Arama

Türk Resim Sanatı Tarihi

Güncelleme: 18 Ocak 2011 Gösterim: 107.746 Cevap: 3
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
21 Mayıs 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Türk Resim Sanatı Tarihi

Sponsorlu Bağlantılar
Türk resim sanatı 9. yy.dan itibaren Türk hükümdarların orta ve yakın doğu bölgelerinde egemen duruma geçmeleri Türk resim sanatının bu bölgelerde etkin olmasını sağlamıştır. İslam öncesi dönemde ise Çin, Hint ve İran etkileriyle karışmıştır. Türk Resim Sanatındaki gelişimi, milletimizin yaşantılarına, yaşadığı yerlere, bağlı bulunduğu dinle ilgili hayat anlayışına ve kurmuş oldukları siyasi birliklere göre şekil almıştır.
Bu nedenle Türk Resim Sanatı’nı, üç dönemde incelemek yerinde olacaktır.

  • İslam’dan Önce Türk Resim Sanatı
  • İslam’dan Sonra Türk Resim Sanatı
  • Batı Etkisinde Türk Resim Sanatı
1. İslam’dan Önce Türk Resim Sanatı
İslam’dan önce Türklerde resim biliniyor ve yapılıyordu. Çadır medeniyetine sahip gezici Türk boylarından günümüze pek fazla eser kalmamıştır. Fakat belli yörelere yerle şen kavimlerde resim sanatı ile ilgili eserlere rastlanır. Halı, kilim, kumaş ve derilerdeki işlemelerle, kullanılan günlük eşya ve silahların yüzeylerindeki motifler. Türklerin resim sanatına olan yakınlığını ve bu alandaki yeteneklerini gösterir. Uygur Türkleri zamanında yazılan kitaplarda, minyatür tekniğine uygun resimler bulunmaktadır.

2. İslam’dan Sonra Türk Resim Sanatı
Türklerin İslam dinini kabul etmesinden sonra, resim sanatı daha çok dinsel etkilerin altına girmiştir. Putperestliğin tamamen karşısında olan İslam dini, bazı yasaklarla heykel ve resim sanatının karşısına çıkmıştır. Aslında yeniliklere ve sanat gelişime açık olan İslamiyet, yanlış yorumlarla bu amaca hizmet edememiştir. Bu etkiler altında kalan Türkler de, ruhundaki resim yapma isteklerini, süsleme ve güzel yazı yazma yolunda (hüsnühat) bulmuşlardır. Selçuklular devrinde süsleme sanatı mimar? yapıtlara da girmiş, taş üzerine kabartma olarak yapılan bu çalışmalarda insan, hayvan ve bitki motifleri süs unsuru olarak kullanılmıştır. Önceki devirlere göre büyük bir gelişme gösteren minyatür resimlerde de, genellikle din dışı konular ele alınmıştır. Osmanlılar zamanında ise minyatür alanında gerçek bir gelişme görülür. Bu devirde minyatür ve duvarlara süsleme yapanlara nakkaş denilirdi.18. asırda yaşamış olan Levni, minyatür sanatın en güzel örneklerini vermiştir. Bu yüzyılda İmparatorluğun batıya doğru yönelmesi Levni’nin minyatürlerinde de görülmüştür. Önceleri çok figürlü konular ele alındığı halde Levni, az figürlüleri hatta tek figürleri işlemiştir. Çalışmalarında kişilerin karakterlerini belirtmeğe çalışmış; o yıllarda memlekete gelen batılı ressamların etkisi ile, az da olsa perspektif kurallarına uymaya çalışmıştır. Il. Mahmud’un kendi portresini yağlı boya yaptırarak çoğaltması, resim tarihimizde minyatür devrin hemen hemen sonu sayılır. Batılı ressamların memleketimize gelmesi, askeri okullara resim derslerinin konmuş olması ve bu okullarda yetişen yetenekli öğrencilerin Avrupa’ya gidip, sanatlarını geliştirmesi ile Türk resminde Batı etkisi görülmeğe başlar.

3. Batı etkisinde Türk Resim Sanatı
Batı resmi ile ilgimiz, Fatih Sultan Mehmet’in saltanatı zamanında (1451–1481) başlamıştır. Bu devirde İstanbul’a davet edilen Gentile Bellini adındaki İtalyan ressamı, Fatih’in bir portresi ile bir madalyonunu yapmış; saraydaki bazı odaların duvarlarını da resimlemiştir. Fatih’in yaptığı bu hamle ancak saray duvarları arasında kalmıştır. Hâlbuki bu zamanlarda, Avrupa resim sanatı yağlı boya tekniğine dayalı en büyük sanat ustalarını yetiştirme çabası içinde idi. (Rönesans Devri).Batı resim sanatına karşı ikinci ilgi III. Ahmet zamanında (1703–1730) olmuştur. Avrupa’dan İstanbul’a gelen ressamlar, çalışmalar yapmışlar ve resimlerini Dolmabahçe Sarayında sergilemişlerdir. Bu olaylar, batı resim zevkinin toplumumuza yayılmasını sağladığı gibi, o zaman ki Türk ressamlarında da yağlı boya resme karşı bir ilgi uyandırmıştır. Türk resim sanatında batı anlamı ile ilk çalışmalar III. Selim (1793) ve II. Mahmud (1835) zamanında mühendis ve harp okullarına konulan resim dersleri ile başlamıştır. Bu okullardan yetişen yetenekli gençler Avrupa’ya resim sanatı öğrenimine gönderilmiş, dön düklerinde de kendilerinden büyük yarar sağlanmıştır. Bu devirde yetişen ressamlarımız, kendilerine özgü realist çalışmalarla dikkati çekmişlerdir. Bunlardan Şeker Ahmet Paşa (1841–1906), Türkiye’de ilk resim sergisini açmıştır. Osman Hamdi Bey’de (1842–1913) Eski Eserler Müzesi’ni kurarak ilk defa memleketimize müzecilik fikrini getirmiştir. Genel kültür bakımından da kendini yetiştirmiş olan Osman Hamdi Bey, bugünkü Güzel Sanatlar Akademi’sinin de kurucusudur. Güzel Sanatlar Akademi’sinden ve diğer okullardan yetişen değerli ressamlarımız, çağımıza kadar süregelen resim sanatı akımlarını toplumumuza aktarma çabası içindedir. Bunlardan Nazmi Ziya Güran (1881–1937) empresyonizm ilkelerini en yakın şekilde ülkemize getirmiş, Sami Yetik (1876–1945) milli harp sahneleriyle ün salmış, İbrahim Çallı’da (1882–1960) Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin sanat kurucularından olup uzun süre Güzel Sanatlar Akademisi’nde görevler almıştır. Namık İsmail (1890–1935), Ruhi (1883–1931), Avni Lifij (1889–1927), Ali Sami Boyar (1880–1967)- Şevket Dağ (1876–1944), Feyhaman Duran (1886–1970), Hikmet Onat da (1885–1977), 1950 sonrası dönemde Nuri İyem( 1915), Neşet Günal (1923), Orhan Peker (1927–1978), Adnan Çoker (1928), Neşe Erdok (1940), ülkemizin önemli resim sanatı ustalarındandır.




BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
21 Mayıs 2009       Mesaj #2
Bia - avatarı
Ziyaretçi
Türk Resim Sanatı Tarihi

Sponsorlu Bağlantılar
Türkler islamlığı kabul ettikten sonra resim sanatı dinsel etkilerin altına girmiştir. Daha çok süsleme, bezeme ve güzel yazı alanlarında çalışılmıştır. Selçuklular devrinde süsleme mimariye de girmiş, taş üzerine yapılan insan, hayvan ve bitki motifleri süs olarak kullanılmıştır. Osmanlılarda Minyatür sanatında gerçek bir gelişme görülür. Minyatür ve duvar süslemecilerine Nakkaş adı verilirdi.

18 yy’da yaşamış Levni, en gelişmiş Minyatür Sanatçısıdır.
2. Mahmut’un kendi portresini yağlıboya yaptırarak çoğaltması minyatür devrinin sonu sayılır. Bati ressamlarının memleketimize gelmesi, askeri okullara resim dersinin konması ile batı etkisi görülmeye başlanmıştır.

BATI ETKİSİNDE TÜRK RESMİ: Batı resmi ile ilgimiz Fatih’in saltanatı (1451-1481) ile başlamıştır. Bu devirde İstanbul’a davet edilen İtalyan ressam Gentile Bellini Fatih’in portresini yapmıştır. Yapılan bu hamle sadece sarayda kalmış halbuki batı en büyük ressamları yetiştirme yolundaydı.(Rönesans dönemi)
Batı resim sanatına ikinci ilgi 3. Ahmet zamanında(1703-1730) olmuştur. Avrupa’dan istanbul’a gelen sanatçılar çalışmalar yapmış ve Dolmabahçe Sarayı’nda sergilemişlerdir. Böylece batı resmi toplumumuzda etki yaratmaya başlamıştır. Sanatçılarımız yağlıboya tekniğini uygulamaya özendirilmiştir.
Türk resim sanatında batı anlamı ile ilk çalışmalar 3. Selim(1793) ve 2. Mahmut(1835) zamanında mühendis ve harp okullarına konan resim dersleri ile başlamıştır. Bu okullarda yetişen yetenekli sanatçılar Avrupa’ya sanat eğitimi için gönderilmişlerdir.
Bu dönemde yetişen ressamlarımız kendilerine özgü realist çalışmalar yapmışlardır. Bunlardan, Şeker Ahmet Paşa(1841-1906) Türkiye’de ilk resim sergisini açan ressamdır. Osman Hamdi Bey(1842-1913) Eski Eserler Müzesi’ni kurarak müzecilik fikrini getirmiştir. Bu günkü Güzel Sanatlar Akademisi’nin de kurucusudur.

EMPRESYONİSTLER: Ibrahim Çallı (1882-1960) ;Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Sanat kurucularından olup Güzel Sanatlar Akademisi’nde görev yapmıştır. Çallı Kuşağı’nın kurucusudur.
Nazmi Ziya Güran(1881-1937) ; Empresyonizm ilkelerini en yakın şekilde ülkemize getiren sanatçılarımızdandır.
Hikmet Onat, Feyhaman Duran, Avni Lifij

D GRUBU SANATÇILARI: Zeki Faik İzer, Nurullah Berk, Cemal Tollu, Elif Naci, Abidin Dino, Zühtü müridoğlu, Sabri Berkel, Zeki Kocamemi, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cevat Dereli, Eren Eyüboğlu, Turgut Zaim, Hamit Görele, Şefik Bursalı, Ali Avni Çelebi, Şevket Dağ, Ruhi arel, Sami Yetik ( milli harp sahneleriyle ünlüdür).

Alintidir..

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
21 Mayıs 2009       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Türk Resim Sanatı Tarihi

Geleneksel çizgide ilerleyen Türk sanatı; 18.yüzyıldan itibaren belirginleşmeye başlayan batılılaşma hareketlerinin sonucunda bir sonraki yüzyılda batı sanatının seyrine girmiştir. Böylece günümüze değin uzanan ve çağdaş Türk sanatı olarak isimlendirilen süreç ortaya çıkmıştır.

Ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun batı kültürüne, bilgisine, teknolojisine, kurumlarına ve yaşam tarzına henüz kapılarını açmadığı dönemlerde resim sanatının geleneksel anlamda nasıl ele alındığını, üretim alanları ve biçimlerini özlü bir şekilde anmaksızın konuya girmek son derece sağlıksız olacaktır. Bu, çağdaş Türk resim sanatının kökenlerini geleneksel resim anlayışına dayandırma gerekliliğinden dolayı değildir. Hatta denilebilir ki, günümüz Türk resminin temelleri geleneksel resim anlayışına pek az şey borçludur ve büyük ölçüde ayrı temeller üzerinde kurulmuştur.
Ancak yeni değerler eski değerlere ne kadar az şey borçlu olurlarsa olsunlar, sonuçta onların yerini almışlardır ve yerini aldıkları şeyi anlamadan yeni değerleri anlamlandırmaya çalışmak boş ya da en azından havada kalan bir uğraş olur.
Türkler Anadolu'ya hakim olduklarında oldukça zengin bir mirasla karşılaştılar. Batı kültür ve sanatının en erken dönemlerden kalma ürünlerini tanıma fırsatını buldular. Ayrıca tarih boyunca batıyla savaş, ticaret v.s. gibi nedenlerle olan ilişkiler sonucunda ya da zaman zaman saraya davet edilen yabancı sanatçılar aracılığıyla batı sanatını bir ölçüde tanıyabildiler. Ancak Prof.Dr. Mustafa Cezar'ın çok yerinde bir tespitinde olduğu gibi; batıya karşı üstün oldukları sürece onlardan kültürel, teknolojik ya da sanatsal anlamda yararlanma ihtiyacı duymadılar. Böylece 19.yüzyıla değin geleneksel sanat anlayışlarını sürdürdüler.
Geleneksel sanat anlayışının, resimdeki yansıması minyatür ve bazı duvar resmilerinde kendisini göstermiştir.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
meleimmxx - avatarı
meleimmxx
Ziyaretçi
18 Ocak 2011       Mesaj #4
meleimmxx - avatarı
Ziyaretçi
Türk ve Dünya sanatı hakkında bilgiler(genel)
Türk Resim Sanatı


İnsanların en eski çağlardan beri kullandıkları bu anlatım aracı Türkler tarafından da kullanılmıştır.Orta Asya'nın bozkırlarında yaşayan Türk boylarının, ele aldığı konulardan dolayı "hayvan üslubu" olarak adlandırılan resimler yaptığı bilinmektedir.İslamlık benimsendikten sonra dinsel yasaklar nedeniyle betimleyici resim daha az kullanılmış, onun yerine süsleyici resim sanatları gelişmiştir.Bu nedenle Türk resim sanatı denence daha çok batı etkisi altında gelişen ve betimleyici yanı da olan çağdaş resim sanatı anlaşılır.

Gene de daha önceki dönemlerden kalan bazı yapıtların resim sanatı içinde sayılabileceği unutulmamalıdır.Az sayıda da olsa Anadolu Selçukluları'ndan bazı yapıtlar kalmıştır.Bunlar kabartmalar, çini üstüne yapılan çizimler biçimindedir.Osmanlı döneminde de yoğun bir minyatür çalışması gözlenir.Fatih Sultan Mehmed döneminde batıdan ressamların getirtilerek padişahın ve ailesinden kişilerin resimlerinin yaptırıldığı bilinmektedir.

Osmanlı sanatçılar da İtalya'ya gönderilmiştir.Bu tür girişimler daha sonraki dönemlerde yinelenmemiş, kendine özgü kuralları olan minyatür sanatı sürdürülmüştür.Elyazması kitapların resimlendirilmesinde kullanılan minyatürlerin betimlemeci yanı da vardır.Bu sanatta gerçekçi olmaktan çok simgesel anlatımlar önemlidir.

Türkiye'de batılı anlamdaki ilk resim denemeleri yeni kurulan Mühendishane-i Berri-i Hümayun (Kara Mühendishanesi) ile Mekteb-i Harbiye (bugünkü Kara Harp Okulu) gibi mühendislik ve askeri okullarında gerçekleştirildi.Önce haritacılık, teknik resim gibi konularda başlayan eğitim kısa süre içinde serbest resmi de kapsadı, bu amaçla batıdan öğretmenler geldi.Türk öğrenciler de yetiştirilmek üzere batı ülkelerine, özellikle Fransa'ya gönderildi.

Yenilikçi padişahlar 19.yüzyılda da batılılaşma çalışmalarını destekliyordu.II. Mahmud kendi resmini yaptırarak devlet dairelerine astırmış, Abdülaziz de resimle uğraşmıştır. Genellikle asker kökenli olan ilk Türk ressamların yapıtları da bu yüzyıldan kalmadır.Resimlerindeki donuk, acemice hava nedeniyle "19. yüzyıl Türk primitifleri" diye de adlandırılan bu ressamlar bazen fotoğraftan yararlanarak saray ve köşk bahçelerinden ya da İstanbul'dan görünümler yapmışlardır.Bunlar arasında Hüseyin Giritli, Hilmi Kasımpaşalı, Süleyman Sami, Ahmed Bedri, Salih Molla Aşki, Osman Nuri Paşa, Ahmed Şekür, Selahattin Bey, Şefik Bey, Necip Bey, Münip Bey, Ahmed Ziya Şam, İbrahim Bey, Mustafa Bey, Şevki Bey gibi adlar vardır.

Bu yüzyılın sonlarına doğru resim sanatı açısından en önemli gelişme bir devlet sanat okulunun kurulmasıdır.1874'te ressam Guillemet tarafından İstanbul'da Resim Akademisi adlı bir özel okulun açılmış olduğu bilinmektedir.Bu okulun öğrencileri çalışmalarını 1876'da düzenledikleri bir sergiyle tanıtmışlardır. Ama Türkiye'de çağdaş resim dalında eğitim veren ilk kuruluş 1 Mart 1883'te açılan Sanayi-i Nefise Mektebi (daha sonra Güzel Sanatlar Akademisi, bugün Mimar Sinan Üniversitesi) oldu.

Ressam ve müzeci Osman Hamdi Bey'in 1882'de müdürlüğüne getirildiği bu kuruluşun ilk yönetmeliğinde okulun "resim, oymacılık, mimarlık (fenn-i mimari) ve hakkâklık ile ilgili bilgi ve hünerlerin sanata tatbiki usulü"nün okutulup öğretileceği yazılıdır.Resim eğitiminin ağırlığı bundan sonra askeri okullardan bu okula kaymıştır.

Türk ressamlar 20. yüzyılda ilk kez bir örgüt çevresinde birleşmişlerdir. İlk Türk ressamlar derneği 1908'de kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'dir.Derneğin adı 1921'de Türk Ressamlar Birliği'ne, 1926'da da Türk Sanayi-i Nefise Birliği'ne, 1929'da da Güzel Sanatlar Birliği'ne dönüştürülmüştür.Sanatçılar arasında belli bir dayanışma sağlayan, düşünce alışverişine olanak veren bu tür örgütler daha ileride belli akımların savunucusu olarak da ortaya çıkmıştır.

Cumhuriyetin kurulmasından sonra da resim alanındaki çalışmalar desteklendi.Sanayi-i Nefise Mektebi 1928'de Güzel Sanatlar Akademisi'ne dönüştürüldü. Batı ülkelerinden öğretmenlerin getirtilmesi, Türk öğrencilerinin Avrupa'ya gönderilmeleri bu dönemde de sürdü.Cumhuriyetin ilk yıllarında Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitiren ressamlar arasında da Şeref Akdik, Refik Epikman, Mahmut Fehmi Cûda, Ali Avni Çelebi, Zeki Kocamemi, Turgut Zaim gibi sanatçılar bulunmaktadır.Öğretmen açığını gidermek için kurulan Gazi Eğitim Enstitüsü'nün (bugün Ankara'daki Gazi Üniversitesi) Resim-İş Bölümü yetiştirdiği çok sayıdaki sanatçıyla ikinci bir resim eğitimi kuruluşu görevi görmüştür.Günümüzde bazı üniversitelerin güzel sanatlar fakültelerinde resim eğitimi verilmektedir.

Resim sanatında 1950'den sonra çok çeşitli eğilimlerin, akımların, düşüncelerin yan yana yer aldığı gözlenmektedir.Farklı yaklaşımları benimseyen sanatçılar birbirlerine üstünlük sağlamadan yapıt vermişlerdir. Malik Aksel halkbilim alanındaki araştırmalarıyla tanınmıştır.Turgut Zaim kırsal kesim izlenimlerini kendine özgü bir üslupla anlatmıştır.Bedri Rahmi Eyüboğlu Anadolu el sanatlarından esinlenen yapıtlar vermiştir.Sabri Berkel soyut çalışmalarıyla öne çıkar.İbrahim Balaban şair Nâzım Hikmet'in özendirmesi üzerine kendi kendini yetiştirmiş bir sanatçıdır.

Çalışmalarını Paris'te sürdüren Fikret Muallâ kendini yurtdışında da kanıtlayan bir sanatçı olmuştur.Neşet Günal kırsal kesim insanlarını anlatan gerçekçi resimleriyle tanınır.Mimar olan Cihat Burak kendine özgü bir duyarlığa ulaşmıştır.Adnan Çoker soyut düzenlemelere yönelmiş, Salih Acar doğal yaşamdan esinlenen çalışmalar yapmıştır.

Son dönemde Mehmet Pesen, Kayıhan Keskinok, Nedim Günsür, Fahir Aksoy, Şadan Bezeyiş, Nuri Abaç, Mustafa Aslıer, Turan Erol, Orhan Peker, Ruzin Gerçin, Ömer Uluç, Özdemir Altan, Dinçer Erimez, Mehmet Güleryüz, Devrim Erbil, Altan Gürman gibi ustaların yanı sıra, Neşe Erdok, Oya Katoğlu, Mustafa Pilevneli, Süleyman Saim Tekcan, Burhan Uygur, Ergin İnan, takma adı "Komet" olan Gürkan Coşkun, Gülsüm Karamustafa, Balkan Naci İslimyeli gibi genç kuşak sanatçıları da adlarını duyurmuşlardır. Öncü nitelikteki çalışmalarıyla yurtdışında da tanınmış bir başka sanatçı olan Bedri Baykam ise bir sonraki kuşaktandır.



Türk Resim Sanatı ( Klasik Dönem )

İbrahim Çallı

1882 yılında Denizli'de doğdu, 1960 yılında İstanbul'da öldü. Dükkânlarının duvarlarında gördüğü Köroğlu-Ayvaz resimlerinden etkilenerek resim sanatına merak sardı. 1906 yılında Sanayi-i Nefise'de üç yıl eğitim aldıktan sonra devlet bursuyla Paris'e gitti. Çalışmalarında çevresinden kişilerin portrelerine ağırlık verdi. Özellikle İstanbul'un ışıklı peyzajını izlenimci anlayışa yatkın bir çizgiyle resimlemiştir. Portre ve peyzajlarının yanında çıplak etüdleri onun ününü pekiştiren çalışmalar arasında yer alır.

İbrahim Safi

1898 yılında Nahçıvan'da doğdu, 1983 yılında İstanbul'da öldü. Moskova Güzel Sanatlar Akademisi'nde başladığı eğitimini yarıda bırakarak 1923 yılında Sanayi-i Nefise'de tamamladı. Bir bölümü Münih'te olmak üzere 1955 yılından itibaren 10 yıl yurtdışında araştırma yaptı. Rus resminin bir ölçüde izlenimci paletle yumuşatılmış etkilerini yansıtan sanatı, peyzaj geleneği üzerine kuruludur. İstanbul'un tarih ve doğa zenginliği, resimlerinde canlı ve ışıltılı renklerle yer alır.

Ayetullah Sümer

1905 yılında İzmir'de doğdu, 1979 yılında İstanbul'da öldü. 1925 yılında Fransa'ya gitti ve Güzel Sanatlar Okulu'nda dersleri dışarından izledi. Güzel Sanatlar Birliği yönetiminde çalıştı ve öğrencileri ile As Grubu adı altında sanat topluluğu oluşturdu. Türkiye'de Güzel Sanatlar Birliği'nin geleneksel sergileriyle akademik-doğacı bir anlayışın düzeyinde yaygınlık kazanmış olan sanat anlayışının temsilcileri arasında yer alır. Bu anlayışa, doğa biçimlerini foto-realist bir çizgiye yakınlaştıran ve zaman zaman biçimsel bir idealizm arayışına yönelen eğilimiyle yeni bir alternatif oluşturur.

Cevat Erkul

1897 yılında İstanbul'da doğdu, 1981 yılında İstanbul'da öldü. Ailesinin hukuk okumasını istemesi üzerine bir süre hukuk okudu. İDGSA Resim Bölümü'nde Hikmet Onat Atölyesi'nde çalıştı. Zamanını sanata ayırmak düşüncesi ile yargıtay üyeliğine kadar yükseldiği mesleğinden ayrıldı. İzlenimci palete bağlıdır. İstanbul görünümlerini ışık etkileri içinde yansıttığı resimlerinde Çallı kuşağının yaygınlaştırdığı anlayışa sonuna kadar bağlı kalmıştır.

Halil Paşa

1857 yılında İstanbul'da doğdu, 1939 yılında öldü. 1876 yılında kolağası rütbesiyle Askeri İdadiye resim öğretmeni olduğunda, dar vee sınırlı alanda ilerlemenin mümkün olmadığını anlayınca Paris'e gitti. 1908 yılında emekli oldu ve sanata yöneldi. Sanata meraklı öğrencilere resim dersleri verdi ve ilk kadın ressamlardan Müfide Kadri de Halil Paşa'nın öğrencisidir. Asker ressamlar kuşağının son önemli temsilcisidir. Başta manzara, portre türünde önemli yapıtlar bırakmıştır. Resimlerinin bütünüyle izlenimci tekniği yansıtması nedeniyle bu yolu açanlar arasında yer alır. Boğaz'ın şiirli ışığını ilk keşfeden o olmuştur.

Hayri Çizel

1891 yılında Edirne-Dimetoka'da doğdu, 1950 yılında İstanbul'da öldü. Asıl adı Hasan Hayrettin Çizel'dir. Edirne İdadisi'nde Hasan Rıza Bey'den resim öğrendi. Daha sonra Sanayi-i Nefise'de resim dersleri aldı. Devlet bursuyla Almanya'ya gönderildi ve Hofmann'ın atölyesinde çalıştı. Yurda döndüğünde çeşitli okullarda resim öğretmenliği yaptı. Tarihsel temaları işleyen resimlerinden sonra bütün çabasını peyzaj üzerine yoğunlaştırmış olup 1914 kuşağı ressamlarının izlenimci paletine yakındır. Göksu'dan, Hisar'dan, Kandilli'den, Anadoluhisarı ve Kurbağalıdere'den yaptığı peyzajlarında, açık hava resminin renk ve ışık etkilerini yansıtan değerleri egemendir.

Hikmet Onat

1882 yılında İstanbul'da doğdu, 1977 yılında öldü. Bahriye Mektebi'nde okurken bir taraftan da Sanayi-i Nefise'ye devam etti. Daha sonra Avrupa sınavını kazanarak Paris'e gitti. Döndükten sonra akademide emekli olana kadar çalıştı. Sergi düzenlemekten kaçan sanatçının ilk sergisi ölümünden birkaç ay önce açıldı. Bir açık hava ressamı olarak nitelendirilen sanatçının, özellikle deniz manzaralarına yakın duruşunda bahriye subayı olmasının da payı vardır. Resimlerinde tuş tekniğinin ağır bastığı görülür. İstanbul'un şiirsel görüntülerini, renk tonlarına dayanan plan ayrımlarıyla vermeye çalışır. Bu yönüyle çağdaş sanatımızda usta bir peyzaj ressamıdır.

Hüseyin Avni Lifij

1889 yılında Samsun-Kavak'ta doğdu, İstanbul'da 1927 yılında öldü. 93 harbinde Türkiye'ye göç eden bir ailenin çocuğudur. Sanayi-i Nefise'de kısa süre eğitim aldıktan sonra Paris Güzel Sanatlar Okulu'na gönderildi. Düşünsel içerik, şiirsel alegori, onun resimlerini, daha çok Fransız sembolistlerinin ya da romantiklerinin sanat anlayışına yaklaştırır. Gölgesi ufka düşen ağaçlar, servilikler, kızılımsı bir güneşin aydınlattığı gizemli manzaralar içli bir melankolinin ördüğü ıssız yollar iç dünyanın dışa vurulduğu karmaşık ilişkiler Lifij'in resimlerine içli bir şiirsellik katar.

Naci Kalmukoğlu

1896 yılında Harkof'da doğdu, 1954 yılında İstanbul'da doğdu. 1917 ihtilali nedeniyle yarıda kestiği Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğrenim gördü. Kalmuk Türkleri'nden olan sanatçı ihtilalden sonra Kırım ve daha sonra Türk yurttaşlığına geçti. Peyzaj, portre ve çıplak konuları üzerinde yaygınlaşan çalışmalarında, gelenekçi Sovyet realizmini, yer yer akademik bir düzeye kayan izlenimci bir yapı gözlenir. Ele aldığı konulara hakim tutumu, desen ve renk bilgisi TGSB'nin ortak disiplini ile buluşturmuştur.

Nazmi Ziya

1881 yılında İstanbul'da doğdu, 1937 ylında İstanbul'da öldü. Babası Dahiliye Nezareti Muhasebecisi Ziya Bey'dir. İlk özel resim derslerini Hoca Ali Rıza'dan aldı. 1902 yılında Sanayi-i Nefise'ye girdi. 1908 yılında mezun oldu ve Paris'e gitti. Marsel Bacbet ve Royer'in öğrencisi oldu. 1909 yılında Cormon'un atölyesine girerek 1914 yılına kadar çalıştı. Yurda döndüğünde 1918-1921 ve 1923-1927 yılları arasında Sanayi-i Nefise'de müdürlük yaptı.

Osman Hamdi

1842 yılında İstanbul'da doğdu, 1910 yılında öldü. Paris'te hukuk okurken bir taraftan da Güzel Sanatlar Okulu'na devam etti. Yurda döndükten sonra çeşitli memurluklarda bulundu. İstanbul Akeoloji Müzesi'nin ukurlmasına katkıda bulundu. Bir Asar-ı Atika nizamnamesi hazırlayarak eski eserlerin yurt dışına kaçırılmasını önlemeye çalıştı. Arkeolog ve müzeci olarak tanınan sanatçı, çağdaş resim sanatımıza kompozisyon türünde figürü oryantalist bir yaklaşımla getirmiştir. Ayrıntıyı, bütünsel bir düzen içinde kavrayış, Osman Hamdi resimlerinin temel özelliğidir.

Sami Yetik

1878 yılında İstanbul'da doğdu, 1945 yılında öldü. 1906 yılında birincilikle bitirdiği Sanayi-i Nefise'de öğrenim gördü. Daha sonra Fransa'ya gönderildi. Kuleli'de resim öğretmeni oldu. Gazetelerde sanat üzerine makaleler yazdı. Asker ressamlar yetişmesinde etkin görevler aldı. 1. Dünya Savaşı yıllarında Boğaz'da müstahkem mevkilerde görev yaparken yakından izleme olanağı bulduğu savaş sahnelerini resimlerinde işledi. Kurallara, klasik disipline bağlı bir sanatçı olarak görünmesine rağmen, sanatı serbest tuşların özgür akışı içinde biçimlenir.

Şevket Dağ

1876 yılında İstanbul'da doğdu, 1944 yılında öldü. Sanayi-i Nefiseyi 1897 yılında bitirdi. Çeşitli okullarda resim öğretmenliği yaptı. Güzel Sanatlar Birliğini'nin kurulmasında görev aldı. Sivil ressamlar kuşağınını ilk üyelerindendir. Resim sanatımızda iç mekan (enteryör) ressamı olarak tanınır. Camii içlerinin loş ve sessiz atmosferi resimlerinde gizemli bir görselliğig göz önüne çıkarır. Resmin kyasik tür sınıflandırılması dışında özel bir tema ressamı olarak öncülük yapmıştır.



Türk Resim Sanatı ( Çağdaş Dönem )

İbrahim Balaban

1921 yılında Bursa' da doğdu. Nazım Hikmet'i tanıyarak onunla birlikte hapiste resim çizmeye başladı. Resmin yanı sıra felsefe, sosyoloji, ekonomi-politik konularında pratik bilgiler edindi. 1961 yılında Yeni Dal Grubu ressamlarına katıldı. Resimlerinden dolayı tutuklandı. Saban ardındaki köylü figürüne ağırlık verdiği köy yaşamını kendine özgü bir resimsel düzen anlayışı içinde yorumladığı çalışmaları safyürek bir özle doludur.

Abidin Dino

1913 yılında İstanbul'da doğdu, 1993 yılında Paris'te öldü. İlk çalışmalarını Artist dergisinde yayımladı. 1933 yılında ise arkadaşları ile birlikte D Grubu'nu, 1940'ta ise Liman Ressamları (Yeniler) Grubu'nu oluşturdu. 1952 yılında kesin olarak Paris'e yerleşti. Değişik dönemlerde Fransa Plastik Sanatlar onur başkanlığı ve New York Dünya Sergisi sanat danışmanlığını yaptı. Resimleri, düşünsel ve görsel temeller üzerine oturur. Dönemsel çalışmaları birbirine bağlayan; bu düşünceselliğin, görselliğin sürekliliği ve kendi içindeki organik ilişkisidir. (bkz.Resim 1)

Ali Avni Çelebi

1904 yılında İstanbul'da doğdu, 1993 yılında öldü. 1918 yılında Sanayi-i Nefise'de öğrenim gördü. 1922 yılında arkadaşları ile birlikta Münih'e gönderildi. Yurda döndüğünde resim öğretmenliği yaptı.Yakın arkadaşları ile birlikte Müstakiller Grubu'nu oluşturdu. 1944 yılında 6. DRHS'de birincilik ödülünü, 1966 yılında Tahran Bienali Birincilik Ödülü'nü kazandı. Müstakiller Grubu ile çağdaş Türk resmine aşılanan yeni anlayışın öncüleri arasında yer alır. Hacimsel ******m ve kitle etkisi bu anlayışı belirleyen başlıca değerlerdir.

Aliye Berger

1903 yılında İstanbul'da doğdu, 1974 yılında öldü.Sanatçı bir aliden gelen Berger, 1. Dünya savaşı yıllarında okulu kapanınca boş zamanlarında desen dersleri aldı.1947-1950 yılları arasında J.B.Wright atölyesinde gravür çalışmaları yaptı. 1954 yılında AICA'nın İstanbul'daki genel kurulu nedeniyle Yapı Kredi Bankası'nın düzenlediği resim yarışmasında birincilik ödülü aldı. Resimleri, gravür tekniğinde olup yaşamını büyük ölçüde etkileyen Büyükada peyzajını ve yöre özelliklerini içerir.


Neşe Erdok

1940 İstanbul doğumlu. 1963'te İDGSA Resim Bölümü'nü bitirdi.1965-1966 yılları arasında İspanyol hükümetinin bursuyla Madrid'de resim çalışmaları yaptı.1967-1972 yıllarında, devlet bursuyla ENSBA'da resim, fresk ve vitray öğrenimi gördü.1973 yılında, "16. DYO Sergisi" özel ödülünü, 1979 yılında "2. İstanbul Sanat Bayramı, Yeni Eğilimler Sergisi" başarı ödülünü, 1980 yılında "14. DYO Sergisi" mansiyon, 1981 yılında "Vakko Büyük Resim Yarışması" birincilik ödülünü, 1986 yılında "Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü" nü aldı. Sanatçı, tekil figürü, anıtsal bir resim teması olarak, psikolojik boyutlarını ön plana çıkaracak anlatımcı bir uslupla yansıttığı çalışmalırında, anlam vurgusu ölçülü deformasyonlar içinde verilir.(Bkz.Resim 2)

Zeki Kocamemi

1900 yılında İstanbul'da doğdu, 1959 yılında öldü. 1916 yılında Sanayi-i Nefise'ye girdi. 1922 yılında Türkocağı hesabına Münih'e gönderildi. 1929 yılında yakın arkadaşı ile birlikte Müstakiller Grubu'nu kurdu. 1939 yılında DRHS'de "Atatürk'ün Cenaze Töreni" adlı tablosu ile birincilik ödülü kazandı. Resimlerinde doğa görüntüleri ve figürler, Cezanne estetiğinden kaynaklanan görüş uyarınca, hacim ve mekansallık ilkelerine göre biçimlendirilir.


Özdemir Altan

1931 yılında Konya'da doğdu. 1956 yılında İDGSA Resim Bölümü'nü bitirdi. 1971-1976 yılları arasında katıldığı bir yarışmada çeşitli ödüller aldı. 1948-1956 yılları arasında kübist çalışmaları dikkat çeker. 1960'lı yıllara kadar tuş tekniğine dayalı dışavurumcu elemanların ağırlıkta olduğu "romantik" dönem gözlenir. 1960'lı yıllardan sonra fantastik ve düşsel temalar kendini gösterir. 1970'te ise temalar halı sanatına yansır. Mekanik ayrıntıların kompoze edilmiş örnekleri üzerinde resmine de karışacak olan motifler halı desenlerinde yeni bir uygulama alanı bulur. Üçüncü boyut, renk, ışık ve derinlik gibi soyut kolajlar paralelinde ortaya çıkan yeni endişeler son dönem çalışmalarını biçimlendirmektedir.



Bir sanattır resim ilgilenelim, elimden geldiğince bilgi toplayıp sundum.

Saygılarımla

Benzer Konular

1 Mart 2009 / ThinkerBeLL Türkiye Cumhuriyeti
5 Ekim 2011 / Misafir Cevaplanmış
23 Haziran 2009 / ThinkerBeLL Türkiye Cumhuriyeti
24 Ekim 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
21 Mayıs 2009 / ThinkerBeLL Türkiye Cumhuriyeti