Arama

Şamanizm ve Türkler

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 15 Aralık 2016 Gösterim: 29.141 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Aralık 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

ŞAMANİZM

Ad:  Şaman 1.jpg
Gösterim: 5127
Boyut:  56.8 KB

Eski Kuzey ve Orta Asya halklarında dinsel-buyüsel inanç ve uygulamalar bütünü.
Sponsorlu Bağlantılar

—ANSİKL. Eski Türkler'in dinine günümüzde Sibirya'da yaşamakta olan türk kökenli kavimierın dinleriyle ilgisinden dolayı şarnanlık adı verilir. Oysa, Türkler'in din ierinin adı olarak, ilk kez XIII yy.’da kullanılan bu sözcüğün eski Türkler tarafından kullanılmadığı, yapılan araştırmalardan anlaşılmıştır. Türkler'in en eski dinleri hakkında hemen hemen hiçbir bilgi yoktur. Bugünkü bilgilerin tümüne yakını milattan sonraki dönemlerle ilgilidir.

Eski Türkler de, özellikle imparatorlukların kurulduğu dönemlerde Göktann ibadeti ortak bir uygulamaydı. Büyük Gök türk imparatorluğu’nun (VI-VIII. yy.) ilk dönemlerinde, Göktanrı hakkındakı inanç ve düşünceler oldukça gelişmişti: hakanları tahta çıkaran, Türkler’e zaferler kazandı ran ve yıkımlardan koruyan, Göktanrı’ydı.

Orta Asya kavımierınde Göktanrı ibadetiyle yakından ilgili olan Güneş Ay yıldırım ve fırtına ibadetleri de yer alır. Şamanlık inancına bağlı Altay kavımierınde Güneş üzerine ant içilir. Onlara göre. Güneş ana. Ay atadır Güneş’in yerdeki temsilcisi ateştir. Güneş ve Ay tutulmalarının nedeni, kötü ruhlarla Güneş ve Ay arasındaki savaştır Altay kavimlerinde en büyük tanrı Göktanrı nın adı Ülgen ya da Kuday dır. Orta Asya türkçesınde ulu, büyük anlamına gelen Ülgen, iyilik tanrısıdır. Ülgen. Güneş ve Ay’ın ötesinde yıldızların üstünde yaşar; ona giden yol, yalnızca erkek şamanlara, ayin sırasında açılır. Ancak, bu yolda yedi büyük engel vardır; erkek şaman bile beşinci engel olan Kazık yıldızına kadar varabilir ve oradan geri dönmek zorunda kalır. Ülgen’in yedi oğlu, dokuz kızı vardır. Hepsi de babalan gibi iyi olan oğullar göklerde bulunur. Şamanın esin perileri olan kızlara Akkızlar denir.

İyi ruhlar Ülgen’in hizmetındedirler. Kötü ruhların başında ‘güçlü’ anlamına gelen Erlik yer alır Onun kötülüklerinden kurtulmak için kurban kesmek gerekir Erlik’in yedi ya da dokuz oğlu, on dokuz da kızı vardır Bu kızlar, Ülgen’e kurban kesmek için hazırlık yapan şamanı baştan çıkar mak amacıyla yataklarına çağırırlar.

Eski Türkler’de dağlar, göller, ırmaklar vb. hep canlı sayılır, özellikle orman ve ağaçlara kutsallık yüklenilir, Göktanrı’nın yanında yeryüzünde de Yer-Su tanrısına ve ruhlarına inanılırdı.

Altaylar'dakı şarnanlık inancına göre, dünyanın bir “son”u vardı; zamania insanların sayıları azalacak, günah ve kötülükler artacak, iyi tanrı Ülgen, Dünya ile ilgisini kesecek ve kötülük tanrısı Erlik her şeye egemen olacaktır. Ayrıca insanlar Ülgeri tek başına kalacaktır. Daha sonra da Ülgen’in buyruğuyla tüm ölüler dirilecektir.

Sonraki yıllarda ouddhacılık, müslümanlık ve hırıstıyanlığı benimseyen eski türk, moğot ve tunguz kavimlerinde şarnanlık inancının izlerine günümüzde de rastlanır. Bugün Asya’daki bazı türk, moğol ve tunguz halklarının yanı sıra, kutup bölgesindeki Laplar, Samoyetler, Koryakiar, Yeniseyliier, Eskimolar, Mançular, Kuzey Çin ve Kore halklarıyla bir kısım Kuzey Amerika yerli kabileleri ve Grönland Eskımoları şaman kültürünü sürdürmektedir.
Kaynak: Büyük Larousse

Son düzenleyen Safi; 15 Aralık 2016 03:27
the encrypted - avatarı
the encrypted
Ziyaretçi
28 Şubat 2008       Mesaj #2
the encrypted - avatarı
Ziyaretçi

Şamanizm ve Türkler

Ad:  1.JPG
Gösterim: 1142
Boyut:  24.1 KB
Orta Asya’da bugüne yansıyan görüntüsü ile Şamanist inanca göre dünya “Gök”, “Yeryüzü” ve “Yeraltı” olmak üzere üç parçadan oluşmaktadır. Altay Türkleri'nde “Aydınlık Âlemi” olarak adlandırılan gökyüzünü “Tanrı Ülgen” ve ona bağlı iyi ruhlar temsil etmektedir. Yeryüzünde, yâni “Orta Dünya”’da insanlar bulunmaktadır. Yeraltı dünyasını yâni “Aşağıdaki Dünyayı” “Tanrı Erlik” ve ona bağlı kötü ruhlar temsil etmektedir. İyiliğin, gücün ve güzelliğin sembolü olan Göktanrı eski Türkler'de en önemli tanrıdır. Tanrı veya en büyük ruh göğün en üst katında ve insan biçimindedir.

Sponsorlu Bağlantılar

Gökle yeraltı arasında yâni güzellik ve kötülük arasında insanların yaşadığı yeryüzü bulunmaktadır. Yeryüzü iki zıtlık arasında yaşamın varolduğu bir yerdir. Siyahla beyazın, iyilik ile kötülüğün, güzellik ile çirkinliğin mücadelesi arasında kalan insanın kendi doğru yolunu ruhlarının yardımı ile bulmaya çalıştığına inanılırdı.

Altay’larda göğün üç ve dokuz katından söz edilmektedir. Âyinler sırasında göğün bu katlarına çıkılır. Bâzı toplumlarda 33 gök dairesinden bahsedilmektedir. Altay Türkleri'nde tanrı Ülgen’in yedi veya dokuz kızı ve birtakım yardımcı ruhları bulunmaktadır. Tanrı Ülgen ve eşi göğün en üst katında oturmaktadır. Tanrı Ülgen’in çocukları ve dünyadaki elçileri de göğün değişik katlarında oturmaktadırlar. Altay Şamanları âyinler sırasında transa geçip göğe yükselirken altıncı katta “Ay Baba’yı”, yedinci katta da “Güneş Ana’yı” selâmlamaktadırlar.
Ad:  2.JPG
Gösterim: 1439
Boyut:  49.9 KB

Türk Tatarlar, birçok başka halklar gibi gök kubbeyi bir çadır gibi tasarlarlar. Daha önce de belirtilmiş olduğu gibi yıldızları temsil eden çadır dikişleri göğün çeşitli katlarının havalandırılması için açılmış delikler olarak tasvir edilir. Göğün ortasında büyük çadırı bir orta direk gibi tutan Kutup Yıldızı parlamaktadır. Samoyetler ona “Gök'ün Çivisi”, Çukçi ve Koryaklar “Çivi Yıldızı” demektedirler. Altaylılar Kutup Yıldızını bir direk olarak tasarlarlar. Moğol Kalmuk ve Buryatlar'a göre “Altın Direk”, Sibirya Tatarları ve Başkurtlara göre de “Demir Kazık”tır. Dünyanın Direği olan Kutup Yıldızı aynı zamanda atların bağlandığı bir direktir. Kutup yıldızını temsil eden bu direk, mikrokozmosta evin direğidir ve kutsaldır. Bu direğe bez parçaları bağlanır ve dibine sunular konur. Şamanlar'ın “Totem Direği” bu direktir.

Gök sırığına enlemesine çakılan 7 veya 9 ağaç, Türk düşüncesinde çok şey ifâde eden sembollerdir. Bilindiği üzere gök, Batı Türkleri'ne göre yedi ve Doğu Türkleri'ne göre ise, dokuz kattan meydana gelmişti. Sırık sembolik olarak göğün direği olmakta üzerine çift başlı bir kartal oturtulmaktadır. Bu düşünce düzeni, Çin denizinden İzlanda'ya kadar uzanan, bütün Altay kültüründe yer bulmuştur. Göçlerle geniş bölgelere yayılmış olan bu fikir yer yer değişikliklere de uğramıştır. Bazıları, bu kutsal çift başlı kartalı, göğün üçüncü katına oturtmuşlar ve bâzıları da onu göğün dokuzuncu katına kadar çıkarmışlardır. Göğün yedinci veya dokuzuncu katı, Büyük Tanrı'nın bir oturağıdır. Bâzı Altay kavimlerince, çift başlı kartalı, Tanrı ile beraber oturtmak hoş gelmemiş, onlar kartalı birkaç kat aşağıya indirmişlerdir.
Ad:  3.JPG
Gösterim: 1095
Boyut:  32.5 KB

Eski Türkler dağların Tanrı makamı olduğuna inanırlardı. Dağların, “ana” olarak algılanan yeryüzünün, göğe uzanan ve ”baba” olarak algılanan göksel güçlere dokunmaya çalışan kolları olduğu düşünülürdü. Doğal olarak göksel güçler, önce dağlarla ilişkiye geçerlerdi, bu nedenle dağlar tanrısal mekânlardı. Öldükten sonra yükselen ruhlar, yâni iyi insanların ruhları oraya giderlerdi. Her boyun bir kutsal dağı olurdu ve o dağda oturduğu varsayılan kutsal koruyucu ruhların olduğuna inanılırdı. Eski Türkler'in en kutsal dağı Ötüken’in “ıduk-başı” idi. Bugünkü Altay Türkleri'nin hepsince de Altay en kutlu dağdır. Altaylı Şor ve Beltirler de kurbanlarını Kök Tengri’ye yüksek dağ tepelerinde sunarlardı. Dünya üzerindeki çeşitli toplumların eski geleneksel bilgilerinde yer alan “Kutsal Dağlar” inancı Orta Asya’daki bu kültten gelmektedir. Gök tanrıya yakın olmaları düşüncesiyle kutsanan bu dağlar daha sonra tanrıların mekânları olarak görülmeye başlanmıştır. İsa peygamberin havarileriyle Zeytinlik dağında gizli toplantılarını gerçekleştirmesi, Musa peygamberin Sina dağında on emri alması, Muhammed peygamberin birçok sıra dışı olayları Nûr dağının Hira mağarasında yaşaması hep bu kültün izlerini taşır. Zeus’un Olimpos dağı, Hintliler'in Meru dağı bunlar arasında en fazla duyulanlarıdır. Bunların diğerlerine nazaran daha fazla bilinmesi bu dağların bu dinlerin kutsal kitaplarında dile getirilmiş olmasındandır.

Şamanizm tefekkürü çok tanrılı çok ruhlu ve totemli gözükmekle beraber, Uygur tapınakları incelendiğinde farklı bir görüntü ile karşılaşılır. Aslında var olan tek tanrı Gök Tanrısı'dır. Tanrının insanlarla veya başka cisimlerle tasvir edilmesini kabûl etmemektedirler. Putlar tanrının tasviri olarak yapılmamıştır. Birinin çok sevdiği bir yakını öldüğünde onun sûreti yapılmakta ve evde saklanmaktadır. Bu sûretin önüne yemekler konur, en sevilen şeylerin ilk lokmaları sûretle paylaşılır, önünde saygı ile yere eğilinirdi. Bu davranış biçiminin zaman içinde putperestliği ortaya çıkardığı düşünülmektedir.

Son düzenleyen Safi; 15 Aralık 2016 02:21
karabagli43 - avatarı
karabagli43
Ziyaretçi
10 Mayıs 2011       Mesaj #3
karabagli43 - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Şaman 3.jpg
Gösterim: 1995
Boyut:  61.1 KB

ŞAMANİZMİN BİZDEKİ ETKİLERİ


Burada uzun uzun şaman ve Şamanizm den bahsetmeyeceğim. Şamanizm inancının bu gün halen biz Türkler üzerindeki etkilerinden söz edeceğim. Şamanizm bir din değildir. Hiçbir zamanda dini bir kisve olmamıştır. Bir inanışın din olabilmesi için peygamberi ve o dinin vahiylerinin yer aldığı bir kutsal kitabı olması gerekir.

Türklerin ilk dini inancı Gök tanrı (kök tengri)dir.En eski tek tanrı inancıdır.Bu tanrı onlara göre Ülgen diye anılır.Bu gün İslamiyet inancında olduğu gibi bu inançta cennet (uçmağ) cehennem (Kızıl Tamu) vardır.

Şamanizmin üç inanç boyutu vardır.İyi ruhların olduğu gök.İnsanların yaşadığı yeryüzü.Kötü ruhların hüküm sürdüğü aşağı dünya yani yer altı.Şaman inancında tabiat aşkı, insan sevgisi esastır. Bu inanışın bir din olmadığı tezinden hareketle düzenlenen ayin diyebileceğimiz törenleri yöneten özellikli insanlar vardı. İşte bunlara şaman deniyordu.

Şaman bazılarına göre büyücü ve sihirbaz ,bazılarına göre zeki ve şair ruhlu insanlar,bazılarına göre ise gelecekten haber veren yer altındaki kötü ruhlarla irtabata geçebilen kişiler.

Bizlerin anlayacağı şekilde şaman Türklerde Kam olarak tanınır.İnanış törenlerini yöneten kişi, insanları harekete geçiren hareketli olan demektir. Aynı zaman da hastalıkları tedavi eden iyileştiren günümüzde otacı dediğimiz sistemi de bilen insanlar.

Balasagunlu Yusuf Has Hacib Kutadgu Bilig adlı eserinde şöyle yazıyor.Kerek tut otaçi, kerek kam öligligke her giz asig kılmazam. Şimdiki Türkçemize göre mealen şöyle diyor.Gerek hekim tut,gerekse kam , (şaman) eceli gelene ilaç fayda etmez.) Bakıyorum bir şiirinde de fuzuli buna benzer mısralar söylüyor. Şöyle ki:Aşk derdiyle hoşem el çek ilacından tabip,kılma dermen kim helakım zehri dermanın dadır.

Miladi 9.asırda Türkler İslamiyeti kabul ettiler. Anadolu Türklerin eline geçince Horasan Erenleri buraya göç ettiler. Bu kişiler Şamanizm den kaynaklanan inanç felsefesine dayanan Türk tarikatlarını da taşıdılar. Tarikatlar ise tasavvuflara dayanır. Tasavvuf ise şamanizmin temelidir.

İlk mutasavvuf Ahmet Yesevi’dir. Mevleviliğin kurucusu Mevlana Celalettin Rumi, Bektaşiliğin kurucusu Hacı Bektaşi Veli, Ahilik sistemini kuran Ahi Evran Veli, Abdal Musa’lar, Sarı Saltık’lar, Taptuk Emre’ler ve Yunus Emreler Vs.

İşte bu tarikat ve tasavvuf ehlinin öngörülerinin kaynağının Şamanizm olduğu halen günümüzde bir İslam inancıymış gibi bilinen hususlar örf adet gibi yerleşmiştir. Şimdi kısa kısa bunları örnekler ile izaha çalışalım.
  • Seyahata veya yolculuğa çıkan birisinin ardından su dökmek.
  • Cami avlusunda veya türbe tekke gibi yerde mum yakmak. (hem Şamanizm hem Hırıstiyan inanşı )
  • Ağaçlara bez çaput bağlama alışkanlıkları
  • Tahtaya üç kez vurulması (Allah korusun gibi kötü ruhu kovmak bu ABD de adet)
  • Kurşun dökmek (nazar vs gibi kötülükleri kovmak için)
  • Loğusa kadınların kırmızı yazma veya kurdele şerit bağlaması (Albasması denir. Anadolu da bundan korunmak için. Orta Asya da albız basması denir)
  • Kırk sayısı inancı.Kırk gün kırk gece, kırk kulaç, kırk haremiler, kırk katırmı kırk satırmı, ölüye kırk okutmak, Çocukların doğumundan kırk gün sonra kırklamak,Yeni gelinin kırkının çıkması, Musa peygamberin Turda kır gün kırk gece kalması,kırk yiğitler vs.
  • Ölen kişilerinden saygın sayılabileceklerin mezarlarını ziyaret edip mum yakmak.Bir şeyler bırakmak,el yüz sürmek, bazı dünyevi istek ve taleplerde bulunmak. (türbe,tekke yatır Vs.)
  • Köpek ulumalarını hayra yormamak. Bunun kötü bir haberin ve olayın zuhur edeceğine inanmak.(Anadolu da çok uluyan köpekleri vururlar)
  • Türkler de camilerin kubbeli yapılması adeti de Gök tanrı inancı olan Şamanizm den intikal etmiştir.
  • Nazar .İslamiyette de nazar ayetlerde yer almasına rağmen Nazar boncuğu,deve boncuğu,göz boncuğu takılması yoktur. Buda Şamanizm inancından kaynaklanmakta dır. Bazı insanların bilhassa çakır gözlülerin nazarlarının yani kötü enerjinin karşısındakini etkilediğine inanılır.
  • Avsunlanmak.Tabiatta bulunan zararlı bazı sürüngenlerin zararlarından etkilenmemek için yapılan bir nevi tılsım.
  • Bir eve veya kutsal yere girerken sağ ayakla girmek sol ayakla çıkmanın uğuruna inanmak.
  • Kilim halı ve giyilen örgü ve dokumalarda yılan akrep çıyan kunduz gibi zararlı ve yabani hayvan figürleri kullanmak .
Yukarıda izahına çalıştığım Şamanizm ve şaman hakkındaki kısa malumattan sonra sıralamaya çalıştığım tüm bu ve buna benzer bir çok inanışlar İslami değildir. Bütün bunlar bir din olmayan Şamanizm diye bazı ülkelerce isimlendirilen Türklerin Gök tanrı inanışındaki esaslardır. İslamiyete Tarikatlarla girmiş tasavvuf ehli kişilerin uygulamalarından günümüze kadar gelen uygulamalar dır.Bu gün Anadolu da yaşan Türkler arasında halen atalarından intikal edip gelen bir nevi örf adet gelenek görenek ve kültürleri dir.

Durmuş Karabağlı
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 15 Aralık 2016 03:28
sanar - avatarı
sanar
Kayıtlı Üye
26 Nisan 2013       Mesaj #4
sanar - avatarı
Kayıtlı Üye

Şamanizmden gelen Türk adetleri


Su dökerek uğurlama:
Gidenin arkasından su dökmek eski Türkler'deki su kültünün doğurduğu bir adettir.

Mum:
Câmi avlularında mum yakılması, ağaçlara bez ve çaput bağlanması da Şamanizm döneminden günümüze aktarılan geleneklerdir.

Tahtaya Vurmak:
Yine, istenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya el ile tokmak gibi üç kere vurulması da, kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacına yönelik eski bir Şaman inanışıdır.

Kurşun Dökme:
Kurşun Dökme de Şaman geleneklerinden kalan bir âdettir. Şamanlar bu ritüele “Kut Dökme” anlamına gelen “Kut Kuyma” adını vermişlerdi. İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ritüeldi.

Kırmızı kurdale:

Loğusa kadınların başına bağlanan kırmızı kurdela Şaman döneminden günümüze kadar ulaşmış bir adettir. Bu kurdelanın anneyi ve yeni doğan çocuğu, albız denen şeytana karşı koruduğuna, özelikle Alevilik'de gözlemlenen mezarın başına bağlanan kırmızı kurdelanın da ölüye kötü ruhların musallat olmasını engellediğine inanılır

AY:
Anadolu'da yeni ayın görünmesi sırasında yere diz çökerek niyaz edilmekte, gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak dilekte bulunulmaktadır. Yeni ayın yeni umutlara ve yeni başlangıçlara vesile olacağı düşünülür. Bu olgu da Türkler'in eski Göktanrı inancından kaynaklanmaktadır.

40 Sayısı:
Eski Türk inanışına göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmektedir. Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk kızlar epeyce geçer. Manas destanında olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde kırk yiğitler görülmektedir. Kırgız türeyiş efsânesinde de, Sağan Han’ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı. Oğuz’un verdiği şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi. Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer. Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler. Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır. İşte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tâne kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür.40 sayısı da totemcilik döneminden kalma bir inanıştır. Semâvî dinler dâhil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi dinlerin evrim süreci konusunda fikir vermektedir. İslâmiyet'te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur'an ve Mevlit okutma âdetlerinin, Musa'nın Tanrı'nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının, eski Mısır’da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının, Hıristiyanlar'ın paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının, Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde o devirlerden kalma Şaman veya totem geleneklerine benzetilmektedir.

Mezartaşı:
Şaman âyin sırasında yardımcı ruhlarını kullanmaktadır. Ölülerin, âilenin vefat etmiş büyüklerinin, eski Şamanlar'ın ruhlarının, ormanın, suyun ve yerin yardımcı ruhlarının da Şaman'a yardım ettiği kabûl edilir. Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu bu ruhların en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine ve bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman'a yol göstereceğine inanılır. Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman'a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar. Toplumda ulu kabûl edilen kişilerin ölümünden sonra ruhlarından medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet umulan yerler hâline gelmişlerdir. Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır.Eski Türkler’de mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir.Arap dünyasında mezar taşı yoktur. Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir. Kutsanması günahtır. Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın san'at eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi İslam coğrafyasında sadece Anadolu’da görülmektedir

Dilek tutma:
Göktanrı inancında kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar vardır. Saçı, yalma, yani ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır.

Ölüm:
Şamanizm'de köpek ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla haber verebilmektedir. Sıradan bir kişi bu ruhu görürse bu onun pek yakında öleceğine işaret sayılır. Anadolu’da günümüzde köpek uluması uğursuz sayılmaktadır. Köpeklerin bâzı olayları önceden algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır.

İçki:
Şamanlar (kamlar), Tanrı ve koruyucu ruhlar için arak (rakı) saçı saçarlar, bu kansız kurban sayılır. Oysa İslâm’da içki içilmesi kesinlikle yasaklanmıştır. Eski Türk kültüründe içki içilmesi yaygın bir gelenektir. Özellikle düğünlerde ve mutlu günlerde müzik eşliğinde içki içilmesi geleneği vardır.

Kubbe:
Ayrıca, cami mimarisine kattığımız "kubbe" gök tanrı dini'nden taşıdığımız bir durumdur.

Nazar:
Anadolu’da halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın bir inançtır. Bâzı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır. Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” v.s. takılır. Nazar olgusu da eski Türk inançlarındandır.

Halı Kilim Desenleri:
Şaman'ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çiyan, kunduz gibi yabanî ve zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına inanılırdı. Bugün Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgüler Şaman giysilerinin izleri taşımaktadır.

Müzik:
Şamanlar âyinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır. Müziksiz bir âyin düşünülemez. Oysa İslam dininde Kur'an dışındaki dinî eserlerin müzikle okunması günahtır. Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu’da Hz. Muhammed'in, Hz. Ali’nin hayatları müzikle okunmaktadır. Mevlit ve İlâhiler sâdece Anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır.

Şamanizm bazı araştırmacıların ifade ettiği gibi bir din değil, bir yaşam biçimidir.Tanrılar, ruhlar ve insanlar arasında iletişimin devam ettiği varsayılan bir sistem. Batılı kaynaklar şamanlığın temelini büyü, sihir, tabiplik gibi ilkel kültür unsurlarına dayandırmaktadır. Türkler şamanlarına "Kam" demektedirler. Kam ise alim, tabip, kahin, filozof anlamlarına gelmektedir. Divan-ü Lügat-it Türk'te Kam kelimesi tabipin yanında hastayı dua ve efsunla iyileştiren kişi olarak tarif edilir.

Kamlar hastaları iyileştirmenin yanında, ölen adamın ruhunu öteki dünyaya götürmek,kısırlığı tedavi etmek, fal bakarak gelecekten haber vermek, avın bol olmasını sağlamak, evi kötü ruhlardan temizlemek, sığırlara ve atlara zarar veren kötü ruhları kovmak,kayıp şeylerden haber vermek gibi işleri de yerine getirirdi.

Şamanlığın ailevi olarak devam ettiğini düşündüğümüzde Anadolu'da aleviler arasında babadan oğula geçen dedeliğin o dönemden kalma olduğunu düşünebiliriz. Bazı yörelerde akşam karanlığı çöktükten sonra çocukların sokakta oynamasına izin verilmez. "Ay basar" diye. Evin eşiğine oturulmaz. Akşam tırnak kesilmez. Üç, yedi, dokuz sayıları önemlidir. Vefat eden yakının ölümünün kırkıncı gününde ve birinci senesinde yemek verilmesi yine o dönemden kalma bir alışkanlık.

Kaynak: Şamanizmden gelen Türk adetleri
Son düzenleyen Safi; 15 Aralık 2016 02:57

Benzer Konular

2 Kasım 2012 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu
13 Eylül 2012 / Keten Prenses Din/İlahiyat
18 Şubat 2017 / virtuecat Türkiye Cumhuriyeti
17 Ocak 2013 / ThinkerBeLL Türkiye Cumhuriyeti
14 Ekim 2009 / Spyman Soru-Cevap