Suda kaynatılarak kahve gibi içilir.Yörede bu içeceğe "menengiç kahvesi" adı verilir.Menengicin hemoroidi iyileştirici,nefes açıcı ve öksürük giderici özelliği de vardır.
Son düzenleyen Safi; 7 Şubat 2017 23:02
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
25 Haziran 2008       Mesaj #14
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi

KURTULUŞ SAVAŞI VE GAZİANTEP

Antep, Osmanlı Dönemi'nde Halep'e bağlı bir sancaktır. 1.Dünya Savaşı'nın sonunda Osmanlılar'ın yenik sayılmasıyla 15 Ocak 1919'da İngilizler, ardından 29 Ekim 1919 'da Fransızlar tarafından işgal edildi. Antep halkı , Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti öncülüğünde 1 Nisan 1920 ve 8 Şubat 1921 tarihleri arasında, 11 ay boyunca bu işgale direndi. İşgal sırasında 6317 kişi şehit oldu. 20 Ekim 1921'de yapılan Ankara Antlaşması sonucu Fransızlar 25 Aralık 1921 tarihinde şehri boşalttı.T.B.M.M'de alınan bir kararla 6 Şubat 1921'de Antep'e Gazilik unvanı verildi.Atatürk ''Türküm diyen her şehir, her kasaba ve en küçük Türk köyü, Gazianteplileri kahramanlık misali olarak alabilirler'' sözleriyle Antep halkını övmüştür.

ŞEHİTLER ABİDESİ
Ad:  g1.JPG
Gösterim: 246
Boyut:  13.4 KB
Atatürk Bulvarı üzerinde 1920-1921 yıllarında Gaziantep'te kurtuluş için mücadele veren 6317 şehit adına, Kurtuluş Savaşı'nda Çınarlı (Arıburnu)Cehhesi olarak geçen ÇınarlıCamii'nin üstüne bir anıt yapılmıştı.Gaziantep savunmasının önemli cephelerinden olan Çınarlı'daki bu anıta 25 Aralık 1935 tarihinde törenle şehit askerlerin kemikleri getirilmiş ve anıtın altına konmuştur.Günümüzde, Şehitler Abidesi'nin mezarlık kısmı restore ettirilmiş ve duvarlarına Kurtuluş Savaşı'nın anlatan resimler koyulup, yazılar yazılarak ziyarete açılmıştır.

ATATÜRK'ÜN GAZİANTEP'İ ZİYARETİ
26-27 Ocak 1933 tarihlerinde şehri ziyaret eden Atatürk, nüfus kaydını burada yaptırmış ve Anteplileri mücadelesini bir defa daha taktir etmiştir.

ŞAHİNBEY ANITI
Ad:  g2.JPG
Gösterim: 227
Boyut:  15.8 KB
Gaziantep Şahinbey ilçesi Anıt, dört köşe bir kaide üzerinde ,dört köşeli bir sütun halindedir. Bu sütunun üzerinde ''Gaziantep savunmasının gerçek kahramanı Şahin Bey burada şehit olmuştur.Aziz şehidin ruhuna Fatiha 20 Mart 1920'' yazılıdır.
Gaziantep savunmasında ön saflarda çarpışmış ve şehit düşmüş. Antepli bir askerdir. Asıl adı Mehmet Sait'tir; kendisine halk tarafından Şahin Bey adı verilmiştir.Yemen cephesine er olarak katılan Mehmet Sait,orada gösterdiği başarı ve kahramanlık üzerine başçavuş oldu.Trablusgarp, Balkanlar ve Çanakkale'de çarpıştı.1917'de Sina cephesinde teğmen oldu.Buradaki şiddetli bir çatışmada esir düştü.1919'daki ateşkese kadar Mısır'da İngiliz esir kampında kaldı.Antep'in işgali üzerine kuvay-i Milliye'ye katıldı.Kendisine verilen Kilis-Antep yolunun kontrol altında tutulması görevi sırasında şehit düştü.Adına birçok türkü ve şiir yazıldı; Şahinbey ilçesindeki lise Şahin Şahin adını taşımaktadır.
Son düzenleyen Safi; 7 Şubat 2017 23:46
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
25 Haziran 2008       Mesaj #15
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi

GAP VE GAZİANTEP


Güneydoğu Anadolu Projesi, bölgenin sosyo-ekonomik kalkınması için sanayi, tarım, inşaat. ulaştırma. eğitim ve sağlık gibi tüm sektörleri içeren bir "Entegre Bölgesel Kalkınma Projesi"dir. Ayrıca bugüne kadar uygulanmakta olan merkezden sektörel bazda planlama çalışmalarının en büyük örneğidir.

Gaziantep bu dev sanayisi ve ekonomik yapısı ile, GAP kapsamı içerisinde bulunan illerin tümünden daha ileri durumda olmakla beraber, GAP ile direkt ilişkisi bulunmaktadır. Coğrafi konum olarak. GAP kapsamında olan bölgenin tamamlayıcısı ve kapısı durumundadır. GAP sulama şebekesi projesinde Gaziantep topraklarının bir kısmı da sulanacaktır. Dolayısıyla sulanan bölgede sulu tarıma geçilebileceğinden toprak daha bereketli ürün verecek, pazara ve ihracata yönelik ürün çeşitliliği sağlanacak. ürün deseni ve rotaryonları geliştirilerek ürün yoğunluğunun artırılması sağlanacaktır.

Gaziantep'te GAP ile birlikte hayvan yetiştiriliciliği gelişmiş. sulu bölgelerde tatlı su balıkçılığı yapılmaya başlanmış. yolcu ve yük trafiğinde önemli artışlar görülmüş. bu yolcu ve yük trafiğinin artışına paralel olarak otoyollar inşa edilmiş. nüfus açısından şehrin çekim gücü artmış ve dolayısıyla şehrin iç hacmi de büyümüştür.
GAP'taki tüm bu oluşumlar. yüksek istihdam imkanı sağlayacak. hali hazır bölgenin en önemli problemlerinden olan işsizliğe ve göçe çare olacaktır. Hazır altyapısı. önemli kavşak noktasında bulunması. sanayi ve ticaret yapısı. etkisinde bulundurduğu birçok il ile birlikte Gaziantep bölgenin hammadde ve ziraat ürünlerini değerlendirerek iç ve dış piyasalara mamul maddeler halinde sunacaktır.
Gaziantep Gaziantep, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin en büyük, Türkiye'nin ise 6. büyük şehri olup nüfusu, ekonomik yapısı, turizm potansiyeli ve Büyükşehir statüsü ile bir metropol şehirdir.

Güneydoğu Anadolu'yu batıya, Akdeniz ve Ortadoğu'ya bağlayan kara ve demir yollarının merkez noktası olması, Gaziantep Havaalanının uluslararası niteliğe çıkarılmış olması şehrimize mal, hizmet ve ziyaretçi akışını yoğunlaştırmaktadır.

Gaziantep topraklarının 1/4'ü tarıma elverişli topraklardan oluşmuş olup, bu toprakların bir bölümü Fırat Nehri'nin sularıyla sulanmaktadır. Gaziantep'in sulama yapılan bu topraklarında Antepfıstığı, zeytin, pamuk, üzüm, kırmızı biber ve keten gibi ekonomik değeri yüksek sanayi bitkileri ile mercimek, buğday ve arpa gibi hububat ürünleri yetiştirilmektedir.

Coğrafi yönden GAP'ın giriş kapısı, sanayisi ve ticari hacmiyle de GAP kalkınmasında temel teşkil eden Gaziantep, ekonomik yönden çevresindeki 18 ili etkisi altında tutmaktadır.

Gaziantep, Anadolu'daki insan topluluklarının kültürünü yansıtan en eski merkezlerden birisi olup tarihi M.Ö. 4000 yıllarına kadar uzanmaktadır.

Gaziantep; gezilip görünmeye değer tarihi, turistik ve doğal güzellikleri, Kurtuluş Savaşı ve Antep savunması hatıraları, yaylaları, ovaları, ören yerleri, leziz yemekleri, eşsiz el sanatları, camileri, türbeleri, medreseleri, Antep evleri, hanları, hamamları, kastelleri, kiliseleri, adını verdiği baklavası ve fıstığı, sanayisi, insanlarının kendine has çalışkanlığı ve sıcaklığı ile geçmişin ve geleceğin bir arada yaşandığı Gaziler şehridir.

Gaziantep tarihinin oluşumunda ve niteliğinde yer unsurunun önemi büyüktür. Bölgenin, ilk uygarlıklarının doğduğu Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunuşu, Güneyden ve Akdeniz'den doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağında oluşu, uygarlık tarihine ve bugüne yön vermiştir. Bu nedenle Gaziantep, tarih öncesi çağlardan beri insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri olmuştur. Tarihi İpek yolunun da buradan geçmiş olması, ilin önemini ve canlığını devamlı olarak korumasını sağlamıştır.

Gaziantep'in tarih devirleri Kalkolitik, Paleolitik, Neolitik dönemler, tunç çağı, Hitit, Met, Asur, Pers, İskender, Selefkoslar, Roma ve Bizans İslam-Arap ve İslam-Türk devirleri olarak sıralanabilir. Bu dönemlerin izlerini günümüzde de açık bir şekilde görmek mümkündür.

Ayıntap olarak bilinen eski kent, bugünkü Gaziantep'in 12 km. kuzeybatısında dülük köyü ile Karahüyük köyü arasındadır. Yapılan arkeolojik araştırmalarda taş, kalkolitik ve bakır dönemlerine ait kalıntılara rastlanmış olması, yörenin Anadolu'nun ilk yerleşim alanlarından birisi olduğunu göstermektedir.

Bir süre Babil İmparatorluğu'nun egemenliği altında kalan Gaziantep, M.Ö.1700 yıllarında Hitit Devleti'nin bir kenti olmuştur. "Dülük" şehri ise Hititlerin önemli bir dini merkezi olduğundan ayrı bir önem taşımaktadır.

Gaziantep ve çevresi M.Ö. 700-546 yılları arasında Asur, Med, ve Pers İmparatorluklarının yönetimine girmiştir. Büyük İskender'in Pers devletini yıkmasından sonra, Romalılar'ın, M.S. 636 yılına kadar da Bizanslılar'ın egemenliği altına girmiştir.

Gaziantep, Kahramanmaraş'tan Halep'e, Birecik'ten Akdeniz kıyılarına ve Diyarbakır'dan İskenderun'a giden anayollar üzerinde bulunduğundan, her dönemin kültür ve ticaret merkezi olma özelliğini korumuştur.

İslamiyet'in buralardan Anadolu'ya yayılmış olması ve Hz. Muhammed'in Peygamberlik mührünü görüp öpen ve Onun vahiy katiplerinden olan Hz. Ökkeşiye'nin, türbesinin Nurdağı ilçesinin Durmuşlar köyü yakınlarındaki bir tepenin üzerinde bulunması, Gaziantep için bir önem taşımaktadır.

Hz. Ömer zamanında İslamiyet'in Arap yarımadası dışına yayılması için sürdürülen mücadeleler esnasında, İslam ordusu, Gaziantep yöresi ile Hatay'ı Bizanslılardan aldı. Böylece 639 yılında yöre halkı Müslümanlığı kabul etti. Gaziantep'in ünlü Ömeriye Camii, o dönemde fethin sembolü olarak yapılmıştır.

1071 Malazgirt savaşından sonra bölgede Selçuklu İmparatorluğu'na bağlı bir Türk Devleti kurulmuştur. 1270 yılında Moğolların istilası ile yıkılan kent, daha sonra Dulkadiroğullarının (1389) ve Memlukluların (1471) eline geçmiştir. 1516 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Memluklulara karşı yapılan Mercidabık (Kilis yakınlarında) meydan savaşından sonra, Gaziantep ve yöresi Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetimine girmiş oldu.

Osmanlılar döneminde çok sayıda cami, medrese, han ve hamam yapılmış, kent aynı zamanda üretim, ticaret ve el sanatları yönünden de ilerlemiştir. 1641 ve 1671 yıllarında yöreyi iki kez ziyaret eden Evliya Çelebi, burada 22 mahalle, 8 bin ev, 100 kadar cam medrese, han, hamam ve üstü kapalı çarşı olduğunu anlatır.

I. Dünya Savaşı sonunda, Gaziantep önce İngilizler, daha sonra da Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Gaziantep Savunması, Ulusal Kurtuluş Savaşı tarihimizde yiğitlik, kahramanlık ve fedakârlığın ulaşılmaz abidesi olmuştur. Gaziantep Savunması eşsiz kahramanlığı ile hem kendini, hem de Güneydoğu Anadolu'yu düşman işgalinden kurtaran bir halk hareketi, Milli birliğin ve benliğin bir şahlanışı olarak tarihteki yerini almıştır.
Son düzenleyen Safi; 7 Şubat 2017 23:47
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
27 Ağustos 2008       Mesaj #16
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi

Evliya Çelebi'nin Kaleminden 1671'de Antep

Ayıntap kenti tümüyle 32 mahalledir. 8067 toprak ve kireç örtülü, bayındır, bakımlı, yüksek saray görünümlü evler vardır. Tümüyle yüz kırk mihraplı, kalabalık cemaate sahip Arasa meydanındaki cami ve çarşı içindeki Tahtalı Camisi sanatlı, ferah ve kocaman kubbeli ve görkemli yapılardır.

Ayıntab'ta 300'ü aşkın sarayın özel hamamı vardır. Tümüyle 3900 dükkanlı büyük bir çarşıya, açık arttırmayla satış yapan pazarlara sahiptir. İki bedesteni, çarşısı ve saraçhanesi, üstleri örtülü kargir, sağlam sıra düzeni içinde, süslü dükkânlardır. Tamamı, tamamına yetmiş çeşmesi var, fakat, onlara hiç de gereksinme duyulmaz, her eve hayat ırmağı denginde sular akmaktadır. Her ev, bağı, bahçesi, fıskiyeli havuzları, cennet ırmağı sularıyla çeşit çeşit selvi, çınar, söğüt, kavak, limon, turunç ve diğer meyve ağaçlarıyla donatılmış "İrem" bağını andırır. Bağları, bostanları, gülbahçeleri geniş-örgüden kafese alınmış, çok verimli olmakla Ayıntab ucuz ve şirin bir kenttir. 1648'de gördüğümüz kent, bu kez sekiz mahalle, nice han, camii ve dükkân kazanarak büyük bir gelişme göstermiş, Tanrı'ya şükürler olsun ki, bu gelişmesini sürdürmektedir. Kent, yüksek bir düzlükte ve yer yer bayırlar üzerinde kurulduğundan suyu ve havası da güzeldir. Birçok hanları var ama en görkemlileri ve en ünlüleri Mustafa Paşa Hanı, Pekmez Hanı, Tuz Hanı, İki Kapılı Han, Börekçi Hanı ve Arasat Han-ları'dır. İki tane de imareti -aşevi- var: Gelene, gidene aylar yıllar bol ve minnetsiz sofralar açarlar. Tümüyle 40 tekkesi olup hepsinin en görkemlisi ve en
çok donanmışı, Yiyeceği bol ve hoş yapılısı Mevlevi Tekkesi'dir. Türkmen Ağası Mustafa Ağa yapısı olup, 4. Murad'ın Silahdarı Mustafa Paşa'ya bağışlamıştır. Tekke 40-50 yoksul hücresiyle çevrelenmiş yüksek kubbeli, baştan başa ham ve işlenmiş mermerlerle döşeli haremi, haremin ortasında büyük bir havuzu, havuzun başında rengarenk üzüm salkımlarını andıran süslü avizelerle donalı çardağı olan büyük, sağlam görkemli bir yapıdır.

... Bakımlı, bezeli, temiz caddeleriyle kent gerçekten şirindir. Yer yer açık arttırmayla satış yerleri, Halep tarzı kargir binalardan oluşmuş çarşıları vardır. Ama bu övdüğümüz yerler, tümüyle kale içindedir. Her sokak başında kapıcıların açıp kapattıkları kale kapısı kadar sağlam kapıları vardır. Geceleri, tüm sokaklar kandillerle aydınlatıldığından bekçiler gruplar halinde rahatlıkla sokaklarda kol gezerek görevlerini yaparlar.

Kentin ortasındaki kocaman bir kaya üstüne yüksek, görkemli ve dairesel bir kale oturtulmuştur. Kale çok sağlamdır. Kaleyi çevreleyen hendek 1300 adımdır. Eni 40, derinliği 20 arşın kesme kayadan oyul-muştur. Bunların üstüne her biri ayrı sanat ve mimari üslupta belli aralıklarla sıralanmış, çok güzel kuleler oturtulmuştur. Bin bir bedeni olan kalenin temelindeki kayaların içinden yine çembersel bir biçimde kaleyi çevreleyen ve hendeğe bakan mazgal delikleri açılmıştır ki, hendek kenarına kuş bile konamaz.

Kalenin batı kapısı, yedi katlı demirden bir kapıdır. Kapı aralıklarında çeşitli savaş araç ve gereçleri, silahlar, demir açma kafesleri, saçma topları vardır. Kale silah ve askerlerle donatılmış, baca benzeri nefesliklerle havadar bir oturma yeridir.

... Çoğunlukla halkı Havranı kürkü, çuha ferace, elvan boğası, kavukla küllah üstüne beyaz sarık sararlar. Yörede kafir hiç yoktur. Güzel kadınları pek çoktur. Hepsi de sarı çizme giyer, başlarına sivri gümüş taç takınır, beyaz çarşafa bürünürler. Nazik, arlı, edepli, çarşıya çıkmaları ayıp sayılan hatunları vardır. Üzüm şerbeti içen, tatlı dilli, garip, dost, bilgili, anlayışlı, ha-lim-selim insanları vardır.

Kahvelerinde hoş söyleşileriyle insanları kendilerine çekerler, hatta özendirirler. Bu söyleşilerini bağ ve bahçelerdeki yeme ve içmelerle daha da renklendirirler.
Kentin defterlerde öşür veren 70 000 bağı vardır. 9 346 000 kökten oluşmakta pek ünlüdür. Kenti çevreleyen dağlar tümüyle bağdır. Halkı da çok sağlıklıdır, kentlerinin yeme-içme dışındaki yönlerini de överler.

Buranın alemi bezeyen kırk çeşit üzümü, binlerce tulum pekmezi, bademli ve şamfıstıklı tatlı-Köftürü- sucuğu, pestili vardır ki, Arab'a, Acem'e ve Hindistan'a kadar gönderilir. "r" sesiyle "k" sesini doğru çıkaramazlar. Yöre limon, turunç, nar, incir, dut, şeftali, zer-ddi, kayısı, beyaz ekmek, yoğurduyla dünyaca ün kazanmıştır. Yine elvan boğası, Ayıntab eğeri, yay ve gedesiyle ünlü bir kenttir. Cennet bağlarına örnek öyle bahçeleri vardır ki, yalancı ve ölümlü dünyaya özgü "iremler" sayılırlar. Bunların içinde, en bakımlısı, en zengin ve donanmışı Musulluoğlu bahçesidir. Kısacası bi kenti anlatmaya, ne dil ne de kalem yeter. Dünya yüzünden geniş bir ili, gözalıcı büyük yapıları her yerden aranan eşyası, birçok mezarları, bolluk ve verimlilği, bitimsiz yiyecek ve içecek pınarları ve ırmaklarıyla burası "Şehr-i Ayıntab-ı Cihan" "Dünyanın Gözbebeği Kent"dir.

Evliya Çelebi GAZİANTEP 1936

Etraftan geniş bir daire çizerek tatlı bir ahenkle dizili mor dağların çemberi ortasındaki üç tepe üstüne kurulmuş gösterişli Antep, hepsi beyaz taştan yapılma iki üç katlı evlerin kırmızı kiremitlerine vuran ikindi güneşi altında fağfur bir belde gibi parlıyor.
Yüzünü şimale vererek doğudan batıya uzanmış şehrin dört tarafını çevreleyen dağlar ne şehri kapsayacak kadar yakın, ne şehri bodurlaştıracak kadar yüksek; hepsi şehre saygı göstererek açıkta ve hepsi şehirden ayrılamıyor gibi uzakta değil.

Şehrin üzerine kurulduğu üç tepeden batıdaki Te-pebaşı, mektep ve hastahane gibi iri iri Amerikan binalarıyla dolu; ortadaki Kayacıktepe, şehrin asıl yapılarının ve kalabalığını yüklenmiş; eskiden Kürttepe denilen en şarktaki Türktepe, şehrin fakirce tarafıdır ve böğründe Antep kalesi yükseliyor: Üç tepeden baştaki şehrin yenisi, ortadaki şehrin kendisi, doğudaki şehrin eskisi!

Üçer dörder yüz metrelik eşit aralıklarla dizilmiş, kalp hastalarını bile yormayacak kadar tatlı meyilli, üstlerine bol bol bina yapılacak kadar sırtları yatkın bu üç tepeye şehir ayrı ayrı kurulmuş değil de; büyük bir mağaza vitrininde yer yer kabartılarak daha göze görünecek şekilde teşhir edilen kumaşlar gibi; sanki dahi düzdeyken yeraltından itilerek üç yerinden kabartılmışçasına bu ayrı ayrı tepelere rağmen hepsinin üzerine örtülmüş tek bir belde halinde görünüyor.

Şehrin en başında, Amerikan erkek koleji; beş altı katlı bu çalımlı yapıyı kırmızı marsilya kiremidi kaplanmış keskin menşurlu çatı daha fazla yüksek göstermektedir. Binanın üst cephesinde büyük bir delik görülüyor? Muhasara zamanlarında dışarıdaki kuvvetlerimizin eline ağır bir top geçmiş. Gülle az, mesafe çok. Bu kolej binası Fransız karargahı. Bizde top olmadığını bildikleri için hiç pervaları yok. Aman nişancı dikkat: Güüümbüüüüür... Bir attık ama pir attık. Gülle en can alıcı yere düşmüş.

Tepenin üstü kız koleji, hastahane ve bunların ilaveleriyle bir Amerikan kolonisine dönüşmüş. Tepenin öte tarafı Ermeni mahallesi. En başta kilise. Belli çok emek vermişler. Cephe mermerden, duvar köşeleri ve pencere pervazları siyahlı beyazlı taştan. Evlerin her biri sağlam bir hisar gibi.

Şehir panoramasını en iyi gören ortadaki Kayacık-tepe'deyim. Daha etrafa bakmadan gözüme tepenin eteğindeki tuhaf kıyafetli minare ilişti. Ortası işlemeli yuvarlak şerefesi üstüne siperlik yapsın diye geçirilen başlık eskilikten simsiyah bir renk almış bir Panama şapkası gibi durmaktadır. Bu Eyüboğlu Camisi'nin minaresine cenk esnasında atıcı bir Ermeni fedaisi çıkıyor. Çarşı içine gelip geçen Müslümanlardan 17 kadarının kanına girmiş.
Kayacıkla Türktepe'ye kadarki düzlük üstünde şehrin ticaret ve hareket kısmı serili.: Her birinde yüzlerce oda bulunan büyük büyük hanlar orada; belediye, banka, otel gibi şehrin gösterişli yapıları hep orada.

Şehir, sivri yeri kesilerek toparlak ve iri bir havuç gibi duran Türktepe'nin bütün cephesini kapladıktan sonra onun cenubunda ve karşısındaki Sarımsaktepe'ye kadar olan düzlüğü de doldurmakla kanaat etmemiş; şehir bu son tepeyi dahi dolanıp şarka doğru kıvrık bir kuyruk gibi ayrı bir mahalle vücuda getiriyor. Buraya "Şehre Küstü" diye tam yerinde bir ad takmışlar. Bu Antep de kendine küsmekte haklı semtler yaratacak kadar fazla serpilip açılmış doğrusu.

Türktepe'nin beri böğründe eski bir kalenin küçük çevre yapan duvarları görünüyor. Bu kale olmasa An-tep'i insan yepyeni ve mazisiz bir şehir sanıverecek. Halbuki o yer yer yıkık dökük duvarlar asırların binbir maceralarıyla tunçlaşmış bereli göğüslerini göstererek buranın Hititlere kadar giden eski bir tarihi olduğunu haykırmaktadır.

Antep panoramasının asıl süsü şehri dört tarafından çevreleyen ve uzaklardaki tepelere kadar genişleyip serpilen şu yeşilliklerdir. Yeşilliğiyle ünlü bazı şehirler o tatlı renkle süslenmedi, o rengin içine gömüldü. Antep'teki yeşillik ise şehri dört tarafından bir hamail gibi kuşatıyor. Antep yeşilin elbisesine bürünmüş değil yeşil çevresine kaliçelenmiş.

Evler kaleler gibi sağlam ve kale duvarları gibi yüksek. Pencereler insana kale mazgalları gibi bakıyor. Sokaklar hep taş döşeli, hep temiz; fakat hepsi daracık ve büklüm büklüm. Belli bu sokaklar gelip geçmek için değil icabında kimseyi geçirtmemek için yapılmıştır!

Dut ve akasya ağaçlarıyla gölgeli bulvara bir rıhtım hissi verdiren onun sol böğründeki Alleben dereciğidir. Bunu bir kere baharda gördüm, gürbüz bir değirmen arkıydı, bir de yazın gördüm, bir musluk suyu kadar azalmıştı. Fakat şehir önünü baştanbaşa yeşile boğan işte bu sudur. O bu yeşillik tufanını yaratmak için kendini toprağa vere vere bu hale geldi.
Alleben şehrin beş on dakika yukarısındaki Kavaklık mesiresinden çıkıyor. Adına rağmen orada bir tane kavak yok. Hep söğüt dolu. Buradan çıkan pınar Sacır'un yeraltından gelme bir sızıntısıymış. Sacır ırmağı vücutta kan neyse, Antep için bu ırmak da odur.
Son düzenleyen Safi; 7 Şubat 2017 23:47
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
28 Ağustos 2008       Mesaj #17
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi

GAZİANTEP'TE KAYBOLAN MESLEKLER

Teknolojik gelişmeler bazı mesleklerin geçerliliğini ortadan kaldırmaktadır. Giyimden tutun da mimariye kadar birçok meslek bugün unutulmuş ya da unutulmak üzeredir.

TAŞ YONTUCULUĞU

Yapıların taş kullanılarak yapıldığı dönemlerin gözde mesleği taş yontuculuğu günümüzde unutulmak üzere olan mesleklerinden biridir. Taşlar, taş ocaklarından kaba olarak kesilip getirilir. Taş ustaları tarak denilen çelik ağızlı aletlerle taşı yapılarda kullanılır biçime getirirler. Taş ustalarının kullandığı başlıca aletler gönye, tesviye, levye, tarak ve külünktür.

KEDENECİLİK

Kedene çifte koşulan beygirlerin boyunlarına takılan özel yapılmış halka biçimindeki alettir. Kedene de boyunduruğa benzer ancak boyunduruğun içinde tahta kullanılır. Kedenede kullanılmaz. Kedene demet biçimindeki berdilerin üzeri telisle çapı on - on beş santimetre olacak biçimde kaplanır. Yuvarlak boru biçimdeki dışı telisle kaplı berdilerin iki ucu bir araya getirilir. Üstü sahtiyan, hayvanın derisine gelen bölümü keçe ile kaplanır. Kedene hayvanın boynuna takılınca iki ucu bir iple bağlanır.

TAKUNYACILIK

Takunya ıslak zeminlerde giyilen üstü tasmalı yüksek tabanlı tahta ayakkabılardır. Halk arasında haphap olarak da bilinir. Tahtası ceviz, dut ve çınar gibi ağaçlardan yapılır. Tahta tabanın yan taraflarına sedef kakmalar ve gümüş işlemeler yapılır.

KÖRÜK İMALATI

Ateşi canlandırmak için açılıp kapandıkça hava üfleyen ahşap ve deriden yapılmış bir alettir. Körük ateşe dayanıklı ağaçtan ve yumuşak deriden yapılır.

TENEKECİLİK

Tenekeden çeşitli eşyalar yapan ustalar vardı, bunlara tenekeci denirdi. Yumuşak çelikten üretilen sac biçimindeki tenekenin üzerine kalay yapılır.
Tenekeci soba borusu, huni, pekmez ve yağ kapları gibi çeşitli aletler yapar.
Tenekeciler aynı zamanda zarar gören, yıpranan teneke kapları tamir ederler. Bu tamir işine halk arasında lehimleme denir.

ŞERBETÇİLİK

Güneye özgü olan şerbet meyan kökünden yapılır. Meyan yabani bir bitkidir. Bu meyan kökünün çeşitli işlemlerden geçirilerek hazırlanmış içeceğine meyan şerbeti, bu işi yapıp satanlara da şerbetçi denir.

Sırtta taşınan tuluk denilen şerbet kabı sarı bakırdan ya da galvanizli sacdan yapılır. Tuluk tekeneciler tarafından yapılır. Şerbetçi,şerbet tuluğunu sırtında taşır. Demir tuluğun ağrıtmaması için sırta özel olarak yapılmış arkalık giyilir. Arkalığın üstüne şerbetçi tuluğu konur. Ayrıca şerbetçinin yanında tuluğun küçük bir benzeri bulunur. Bunda su taşınır. Bu su ile şerbet içilen bardaklar yıkanır. Şerbetçinin elinde sarı bakırdan yapılmış iki çınçın tası bulunur. Bu tasları birbirine vurarak geldiğini duyurur. Bu sesi duyanlar yakınlarda şerbetçi olduğunu görmeseler de anlarlar. Şerbetçinin ön ünde bel hizasında bardakların ve tasların konulduğu göğüslük bulunur.

DEBBAĞCILIK (SEPİCİLİK)

Hayvan derisini kullanılır duruma getirme işine tobakalama, bu işi yapan kimselere de tabak ustası denir. Tabakhaneler genellikle suyun bol olduğu yerlere, su başlarına kurulur. Eskiden tabakalama işleminde sumak ve mazı yaprağı, tüyleri dökme işleminde ise kireç ve köpek pisliği kullanılırdı.
Günümüzde deriyi tabakalama işlemi modern makinelerle yapılmaktadır.

ÇIKRIKÇILIK

Çıkrık kol kuvveti ile iplik eğirme ve sarma aletidir. Çıkrık iki ayak arasında dönen bir büyük kasnak ve bu kasnağın döndürdüğü iğden oluşur.

Ağaç tornalarda özel olarak yapılan veya kendir sapından kesilip üzerine iplik sarılan içi delik ahşap ya da kendir sapına terdek denir. Terdeğin üzerine ip sarılmış, mekikte kullanılabilir durumuna da masura denir.

İğ bakanak adı verilen rulman görevini yapan organik parçaların arasında döner. Büyük kasnak kol yardımı ile döndüğünde iğin takılı olduğu terdek de dönmeye başlar. Üzerine nezikteki ip sarılır ve masura oluşur. Nezik iki bölümden oluşur. Nezik taşı ve nezik kafesi.
Önceden birçok Antepli evinde çıkrıkla ip sarardı. Şimdi bu iş modern makinalarla yapıldığı için çıkrıkla ip sarma da tarihe karıştı.

HARATÇILIK

Kol ve ayak gücüne dayarak yapılan ağaçtan alet ve araç yapanlara harat denirdi. Kullandıkları alete kemane denirdi. Kemane ile delgi ve tornalama işlemlerini yaparlardı. Kemane yanında üdürgü (matkap), törpü ve çekiç kullandıkları aletlerdir.

SEMERCİLİK

Motorlu araçların yaşama girmesi ile at ve eşeğin taşımacılıkta işlevini yitirmesi bu mesleği tarihin tozlu sayfaları arasında yer almasına neden oldu. Semer; eğer yerine kullanılan binek hayvanlarının sırtına konulan, insanın hayvan sırtında rahatça gidebilmesi için yapılmış bir araçtır.

Semerin temel unsuru berdi denilen bir tür kamıştır. Berdiler tarak adı verilen düz tahta bir satıh üzerine birer parmak aralıklarla beş ya da altı yassı bıçakla çakılır. Berdiler taraktan geçirilerek dilimlenir. Bu berdiler semeri oluşturmak için dikilmiş telis torbanın içine konur. Şekil verilecek kısımlara daha fazla berdi konur. Telis torba bir minder biçimine getirilir, sonra ikiye katlanır. Üzerine sahtiyan, altına da keçe dikilir. Semerci Keçe ile sahtiyanı içindeki berdi dolu telis minder görünmeyecek biçimde birbirine diker.
Bunların yanında semerin bir de tahtadan iskeleti vardır. Tahta iskelet sert ağaçtan yapılır. Minderden bağımsız olarak kurulan bu iskelet yan ağacı, parmak ağacı, ön kaş ve arka kaştan oluşur. Daha önce hazırlanan üstü sahtiyan altı keçe olan minderin üzerine bu iskelet oturtulur. Sırım denilen deri iple İskelet deriye tutturulur. Biçime getirilen semerde son olarak ön kaşın görünen kısmına çeşitli süs eşyaları takılır. Usta semercinin yaptığı semer hayvanın sırtını hiç acıtmaz.

KÜLEKÇİLİK

Yoğurt, süt, pekmez gibi yiyeceklerin konulduğu tahta saplı kaplara külek adı verilir. Bu işi yapanlara da külekçi denir. Külek yapılacak tahtalar önce ıslatılır.
Sonra talaş mangallarında ısıtılır. Sonra silindir biçiminde bükülür. Bükülen tahtanın iki ucu birleştirilerek daire biçiminde bir tahta bir tabanın içine oturtulur, kulp takılır.

YEMENİCİLİK

Üstü kırmızı ya da siyah keçi derisinden, tabanı ise köseleden yapılan topuksuz, hafif kaba ayakkabılara yemeni denir. Yemeni yapan ustalara yemenici denir.
Yemeni yapılacak ham deri mazı yaprağı ve sumakla tabaklanır. Sonra gınnap denilen mumlanmış iple dikilir. Bir süre sonra düz tarafı çevrilir. Astar ve taban arasına vücut elektriğini alsın diye kil konur. Sonra üst bölüm tabana dikilir. Gül şeftali, nar, annabi, merkup, küçük ve büyük haspe, uzger ve zelber diye anılan çeşitleri vardır.

KALAYCILIK

Bakır mutfak aletleri bir süre sonra çabuk oksitlenip bozulurlar. Bu durum zehirlenmelere yol açar. Bakır kapların bu nedenle kalaylanması gerekir. İşte bu işi yapan ustalara kalaycı denir. Kalaylanacak kap önce yamuk tarafları varsa çekiç ile düzeltilir. Kırık yerleri varsa kaynak yapılır. Sonra kum ve kömür parçaları ile kap temizlenir. Oksitlenen ve kararan yerleri kazılarak parlatılır, yıkanır, kurutulur. Temizlenen kaplar ocakta ısıtılır. Kalayın tutması için toz nişadır atılır kabın içine. Isınan kaba kalay parçası sürülür. Eriyen kalay kabın yüzeyine sürülür. Mutfak aletlerinin bakır yerine başka madenlerden yapılması kalaycılığın yok olmasına neden oldu.

SEPETÇİLİK

Yiyecek ve eşya taşınan sepetler saz ya da küçük yeşil ağaç dalarından örülerek yapılır. Sepetlerin büyük olanlarına küfe denir.
Küfeler söğüt veya kestane dallarının yarılarak oluşturulan dilimleri örülerek yapılır.

KÜPÇÜLÜK

Küpler her türlü iklim şartlarına uzun süreli dayanabilme özelliğine sahiptir. Daha çok kırsal kesimde soğuk su elde etmek için kullanılan geniş küpler, her tane kumunda ayrı bir emek sarf edilerek yapılır. Küpler dönemi ve yöreyi tanıtması açısından da başka bir önem taşır.
Küp toprağı, iki üç çeşit killi toprak ve keçi kılının karışımından meydana gelmektedir. Topraklar iyice elenir ve keçi kılıyla karıştırılır. Bu karışım çok iyi yoğrularak çamur haline getirilir ve uzun bir süre dinlendirilir.

Çamur haline gelen karışım geniş bir örtüyle sarılır ve beklemeye alınır. Çamurun kıvamına geldiği karışımdan koku geldiği zaman anlaşılır. Karışım sakız gibi olur ve bir hafta süreyle belirli sürelerde sık sık yoğurulur.

Çamurun şekilenmesi köylerde kadınlar tarafından elle yapılmaktadır. Çamur düzgün bir zemine oturtulur ve tabanın sağlam ve düzgün olması sağlanır. Başka bir alanda küpün etrafı iki ya da üç parçadan ayrı olarak oval olacak şeklide yapılır ve birleştirilerek tek parça haline getirilir. Hamur küp haline gelince dikkat edilecek en önemli özellik küpün kuruması için güneşsiz ve rüzgarsız yerde beklemesi gerekir. Az kuruyan parçaların üzerinde traşlama yapıldıktan sonra yörenin özelliğine göre çirtik ya da çizgilerle küp şekillenir. Kurutma işlemi güneşli ve rüzgarlı bir alanda yapılırsa yapılan işlerin renklerinde ve formlarında bozukluklar ve çatlamalar olur. Şekillenen küplerin kuruma süresi küpün büyüklüğüne ve kalanlığına göre 7 ile 15 gün arasında değişir.

Küpün Pişirilmesi


Kuruyan ve son şeklini alan küpün en az 48 saat pişirilme işleminin yapılması gerekir. Pişirilme işlemi kentlerde 800-1000 derece arasındaki fırınlarda 9-10 saat süreyle yapılmaktadır. Ancak köylerde yüksek derecede fırınların olmaması nedeniyle yüksek ısıya ulaşılmaması süreyi 48 saatten fazla çıkarmak gerekmektedir.
Son düzenleyen Safi; 7 Şubat 2017 23:49
recruit87 - avatarı
recruit87
Ziyaretçi
15 Temmuz 2009       Mesaj #18
recruit87 - avatarı
Ziyaretçi

Şahinbey Savaş Müzesi - Gaziantep

Ad:  antep.JPG
Gösterim: 388
Boyut:  58.4 KB
Şahinbey Savaş Müzesi, Gaziantep'te bulunan bir müzedir. Müze, Antep Savunması'nı anlatmak için kurulmuştur. Müzede savaş döenminden kalma silahlar, o dönemde kullanılan eşyalar, giyilen giysiler ve yazılan kitap ve dergiler sergilenir. Müzenin bir bölümü ise savaş zamanında önemli bir sığınak olan bir mağaradadır.

Gaziantep'te "Nakıpoğlu Evi" olarak bilinen tarihi Antep Evi'nin Gaziantep savunması'nda şehit olan 6.317 şehidin anısını yaşatarak milli birlik ve beraberliğimizin bir simgesi şeklinde gelecek nesillere Antep Harbi'nin nasıl kazanıldığını sesli bir anlatımla ve kronolojik panolar eşliğinde anlatıyor.

8 Şubat 1921 tarihinde "Ayıntap" olan ismi TBMM'nin gazilik ünvanı vermesiyle "Gaziantep" olarak değişen şehir, 21.500 kişilik bir orduya karşı 2920 kişiyle 10 ay 8 gün nasıl müdafaa edildiğinin sırrını işte bu "Savaş Müzesi" ile duyuruyor.
Tamamıyla gerçek olaylar ve fotoğraflarla hazırlanan panoların kronolojik anlatımıyla ve sesli olarak savaş günlerinin zor şartlarını adeta yeniden yaşatan müze; Tarihçi Adil Dai'nin (82) katkılarıyla Şahinbey Belediye Başkanı Ömer Can tarafından hiçbir fedakarlıktan kaçınılmadan kısa bir sürede tamamlandı.

Gaziantepliler evlerinde sakladıkları aile yadigarı savaş hatıralarını müze'de sergilenmek üzere bağışladılar. Antep Savunmasının simgelerinden "Ramazan Topu" yeniden yapıldı ve müze avlusunda sergilenmeye başlandı.
Müze'nin bulunduğu alan tamamıyla kamulaştırılarak bir meydan haline getirildi. Şehitler anısına yapılan anıt, artık resmi törenlerin icra edildiği bir yer.

Antep savunmasında makineli tüfek sesi çıkaran ve Fransız askerlerini korkutmak amacıyla kullanılan 'Tak -Takı' ile yokluklar sonucu halkın bakır yemek kaplarıyla yaptığı ve Ermeni siperlerine atılan 'sahan bombası', Şahinbey Savaş Müzesi 'nde sergilenen dikkat çekici eserlerden.
Ziyaret saatlerinde Gaziantep kahramanlık türkülerinin yankılandığı müzenin hemen girişinde top arabası karşılıyor ziyaretçileri. Savaşın 86 pano ile anlatıldığı müze, 08.00-16.00 arasında gezilebiliyor.
Son düzenleyen Safi; 7 Şubat 2017 23:52

Benzer Konular

11 Eylül 2008 / Bia Taslak Konular
17 Ekim 2013 / GÜLGECELER Sağlıklı Yaşam
19 Eylül 2008 / BYAYD SPEOPLE Eğitim Bilimleri