Arama

Bayburt - Sayfa 2

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 26 Ağustos 2011 Gösterim: 31.032 Cevap: 26
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
9 Kasım 2006       Mesaj #11
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  resim1.JPG
Gösterim: 908
Boyut:  21.1 KB

Sponsorlu Bağlantılar
Bayburt’ta bu gün devam edilen en önemli el sanatları kilim , seccade , ihram taş ve bakır işçiliğidir . Özellikle kilim , seccade ve ihramın Bayburt’ta ayrı bir önemi vardır . Orta Asya dan Anadolu’ya dalga, dalga gelen Türk boyları Asya’dan getirdikleri geleneksel dokuma sanatını aynen burada sürdürmüşler , yöreden elde edilen yünleri kendi yöntemleri ile boyamışlar ve bir renk cümbüşü , bir ahenk içerisinde dokuyup hizmete sunmuşlardır.

Evliya Çelebi’ nin 17. yy. başlarında ki ziyaretinde Bayburt’tan bahsederken şehirdeki boya hanelerde boyanan yünlerden kilim ve seccadelerin Avrupa’ya kadar gönderildiğinden bahsetmektedir . Yine Bayburtlu kadınların örtünmek amacıyla yünden çeşitli renk ve motifte , ihram diye tabir edilen bir el sanatından bahsetmek gerekecektir.

İHRAM (Ehram)
Bayburt el sanatlarında ihram önemli bir yer tutar. Yörede ihram veya ehram olarak tabir edilen , tamamen yünden ihram tezgahında dokunmak suretiyle hazırlanan ve Bayburt’ta bayanların örtünmek amacıyla kullandığı yerel giysidir . Eski bir Türk geleneği olan ihram dokuma sanatının tarihi Bayburt’ta eskilere dayanır . Ham maddesi koyun yünü olan ihram genç kızların ve kadınların maharetli ellerinde bir sanat eseri olur ve şekil bulur ve dokunur . İhramda renk çok önemlidir . Genelde beyaz genç kızların , mor , boz orta yaştaki kadınların , mor – siyah ihram ise yaşlı kadınların tercih ettiği ihramlardır . 1,5 x 2 metre ebadında yapılan ihram için temizlenmiş yaklaşık 2,5 kg. koyun yünü gereklidir . Günümüzde ihram olayı eskisi kadar fazla kullanılmadığı için asıl görevi olan örtünme yanında yatak örtüsü , modern ize edilmiş kadın giysileri (yelek , heybe , şal , fular vs. ) kravat gibi gayelerle de kullanılmaktadır . İhram renkleri yanında üzerinde bulunan desenlerle adlandırılır . Bunlar ; arı dala ters kondu , pirinç deni , elma şeleği , kar tanesi , çark yıldızı , uçan kuşlar , gordo , mercimekler ve elifler vb. gibi .

Ad:  esanat1.JPG
Gösterim: 694
Boyut:  22.7 KB

BAYBURT TAŞI
İlimizin doğal kaynaklarından birisi olan Bayburt taşı yüksek kalite ve geniş rezervlerine rağmen yeterince değerlendirilememiş durumdadır. Halihazırda ilkel yöntemlerle ve % 85 gibi yüksek fireyle çıkartılan bu taş, modern teknoloji kullanıldığı takdirde takriben birim işletme başına 10 kat fazla üretim ve 5 kat daha fazla istihdam sağlayabilecektir. Bir Pazar sorunu bulunmayan bu taşımızın üretim kapasitesinin artırılması Valiliğimizin hedefleri arasındadır. Bu alandaki temel handikabın mevcut ve atölyelerin şirketleşmemesi ve konuyla ilgili yatırımcılara tanıtılmaması olduğundan bunun aşılması halinde ciddi ve kârlı bir yatırım alanı olarak değerlendirilecektir.

MTA Genel Müdürlüğü tarafından başlatılan Türkiye Mermer ve Doğal Taş Potansiyel Alanlarının belirlenmesi Projesi kapsamında Bayburt İlinin 2006 yılında araştırılacağı bilgisini edinmiş bulunuyoruz. Gelişmemiz için temel faktörlerden birisi olan Bayburt doğal taşları konusunda MTA’nın bu yıl çalışma yapması zorunluluk arz etmektedir.

Ad:  tas1.JPG
Gösterim: 804
Boyut:  19.0 KB Ad:  tas2.JPG
Gösterim: 643
Boyut:  16.9 KB

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Aralık 2006       Mesaj #12
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BAYBURT İLİ HAKKINDA GENEL BİLGİLER
Eski çağlarda halcilerin yaşadığı sahada yer alan Bayburt'un bir müddet Roma İmparatorluğu hakimiyetine girdiği ve bu imparatorluğun ikiye ayrılması üzerine Doğu Roma toprakları içinde kaldığı bilinmektedir. Bizans İmparatorluğu teşkilatına göre ülke, bugünkü eyaletlere benzer bir takım temalara ayrılmıştı. Bayburt Heldia temasına bağlıydı ve bu eyaleti meydana getiren yedi piskoposluğun dördüncüsünü meydana getiriyordu. İmparator Justinianus tarafından kalesinin tahkim ve tamir edildiği bilinen Bayburt, Arap fetihleri sırasında Bagrat sülalesinin hakimiyeti altında bulunmaktaydı.
Sponsorlu Bağlantılar
Bayburt ve yöresi, Türklerini Anadolu'da ilk yerleştikleri bölgelerdendir. Tuğrul Bey'in Anadolu seferi (1054) sırasında Bayburt, Çoruh nehri ve Karadeniz dağlarına (Parhar) uzanan sahalara akınlarda bulunan Selçuklu kuvvetlerinin hücumlarına maruz kaldı ise de fethedilemedi. Kesin Türk hakimiyeti Malazgirt zaferinden sonra gerçekleşti. Şehir 1072'den 1202'ye kadar bazen Erzurum yöresinde hüküm süren Saltuklar'ın bazen de Danişmendiler'in hakimiyetinde kaldı. Bir ara Trabzon imparatoru I.Alexis Comnen'in kumandanı Theodore Gabras tarafından işgal edildiyse de, kısa süre sonra yeniden Danişmendli hakimiyetine girdi. (1098) Selçuklular 1202'de Saltuklu Devletine son verince Bayburt'u da ele geçirdiler.
Bayburt'un asıl gelişmesi, Süleyman Şah'ın kardeşi Erzurum Meliki Mugisuddin Tuğrul Şah ve oğlu Cihan Şah (1020-1230) döneminde oldu. Tuğrul Şah Bayburt kalesini yeniden inşa ve tahkim ettirdi. I:Alaeddin Keykubad tarafından Moğollara karşı sınırlar kuvvetlendirilirken Bayburt da Erzurum ile birlikte Konya'ya bağlandı. 1243 Kösedağ savaşının ardından Moğolların Anadolu'yu istilası esnasında yapılan anlaşma gereği Baybırt Selçukluların kontrolünde kaldı. Bu durum 1291'de burada Giyaseddin Mesud tarafından para bastırılmasından anlaşılmaktadır.
İlhanlılar devrinde Tebriz-Trabzon yolu üzerinde bulunması sebebiyle daha da gelişen Bayburt, Ceneviz ve Venedik kervanlarının konakladığı bir yerdi. Moğolistan'a giderken buraya uğrayan Marko Polo şehirde zengin Gümüş madenlerinin bulunduğunu belirtir. Hatta İlhanlılar buradan yüklü bir vergi geliri temin ediyorlardı. Bu dönemde Darül Celal adı ile anılan ve iktisadi bakımdan canlılık kazanan şehir aynı zamanda bir kültür merkezi durumundaydı. Burada Mahmudiye ve Yakutiye medreseleri kurulmuş, Mevlevilik gelişme göstermiş, ayrıca ahilik teşkilatı da yayılmıştı.
Son İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han'ın ölümünden sonra (1334) Bayburt, Eretnaoğulları'nın eline geçti. Zaman zaman Erzincan Beylerinin hücumlarına uğrayan şehir, bir ara Mutahharten'in idaresine girdi. Fakat çok geçmeden Kadı Burhaneddin zamanında Akkoyunlu beylerinden Kutlu Bey oğlu Ahmet Bey'in yardımı ile alındı ve Ahmet Bey'e ikta olarak verildi. Bir ara Karakoyunluların da eline geçen şehir sonra tekrar Akkoyunluların eline geçti ve uzun süre öyle kaldı.
Bayburt yöresi 1501'de bir ara Safeviler tarafından alındı. Bu dönemde Trabzon valisi olan Yavuz tarafından bun bölgeye akınlar yapıldı (1507). Yavuz tahta çıktıktan sonra da çıktığı İran seferinde bir kısım kuvvetlerini Bayburt üzerine gönderdi. Ekim 1514'te Bayburt Şah İsmail'in elinden alındı. Bundan sonra Bayburt Erzincan ile birlikte Trabzon Beyi Bıyıklı Mehmet Paşa'ya verildi ve Sancak merkezi ilan edildi.
Kanuni'nin İran seferi sırasında önemi daha da artan Bayburt kalesi 1541'de esaslı bir tamir gördü. 1553'te Şah Tahmasb'ın akınlarına şahit olunduysa da, bundan sonra XIX. Yüzyıla kadar önemli bir olay yaşanmadı. 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşı esnasında Rus birliklerinin işgaline uğradı. 1878 ve 1916'da Ruslar tarafından yeniden işgal edilen Bayburt bu işgaller sırasında önemli oranda tahrip edildi.
1927'ye kadar Erzurum'a bağlı olan Bayburt bu tarihte Gümüşhane'ye bağlandı. 21.06.1989 tarihinde 3578 sayılı yasa ile il statüsüne kavuştu.
Coğrafi Yapısı
Bayburt ili 40 derece 37 dakika kuzey enlemi ile 40 derece 45 dakika doğu boylamı, 39 derece 52 dakika güney enlemi ile 39 derece 37 dakika batı boylamı arasında yer alır. Doğu ve Güneydoğusunda Erzurum, batısında Gümüşhane, kuzeyinde Trabzon ve Rize, güneyinde Erzincan illeri ile çevrili Anadolu'nun kuzey-doğusunda Çoruh nehri kenarında ve denizden 1550 metre yükseklikte kurulmuş 3652 km2 yüzölçümü olan bir ildir.
Bayburt ve çevresi yeryüzü şekilleri bakımından genel olarak üç bölümden oluşmaktadır. Birincisi sahanın batı yarısını oluşturan Bayburt ovası, ikincisi akarsuların oluşturduğu vadiler ve üçüncüsü de yörenin etrafını çevreleyen ve doğu yarısında yer tutan dağlık alanlardır.
Yaklaşık 900 km2'yi bulan Bayburt ovası 1450-1750 metre arasında değişen yüksekliktedir.
Arazinin %45'ini oluşturan dağlık alanda; Pulur (2300 m), Otlukbeli (2520 m), Saruhan (2400 m), Çoşan (2963m), Kop (2600 m), ve Çavuşkıran (2850 m) dağları güney kesimde batıda doğuya doğru sıralanır. Kuzey kesimde ise; Zülfe (2750 m), Kemer (2856 m), Soğanlı (2750 m), Haldize (3000 m), Kırklar (3350 m) dağları mevcuttur. Çoruyh nehrinin çizmiş bulunduğu yayın orta bölümündeki sahanın doğusunda ise; Kaledere tepesi (2500 m) ve Ziyaret tepesi (2400 m) yer alır.
İldeki Kop ve Soğanlı dağlarında çok sayıda yaylalar mevcuttur. Çoruh nehri ise 3239 metre yükseklikteki Mescit dağından doğarak güneydoğudan il sınırlarına girmekte ve Çoruh vadisine girerek ili terk etmektedir. İlin Soğanlı dağları üzerinde Haldizen (Balıklı Göl) ve Göloba (Atlı Göl) gibi bazı krater gölleri de mevcuttur.
Sosyal Yapısı
İlimizde istikrarlı bir sosyal ortamın mevcut olduğu gözlenmektedir. Halk geleneksel değerlere, örf ve adetlere bağlıdır. Baba genelde aile reisi olup, anne ise ev işlerinde, tarla ziraatında ve hayvan bakımında erkeğin daima yardımcısıdır. Düğün ve Cenaze törenleri ile mahalle veya köyle ilgili önemli kararların alınacağı zamanlarda bir araya gelen halk; yardımlaşma ve dayanışma, acı ve sevincin paylaşımında en güzel örneği sergiler. Kapalı bir toplum özelliği gösteren Bayburt’ da son yıllarda sanat ve kültürel alanlarda bir takım değişmeler gözlenmektedir. İş ve istihdam imkanlarının sınırlı oluşu, bilhassa büyük şehirlere dönüşsüz göçleri hızlandırmıştır. Geriye dönüş söz konusu olmadığından, dışarıda maddi ve manevi kazanılan değerlerin yerli ortama katılması ve etkileşimi son derece sınırlı olduğundan, Bayburt’un sosyal hayatını büyük ölçüde geleneksel değerlerin belirlediği söylenebilir.
Tarihi Yapısı
Bayburt Kalesi
Şehrin kuzeyindeki yalçın kayalar üzerinde inşa edilmiş olan Kalenin ilk defa kimler tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Bagrat Sülalesi (885-1044) zamanında varlığından söz edilen Kalenin çok daha önce miladın ilk yüzyıllarında mahalli prens ve krallıkların mücadelesine konu olduğu anlaşılmaktadır.
Kale Türklerin eline geçmeden önce; Roma, Ermeni, Bizans, Arap ve Komnenos hakimiyetinde kalmıştır. Zengin bir tarihe sahip olan kalenin bir çok defa onarım gördüğü duvarlarındaki farklı inşaat ve tarih kaynaklarından anlaşılmaktadır.
Halk arasında Çinimaçin Kalesi de denilen Kale, dede Korkut hikayelerinden "Kam Büre Oğlu Bamsı Beyrek Boyunu Beyan Eder" adını taşıyan hikayede Beyrek'in (Bey Böyrek veya Bamsı Beyrek) fethedip ün kazanmak üzere yola çıktığı kaledir.
Dede Korkut Türbesi
İlin güney doğusunda merkeze 39 km mesafedeki Masat Köyü yakınında bulunan, yapılış şekli ve mimarisi ile çok eskilere dayandığı anlaşılan ve halk arasında Ali Baba diye geçen türbenin, Dede Korkut'a ait olduğu Şair Orhan Şaik Gökyay tarafından ortaya konulmuştur. Ali Baba veya Büyük Baba adıyla anılan türbeyi inceleyen Gökyay 1986 baskılı "Dede Korkut Hikayeleri" adlı kitabında türbenin resimlerini de vererek Dede Korkut'a ait olduğunu ifade etmiştir. Türbe üzerinde eski Türkçe ile 718 tarihi okunmaktadır.
Her yıl Temmuz ayının 3. haftasında uluslararası düzeyde dede Korkut Kültür ve Sanat Şöleni düzenlenmekte, şölen esnasında ilde Dede Korkut'la ilgili sempozyum, sergi, şiir gibi dallarda faaliyetler yapılmaktadır.
Pulur Ferahşat Bey Camii
Demirözü ilçesine bağlı Pulur kasabasında Akkoyunlulardan Korkmaz Bey'in oğlu Ferahşat Bey tarafından 1517 yılında yaptırılmıştır. Yapı, tek kubbeli cami mimarisinde olup, iki renkli kesme taşlardan özenle yapılmıştır. Değişik malzeme kullanımı bakımından tuğla minaresi dikkat çekmektedir.
Sünür Kutlu Bey Camii
Akkoyunluların kurucusu Turali bey oğlu Fahrettin Kutlu Bey tarafından yaptırılan caminin kapısı üzerindeki kitabeden 1550 yılında onarıldığı anlaşılmaktadır. Minaresi ise 1616 tarihi taşıyan tarihi bir kitabeye sahiptir. İran Şahı Tahmasp'ın işgali sırasında tahrip edilmiş ve bu olay kapı üzerindeki kitabede yer almaktadır. Kanuni döneminde 1550 yılında onarım görmüştür.
Aydıntepe Yeraltı Şehri
Aydıntepe ilçesinde yer alan kent, tüf içerisinde, yüzeyden 2-2,5 metre derinde, başka yapı malzemesi kullanılmadan ana kayaya oyulmuş galeriler, tonozlu odalar ve bu odaların açıldığı daha geniş mekanlardan oluşmaktadır. Yaklaşık bir metre genişliğinde ve 2-2,5 metre yüksekliğinde tonoz örtülü galeriler yer yer her iki yanda genişlemektedir. 3-8 metrekareye yakın planlı odalar bu mekana açılmaktadır. Gözetleme mekanlarının oluşturduğu havalandırma amaçlı konik biçimdeki deliklerin galeri odaların aydınlatılması amacıyla duvarlara oyukların açıldığı görülmektedir.
Bunun tarihi Halde şehrine ait olduğu söylendiği gibi, geç Roma veya erken Hıristiyanlık devirlerine ait olabileceği de söylenmektedir.
Sarıkayalar Şelaleleri
Bayburt -Erzurum karayolunun 6km'sinden ayrılarak 16km daha yol aldıktan sonra ulaşılan Sarıkayalar şelaleleri, ilin merkez Sarıkayalar köyünün girişinde ve köy içinde olmak üzere iki tanedir. Yaz aylarında çevreleri mesire yeri olarak kullanılan her iki şelalede görülmeye değer doğal güzelliklere sahiptir.
Mağara Turizmi
Çimağıl Mağarası: İl merkezine 35 km mesafedeki Aşağı Çimağıl köyünün Taşındibi mahallesindedir. Mahalleden sonra yaya olarak yaklaşık bir saatte ulaşılabilen mağara, 600 metre uzunluğunda ve 11 bölümden oluşmaktadır. Tavan yüksekliği yer yer 30 metreyi bulmakta, güzel sarkıt ve dikitlerin yanı sıra mağarada yer yer su birikintileri de vardır.
Helva Köyü Buz Mağarası: Masat vadisinin güneyindeki Helva Köyünde yer almaktadır. İl merkezinden 33 km mesafede, hemen köyün yamacında yer alan mağaranın içinde Buzdan oluşmuş sarkıt ve dikitler bulunmaktadır. Köy halkı tarafından değişik zamanlarda soğuk hava deposu olarak kullanılmış olan mağara buz oluşumlarının değişik şekillerini yansıtmaktadır.
Yakutiye Camii
Bunlardan başka Bayburt'ta Yukarı Hinzeverek camii, Yakutiye Camii, Zahit Efendi Camii, Çarşı Hamamı, bent Hamamı, Paşaoğulları (Kondolotlar) Hamamı ve Şehit Osman Türbeleri gibi tarihi ve turistik değeri olan eserler de vardır.
Ekonomik Durum
Ekonomik hayat, tarihi gelişim içinde temel özelliğini değiştirmemiştir. Ticaret ve sanayiin gelişmediği ilde tarım ve hayvancılık başlangıçtan beri ekonomiyi sürükleyici bir rol oynamıştır. Tarım ürünü olarak ilde hububat çeşitleri, yem bitkileri, şeker pancarı ve az da olsa meyve sebze üretimi yapılmakta, genelde ilin sebze ihtiyacı diğer illerden karşılanmaktadır. Arazinin büyük bir kısmı kıraç olup Çoruh vadisinde; Aydıntepe ve Sünür ovalarında sulu tarım yapılmaktadır.
Hayvancılık ilin geçim kaynaklarından en önemlisidir. Arazi hayvancılık yapmaya çok elverişlidir. Mera hayvancılığı yapılmaktadır. Son yıllarda besi hayvancılığına doğru bir gelişme gözlenmektedir. Süt inekçiliği ıslah çalışmaları da devam etmektedir. İlimiz ilçe ve köylerinde arıcılık yapan aile sayısında büyük artış gözlenmekte, il sathında çok nefis kokulu bal üretimi yapılmaktadır.
Bayburt ili çok eski transit ticaret yolu olan Trabzon-İran arasındaki "İpek ve baharat yolu"nun bir durağıdır. Ekonomisi tarım, hayvancılık ve ticaret ağırlıklıdır. Tarım dışında kalan ekonomik yapısı, üretim yolu ile satışa arz şeklinde değil, dışarıdan getirip satışa sunma şeklinde gelişmiştir.
Kültürel Yapısı
Bayburt, varlığı M.Ö. 3000 yıllarına kadar uzanan bir yerleşim yeridir. Konumu itibariyle tarihin her döneminde askeri ve kültürel açıdan önemli bir merkez olma özelliğini korumuştur. Tarihi ipek yolu üzerinde bulunması nedeniyle Trabzon-Tebriz arasında seyahat eden doğulu ve batılı bir çok seyyahın uğrak yeri olmuştur. İlk çağlardan bu yana Bayburt ve çevresi pek çok etkinliklere sahne olmuş, başta kale olmak üzere bir çok camiiler, medreseler hamamlar, bedestenler, hanlar, türbeler, köprüler inşa edilerek halkın hizmetine sunulmuştur.
Ayrıca İlimiz yayla, kış sporları, rafting ve diğer turizm aktiviteleri açısından ideal özellikler arz etmektedir. Kop dağı kayak ve kış sporları merkezi ile rafting ve kano sporları için Çoruh Nehri İlimize ayrı bir renk katmaktadır.
Bayburt’un mahalli el sanatlarından olan ihram, kilim ile bunlardan yapılan çeşitli turistik eşyalar ülkemiz açısından ayrı bir değer taşımaktadır. İl’de yıllardan beri yürütülen cirit oyunu, manda ve boğa güreşleri ile bar tabir edilen halk oyunları birer ilgi odağıdır. İlk defa 1995 yılında başlatılan ve her yıl Temmuz ayı’nın 3 ncü haftasında düzenlenen “Bayburt Dede Korkut Kültür-Sanat Şöleni” turizm açısından İlimize büyük bir canlılık getirmekte ve kültürel ilişkilerin güçlenmesine vesile olmaktadır.
Nüfus Durumu
Bayburt 2000 yılı nüfus sayımına göre, Merkez 41268, Merkeze bağlı köyler 43595, Demirözü İlçesi Merkezi 2061, İlçe’ye bağlı köyler 13772, Aydıntepe İlçe Merkezi 6902, İlçeye Bağlı Köylerin Nüfusu 5625 olup, İl geneli toplam 113223 kişidir.
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
27 Şubat 2007       Mesaj #13
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Bayburt'ta kurtuluş coşkusu
Ad:  byr.JPG
Gösterim: 542
Boyut:  17.2 KB
Bayburt'un düşman işgalinden kurtuluşunun 89 yıldönümü törenle kutlandı.

Törenler Hükümet meydanındaki Atatürk anıtına çelenklerin konulması ile başladı . Daha sonra Bayburt Valisi Musa Küçükkurt makamında tebrikleri kabul etti.Belediye Başkanı Bekir Çetin ve il genel meclisi üyeleri, belediye meclisi üyeleri Garnizon Komutanı Topçu Kıdemli Albay Bayram Uğur'u makamında ziyaret ederek Türk Silahlı Kuvvetleri'ne şehir halkı adına şükranlarını ilettiler. Cumhuriyet Caddesi'ndeki törenlere Bayburt Valisi Musa Küçükkurt, Garnizon Komutanı Topçu.Kıdemli Albay Bayram Uğur, AK Parti Milletvekili Fettani Battal, Bağımsız Milletvekili Ülkü Gökalp Güney, Bayburt Belediye Başkanı Bekir Çetin, daire amirleri, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.

Temsili Muhaceret grubunun geçişini takiben , Ermeni komitacılarının Bayburt'ta yaptığı işkence ve zulümler temsili olarak canlandırıldı. Milis kuvvetlerinin topluca taarruzu ve Bayburt'un Ermenilerden kurtuluşu ve Türk Bayrağı'nın göndere çekilmesi ile devam eden törende Milis Kuvvet Komutanı şehrin altın anahtarını Belediye Başkanı Bekir Çetin'e teslim etti. Belediye Başkanı Çetin de Milis Kuvvetler Komutanı'na günün kahramanını temsilen gümüş kemer taktı.

Törende konuşan Belediye Başkanı Bekir Çetin "Bayburt'umuzun tarihine baktığımızda önemli bir çok savaşlara ve işgallere uğramış olduğunu görmekteyiz.1916 yılında Ruslarla yaptığımız en kanlı savaşlardan biriside Kop savunmasıdır.Tarihte Kop Müdafaası olarak geçen bu savunmada, kahraman mehmetçiklerimiz bir destan yazmışlardır. Büyük asker Mareşal Fevzi Çakmak Paşa Bayburt Kop Müdafaasını "muvaffak olunmuş ikinci bir Plevne dir" diyerek ifade etmiştir. 1916-1918 yılları arasında Rus İşgali ve Ermeni Mezalimi altında olan Bayburt, 89 yıl önce 21 Şubat 1918'de işgalden kurtarılmıştır.

Bizlerde bu duygu ve düşünceler içerisinde vatan topraklarını kutsal hale getiren şehitlerimizin manevi huzurunda saygıyla eğiliyor, onları rahmetle anarak ruhları şad olsun diyoruz. Toplum ve birey olarak üzerimize bir çok görevler düşmektedir.Her şeyden önce birlik ve beraberliğimizi korumalıyız. Bu cennet vatanı kalkındırmak ve kişi başına düşen milli üst seviyelere çıkarmak için var gücümüzle çalışmalıyız.Herkes işini en iyi şekilde yapmalıdır. Bizler bu ruh ve bilinç içerisinde olduğumuz sürece aziz milletimizin önünde kimse duramaz. Uluslararası platformlarda ekonomik ve siyasi açıdan çok güçlü olur ve tarihi misyonumuza uygun bir yer edinme yolunda hızla ilerleriz. Bizler, hepimiz, bunu anlayanlar ve bu yolda çalışanlar biliyoruz ve inanıyoruz ki ; 21 yüzyıl Türkiye'nin yüzyılı olacaktır."dedi. Törende Türk Silahlı Kuvvetleri adına Topçu Teğmen Murathan Usta'nın konuşmasının ardından, öğrenciler şiirler okudu. Kutlama tören geçişi ile sona erdi.

Kutlamalar kapsamında Genç Osman Şehir Stadyumu'nda Bayburt Atlı Cirit Kulübü ile Erzincan Atlı Spor Kulübü arasında oynanan cirit gösteri müsabakası yapıldı.
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
27 Mart 2007       Mesaj #14
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Yemekler kültürümüzün bir parçası olarak asırlardan beri devam eden geleneksel bir yapının günümüzdeki uygulamasıdır . Bayburt yöresel yemeklerinde görülen genel özellik , un ve una bağlı yemeklerle , etli yemeklerin sebze ve zeytinyağlı yemeklerden çeşit olarak daha fazla oluşur . Bu da yörenin coğrafi şartlarının kültürel yapı üzerindeki etkisini göstermesi bakımından önemlidir . Yöremiz kültür değerlerinin bir öğesini oluşturan yemeklerimizden örnekler ve yapılış şekilleri aşağıya çıkarılmıştır .

EŞKİ LAHANA

Ad:  ekşi lahana.jpg
Gösterim: 443
Boyut:  35.1 KB

Kullanılan malzemeler : 250 gr. parça et veya kavurma , 1 kg. ekşi lahana (salamura) 1 su bardağı bulgur , 2 yemek kaşığı börek yağı , 1 adet kuru soğan (orta) , 1 çay kaşığı kırmızı biber , 2 yemek kaşığı salça (domates) , 1 tutam tuz

Hazırlanışı : Su ile et yaklaşık 20 dk. haşlanır . Önce üzerine bulgur ilave edilerek bir taşım kaynaması sağlanır , sonra küçük küçük doğranmış ekşi lahana ilave edilir . Bir başka kapta soğanlar pembeleşinceye kadar yağ , kırmızı biber , salça karıştırılarak pişirilir . Bu karışım ekşi lahananın içine konulur , kavurma ile pişiriliyorsa bu aşamada ilave edilir ve yaklaşık 45 dakika pişirilir . Bir müddet dinlendirildikten sonra servis yapılır.

GALACOŞ

Ad:  galacoş.jpg
Gösterim: 490
Boyut:  28.6 KB

Kullanılan malzemeler : 250 gr yeşil mercimek , 200 gr. tereyağı , ½ kg. kıyma , 1 adet soğan (irice) , 2 kaşık salça , 250 gr. gurut (kurutulmuş ayran süzmesi) veya yoğurt süzmesi.

Hazırlanışı : Mercimek , et , soğan , salça ve yağ ile birlikte mercimek suyu çekinceye kadar pişirilir . Diğer taraftan gurut veya yoğurt süzmesi sulu bir kıvama gelinceye kadar sıcak suyla ezilerek kaynama noktasına kadar ısıtılır . Kaynamamasına özen gösterilir , kaynama olursa çökelek haline gelir ve kullanılmaz , hazırlanan bu eriyik önceden tabağa doğranan bayat ekmekler üzerine dökülür . Üzerine de bol yağlı mercimek ilave edilerek servise sunulur .

KESME ÇORBASI

Ad:  kesme çorbası.jpg
Gösterim: 418
Boyut:  28.7 KB

Kullanılan malzemeler : 200 gr. yeşil mercimek , 1 adet yumurta , 2 yemek kaşığı salça , 1 adet soğan (orta) , 100 gr. yağ , 1 su bardağı un , yeterince su , tuz , dargın (istenirse)

Hazırlanışı : Un içerisine su , tuz , yumurta konularak bir hamur yorulur , biraz bekledikten sonra hamur açılır , makarna gibi ince ince kesilir . Diğer taraftan mercimek iyice pişirilip doğranan soğan yağla pembeleştirilir . Dargın , salça , su katılır üzerine mercimek ilave edilir kaynatılır , üzerine kesilen çorbalık hamurlar karıştırılır . Birkaç taşım kaynatıldıktan sonra servis yapılır .

LOR DOLMASI

Ad:  lor dolması.jpg
Gösterim: 422
Boyut:  28.5 KB

Kullanılan malzemeler : 1 kg. taze lor (çökelek) , 1 su bardağı bulgur , 2 adet yumurta , 1 su bardağı süt kaymağı , 4 kaşık tereyağı , dargın , 1 kg pancar yaprağı veya evelik , 1 deste taze soğan (kuru soğanda olabilir) , tuz

Hazırlanışı : Yapraklar yumuşaması için kaynar suda bir taşım haşlanır . Taze lor içerisine yumurta , süt kaynağı , haşlanmış bulgur , ince doğranmış taze soğan , sıkılarak yaprağa sarılır . Yağlanmış tepsiye düzgün bir şekilde dizilir üzerine yarım su bardağı su veya süt ilave edilerek orta sıcaklıktaki fırında pişirilir . Servis yaparken üzerine eritilmiş tereyağı dökülür .

SÜT BÖREĞİ
Kullanılan malzemeler : 1 su bardağı süt veya yoğurt , 1 su bardağı su , 1 su bardağı tereyağı , 3 adet yumurta , 250 gram kavrulmuş fındık , 3 su bardağı süt
( Şerbet için : 2 su bardağı toz şeker , 1 çay kaşığı karbonat , yeterince un )

Hazırlanışı : Yumurta , bir su bardağı süt veya yoğurt , su , karbonat ve tereyağı karıştırılır . Üzerine un ilave edilerek baklava hamuru gibi bir hamur yapılır . 14 – 15 parçaya ayrılıp 15 dakika kadar dinlendirilir , ince olarak açılan yufkalar yağlanmış tepsiye teker teker dizilir . Her üç dört yufka arasına dövülmüş fındık serpilir. Bu şekilde bütün hamur bitinceye kadar yufkalar açılıp tepsiye serilir . Yufkanın açılması tamamlandıktan sonra istenilen şekilde kesilerek üzerine biraz tereyağı dökülür ve orta sıcaklıkta bir fırında hamur pembeleşinceye kadar pişirilir . Kızarmış börek fırından çıktıktan sonra , pişirilmiş süt üzerine ilave edilerek tadı ayarlandıktan sonra elde edilen süt şerbeti ılık olarak üzerine dökülür .
Sunum : Süt şerbeti döküldükten sonra bekletilmeden ılık olarak servis yapılır .

TATLI ÇORBA

Ad:  tatlı çorba.jpg
Gösterim: 512
Boyut:  25.3 KB

Kullanılan malzemeler : kg. kurutulmuş kuşburnu veya ½ kg. kuşburnu marmeladı , 100 gr. kuru üzüm , 1,5 kg. toz şeker , ½ kg. yarma (gendime) , 100 gr. incir (istenirse) , 100 gr. kuru fasulye , 100 gr. kayısı , 100 gr. erik (istenirse) , 250 gr. fındık , 1 su bardağı un ve tuz .

Hazırlanışı : Kuşburnu iyice pişirilerek ezilir önce süzgeçten sonra elekten geçirilerek süzülür . Başka bir kapta iyice pişirilen yarma ve önceden pişirilen fasulye süzülen suya katılır , un su ile karıştırılarak bulamaç halinde üzerine ilave edilir bir taşım kaynatılır . Başka kapta diğer malzemeler (kayısı , üzüm , erik , incir) pişirilerek şekerle birlikte karışıma ilave edilir ve bir taşım kaynadıktan sonra , soğumaya bırakılır . İyice soğutulan tatlı çorba üzerine fındık serpilerek servis yapılır .

TEL HELVASI

Ad:  tel helvası.jpg
Gösterim: 357
Boyut:  26.1 KB

Kullanılan malzemeler : 250 gram tereyağı, 3 su bardağı un , 1 kg. toz şeker , 1 adet limon

Hazırlanışı : 1 kg. şekere , 2 su bardağı su konulup kaynatılır . Üzerine bir miktar limon sıkılır . Şeker hafif kırmızı renge gelince bir kaşık kadar bu şekerli sudan soğuk su içine dökülür , katı hale (ağda) gelirse helvanın ağdası olmuş demektir . 250 gram yağla kavrulan un büyükçe bir tepsi içinde soğutulur , soğutulan ağda beyaz bir renk alıncaya kadar yoğrulur sonra iki ucu birleştirilerek simit şekline getirilir tepsideki soğutulmuş , kavrulmuş un içersine konulur üzerine kavrulmuş un dökülür ve 3 – 4 kişi tarafından kenarlara doğru çekilerek halka büyütülür . Bu halka ikiye katlanarak tekrar aynı işlem yapılır , katlar incelinceye kadar çekilir , tel tel olan katlar kopartılarak servis yapılır .

YALANCI DOLMA

Ad:  yalancı dolma.jpg
Gösterim: 361
Boyut:  35.2 KB

Kullanılan malzemeler : ½ kg. lahana yaprağı , 2 su bardağı bulgur , 250 gr. parça et veya kavurma , 2 yemek kaşığı salça ,150 gr. tereyağı , 2 çorba kaşığı un , 1 adet kuru soğan (büyük) , tuz ve kırmızı biber

Hazırlanışı : Önce bulgur , pilav gibi pişirilir , lahana yaprakları ise sıcak su ile haşlanır , pişirilmiş bulgur içerisine 2 çorba kaşığı un karıştırılır , dolma iç hazırlanarak yapraklara sarılır . Başka bir kapta soğan pembeleşinceye kadar kızartılır üzerine parça etler eklenerek pişirilir , sonra dolmalar eklenir , kavurma ile pişiriliyorsa dolma ile birlikte kavurmalar konulur , 2 bardak su konularak birkaç taşım pişirilir .
Alıntıdır
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
1 Ocak 2010       Mesaj #15
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Bayburt ili Çoruh Nehri kenarında kurulmuş bir şehirdir. Denizden yüksekliği 1500 metre civarındadır. Bayburt ili merkezi dışında Bayburt'un ilçeleri Aydıntepe ve Demirözü ilçeleridir. Bayburtta gezilecek yerler arasında Dede Korkut Türbesi, Bayburt Kalesi, Aydıntepe Yeraltı Şehri , Sarıkayalar Şelalesi, Yakutiye Camii, Kutluğ Bey Türbesi, Çımağıl Mağarası, Buz Mağarası bulunmaktadır
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
24 Ocak 2010       Mesaj #16
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Bayburt

776pxbayburtdistricts


DERUNİ - avatarı
DERUNİ
Ziyaretçi
17 Aralık 2010       Mesaj #17
DERUNİ - avatarı
Ziyaretçi
BAYBURT TAŞI



tarihiev small



İlimizin doğal kaynaklarından birisi olan Bayburt taşı yüksek kalite ve geniş rezervlerine rağmen yeterince değerlendirilememiş durumdadır. Halihazırda ilkel yöntemlerle ve % 85 gibi yüksek fireyle çıkartılan bu taş, modern teknoloji kullanıldığı takdirde takriben birim işletme başına 10 kat fazla üretim ve 5 kat daha fazla istihdam sağlayabilecektir. Bir Pazar sorunu bulunmayan bu taşımızın üretim kapasitesinin artırılması Valiliğimizin hedefleri arasındadır. Bu alandaki temel handikabın mevcut ve atölyelerin şirketleşmemesi ve konuyla ilgili yatırımcılara tanıtılmaması olduğundan bunun aşılması halinde ciddi ve kârlı bir yatırım alanı olarak değerlendirilecektir.




MTA Genel Müdürlüğü tarafından başlatılan Türkiye Mermer ve Doğal Taş Potansiyel Alanlarının belirlenmesi Projesi kapsamında Bayburt İlinin 2006 yılında araştırılacağı bilgisini edinmiş bulunuyoruz. Gelişmemiz için temel faktörlerden birisi olan Bayburt doğal taşları konusunda MTA’nın bu yıl çalışma yapması zorunluluk arz etmektedir.





KENTİN DOĞAL TAŞ DOKUSU


Bayburt doğal taş rezervleri; Limestone’lardan (tüf) onixlere, travertenlerden andezitlere, granitlerden kireçtaşlarına ve mermerlere kadar geniş bir yelpaze sunmaktadır. İlimizde 2009 yılı itibariyle 81 adet arama 12 adet işletme ruhsatlı saha bulunmaktadır.
Bayburt doğal taş faaliyetleri incelendiğinde ise ; Limestone (tüf), Traverten, Kireçtaşları (Bej) ve Onix yataklarında üretim yapıldığı görülmektedir. Andezit – bazalt – granit – gabro gibi magmatik kayaçların üretimine yönelik olarak da araştırmalar sürdürülmekte olup, bu kayaçların özellikle parke taşı olarak değerlendirilmesi planlanmaktadır.
Genel anlamda Bayburt ilinde Beyaz, Sarı ve Yeşil renkli Limestone (tüf) taşlarından el işlemeli eserlere rastlanmaktadır.
Bayburt Kalesi (Resim-1),Şehit Osman ve Kız kardeşinin türbesi (Resim2), Ulu cami (Resim3), Saat kulesi, Valilik Binası, şehitlikler, el işlemeli eserler arasında sayılabilir. İl merkezindeki bu eserlerin dışında, çevre köylerde Sarı,Beyaz ve Yeşil Limestone taşlardan işlenmiş yapılara da rastlamak mümkündür.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
DERUNİ - avatarı
DERUNİ
Ziyaretçi
21 Aralık 2010       Mesaj #18
DERUNİ - avatarı
Ziyaretçi
Bayburt tarihinde "gizli" bir sayfa: Bayburdiler




bayburdi haber1

Bayburt tarihinde saklı ya da şimdiye kadar gün yüzüne çıkmamış bir araştırma konusu… Konu; İran’ın Eher kentinde yaşayan ve Türk soyundan geldiği iddia edilen “Bayburdiler” üzerine kurulu… Konuyu yıllardır araştıran ve bulduğu ipuçlarını tarihi kaynaklarla doğrulamaya çalışan iddia sahibi Kasım Gelen, Farsça’da ‘Bayburtlu’ anlamını içeren ‘Bayburdi’ kelimesinin ilgili yöre ile kısmen değil doğrudan bir ilişkisi olduğunu söylüyor… Çünkü İran’ın Eher kentinde “Bayburdi” soyadıyla yaşayanların, tam 500 yıl önce -Safeviler döneminde- doğduğu toprakları yani Bayburt’u terk etmek zorunda kalanların soyundan geldiğini ileri sürüyor…




İleri sürülen bu iddianın doğruluğu kanıtlanırsa; Bayburt tarihinin 1500’lü yıllardan sonraki bölümü ya tekrar gözden geçecek ya da yeniden yazılmak zorunda kalacak!

Bayburt tarihini yeniden yazdıracak ya da söz konusu tarihin bazı bölümlerine -özellikle 1500’lü yıllardan sonrası- bilgilere ilave edilmek zorunda kalacak olan bu konuyu; yazılı kaynaklara dayandırarak, söz konusu bilgileri canlı şahitleriyle aktarmaya çalışan Kasım Gelen, sahip olduğu bilgilerle belki de iddia ettiği gibi bilinmeyen bir geçmişe ışık tutuyor!
Bayburdiler konusunun; tarih açısından önemli bir değer taşıdığını ve tam beş yüz yıllık bir birikime sahip olduğunu ileri süren Kasım Gelen, “Bu beş asırlık tarih içinde, kim bilir ne bilgiler, ne belgeler ve ne hatıralar saklıdır.” diyor… Kasım Gelen, iddiasını yazılı kaynaklar vasıtasıyla ortaya koysa da, ona en büyük desteği veren; nüfusu aza indirgenemeyecek kadar kalabalık olan ve bugün halâ İran’ın Eher kentinde Bayburdi soyadı ile yaşayanların ta kendileri!
1500’lü yıllarda, safında yer aldığı Safeviler’in savaşı kaybetmesi ile doğduğu toprakları terk etme sürecini ve günümüzde Bayburdi soyadı ile İran’ın tanınmış simaları arasında nasıl yer aldıklarını anlatan yazı dizisini, Kasım Gelen’in kaleminden okuyacaksınız…
Kasım Gelen'in kaleminden...
Seneler önce İranlılar arasında “Bayburdi” soyadını duyduğumda çok heyecanlanmıştım. Farsça’da “Bayburdi” kelimesi “Bayburtlu” manasına gelip, bu durumun ya bizim Bayburt ile ilişkisi vardı; ya da Bayburt adlı başka bir yer olup orayla ilişkisi olabilirdi. Üçüncü bir ihtimal söz konusu olamazdı. İşte yıllardır bu heyecanı taşımaktaydım. Acaba bu “Bayburdi”lerin bizim Bayburt ile ne ilişkileri vardı?
Nihayet geçen sene (2009) yaz tatilim sırasında Bayburt’ta Kırali Petrol’de İranlı bir turist aile ile karşılaştım. Bu aile ile hoş geldiniz edip sohbet ederken bana: “Bizim Tebriz’e bağlı bir Eher Şehri var. Bu şehirde Bayburdiler yaşıyorlar. Hepsi de okumuş, doktor mühendis gibi kültürlü insanlar. Acaba o Bayburdiler’in şehriniz bu Bayburt’la ne ilişkileri var? Muhtemelen onlar bu Bayburt’tan gitmişlerdir.” dediğinde sevincim bir kat daha arttı. Çünkü bu İranlının, o Bayburdiler’in kökeninin bizim Bayburt’umuzdan kaynaklandığı ihtimalini belirtmesi, İran’da Bayburt adlı bir yerin olmadığını gösteriyordu. Ayrıca Bayburdiler’in merkezlerinin Tebriz’e bağlı Eher Şehri olduğunu da öğrenmiş bulunuyordum. Bu İranlı aileye, Bayburdiler’i benim de duyup bu konuyu çok merak ettiğimi, kısmet olursa ileride bu konuyu araştıracağımı söylemiştim.
Kısmet oldu bu sene de 31 Temmuz - 04 Ağustos 2010 tarihleri arasında ailece bir Tebriz ziyareti gerçekleştirdik. Konumuz dışında olduğu için bu ziyaretin detaylarını burada anlatacak değilim. Fakat şunu söyleyebilirim ki, Türkiye’den birisinin yolu Tebriz’e düştüğünde tahmin edemeyeceğimiz şekilde büyük bir misafirperverlik ve sevgi ile karşılanıp, bir anda kendisini evinde misafir etmek için adeta birbirleriyle yarışan onlarca Tebrizliyle karşılaşabilir.
İşte biz de bu misafirperver insanlardan birisi olan taksici Celal Muhammedi Bey’le karşılaştık. Israrla bizi evine davet etti. Daha fazla Celal Bey’in ısrarlarına dayanamayıp, öğlenden sonra saat ikide hazır olacağımızı, bizi otelden almasını söyledik. Tam saat ikide gelip bizi otelden alarak evlerine götürdü. Hane halkı, burada kelimelerle anlatamayacağım bir sevgi ile bizi karşıladılar. Sanki kırk yıllık dostmuşuz gibi bir anda kaynaşıp sohbete koyulduk. Biraz sonra hanımlar çok nefis İran yemekleri hazırlayıp bizi sofraya davet ettiler. Hazırlamış oldukları nefis İran yemeklerini yiyip çay içerek sohbetimize devam ettik. Sohbete de doyum olmuyordu. Gece saat on ikiye kadar oturduğumuzu belirtirsem herhalde dostluğumuzun ve kaynaşmamızın derecesini biraz olsun anlatabilirim. Ayrıca gece kalmamız için de çok ısrar ettiler. Fakat otel parasını peşin verdiğimizi bahane ederek hane halkı ile vedalaşıp otelimize döndük. Celal Bey yarın da bizi köylerine götürmeyi teklif edince can-ı gönülden kabul edip yarın köylerine gitmeyi kararlaştırdık.
İlk Bayburdi ile karşılaşmamız...

Celal Bey 02 Ağustos 2010 Pazartesi günü sabah saat dokuzda bizi otelimizden alarak Tebriz’e 100 km. mesafede, Eher’e bağlı olan köylerine hareket ettik. Günlük güneşlik çok güzel bir hava vardı. Tatlı tatlı sohbet etmekteydik. Eher’e yaklaştıkça heyecanım kat kat artıyordu. Eher’deki Bayburdiler’in bizim Bayburt’la inşallah ilişkileri vardır; inşallah bir hayal kırıklığına uğramam diye dua ediyordum.

bayburdiler20 7 Dr. Behruz Bayburdi


Nihayet Eher’e vardık. Eher de tıpatıp bizim Bayburt’a benzemekteydi. Bayburt’ta olduğu gibi büyük şehirlerin o keşmekeş hali yoktu. Sakin, huzurlu bir şehirdi. Heyecanla arabayı çarşıda müsait bir yere park edip, bir esnafa Bayburdiler’i sordum. O esnaf hemen bulunduğumuz cadde üzerinde (Yadbud Meydanı) üç tane Bayburdi doktorun muayenehanesini gösterdi. Diş doktoru Vahid Bayburdi’nin muayenehanesine gittiğimizde muayenehane kapalıydı. Sonra biraz aşağıdaki pratisyen hekim (küçük) Behruz Bayburdi’nin muayenehanesine gittiğimizde orası da kapalıydı. Daha sonra caddenin karşı tarafındaki kulak burun boğaz mütehassısı ve estetik cerrahı Dr. Behruz Bayburdi’nin muayenehanesine gittiğimizde, sekreter hanım, Dr. Behruz Bey’in şu anda ameliyathanede olduğunu söyledi. Bizim Bayburt’tan geldiğimizi, Bayburdiler’in bizim Bayburt’la bir ilişkilerinin olup olmadığını öğrenmek istediğimizi doktor beye iletmesini istedik. Sekreter hanım ameliyathaneye gidip talebimizi doktor beye iletti ve biraz sonra gelip, doktor beyin bir saat sonra ameliyathaneden çıkacağını belirtmesi üzerine, zamanımızın kısıtlı olduğunu, bir saat bekleyemeyeceğimizi tekrar doktor beye iletmesini rica ettim. Bu talebimi de doktor beye iletip az sonra tekrar yanımıza geldi.

Doktor Bey: “Aman gitmesinler; yarım saate kadar çıkarım!” demiş. Doktor Bey’den bu mesajı alınca çok sevinip; aman gitmesinler dediğine göre Bayburdiler’in Bayburtlu olma ihtimali iyice ağırlık kazanıyordu.
Dr. Behruz Bey’i beklerken Celal Bey’le tekrar çarşıya inip esnafla sohbete koyulduk. Esnaftan Kasım Halili Bey’e de durumu anlatınca hemen bize Bayburdiler’den Muhammed Rıza Süleymani Bey’i bulup getirdi. Süleymani Bey’le hoş geldin edip hal hatır sorduktan sonra Süleymani Bey’e: “Süleymani Bey! Biz Bayburt’tan geliyoruz! Seneler önce sizin bu Bayburdi soyadınızı duyup, acaba bu Bayburdiler’in bizim Bayburt’la ne ilişkisi var diye merak ediyordum! Geçen sene de Bayburt’ta karşılaştığım bir İranlı, Eher Şehri’nde Bayburdiler’in olduğunu, hepsinin de doktor mühendis gibi okumuş kültürlü insanlar olduğunu söylemişti! Şimdi de kısmet olup yolumuz Eher’e düştü! Bu Bayburdiler’in hikâyesi nedir?” diye heyecanla sordum.
Süleymani Bey de duymayı can-ı gönülden arzuladığım şu sözleri söyleyince adeta dünyalar benim oldu:
“Evet, biz Bayburdiler’in kökeni sizin Bayburt’tan gelmedir. Safeviler döneminde Bayburt’un bir kısım halkı Safeviler’in safına geçip Osmanlı’ya karşı savaşmışlar. Tabii bunlar yenilip Bayburt’tan kaçarak Safeviler’e sığınmışlar. Şah İsmail de bunlara kucak açıp fermanla Eher’de köyler bahşederek bunları burada iskân etmiş. İşte bizler de o Bayburdiler’in torunlarıyız ve Bayburtluyuz.” dedi.
İşte Bayburt tarihindeki saklı bu sayfa Süleymani Bey’in bu sözleri ile aralanmış oluyordu. Süleymani Bey sözlerinin devamında: “O dönemlerde Osmanlılara karşı savaşan bu komutanlardan İkinci Kara Han Sultan Bayburdi’nin Eher Müzesi’nde mezar taşı var. O mezar taşında tarihi de var. Ayrıca merhum Albay Hüseyin Bayburdi’nin yazmış olduğu “Eresbaran Tarihi” kitabında da bütün bu tarihi olaylar ve Bayburdiler’in Bayburt’tan göçleri ve Eher’de iskân edilmeleri hadisesi yer almaktadır. Eher Kütüphanesi’nde bu kitabın bir nüshası var.” dedi. Süleymani Bey’e çok çok teşekkür edip, şu anda sevincimi kelimelerle ifade edemeyeceğimi, kısmet olursa Bayburt’a dönüşte ilk işimin bu sevinçli haberi Bayburtlulara ulaştırıp ilk etapta bu konuda bir makale yazmak, daha sonra ise bu tarihi olayı kitaplaştırmak olacağını, bu konuda değerli katkılarını beklediğimi söyledim. Sağ olsun Süleymani Bey de bana belgesel niteliğindeki her türlü evrak ve dokümanı hazırlayıp göndereceğini söyledi.

bayburdiler20 8 Kasım Gelen ve Dr. Behruz Bayburdi


Süleymani Bey’le vedalaştıktan sonra Dr. Behruz Bayburdi’nin muayenehanesine geldik. Dr. Behruz Bey de heyecanla bizi beklemekteydi. Adeta beş yüz senelik hasretliği giderir şekilde sarılıp hoş geldin ettik. Dr. Behruz Bey’e; artık Bayburdiler’in tarihini öğrendiğimi, bizlerin hemşeri olduğumuzu söyledim. Dr. Behruz Bey çok duygulandı. Kendisi daha önceki tarihlerde Bayburt’u görmüş. Kalesinden, Çoruh Nehri’nden hasretle bahsetti. Bayburt’u çok sevdiğini ifade etti. Hemen Doktor Bey’le iki poz fotoğraf çekildik. Bize kartını verdi. Bizi Tebriz’de evine davet etti.

Özür dileyip, zamanımızın kısıtlı olduğunu, artık bugün itibariyle bu saklı tarih sayfasının gün yüzüne çıkıp inşallah bundan sonra Bayburdilerle Bayburtluların arasında kopmaz bir sevgi bağının oluşacağını belirttim. Dr. Behruz Bey de Bayburt’a ve Bayburtlulara hasret dolu selamlarını gönderdi. Tekrar görüşmek dileğiyle vedalaşıp ayrıldık.

bayburdiler20 6 Eher Saat Kulesi


Gerek Süleymani Bey, gerek Dr. Behruz Bey, benim duyduğum heyecanı duymaktaydılar. Beş yüz senelik hasretlik bitiyordu.

İşte bu sevinç ve heyecanla Celal Beylerin köyüne devam ettik. Celal Beyin babası Tebriz Belediyesi’nden emekli olmuş, emekli olduktan sonra köyüne üç kilometre mesafede yüz büyük baş hayvanlık bir dam yapıp, yanına da iki göz güzel bir yapı yaparak hanımı ve evli diğer oğlu ile burada yaşamaktaydılar. Büyük şehirlerde yaşayanların daima özlemini duyduğu müthiş bir tabii güzellik vardı. Etinden, yumurtasından, balından, sütünden, yoğurdundan, her şey tabii idi. Yine annesi, babası, kardeşi ve gelinleri bizi emsalsiz bir misafirperverlikle karşıladılar. Hemen sofrayı kurup tadına doyamadığımız nefis İran yemekleri yedik. Ailece çok hoş sohbetler edip, kalmamız için çok ısrarlarına rağmen vedalaşıp gece saat on birde köyden ayrıldık. Gece karanlığında tekrar Eher’den geçerken Bayburt ile Eher’in kardeş şehirliğini, Bayburdiler’in ve Bayburtluların inşallah bundan sonra oluşturacakları birliği beraberliği hayal ettim.

Bu sevinçli haber artık bana her şeyi unutturmuştu. Belki bir iki gün daha Tebriz’de kalıp Bayburdiler hakkında daha detaylı bilgiler edinebilirdim; fakat Bayburdiler’in Bayburtlu olduklarını öğrenmiştim ya, şimdilik bu bilgi benim için paha biçilmez değerdeydi. Kısmet olursa artık bundan sonra fırsatını buldukça İran’a gidip bu konuda araştırmalara devam edecektim.
Bayburt'a dönüş...

Evet, Bayburt tarihinde saklı bir sayfa açılıyordu. Bayburt tarihini yazacak olanların artık bundan sonra bu tarihe Bayburdiler’i de katmak zorundaydılar. Hem öyle bir tarih ki, beş yüz senelik bir birikime sahip tarih. Bayburt tarihi açısından hazine değerinde olan bu saklı kalmış tarihte kim bilir ne bilgiler, ne belgeler, ne hatıralar saklı. Bu birikimin öyle bir iki kitapla geçiştirilebilecek bir konu olmayıp, hatta ciltler ve kütüphaneleri dolduracak bir konu olup, bizden sonra gelen nesiller de devamlı üzerinde çalışacaktır.
Bayburt Üniversitesi’nin kurulup eğitime başlaması ile bu Bayburdiler konusunun gün yüzüne çıkmasını İlâhi bir tevafuk olarak görüyorum; dolayısıyla bu konuda Bayburt Üniversitesi’ne çok büyük görevler düşmektedir. Bayburt Üniversitesi, bünyesinde; “Bayburdiler’i Araştırma Merkezi” kurup, saklı kalmış bu tarihi detaylarıyla en güzel bir şekilde gün yüzüne çıkartabilir. Aynı şekilde Bayburdili eğitim elemanları ve öğrencileri bünyesine katarak muazzam bir ortak çalışmalar gerçekleştirilip, “Bayburdiler’i Araştırma Merkezi” tarafından gerek Türkiye’deki, gerek İran’daki arşivler taranarak bu konuda kaynak eserler ortaya çıkartılabilir.
Bayburt Valiliği’ne büyük görevler düşmektedir. Bayburt Valiliği, Bayburdiler konusu çerçevesinde Tebriz Valiliği ile temasa geçerek, oluşturulabilecek ortak bir komisyonda; tarihi, kültürel, sosyal, ticari, eğitim ve akla gelebilecek her sahada işbirliğine gidilebilir.
Bayburt Belediyesi’ne büyük görevler düşmektedir. Belediyemizin en kısa zamanda Eher Belediyesi ile temasa geçip, Bayburt ile Eher’i kardeş şehir yapma girişimlerini başlatmalıdır. Dede Korkut Şenlikleri bu konuda müthiş bir fırsattır. Tebriz ve Eher’in resmi yetkilileri ile Bayburdiler’in ileri gelir şahısları bu şenliklere davet edilip onurlandırılmalıdır.
Aynı şekilde kültür, eğitim, sosyal, ticari kurumlarımız, işadamlarımız, sivil toplum örgütlerimiz ve derneklerimiz, ilişkilerin kurulup geliştirilmesi konusunda harekete geçmelidirler.
Yine en büyük görevlerden birisi de basınımıza düşmektedir. Bayburt’umuz açısından paha biçilmez değerdeki bu konuyu en güzel şekilde işleyerek her kesimden Bayburtluya ulaştırmalıdır. Yine bu çerçevede basınımız, Tebriz ve Eher’deki basın kuruluşları ile irtibata geçerek haber alışverişinde bulunmalıdır.
Yukarıda kısaca bahsettiğim faaliyetler eğer gerçekleştirilebilirse maddi mânevi her sahada Bayburt’umuzun büyük bir ilerleme kaydedip, maalesef iller bazında arka sıralardaki konumundan kurtulup ön saflara yükseleceği de muhakkaktır.
İşte bu güzel düşüncelerle adeta gönlümüz Tebriz’de kalarak 04 Ağustos 2010 Çarşamba günü sabah saat altıda Tebriz’den ayrılıp Bayburt’a hareket ettik. Çok şükür yine güzel bir yolculuk neticesinde öğlenden sonra saat beşte Bayburt’a vardık. Tebriz-Bayburt mesafesi de tam olarak yedi yüz kilometredir. Yani Bayburt-İstanbul mesafesi ile mukayese yaptığımızda İstanbul’dan beş yüz kilometre daha yakındır.
Konuyu Bayburt Belediye Başkanı H.Ali Polat'a arz...

Bayburt tarihi açısından bu büyük olayı artık Bayburtlulara duyurmaya sıra gelmişti. Bu konuda ilk önce Belediye Başkanımız Sayın Hacı Ali Polat Bey’i haberdar etmek üzere 23 Ağustos 2010 Pazartesi günü öğlen saatleri civarında belediyeye gittim. Başkanımız makamında yoktu. Özel kalem müdürüne konuyu anlatıp, çarşıda olduğumu, başkanımız geldiğinde beni haberdar etmelerini rica ettim. Çarşıda gezerken yarım saat sonra telefonum çalıp, başkanımızın beni beklediğini söylediler. Hemen konuyu arz etmek üzere başkanımızın makamına çıktım.
İçeri girdiğimde başkanımız heyecanla makamlarından kalkıp beni ayakta karşılayarak buyur etti. Ayrıca makamda Şair ve Yazarlar Derneği Başkanı Sayın Eyüp Görgülü Bey ile Tedaş’ta müdür olan Sayın Şinasi Köklüce Bey de vardı. Onlar da heyecanla anlatacaklarımı beklemekteydiler.

bayburdiler20 2

Kendimi tanıtıp, Bayburdiler konusunu anlattım. Başkanım ve diğer arkadaşlar çok büyük bir ilgi ve heyecanla beni dinliyorlardı. Başkanım: “Her yere göç etmişiz de İran’ı ilk defa duyuyorum!” dedi. Evet, bu konunun orijinal ve Bayburtlularca bilinmeyen bir konu olduğunu, bu sebeple de konu başlığını; “Bayburt tarihinde saklı bir sayfa. İran’ın Eher Şehri’ndeki Bayburdiler (Bayburtlular)” koyduğumu; kısmet olursa ilk önce bu konuda bir makale, daha sonra da bir kitap yazacağımı belirttim.

Muhammed Rıza Süleymani Bey’den bahsettiğimde de hemen Süleymani Bey’in telefonunu not aldılar. Eher’de Dr. Behruz Bayburdi ile çekildiğimiz fotoğraflar, Dr. Beyin kartı ve Eher Saat kulesinin fotoğrafını gösterdim. Bu fotoğraflara da ilgi ile baktılar.
Daha sonra başkanımıza, arzu ederlerse şimdi Süleymani Bey’i arayıp görüşebileceklerini söylemem üzerine hemen santralden Süleymani Bey’i bağlamalarını söyledi ve biraz sonra da telefon bağlanıp, Süleymani Bey’le görüştüler.
“Hemşerim nasılsınız?” diye samimi bir şekilde başlayan görüşmede başkanımız; benim gelip Bayburdiler konusunu kendilerine anlattığımı; dolayısıyla çok mutlu olduklarını belirterek Bayburdiler konusunda Süleymani Bey’den bilgiler aldı. Bayburt’ta Temmuz’un üçüncü haftasında Dede Korkut Şenlikleri olduğunu belirterek: “Keşke o aşamada tespit etseydik de oradan bir ekip davet etseydik

Bayburt’a. Burada sizi konuk etseydik. Artık seneye inşallah. Şöyle yapalım; siz orada araştırma yapın, Kasım Bey de burada araştırma yapıyor. Bu konudaki bilgileri birleştirip ortak bir kaynak eser çıkaralım. Bizden sonra bu işi araştıranların elinde bir kolaylık olsun. Ben müsait zamanda sizi ata toprağınıza davet ediyorum. Gelin burada bir Çoruh havası alın. Bir tanışalım. Bizim de müsait zamanımız olursa memnuniyetle geliriz oraya. Ama önce siz gelin, siz buyurun ata dede toprağınıza. Ben orda birkaç arkadaşımızı beraberce davet ediyorum. Buyurun misafirim olun. Oradaki hemşerilerime Bayburt’tan selam söyleyin.” diyerek telefon konuşmasını bitirdi.
Süleymani Bey’le konuşmasından sonra başkanımız; Süleymani Bey’in şimdi orada araştırma yaptığını belirterek bu bilgileri birleştirmemizi talep etti. Ayrıca memnuniyetini ifade edip; siz bu konuyu araştırın; bizim üzerimize de ne düşerse yapmaya hazırız diye ekledi. Ben de başkanımıza teşekkürlerimi iletip, araştırmalarıma devam ettiğimi, inşallah en kısa zamanda Bayburdiler ile ilgili yazımı hazırlayarak yayınlatacağımı söyledim. Başkanımız aynı şekilde beni makamından kalkarak kapıya kadar yolcu etti.
Böylece Bayburt Belediye Başkanımız Sayın Hacı Ali Polat Bey ile Sayın Muhammed Rıza Süleymani Bey’in yapmış oldukları az önceki telefon görüşmesi ile resmi manada Bayburdiler ile ilk temas sağlanmış oldu. Evet, bu tarihi temas ilerde Bayburt tarihini ve Bayburdiler konusunu yazacak olanlar için bir milat niteliği taşıyacaktır. Yani beş yüz sene önce Bayburt’tan İran’ın Eher Şehri’ne göçmüş olan Bayburtlular ile beş yüz sene sonra gerçekleşen ilk temastır.
Daha sonra Bayburdiler konusunu, Bayburt tarihi ve kültürü hakkındaki kitaplarını ve yazılarını zevkle okuduğum Sayın Eczacı Ahmet Aker Bey’e anlattım. Ahmet Bey de Bayburdiler konusunu ilk defa duyup çok heyecanlandı. Bayburt tarihinde Emâni adında Bayburtlu bir şairin çok eski tarihlerde İran’a göçtüğünün bilindiğini fakat ne zaman niçin göçtüğünün bilinmediğini, muhtemelen Emâni’nin de bu Bayburdiler’den olabileceğini söyledi.
Daha sonraki araştırmalarımda Ahmet Bey’in bahsettiği Bayburtlu şair Emâni’nin izine aşağıda da bahsi geçecek olan Faruk Sümer’in, Safevi Devletinin Kuruluşunda ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü kitabında rastladım. Evet, Bayburtlu şair Emâni de bu Bayburdiler’den idi. Ayrıca Ahmet Bey bu görüşmemiz sırasında Bayburt tarihiyle ilgili güzel bir kitabını Süleymani Bey adına imzalayarak ona iletilmek üzere bana verdi.
Bayburt Belediye Başkanımız Sayın Hacı Ali Polat Bey’in de ifade ettiği gibi, Süleymani Bey’in orada, benim de burada Bayburdiler konusunda araştırmalar yapmamıza sıra gelmişti. Araştırma süreci doğrultusunda çeşitli tarihlerde Süleymani Bey’le birçok telefon görüşmeleri yaptık. Konuların gelişimine göre Süleymani Bey’e sorular sorup gerekli cevapları aldım. İlk telefon görüşmemizde Süleymani Bey; Bayburt bizim memleketimiz sayılır; Eher de sizinmemleketiniz sayılır. Biz kardeşiz. Müslümanlar hep kardeştir diye duygularını ifade etti.
Süleymani Bey’e Bayburdiler konusunun Bayburt’ta büyük bir heyecanla karşılandığını, bu konuda hazırlayacağım yazıyı sabırsızlıkla beklediklerini, dolayısıyla şimdi kendisinden gerekli bilgi ve dokümanları beklediğimi belirttim. Sağ olsun Süleymani Bey de; elinden gelen yardımları yapacağını, zaten bu çalışmaları kendimiz için yaptığımızı ve hemşeri olduğumuzu belirterek: “O gün sizi göremedim. Sizi ben Tebriz’de misafir ederdim. Annem Bayburdiler’in en yaşlı şahsiyetidir. Aynı binanın bir katında da annem oturuyor. Bende Eher’deki köylerin Bayburdilere nasıl verildiğine dair bir takım belgeler var. Onların fotokopisini size verirdim.” dedi. İnşallah ilerde bütün o belgeleri kendisinden alacağımı söyledim.
Daha sonra Süleymani Bey’e; Bayburt’tan göç etmek zorunda kalan bu Bayburdiler’in Bayburt’un yerli halkı olup olmadıklarını sormam üzerine; bunların Bayburt’un yerli halkı olup Osmanlı’ya karşı Safevilerin safında yer aldıklarını, Safevilerin yenilmesi üzerine de İran’a kaçtıklarını, kalabalık bir grupla İran’a gelen bu Bayburdiler’in, Şah İsmail tarafından izzet ikramla karşılanarak Eher Nehri’nin güney kısmından Meşkinşehr’e kadar olan bölgenin bunlara tahsis edilip, Eher’in yerli halkı olmuşlar. Şah’ın son dönemdeki yenileşme hareketleri sırasında da İran’ın başka bölgelerine dağılmışlar. Yani Bayburdiler’in Bayburt’tan göçlerinden sonraki merkezleri Eher olmuş. Bayburdiler’in o dönemlerdeki komutanlarından İkinci Kara Han Sultan’ın mezar taşı da şu anda Eher Müzesi’nde olup, ölüm tarihinin de bu mezar taşında kayıtlı olduğunu, bu mezar taşının fotoğrafını da bana göndereceğini söyledi.
Peki, şu anda İran’daki herhangi bir Bayburdiye; sizin bu Bayburdi soyadınız nereden geliyor diye sorduğumuzda bize ne cevap verirler diye sormam üzerine Süleymani Bey: “Türkiye’de bir Karadeniz Bölgesi var -Karadeniz Bölgesi biliyorlar genelde, Erzurum’a bağlı değil- Karadeniz Bölgesi’nde bir Bayburt var, küçük bir şehir, Rize’ye yakın. Oradan gelmedir.” diye cevap verirler dedi.
Daha sonra Süleymani Bey’e, Bayburdiler’in önemli şahsiyetlerini sordum.
Şu anda Tahran’da muayenehanesi olup, İran’ın en büyük onkolog doktorlarından İsa Bayburdi’nin olduğunu; kırk sene önce Lübnan Üniversitesi’nde doktora yapıp, tarım, sulama ve barajlar konusunda büyük bir ilim adamı olup, konuşmaları devamlı İran Televizyonu’nda yayınlanan Memmed Bayburdi’nin olduğunu; Eher’de uzun süre kaymakamlık yapıp daha sonra Sari Şehri’nde iki dönem milletvekilliği yapan ve yüz yaşına kadar uzun bir hayat sürüp 2005 yılında vefat eden dayısı Ebulfeth Han Bayburdi’nin olduğunu; ayrıca bu dayısının kırk yıl önce yazmış olduğu “Bin bir Atasözü” adında bir kitabı da olup bu kitabın kendisinde bulunduğunu; şimdi emekli olan Tebriz Başsavcısı Hamdullah Bayburdi’nin adlarını sayarak, şimdi burada sayılarla ifade edilemeyecek kadar çok doktor, mühendis, bürokrat gibi ileri gelir Bayburdiler’in olduğunu, bu konuda daha detaylı bilgiler edinip daha sonra ileteceğini söyledi.

bayburdiler20 5 Bayburtlu İkinci Kara Han Sultan’ın Eher Müzesi’ndeki mezar taşı...


Süleymani Bey ayrıca, on yıl önce Bakü Televizyonu’ndan gelip annesi ve vefat eden dayısı ile röportaj yaptıklarını, röportaj konusunun da Bayburtlular ve Türkler olduğunu belirtti. Süleymani Bey’e çok teşekkür ederek gerekli bilgi ve belgeleri beklediğimi söyledim. Sağ olsun o da bu konuda araştırmalara devam edeceğini söyledi.

Süleymani Bey’le yaptığım ikinci telefon görüşmesinde Süleymani Bey, İran’da tarih okuyup Türkiye’de de uzun seneler kalmış olan dayısının oğlu Tehmures Bayburdi’yi yanına çağırıp ondan Bayburdiler konusunda bilgiler alıp, yine ondan “Eresbaran Tarihi” kitabı ile “Eher Eski Bir Şehirdir” adlı kitapları aldığını, bu kitaplarda da çok fotoğraflar olup, bu kitaplardaki bütün bilgileri derleyip bana göndereceğini belirtti.
Daha sonra Süleymani Bey’e, Bayburt’a hangi tarihlerde geldiğini ve neler hissettiğini sordum. Süleymani Bey, ticari bir iş dolayısıyla Trabzon’a giderken 1996 yılında Bayburt’tan geçmiş. Tabii Bayburt’u gördüğünde çok duygulanıp hayalinde eski zamanlara yolculuk yapmış. Süleymani Bey, nezaretindeki yedi tır kamyonu ile ana cadde üzerindeki bir lastikçide mola verip araçlarının lastik işlemlerini yaptırmışlar.
O esnada da lastikçi Bayburt Belediye Başkanı ile telefonda konuşuyormuş. Süleymani Bey, lastikçiye: “Belediye Başkanı burada olsaydı benim de konuşacaklarım vardı.” demesi üzerine lastikçi: “Ne konuşacaktınız?” diye merak edip sormuş. Süleymani Bey de: “Benim atam dedem de Bayburtluydu. Burada atalarımın dedelerimin kokusunu alıyorum.” diyerek büyük bir duygu seline kapılıp, lastikçiden bütün ihtişamı ile görülmekte olan Bayburt Kalesi’ni seyre dalıp, Eher’in meşhur şairlerinden Abbas Bariz’in şu dizeleri dilinden dökülmüş:
Bir çıkaydım bu kalanın başına.
Bir bakaydım geçmişine yaşına.
Bir göreydim neler gelmiş başına.
İşte bu müthiş duygu seli içinde adeta kendisinden geçip tarihin derinliklerinde yolculuk yaparken: “İşimiz bitti; gitmiyor muyuz?” sesiyle kendisine gelmiş ve yine bu duygu seli içerisinde yoluna devam etmiş. Süleymani Bey, şu anda da Türk televizyonlarında Bayburt’u gösterdiklerinde çok duygulandığını, İran’da bütün Bayburtlular televizyonda Bayburt’u seyrettiklerinde hep duygulandıklarını da ilave etti.
Daha sonra Süleymani Bey’e Eher’deki Bayburdiler’in nüfusunun ne kadar olduğunu sordum.
Eher’de Bayburdiler’den pek kalan olmadığını, olsa olsa beş yüz-altı yüz kişi ancak kaldığını, fakat Tebriz’de iki-üç bin kişi kadar Bayburdinin olabileceğini belirterek; Eher’de Şumşvar ve Kalabaşı Köyleri’nde Bayburdiler’in olup, Kalabaşı Köyü’nün dedesinin köyü olduğunu ve bu köydeki tapuların kendisinde olup bunların fotokopilerini de bana verebileceğini söyledi.
Daha sonra Süleymani Bey’e, temas kurup bilgi alabileceğim ve hissiyatlarını sorabileceğim Bayburdiler’i bana tanıtmasını rica ettiğimde ise, biraz önce bahsettiği dayısının oğlu tarihçi Tehmures Bayburdi’yi hatırlatıp, Bayburdiler konusunda en önemli ve tarihi bilgileri ondan alabileceğimi, Tehmures Bey’in telefonunu bir dahaki görüşmemizde bana vereceğini belirtti. Ayrıca şu anda Tahran’a bağlı Kerec İlçesi Belediye Başkanı olup, kendisinin de en yakın arkadaşlarından birisi olan Hikmetullah Bayburdi ile de görüşebileceğimi; kendisini arayıp konuyu ileteceğini; yine önemli Bayburdi şahsiyetleri hatırladıkça bana ileteceğini söyledi.
Süleymani Bey ayrıca; o gün Belediye Başkanı zahmet edip aradılar. Sağ olsunlar. Bizler çok mutlu olduk diyerek hislerini İranlı büyük şair Şehriyar’ın Bakülüye yazmış olduğu şu şiiriyle ifade etti:
“Açmışım asırların bağlı kalan yollarını.
Bulmuşum yüz sene gurbetteki kardeşlerimi.
Toplanın şenlik edek, yüzyılın bayramıdır.
Sil gözümden bu yüzyıldan beri gözyaşlarımı."
İşte bizim bu buluşmamızın da bu şiirdeki ifadelere uyduğunu belirterek Belediye Başkanımız Sayın Hacı Ali Polat Bey’e hürmetlerini iletmemi söyledi.
Ben de Süleymani Bey’e teşekkürlerimi iletip, kendisine Bayburt ve bütün köylerini resimlerle anlatan, Sayın Feridun Hacıhasanzade Bey’in hazırladığı “Her Yönüyle Bayburt” adlı güzel bir kitap aldığımı, kısmet olursa bu kitabı kendilerine takdim edeceğimi söyledim.

bayburdiler Muhammed Rıza Süleymani


Süleymani Bey’le yaptığım üçüncü telefon görüşmesinde, bir önceki telefon görüşmemizde bahsetmiş olduğu dayısının oğlu Tehmures Bayburdi Bey’in telefon numarasını almak için Süleymani Bey’i aradım. Hal hatırdan sonra Süleymani Bey, Tehmures Bey’in telefon numarasını vererek, Tehmures Bey’in 10 sene kadar önce bu Bayburdiler konusunu araştırmak üzere Ankara’ya gitmiş olduğunu belirterek, o sıra bir milletvekili arşivde araştırma yapması için kendisine yardımcı olacakmış. Fakat o gün bu milletvekilinin bir işi çıkıp Tehmures Bey’e yardımcı olamamış ve o da mecburen İran’a geri dönmüş.

Şimdi ise benden bir ricası olup, Bayburdiler hakkında yazacağı kitap için Osmanlı arşivlerinden o döneme ait bilgileri talep ediyormuş. Numaramı da kendisine vermiş. Tahran’dan döndükten sonra beni arayacakmış. Bayburdiler konusunda beraber bir araştırma yapmamızı çok arzu ediyormuş.
Benim de en büyük arzumun Bayburdiler konusunu araştırmak olduğunu belirterek; Osmanlı arşivlerinin İstanbul ve Ankara’da olduğunu, fakat benim Erzurum Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü ve Kütüphanesi’ne giderek bu konuda gerekli araştırmaları yapacağımı, Tehmures Bey’in kendisi ile görüştükten sonra gerekli girişimleri başlatacağımı söyledim.
Tarihçi Tehmures Bayburdi ile ilk görüşmem…

Ramazan Bayramı’nın üçüncü günü olan 11.09.2010 Cumartesi günü bayramlaşmak üzere önce Süleymani Bey’i arayıp bayramlaşarak daha sonra da Tehmures Bayburdi Bey’i aradım. Hal hatırdan sonra: “Tehmures Bey, bak ben seni Bayburt’tan arıyorum ha!” dediğimde Tehmures Bey’in telefondaki sevincini ve heyecanını anlatamam. Tehmures Bey’in çok sevimli bir konuşma tarzı vardı. O da beni arayacakmış. Hemen İran’a ne zaman geleceğimi sordu. Kısmet olursa yedi-sekiz ay sonra gelebileceğimi belirterek: “Biliyorsunuz ben İran’a, Eher’e geldim. Bayburdiler’i tanıdım. Bayburdiler bizim Bayburt’tan gitmişler; bunu öğrendim. İnşallah bu hususta güzel çalışmalar yapacağız. Bir kitap hazırlayacağız.” dediğimde Tehmures Bey; kendisinin de bu konuda çok notları olduğunu, benimle görüşmek istediğini belirtti.
Tehmures Bey’e; şimdi daha çok bayramlaşmak için kendisini aradığımı, inşallah Erzurum’a dönünce arayıp daha detaylı görüşebileceğimizi belirterek birbirimizin ev telefonlarını aldık.
Tehmures Bey’e: “Bayburt’a hiç geldiniz mi? Geldiyseniz neler hissetiniz?” diye sormam üzerine Tehmures Bey; beş-altı sene önce Bayburt’a geldiğini, insanın öz vatanına geldiği hissiyatı hissettiğini söyledi.
Gerek daha önce Süleymani Bey ve Dr. Behruz Beylerin dile getirdikleri Bayburt’a karşı duydukları hissiyatı, gerek şimdi Tehmures Bey’in söylemiş olduğu; insanın öz vatanına geldiği hissiyatı hissettim cümlesi, İran’daki Bayburdiler’in, belki de biz Bayburtluların her zaman kalbimizin müstesna bir yerinde taşıdığımız ve her zaman kavuşma imkânı bulabildiğimiz Bayburt sevgisinden daha fazla Bayburt sevgisi ve hasretliği çektikleri anlaşılıyordu.
Tehmures Bey on sene önce bu Bayburdiler konusunda araştırmalar yapmak üzere Türkiye’ye gelmiş fakat Osmanlı Arşivi’ne gidememiş. Oraya gitmeyi çok arzu ettiğini belirtti.
Ben de inşallah bayramdan sonra Erzurum Atatürk Üniversitesi’ne gidip Tarih Bölümü Hocaları ile görüşeceğimi; Bayburdiler ile ilgili bir bilgi belge olup olmadığını araştıracağımı; eğer bu konuda bir bilgi elde edebilirsem kendilerine ileteceğimi; onların da oradaki bilgileri bana iletmelerini belirterek; bu konuyu Bayburt Belediye Başkanı’na da ilettiğimi; buradaki Bayburtluların şimdiye kadar Bayburdiler’den haberdar olmadıklarını; ilk defa şimdi Bayburdiler’den haberleri olup çok sevindiklerini; geçenlerde Belediye Başkanı Sayın Hacı Ali Polat Bey’in, Süleymani Bey’i arayarak telefonda konuştuklarını; Bayburt’ta Temmuz ayının üçüncü haftası yapılan Dede Korkut Şenlikleri’ne seneye kendilerini davet ettiklerini söyledim. Tehmures Bey de, bütün bunları Süleymani Bey’in kendisine anlattığını, çok memnun olduğunu belirtti.
Daha sonra Tehmures Beye; şu anda Bayburdiler hakkındaki yazımı yazmaya başladığımı, tabii bu yazının bir belgeye, vesikaya da dayanması gerektiğini, kendilerinden belgesel nitelikteki vesikaları beklediğimi, bu vesikaları elde eder etmez öncelikle bu yazımı Bayburt’un mahalli basınında yayınlayıp, kısmet olursa daha sonra da bu konuyu detaylarıyla bir makale ve kitap haline getirmek arzusunda olduğumu, yani beş yüz sene sonra ilk defa olarak saklı kalmış bu tarih sayfasının aralanacağını, bu konuda değerli katkılarını beklediğimi söyledim.
Sağ olsun Tehmures Bey de benim duyduğum heyecanı duymakta olup; zaten kendilerinin Çaldıran Savaşı’ndan sonra Bayburt’tan göçüp İran’a gelmiş olduklarını beyan etti. İnşallah artık bundan sonra bu hasretlik bitip, Bayburt’unuza, dolayısıyla hemşerileriniz olan Bayburtlulara kavuşup bu beş yüz senelik hasretliğin biteceğini belirttim.
Erzurum A.Ü. Eğitim Fakültesi Tarih Bölümü ziyaret…

Şimdiye kadar Bayburdiler konusunda elde ettiğim bu şifahi bilgilerin bir belgeye de dayanması gerekiyordu. Sağ olsunlar her ne kadar Muhammed Rıza Süleymani Bey, Tehmures Bayburdi Bey ve Dr. Behruz Bayburdi Bey’den edindiğim bu şifahi bilgiler neticesinde Bayburdiler’in Bayburtlu oldukları kesin idiyse de bu şifahi bilgilerin belgesel nitelikteki bilgilerle de desteklenmesi gerekiyordu.
İşte bu belgelere ulaşabilmek için 13.10.2010 Çarşamba günü Erzurum A.Ü. Eğitim Fakültesi Tarih Bölümü’nü ziyaret ettim. Ziyaret sırasında Sosyal Bilgiler Bölümü’nden Prof. Doç. Dr. Ali Sinan Bilgili Bey, Tarih Bölümü’nden Doç. Dr. Selahattin Tozlu Bey ve Yrd. Doç. Dr. Hasan Şahin Bey’i sırasıyla ziyaret edip Bayburdiler konusunu anlattım.
Hocalarım, bu Bayburdiler’in adlarından da belli olduğu gibi Bayburtlu olup Bayburt’tan gitmiş olduklarını; bu konunun şaşılacak bir şey olmayıp, Osmanlılar ile Safeviler arasında yapılan savaşlarda özellikle iktidar mücadelesi ve mezhebi temelden kaynaklanan sebeplerle Anadolu’nun birçok yerinden Safevileri destekleyip, İran’a çok göçlerin olduğunu söyleyerek bana bu konuda, Faruk Sümer’in; “Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü” adlı kitabını önerdiler. Hocalarıma teşekkür edip daha sonra bu kitabı inceledim.

bayburdiler20 4











Bayburdiler konusunda belgesel nitelikli ilk kaynak…

Faruk Sümer’in; “Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü” adlı kitabında Bayburdiler’in Bayburtlu oldukları konusu şüpheye hiç yer vermeyecek şekilde kayıtlıydı. Kitapta o dönemdeki bütün tarihi olaylar detaylarıyla yer alıyordu. Tabii burada o tarihi olaylara değinecek değiliz fakat bizi ilgilendiren Bayburdiler konusuna geçmeden önce kitabın “Sonuçlar” bölümündeki şu bilgileri vermemiz o döneme ışık tutması açısından faydalı olacaktır:
Kitapta sonuçlar bölümünde; Safevi Devleti’nin Anadolulu göçebe ve köylü Türkler (Türkmenler) tarafından kurulduğunun açık olduğu; bu Anadolulu kurucu unsurun Şeyh Cüneyd tarafından hazırlanıp ve oğlu Şeyh Haydar tarafından da köklü bir şekilde teşkilatlandırıldığını; Şah İsmail’in ise Anadolu’ya gelip bu unsurun başına geçerek Safevi devletini kurduğu belirtilmektedir.
Yine sonuçlar bölümünde; Safevi Devleti kurulduktan sonra da uzun bir zaman, bilhassa insan gücü bakımından Anadolu’dan beslendiği; devletin gelişmesinin de bu unsur sayesinde mümkün olduğunu; devleti kuran ve devam ettiren bu Türk unsurunun İran’ın Fars halkı ile karışıp kaynaşmayarak varlığını zamanımıza kadar devam ettirdiği belirtilmektedir.
Bayburdiler, Faruk Sümer’in bu kitabında iki yerde şu satırlarla anlatılmaktadır:
BAYBURTLU (Sayfa-107)
“Tahmasb’ın ölümü esnasında Bayburtlu Kara Han, devletin kuruluşunda rol oynayan Karaca İlyas’ın oğlu olup, Şuregel Valisi idi. Kara Han Beğ (1577-1578) yılında Erzurum Beğlerbeğisine mensup kuvvetleri mağlup etmeye muvaffak olmuştu.”
BAYBURTLU (Sayfa-194)
“Bayburt’un, Erzurum Vilayeti’ne bağlı tarihi bir şehir olduğu malumdur. Bu yöre halkından mühim bir topluluğun, Karaca İlyas’ın idaresinde, Safevi Devleti’nin kuruluşuna katıldığını görmüştük. Şah Abbas’ın yakınlarından Yasavul-i Sohbet Şah Verdi Beğ Bayburtludan idi. Mamafih Şah Verdi Beğ, Sultan Muhammed zamanında da bu görevde bulunuyordu. 1614’te öldüğü zaman varislerine epeyce bir servet bırakmıştı. Şah Abbas’ın ölümü esnasında ise Bayburtlu Murat Han Sultan Arasbar Valisi idi. Bu tarihten itibaren Bayburtlular bu yörede yerleşmişlerdir. Bugün ora halkının bir kısmının onların torunları olduğu anlaşılıyor. Sâdıki bize, Türkçe de şiir söyleyen bu oymaktan Emâni mahlaslı Mehmet Beğ’den bahseder.”
Yine bu kitabın çeşitli sayfalarında Safevi Şahları’nın dönemleri ve Bayburtluların liderleri ile ilgili şu bilgiler yer almaktadır:
ŞAH İSMAİL DEVRİ (1501-1524)
-Şah İsmail Anadolu’ya geçip Erzincan’da müritleri ile buluşmak gayesiyle Gilan’dan ayrıldı. Erivan bölgesindeki Çukur Sa’d bölgesine geldi. Buradan Dokuz Ulam mevkiine varıldığında Bayburtlu Karaca İlyas’ın buyruğundaki bir kısım Anadolulu sofular şeyhlerinin huzuruna geldiler. Yoluna devam eden İsmail, Kağızman ve Erzurum’dan geçip Tercan’a, sonra onun güneyindeki Saru Kaya yaylağına ulaştı. (1500) (Sayfa 17-18)
-İsmail, Temmuz-Ağustos 1501 yılında Erzincan’dan ayrıldı. Buyruğunda takriben yedi bin kişilik bir kuvvet vardı. Hedef Şirvan ülkesi idi. … Dönüşte Pasin Ovası’na gelindiğinde Hâdim Beğ kumandasında Gürcistan’a bir kuvvet gönderilerek bazı yerler yağmalandı. Şuregel yöresinde bir kalenin sahibi olup, evvelce Bayburtlu Karaca İlyas ile yanındakilerin eşyalarını yağmalamış olan Menteş adlı bir emir tedib edildikten sonra, ünlü Koyun Ölümü Geçidi’nden Kür Irmağı geçilip Şirvan’a girildi. … (Sayfa 20)
-Şah İsmail ve Akkoyunlu Elvend 1501 yılı Temmuz ve Ağustos aylarında Nahcivan havalisindeki Şurûr mevkiinde karşılaştılar. Elvend, sayıca ve silahça üstün bir durumda olmasına rağmen Safevi Şeyhi’ne yenildi. Bu savaşta İsmail’in emirleri arasında Bayburtlu Karaca İlyas da vardı. (Sayfa 21)
ŞAH TAHMASB DEVRİ (1524-1586)
-Tabmasb’ın ölümü esnasında Bayburtlu Kara Han, devletin kuruluşunda rol oynayan Karaca İlyas’ın oğlu olup, Şuregel Valisi idi. Kara Han Beğ, 1577-1578 yılında Erzurum Beğlerbeğisine mensup kuvvetleri mağlup etmeye muvaffak olmuştur. (Sayfa 107)
ŞAH ABBAS DEVRİ (1587-1628)
-Şah Abbas’ın yakınlarından Yasavul-i Sohbet Şah Verdi Beğ Bayburtludan idi. Mamafih Şah Verdi Beğ, Sultan Muhammed zamanında da bu görevde bulunuyordu. 1614’de öldüğü zaman varislerine epeyce bir servet bırakmıştı. Şah Abbas’ın ölümü esnasında ise Bayburtlu Murat Han Sultan Arasbar Valisi idi. Bu tarihten itibaren Bayburtlular bu yörede yerleşmişlerdir. Bugün ora halkının bir kısmının onların torunları olduğu anlaşılıyor. Sâdıki bize, Türkçe de şiir söyleyen bu oymaktan Emâni mahlaslı Mehmet Beğ’den bahseder. (Sayfa 194)
İşte bu kitapta geçen yukarıdaki satırlarla da Bayburdiler’in Bayburtlu oldukları belgesel olarak kanıtlanmış oluyordu. Bu kitabı incelediğim sırada da sağ olsun Süleymani Bey, yukarıda bahsi geçen Faruk Sümer’in kitabında da kaynak olarak gösterilen, Süleymani Bey’in merhum dayısı Albay Hüseyin Bayburdi’nin yazmış olduğu “Eresbaran Tarihi” kitabının Bayburdiler ile ilgili bazı sayfalarının fotokopisini gönderdi. Buradaki bilgilerden de Bayburdiler’in Bayburtlu oldukları yine belgesel olarak kanıtlanıyordu.
Ayrıca Tarih Bölümü’nü ziyaretim sırasında sağ olsun Yrd. Doç. Dr. Hasan Şahin Bey, öğrenciliği sırasında edindiği, İstanbul Üniversitesi eski öğretim üyelerinden merhum Prof. Dr. M. Cenab Şahabettin Tekindağ Bey’in, 1970 yılında teksir olarak basılan, “Yeni Çağ Tarihi Ders Notları” kitabını çıkararak, konumuzla ilgili olan 34. sayfasındaki, “Osmanlı-Akkoyunlu Münasebetleri (Fatih- Uzun Hasan)” başlığı altında kayıtlı olan şu satırları not aldım:
“…. Şurasını belirtelim ki, Uzun Hasan, Otlukbeli Savaşı’nı müteakip Anadolu’da kendisine bağlı boy ve oymaklardan, Ustacalu, Rumlu, Musullu, Tekeli, Bayburtlu, Çapanlı, Karacadağlı, Karamanlı, Varsak, Avşar ve Kaçarları İran’a götürerek Doğu Anadolu’da Türkmenlerin azalmasına sebep olmuştur ki, Safeviler sonradan bu Türkmenler’e istinat etmek suretiyle devlet ve tarikatlarını kuracaklardır.”
Tabii bu elde ettiğim vesikalara dayalı ilk bilgilerdi. Bayburdiler’i tanıtma amaçlı bu yazı için de şimdilik yeterli olacağı kanaatindeyim. Kısmet olursa ileriki aşamada gerek kendi arşivlerimizde, gerek İran arşivlerinde bu konu ile ilgili gerekli çalışmalar yapılıp, daha detaylı bilgiler elde edilecektir.
Yine bu beş yüz senelik süreç içerisinde Bayburtlular İran’da parlak bir geçmişe sahip olup, bu parlak geçmiş şu anda da Süleymani Beyler gibi değerli Bayburdi şahsiyetlerle ileriye taşınmaktadır. İnşallah bu yazının yayınlanması ile birlikte de İran’daki bu Bayburtlu hemşerilerimiz ile irtibatımız sağlanıp, beş yüz senelik hasretlik bitecek ve omuz omuza birlikte ilerleyeceğiz.

Bayburt tarihinde "gizli" bir sayfa: Bayburdiler
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
DERUNİ - avatarı
DERUNİ
Ziyaretçi
26 Mayıs 2011       Mesaj #19
DERUNİ - avatarı
Ziyaretçi
I. Dünya Savaşı Sonrası Bayburt’un Ruslar Tarafından İşgali

Ruslar 1877-1878 savaşında eski deyimle 93 harbinde tekrar Doğu Anadolu üzerine hareket etmişler, ancak Bayburt bundan herhangi bir şekilde zarar görmemiştir. Bayburt’un idarî olarak bağlı olduğu Erzurum ve yöresi henüz 93 harbinin etkisini üzerinden atmadan, bu defa I. Dünya Savaşının olumsuz havasına girmiştir. Kafkaslardan harekete geçen General Yüdeniç komutasındaki Rus birlikleri sırayla kaleleri bir bir ele geçirerek Erzurum’a girmişler ve Bayburt’u tehdit etmeye başlamışlardır.


Bir taraftan Tercan’ı ele geçiren Ruslar, diğer yandan 2. Türkistan kolordusu ile İspir’den ilerlemekteydi. Binbaşı Halit Bey kumandasındaki Türk Çoruh müfrezesi 15/16 Mart gecesi yaptığı baskınla Ruslara ağır kayıplar verdirdi. Ruslar 18 Mart’tan itibaren tekrar ilerlemeye başladılar. Bu gelişmeler üzerine Fevzi Paşa ( Çakmak) Çoruh müfrezesi ile 10. Tümenden oluşan Çoruh-Lazistan bölgesi komutanlığı görevine getirildi. 25 Mart 1916′da Danzut köyünden ilerleyen Rus birlikleri, Çanakkale’den getirilen 5. kolordu birlikleri karşısında yenildiler. Nisan ayı başlarında Bayburt’a doğru hareketini sıklaştıran Rus kuvvetleri, Kop cephesinde 30. tümen tarafından püskürtüldü. 8 Temmuz 1916′da Ruslar Elmalı dereden Masat deresine kadar olan 2. mıntıka ve Kop cephelerinde baskın şeklinde taarruza geçti. Kop cephesinin güney kanadı açık kaldığı için kuvvetlerimiz Kenantepe- Kop- Bahıtlı dağ hattına çekilerek bu hatta yeniden direnmeye başladılar. İlerleyen Rus kuvvetleri burayı da ele geçirdiler. Kop dağı bloku çözülünce Ruslar ertesi günü Maden’e indiler.

Cephede bunlar olurken Bayburt ve köylerinde de göç hazırlıkları başlamıştı. Haziran 1916′da ekonomik durumu iyi olanlar, göç hazırlıklarını tamamlayarak şehri terk etmeye başladılar. Yola çıkanlar yanlarında götürebildikleri kadar eşyalarını beraberinde almışlardır. Son kafile 15 Temmuz 1916′da yola çıktı. Dinlenmeden yollarına devam eden kafile Pulur civarında mola verdiler. Kafilelerin gidecekleri yerler Sivas, Tokat, Amasya ve Kayseri şehirleriydi. Savaşın sona ermesi ile birlikte bu defa göç edenler yurtlarına geri döndüler. Ancak kafilelerin giderken arkalarında bıraktıkları Bayburt aynı Bayburt değildi, şair O.Şaik Gökyay bunu dizelerine şu şekilde dökmüştür.

Sıla dedim geldim, gurbete düştüm,
Gurbetten de beter buldum Bayburdu
Kavuşmak istedim, hasrete düştüm
Ta bağrımda tüter buldum Bayburdu


Fevzi Paşa tarafından İkinci Plevne savunması olarak değerlendirilen ve gerçekten canla başla savunulan Bayburt, Kokunus ve Kurucakol köyleri istikametinden iki yönlü olarak Rus taarruzuna hedef oldu. Doğuda Duduzar köyü üzerinden harekete geçen Rus süvarileri Bayburt’u ateşe verdi. Çoruh nehri batısındaki mevziye çekilen birlikler köprü ile Bayburt’taki fabrika ve fırınları tahrip ederek evleri yaktılar. Bayburt’un ele geçirilişini bir telgrafla Rus Çar’ına bildiren Grandük Nikola, bu durumu Çok inatla savunulan Bayburt, kahraman Rus birlikleri tarafından nihayet zapt edilmiştir cümleleriyle izah ediyordu. Zaten halkının büyük bir kısmı göç eden şehirde ölü bir sessizlik hakimdi.

Müslüman halk korku ve panik içerisinde iken, sadık teba olarak yıllarca saygı gören Ermeni ahali ise, Rusların gelişine oldukça sevinmiş ve çığlık atmışlardır. Şehre giren 17. Türkistan Alayı ile Sibirya Kazak Tugayı şehri arkalarına alarak, Kelkit yönüne doğru ilerlemeye devam ediyorlardı. Bu sırada Albay Boriseviç, Ermeni ileri gelenlerinin şehir girişindeki kutlamalarını kabul ediyordu.

Rusların şehre girmesi ile beraber Türk kolordu karargâhı Fevzi Paşa’nın emriyle Pulur köyüne taşındı.

Ruslar’ın Bayburt’tan Çekilişi ve Ermenilerin Arşak Liderliğinde Mezalime Başlaması

Çarlık Rusya’sı Mart 1917′de büyük bir ihtilalle çalkalanınca adeta yer yerinden oynadı ve Rusya’da Çarlık rejimi yıkıldı. Yerine geçici bir hükümet kuruldu ve bu hükümet, Rusya’nın işgali altında olan Doğu Anadolu’nun, sivil idaresine Ermenilerin atanmasını istedi. 18 Aralık 1917′de Erzincan’da Osmanlı devleti ile Rusya arasında Erzincan mütarekesi imzalandı. Böylece Rusya bölgeden yavaş yavaş çekilmeye başladı, fakat çekilirken yerlerine Ermenileri getirdiler ki, işte asıl bu dönemde bölgede büyük mezalimler başladı. Bayburt’tan son Rus birliği 20 Ocak 1918′de çekildi.

Bayburt’taki Rus birliklerinin kumandanı Yüzbaşı Popof, şehirde 18 ila 45 yaş arasındaki sivil Ermenileri bir araya toplayarak, depolardaki silah ve cephaneleri bunlara teslim etti. Popof, Ermenilere “ bu topraklar sizindir, bunları müdafaa ediniz, Türklere vermeyiniz” diye talimat vererek onları zulüm ve işkence yapma noktasında cesaretlendirmiştir. Ermenilerin silahlanması üzerine korku ve dehşete kapılan Türkler ise para ile Rus askerlerinin silahlarından satın alarak kendilerini müdafaa yoluna gitmişlerdir.

Bayburt ve köylerinde Ermenilerin elebaşı veya çete reisleri Arşak idi. Rus askerlerinin şehirden çekilmesi ile Arşak İspir ve Bayburt kazaları meliki sıfatını kullanarak, Erzincan’daki çete reisi Antranik ile organizeli olarak Bayburt’ta işkencelere başlamıştır. Arşak, Türklerin paşalara olan hürmeti ve itaati nedeniyle kendisine paşa unvanı vermiş ve bu tarihten sonra Arşak Paşa olarak anılmaya başlamıştır. Arşak’ın yörede yaptığı zulüm ve işkenceleri en iyi şekilde ortaya koyanlardan biri, o dönemde Rus birlikleri ile Bayburt’a gelen ve ordunun hemşireliğini yapan aynı zamanda Moskova Tıp fakültesi öğrencisi olan Tatyana Karameli’dir. Tatyana, kaleme aldığı hatıratında Arşak liderliğinde Ermenilerin Bayburt’ta yaptıkları işkenceleri gözler önüne sermiştir.

Erzincan’daki çete reisi Antranik’ten emir alan Arşak, bu canavarın orada yaptığı kötülükleri Bayburt’ta tekrarlamıştır. Tatyana hatıratında Arşak’ın yaptığı zulümlerden birini şu şekilde anlatmaktadır: Şehrin her tarafına erzak dağıtılacağı ilan edildi ve köylüler Bayburt’a davet olundular. Ermenilere itimat ve emniyet olunamayacağını pek çok defa acı surette tecrübe eden Türklerin bazı erkekleri, Bayburt’ta toplanacak insanların başlarına bir kötülük geleceğini bildiklerinden karla kaplı sarp dağlara, kayalıklara iltica ettiler ve Türk ordusuna haber yollayıp imdat istediler. Arşak masum köylülerin icabet ve itaatini sağlamak üzere Bayburt müftüsüne zorla tezkire yazdırtmış ve şayet gelmezseniz hakkınızda pek vahim olacaktır diye de köylüleri tehdit etmiştir. Davete icabet eden köylülerden Bayburt’a girenler hemen tutuklanıp büyük evlere, mağazalara, hanlara ve mahzenlere doldurulmuşlardır. Şehrin ileri gelenleri de daha evvel tutuklanmışlardır. Şehir dışındaki köylüler Bayburt’a girenlerin bir daha çıkamadıklarını görünce korkmuşlar ve dağlara çekilmişlerdir.

Karameli, Bayburt’tan çekilirken Ermenilerin 150 kadar çocuğu zorla yanlarında götürdüğünü ve bu masumların bir kısmını vahşiyane surette katlettiklerinin, yollardaki naaşlarından anlaşıldığını acı biçimde anlatmaktadır. Yine hatırata göre Arşak liderliğindeki Ermeniler, Bayburt’ta yakaladıkları Türkleri tamamen katletmişler ve bazı evleri de yakmışlardır. Girdikleri evlerde kadın, erkek, çocuk herkesi vahşice öldürmüşler ve kuyusu olan evlerde kuyulara atmışlardır. Tatyana Ermenilerin genç kız ve kadınların ırzlarına taarruzda da bulunduklarını da Türk ve Ermeni dostlarının kendisine anlattıklarını söylemektedir. Karameli bu acı manzarayı “ Bayburt’un bu günkü manzarasını görmek cidden müşkül ve hüzn-ü alud ( kederli, gamlı) idi ” ifadeleriyle dile getirmektedir.

Arşak’ın yaptığı ve bütün Bayburtluların malumu olduğu en büyük mezalimlerden biri de hiç şüphesiz Taşmağazalara doldurulan insanların feci şekilde katledilmesidir. Günümüzde depo olarak kullanılan, ancak çok eski bir tarihe sahip olan ve o dönemde Salih Hamdi adlı birinin ticarethanesi olan taş mağazalarda yüzlerce masum Bayburtlu acı şekilde can verdi.

Ermeniler, süngü ve balta ile yaptıkları katliam yetmiyormuş gibi cenazeler üzerine gaz yağı döküp ateşliyorlar; böylece arada sıkışıp kalan yaralılardan sağ kalanları da diri diri yakıyorlar. Ermeniler bu zavallı insanları yakarken bunların imdat diye bağırışları ve inlemelerini bir musiki nağmesi gibi karşılayarak eğlenceler yapmışlardır. Bu feci sahne sürüp giderken Haydar Beyin oteline doldurulan 14 kadını baştan aşağı soyundurup çıplak bir halde Haydar beyin oteline bitişik Çavuşoğlunun oteline götürüyorlar. Birer birer hepsini de öldürdükten sonra oteli de yakıyorlar. Bu 14 kadından üçü elbiselerinin tamamen çıkarılması teklifine dayanamayıp kendilerini pencereden dışarıya atıyorlar. Bunları otel yakınlarında bulunan Ermeni devriyeleri katlediyorlar. Pencereden aşağı kendisini atan kadınlardan birisinin kendisiyle birlikte tutuklanmış, iki kızının yukarıda feryada başlamaların üzerine Ermeniler bu kızları da aşağı indiriyorlar. Ve annelerinin gözleri önünde katlediyorlar. Daha sonra da cesetleri annelerinin kolları arasına verip gazla kadını diri diri yakıyorlar.

Bu feci sahneler sırasında, mahalleler arasında da öldürmeler, yağmalar ve yakmalar devam ediyordu. Bununla beraber şehrin güney batısında ve caddenin sol tarafında bulunan cephaneliğin plan dışı ateşlenmesi ve meydana gelen müthiş patlama katliamda bulunan Ermeni eşkıyaları şaşırttı ve Kasabayı Türk birliklerinin sardığı zannedildi. Bunun üzerine kaçışmaya başladılar.

Arşak liderliğinde Ermeniler, Zahid Efendi, Veysel Efendi, Velişaban, Karasakal, Tuzcuzâde, Şingah, Ferecullah, Kadızâde, Uzungazi, Kaleardı mahallelerinde dört adet kargir cami, yedi mescid, üç tekke, elli medrese, beş mahalle mektebi, bir dabağhane, iki bin hane, altı otel, 130 kahvehane, 28 fırın, 50 hayvan ahırı, 300 mağaza, 700 dükkan, 2 hamam, 1 un fabrikası, 4 değirmen, 8 çeşme, resmi dairelerden 20 gözlü belediye dairesi, hükümet konağı, Maden nahiyesinde 20 köy, Pulur nahiyesinde 40 köy, Hart nahiyesinde 15 köy, merkez nahiyeden 30 köy, cami, mescid, medrese, mektep ve evler tamamen yakmış ve tahrip etmişlerdir.

Bayburt’un Kurtuluşu 21 Şubat 1918

Bayburt ve çevresindeki Müslüman ahali elindeki sınırlı imkânlarla Ermeni mezalimine karşı durmaya çalışırlarken, Osmanlı ordu birlikleri de harekete geçtiler. Rus ordusunun bölgeyi terk etmesinden sonra Osmanlı orduları başkumandanlığı ve 3. ordu kumandanlığı Rus makamları ile temasa geçerek katliamların durdurulmasını istemiş, fakat istenilen netice alınamamıştı. Bu yüzden yazışmalar sürerken ordunun ileri harekâtla işgal altındaki yerlerin kurtarılması hazırlıklarına başlandı. Planlanan harekât gereği Erzincan- Erzurum yönünde ilerleyecek olan 1. Kafkas Kolordu Kumandanlığına Albay Kazım Karabekir tayin edildi (31 Aralık 1917).

23 Ocak 1918′de 3. Ordu kumandanlığı, kolordulara işgal altındaki araziyi kurtarmak için yakında harekete geçileceği, bunun için hazır olmaları ve kolorduların emir aldıklarının üçüncü günü harekete geçmeleri talimatı verildi.

Osmanlı 3. Ordu komutanı Vehip Paşa, Rus Kafkas Orduları Başkomutanı General Przenalskiy ile görüşerek, Rusların çekilmesi sonrasında Ermenilerin planlı bir şekilde Müslüman halkı yok etmeye çalıştığı ve bunun engelleneceğini bildirdi. 12 Şubat’ta Türk ordusu harekete geçerek 13 Şubat’ta Erzincan’a girdi ve şehri bir buçuk yıllık esaretten kurtardı.

Yaklaşık iki yıldır Rus işgali ve ardından Ermeni mezaliminde kalan Bayburt, 21 Şubat 1918′de Türk kuvvetleri tarafından kurtarıldı. Böylece yörede hem Rus işgalinin hem de Ermeni katliamının izleri yavaş yavaş yok edildi.

Yrd.Doç.Dr.Yunus ÖZGER
Bozok Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü




Kaynaklar

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Tatyana Karameli’nin Hatıratı .
Yunus Özger, XIX. Yüzyılda Bayburt , İstanbul 2008.
Muammer Demirel, I. Dünya Harbinde Erzurum ve Çevresinde Ermeni Hareketleri 1914-1918), Ankara 1996.
Sadri Karakoyunlu , Bayburt Tarihi, Ankara 1990 .
Kazım Karabekir , Doğunun Kurtuluşu, Ankara 1990.
Gen. Kur. Bşk., İslam Ahalinin Düçar Oldukları Mezalim Hakkında Vesaike Müstenit Malumat, İstanbul 1919.
Yaşar Yüce, I. Dünya Savaşında Bayburt ve Gümüşhane’deki Ermeni Hareketleri ve Bu Yörelerin Ruslar Tarafından İşgali, Van 2003.

tarih1
Bayburd Mezaliminden: Katledilen Çocuklar ve Hocalar
tarih2
Bayburd Ermeni Mezaliminden: Çocuk, kadın, ihtiyar, yüzlerce ecsad ( cesedler) ve kümesi.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
DERUNİ - avatarı
DERUNİ
Ziyaretçi
26 Mayıs 2011       Mesaj #20
DERUNİ - avatarı
Ziyaretçi
Tarihi kırk çeşmeler

AY282346 detay

Benzer Konular

2 Şubat 2012 / seramiksır Taslak Konular
5 Ocak 2011 / DERUNİ Zooloji
26 Mayıs 2011 / DERUNİ Mimarlık
25 Ocak 2012 / DERUNİ Türkiye Coğrafyası