Alıntı
Cage adlı kullanıcıdan alıntı Bazen insanlar inanmak istedikleri şeylere hiç araştırma yapmadan işin kaynağına inmeden inanmak gibi bir yanılgıya varmaktadır...
Birincisi size kim türkiyede petrol oldugunu söyledi ?... Petrol çıkartamayacağımıza dair imzaladığımız sözleşmenin ismi nedir ve ne zaman imzalandı ?... Madem böyle bir sözleşme var peki Batmanda neden petrol cıkarabiliyoruz bu, sözleşmeye aykırı bir davranış değil midir?...
Ülkemizde elbetde petrol var ancak bu petrol yani Batmanda cıkardıgımız petrol dahi kalın, yani kalitesiz bir petroldür. Kalın petrolün işlenmesi maliyeti arttırıcı bir etkidir ve astarı yüzünü gecmese bile gereksiz maliyet artışına neden olmaktadır.
Gelelim sondaj konusuna işin dramatik yanıda zaten burada ortaya çıkıyor. Ülkemizin şansa harcayacak ne parası nede teknik bilsisi vardır kaldı ki ülkemizde petrolun cıktıgı en yakın derinlik 1300Mt dir... Bunun ne kadar bir masrafa yol açtıgını tahmin edin üstelik bu vurulan sondaların boş cıkma olasılıgıda oldukça fazladır... Şansa harcayacak parası yoktur dememin nedeni budur.
İkinci konuda bor ve diğer elementler konusu o konuda sadece şunu söyleyeyim biz ülkemizde daha nükleer enerji kurulmuş değil kaldı ki kurulmasına da karşıyız alın size bir paradox şayet nükleer enerjinin kullanılması gibi bir şeyden söz etmek gerekirse öncelikle onu kullanabilecek alt yapıya sahip olunmalı yada bu alt yapıyı kabullenmemiz gerekmektedir.
Burada yapmamız gereken en önemli şey bakış acımızı biraz değiştirmek baştada söylediğim gibi inanmak istediğimiz şeylere inanmak bizleri boş hayallere dalmaya itmektedir.
Türkiye ve Petrol
Tarih: 09.05.2003 Saat: 15:32
Konu:
Aşağıdaki söyleşiyi sonuna kadar okuyabilirseniz sanıyorum birçok konudaki, özellikle de petrol konusundaki, eksik bilgilerimizi tamamlayacaktır. Bu yazı Türkiye’nin stratejik kamu kuruluşlarını özelleştirme adı altında Türkiye'yi nasıl vesayet altına aldırmaya çalıştığını göstermesi açısından ders olur umuduyla...
Soru: Uzun yıllardır Türkiye'de petrol bulunmadığını duyarız. Son 20-30 yıldır da hiç kimse petrol sözü etmez olmuştu. Sonra siz çıkıp televizyonlarda "Türkiye'de çok zengin petrol yatakları var." dediniz. Sizi teyit eder bir konuşmayı da Hava Kuvvetleri Komutanı Cumhur Asparuk Pasa yaptı. Bu söylenenlerin aslı nedir?
Soru: Herhâlde bu konunun önemine binaen olsa gerek, yazılarınızda "Kurtuluşumuz Petrolde" temasını durmadan isliyorsunuz.
Dr. Emre: Evet, Kurtuluşumuz gerçekten petrolde. Sizin de belirttiğiniz gibi; Cumhur Asparuk Pasa, meclisin açılışı münasebetiyle verilen davette gazetecilere: "Bırakın Afganistan’ı, Türkiye'ye bakalım. Size;'6000 metre derinlerde, dünyanın en zengin petrol yataklarına sahibiz' desem, inanır misiniz?" seklinde bir cevap vermişti. İşin aslı şu: Paşa'ya Hindistan'da bulunan bir uzay üssünde, yüksek rütbeli bir Amerikalı subay; "Biz uydu ile araştırma yaptık, Türkiye'de çok zengin petrol yatakları var. Fakat 5-6 bin metre derinde" diyor. Biz bunu daha önceden biliyorduk. Paşa'ya, ve tabii tüm devlet erkânına, gerek petrol konusunda, gerekse diğer konularda hazırladığımız raporları yıllardır yolluyoruz.
Soru: Peki, hâl böyleyse, neden hâlâ enerjide, daha doğrusu petrolde dışa bağımlıyız? Bildiğim kadarıyla, ülkemizde çıkan petrol, ihtiyacımızın onda birini bile karşılamıyor. Ülkemizde petrol aramacılığı ne durumda?
Dr. Emre: Ülkemizde petrol aramacılığı tek kelimeyle felâket. Her geçen gün de daha da kötüye gidiyor. Oysaki bu konuda Yüceler Yücesi Atatürk'ün emri var. Ekonomik bağımsızlığımızın temini için, süratle petrolümüzü bulup isletmemizi emrediyor. Nitekim O'nun zamanında, bu işe dört elle sarılınıyor. 1934 yılında Trakya'da / Mürefte'de doğalgaz bulunuyor. O gün açılan kuyulardan çevredeki fabrikalar bugün bile faydalanıyorlar.
1926 yılında 792 sayılı Petrol Kanunu çıkarılıyor. 1933 yılında "Petrol Arama ve İsletme İdaresi" kuruluyor. 1935 yılında da MTA yani "Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü" kuruluyor. Görüldüğü gibi, her iyi iş gibi bunlar da Yüce Atatürk'ün devrinde yapılıyor. O devirde ciddi gayretler var. Türkiye'de 1953-54 yılları, petrol açısından dönüm yıllarıdır. İran’da Musaddik var. Petrolü millileştiriyor. Amerika Türkiye'ye bir nevi çıkarma yapıyor. Biliyorsunuz ayni yıl, üç önemli kanun çıkarılıyor. Elit'in Türkiye'ye ciddi olarak yüklendiği yıldır bu yıl. Tabii o zamanki durumu, bugünkü durumla karşılaştırmamak gerek. Bugün, Türk Devleti’ni ve ulusunu tamamen yok etmek üzere saldırıyorlar. Şimdiye kadar yüzlerce kanun çıktı. Halk arasında "Derwish Kanunları" diye adlandırılan kanunlardan her biri ülkeyi tamamen bitirmek için yeter de artar bile.
Soru: 'Petrol açısından dönüm noktası' sözü ile neyi kastediyorsunuz?
Dr. Emre: Şunu demek istiyorum: Bu 1954 yılında 6326 sayı ile kabul Edilen petrol kanunu, Türkiye'de petrol çıkarmak için değil, Petrol ÇIKARMAMAK için yapılmış bir kanun. Bu kanunun satır aralarına konan maddelerle, Türkiye'nin Kuzeydoğusu’nda petrol aranması yasak ediliyor ve bir de her petrol şirketine, bir yılda sadece on (10) delik açma izni veriliyor. Dikkat ediniz, milli şirket Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı da dahil bu kısıtlama ve yasaklara. Yüce Atatürk'ün emrinin tam aksine, petrol kanununu biz ABD kökenli Elit Max Ball'a yaptırıyoruz ve bunu TBMM'de kabul ediyoruz. Ve kendimize, kendi ülkemizde petrol aramayı yasaklıyoruz.
Düşünün ki, petrol Kuzeydoğu Anadolu'da neredeyse yüzeyde akıyor. Bu bölge Hazar ve Kafkas petrollerinin uzantısı. İnsanın kahrolmaması mümkün değil, bu kanunu kabul edenleri affetmesi mümkün değil. İnsan vatanına nasıl ihanet eder? Türk ulusuna bu bölgede yıllarca petrol aramak kanunla yasak edilmiş. Bu utanç verici, haince uygulama, ne yazık ki 1980 yılına kadar sürmüştür. 1980 sonrası, Enerji Bakanı olan Serbülent Bingöl beye telkin edilmek suretiyle, bu yasaklar petrol kanunundan çıkarılmıştır.
Soru: 1980'e varana kadar, anlaşılan hiç bir şey yapılmamış.
Dr. Emre: Hayır, öyle değil. 27 Mayıs Devrimi idaresi, biliyorsunuz çok önemli isler yaptı. Bunlardan bir tanesi, o meşhur demokrat Anayasadır. "Türkiye Cumhuriyeti Devleti sosyal bir hukuk devletidir." sözü vb. Kanun Komisyonu Başkanlığı da dahil birçok önemli görevleri üstlenmiş olan Sayın Ihsan Güven'in petrol konusunda çok büyük hizmetleri var. Ihsan Bey bir heyet hazırlayıp Amerika'ya göndermiştir. Heyetin görevi, derine yani 5-6 bin metreye inebilecek sondaj makineleri satın almak. Bütün uğraşılara rağmen ABD Elit'i, bu makinelerin satışına izin vermiyor. Bu kez ayni heyet, ayni gaye için Sovyetlere gönderiliyor. 10 makine için anlaşmaya varılıyor. Makinelerden birisi geliyor. 27 Mayıs idaresinin görevden ayrılmasından sonra ise, Diğer 9 makinenin gelmesi durduruluyor. Gerekçe; 'makinelerin solcu olması'. Aklınız alabiliyor mu? Makineler solcuymuş. şimdi TPAO'nun elinde olan tek derin sondaj makinesi bu. Tabii o da hâlâ iş görebilir durumda ise.
Soru: Siz, Türkiye'de petrolün genel olarak derinde 5-6 bin metrede olduğunu söylüyorsunuz. Ama TPAO'nun elinde derin sondaj makinesi olmadığını da iddia ediyorsunuz. Yani TPAO derinde petrol arama imkanına sahip değil mi?
Dr. Emre: Derine inecek sondaj makineniz yoksa, gayet tabii arama imkanınız da yok. Aklın yolu bir değil mi? Geçenlerde bir arkadaşım TPAO ile görüştü. Israrla sondaj makinelerinin sayısı, kabiliyeti ve kapasiteleri ile ilgili sorular sordu. Derine inebilen kaç makinemizin olduğunu sordu. Hiç cevap vermediler. Söyledikleri tek şey; "Siz neden bunlarla ilgileniyorsunuz?" oldu.
Soru: Söyledikleriniz çok ilginç. Bu durumda TPAO ciddi olarak ele alınmalıdır. Durum neredeyse bir güvenlik sorunu gibi görünüyor. TPAO'nun durumu nedir Ümit Bey?
Dr. Emre: Efendim, demin dedim ya; 6326 sayılı petrol kanunu, 6327 sayılı kanunla kurulan TPAO'nun daha başlangıçta elini kolunu bağlamıştı. Hani şu senede '10 delik sınırlaması ve Kuzeydoğu Anadolu'da petrol arama yasaklamasından' söz ediyorum. Bütün bunlara rağmen, yurtsever jeologlar, jeofizikçiler ve idari kadrolardaki memurlar tarafından çok önemli işler başarıldı. Bir kere Türkiye'de Şimdiye kadar yapılmış tüm jeolojik ve jeofizik araştırmalar TPAO kadrolarınca yapılmıştır. Bildiğim kadarıyla 22-24 yabancı şirketin Türkiye'de petrol arama imtiyazı vardır. Bunlar sahaların imtiyazını almışlar, ama hiç bir jeolojik, jeofizik araştırma yapmamışlardır. Eğer yapmışlarsa da devede kulak. Yararlı her türlü Çalışma için bu vatansever kadrolara teşekkür ve vefa borçluyuz. Fakat, Elit'in dikte ettirdiği politikalar sonucu artık bugün TPAO'yu bir mevta olarak kabul edebiliriz.
Soru: TPAO'nun durumunu baştan bugüne özetler misiniz? Ben şahsen bazı şeylerin aslını tam olarak bilmiyorum. Sanırım halkımız bu konuda daha da az bilgiye sahip.
Dr. Emre: Hemen, bastan sunu söylemek gerek. TPAO'nun tek elden yönetildiği, henüz içinden Tüpraş, Botaş vb. gibi kuruluşların çıkarılmadığı devirde bir uyum vardı ve bazı iyi şeyler yapılabiliyordu.Yani, TPAO'nun parçalanmadan önceki durumundan bahsediyorum. Ne yazık ki,TPAO yıllar içinde parçalanarak yok olma aşamasına getirilmiştir. Eskiden de TPAO'ya hep sekte vurulmuştur. Fakat şimdi öyle bir duruma gelindi ki, bir yandan Bakan Derviş, personel çıkarılmasını istiyor, Diğer yandan en verimli petrol bölgesi olan Adıyaman’da TPAO'nun arazi arabaları satılığa çıkarılıyor, öte yandan bütçesi sıfırlanıyor ve artık TPAO, Elit'in büyük şirketlerinin ibrik taşıyıcısı durumuna getiriliyor. Şimdi size bazı bilgiler vereceğim. Bunlar son derece önemli bilgiler. Sizde o zaman vahametin boyutunu daha iyi göreceksiniz. TPAO'nun kurulduğu günden bugüne kadar açtığı kuyu sayısı, kimilerine göre 2000, kimilerine göre 1600. Düşünün, tam 48 yılda sadece bu kadar. Şimdi size ABD'nin bir yılda açtığı kuyu şayisini söyleyeyim: 80 000.
Evet yanlış duymadınız, seksen bin. Evet, sadece bir yılda açılan kuyu sayısı bu! TPAO'nun açtığı bu kuyuların sadece bir kısmı arama sondajı. Diğer bir kısmi başka maksatlarla açılmış. TPAO'nun kurulduğu günden bu yana, ürettiği petrol aşağı yukarı 50 milyon ton. Şimdi ben size; 'Türkiye yılda 28-29 milyon ton petrol tüketiyor desem', bu 50 milyon ton petrol Türkiye'nin iki yıllık ihtiyacını bile karşılamaz. Kaba hesap 50 yıl 50 milyon ton. Buna üretim mi dersiniz?
Soru: Türkiye'nin yıllık petrol üretimi ne kadar?
Dr. Emre: Son rakamlara göre, aşağı yukarı 3,5 milyon ton.
Soru: Neden bu kadar az? Demin TPAO'nun yeterli sondaj makinesine sahip olmadığını söylediniz. Bunun gerçek sayısı ne kadar? TPAO'nun bütçesi ne kadar?
Dr. Emre: TPAO'nun elinde bazılarına göre 15, bazılarına göre de 18 sondaj makinesi var. Bunların tamamı 3 bin metrenin altına inemiyor. O Rusya'dan gelen hâlâ iş görüyorsa eğer, bu hesaba göre bir (1) derin sondaj makinesi var demektir. Bir önceki TPAO yönetim kurulu başkanının ifadesine göre TPAO'nun 120 milyon dolar olan bütçesi 30-40 milyon dolara indirilmiş durumda. Takdir edersiniz ki, böyle bir dramatik kısıntı, kurumu felç etmeye yeter. Bir normal sondajın masrafının 2 milyon dolar olduğu göz önüne alınırsa.
Soru: Ben de şimdi tam onu soracaktım.
Dr. Emre: Evet, normal bir sondaj bu fiyatlara. Fakat sondaj denizde ya da derinlerde yapıldığı zaman bu rakam tabii yükseliyor. şimdi TPAO'nun zaman içinde tedrici felç olusunu, yurt içi yatırımlarındaki rakamlara baktığımızda da görebiliyoruz. Örneğin, 1992 yılında 182 milyon dolar yurtiçi yatırım yapılırken, her yıl bu rakam belirgin olarak düşmüş, 1998 yılında da 57 milyon dolara kadar inmiş. 2002 yılında öngörülen yatırım sadece 28 milyon dolar. 1995-99 yılları arasında sondaj için sadece 7 milyon dolar harcanmış. Yıllık ortalama bir milyon dolardan biraz fazla eder. Bu rakamlar trajikomik bir gerçeğin ifadesidir. Neden mi? En ucuz sondaj 2 milyon dolar da ondan. Lütfen hortumlanan bankaların içini doldurmak için milletin ödediği milyar dolarları düşünün.
Soru: İnanılır gibi değil. İnsan sormadan edemiyor; TPAO ne yapıyor Allah aşkına?
Dr. Emre: Ben de merak ettim ve araştırdım. Olanları duyunca siz de inanamayacaksınız. Efendim, petrol denizi üzerinde oturan Türkiye'de sanki her şey kurumuş gibi, TPAO yurt dışına açılmış durumda. Kara paranın aklanma cenneti diye bilinen Jersey adalarında, TPIC diye bir şirket kurmuşlar. Bununla yurt dışında petrol arayacaklarmış. 'Peki şimdiye kadar ne yaptın' diye sorduğumuzda, verilen cevap da ilginç. İnanılır gibi değil ama, Avustralya'dan Mısır’a, Kazakistan'dan Pakistan'a varıncaya kadar bir sürü yerde sözde petrol aramışlar. 'Hani ne yatırdın, ne kazandın, bulduğun petrol nerde' diye sorulduğunda da alınan cevap, insanın kanını donduran cinsten. Bundan 2 yıl öncesine kadar yurt dışında harcadıkları para 870 milyon dolar. Şimdiye kadar geri dönen para ancak 300 milyon dolar. Yani, 570 milyon dolar batmış. Bu rakamlar Ali Türkoğlu'na ait. Yani TPAO'nun yönetim kurulu başkanına. Düşünün lütfen, bu ülkede petrol adına neredeyse bir çivi çakmayacaksın, ama yurt dışında, inanılmaz bir savurganlıkla 570 milyon dolar batıracaksın. Takdir edersiniz ki, savurganlık kelimesiyle söylenmesi gerekenlerin en hafifini ve kibarını söylüyorum. Yoksa bunun adının ne olduğunu herkes takdir eder.
Soru: İnsanın bunlara inanası gelmiyor.
Dr. Emre: İnanın efendim inanın! Bu ülkede "Olmaz olmaz deme. Olmaz olmaz." TPIC'in yurt dışı yatırımı 1994 yılında 78-79 milyon dolar. 1995'de bu meblağ 110 milyon dolar olmuş. Her yıl bu rakam düzenli olarak artmış, 1998 yılına gelindiğinde de 146 milyon dolar olmuş. Bu yetmezmiş gibi, elde bulunan bir kaç tane doğru dürüst delicilerin de, yurt dışı aramalarına tahsis edildiğine dair basında haberler çıkıyor.
Soru: Bu söyledikleriniz doğru ise, halimiz son derece vahim demektir. Peki TPAO çalışanları ne yapar?
Dr. Emre: Resmi rakamlara göre, TPAO'da 3900 küsur personel var. Mühendislerin arazide yapacakları çalışmalar için harcırahları o kadar az ki, bu harcırahla ne otelde kalınır, ne yemek yenir, ne de yol gidilir. Demin de söyledim ya, 'bütçe neredeyse yoka indirildi' diye.
Bu yüzden 2001 yılında TPAO, ancak 2 sismik, 1 de grafite takımı çıkarabildi. Söylendiğine göre, 2002 yılında bütçenin bu halinden dolayı, artık ne sismik ne de grafite takımı araziye çıkaramayacak.
Hoş bunları yapsa da, pek önemi yok ya, asıl önemli olan uydu araştırmaları. TPAO'da çalışan jeolog ve jeofizikçilerin maaşları 300 dolar ya da biraz daha fazla. Sanıyorum en çok kazanan, aylık 750 dolar ücret kazanıyor. TPAO'nun kaliteli elemanları, yıllardan beri TPAO'yu terk ediyorlar. Yurtdışında 5.000-10.000 dolara iş buluyorlar.Say ki, elinde kaliteli elemanlar var ve bunlar cansiperane çalışıyorlar. Elinde delicin yok ki. Toplam 15 tane. Bunun da birisi derin delici. Eski, yaşlı, demode oluşları da cabası.
Burnumuzun dibindeki Romanya’nın 8000 delicisi var. Lütfen karşılaştırır mısınız rakamları.
Eğer son bir kaç yılı şöyle üstünkörü incelesek, göreceğimiz manzara bir felaket. Yıllık sondaj sayısı hızla düşüyor. TPAO elinde bulunan ruhsatları, süratle Elit'in şirketlerine devrediyor. Biliyorsunuz, son olarak Ergani'de 34 graviteli kaliteli petrol bulunmuştu. Daha sonra sayıya çıkardılar, efendim, su çıktı falan diye. Diyelim doğru, su çıktı. Çok hızlı delip derine gitmiş olabilirsin. İyice araştırma yapsana.
Petrol yatağının yönünü tayin et. Petrolün yönü istikametinde delikler del. Ciddi araştırma yap. Bunları yapmak yerine, basından öğrendiğimiz ne? Ergani bölgesinin imtiyazlarının % 50'si Perenco'ya devredilmiş. Neden? Ne ilgisi var, Perenco şirketinin TPAO'nun imtiyazlı bölgesiyle? Bunlar nasıl şeyler. Sıhhatli bir aklın bunları anlaması, temiz bir vicdanin da olanları kabul etmesi mümkün değil.
Efendim, bilmem biliyor musunuz, bir müddet önce Doğu Karadeniz'de, TPAO ve ARCO şirketi birlikte, deniz içinde ortak bir proje başlattılar. Liman 1 ve Liman 2 projeleri. Sonra bu proje yarıda kaldı. ARCO çekildi. TPAO'nun bu projedeki zararı 60 milyon dolar. Bu konu ile ilgili olarak Oyman Sayer'in iddiası; biraz daha derine inmeleri gerektiği. Del, 60 milyon sokağa at, fakat birkaç yüz metre daha delmen gerekirken vazgeç. Olur mu böyle şey? Şimdi ne oldu, ARCO'yu BP satın aldı. Şimdi BP Doğu Karadeniz'de 8000 metreye inecek, iki kuyu açma projesini başlattı. Bu konu ile ilgili bir sürü laf yazıldı, çizildi. Yok efendim, projenin mâli yükünü BP çekecekmiş. Bu masraf 13,5 milyon dolarmış. Bir ay sonra yok efendim masraf 50 milyon dolar olacakmış, vb. vb. iş kılıfına uyduruldu. Şimdi duyduğumuz bu projede hisseler %75 BP, %25 TPAO olarak belirlenmiş.
Rica ederim, neler oluyor? Hani 1980'den sonra düzeltilen petrol kanununda, petrol arayan yabancı şirkete denizde %45, karada %35 hak verilmişti. Bu %75 neyin nesi? BP'nin Doğu Karadeniz'de 8000 metreye inen iki kuyu açma projesi bile, bu bölgede zengin petrolün olduğunun bir kanıtı değil mi? Görünen o ki, Allahoglu Elit bizi giderek her şeyimizle teslim alıyor. Bir söylenceye göre, bu bölgenin, arama işletme imtiyazı tamamen BP’ ye devredilmiş. Bu duruma daha fazla tahammül edilemez.
Lütfen, dikkat ediniz. En zengin petrol bölgelerimizden birisi olan Seyhan-Ceyhan-İskenderun Körfezi, yani Çukurova’nın imtiyazı Amty Oil tarafından alınmış. Adam nerede, ne kadar petrol olduğunu uydu vasıtasıyla, yıllar önce tespit etmiş. Elit, hızla tüm Türkiye'nin ruhsatını istiyor. Şimdi hiç hareket etmiyorlar. Adeta nefes almıyorlar.
Endüstri Bölgeleri Kanunu çıktı. Şimdi Nitelikli Sanayi Bölgeleri Kanununun çıkmasını bekliyorlar. ABD kongresi, bu hususu görüşüyormuş. Bugünkü gazetede yazıyordu. Şimdiye kadar çıkan Derviş Kanunlarıyla Türkiye'yi %80 teslim aldılar. Atı alan Üsküdar’ı geçti bile. Şimdi son vuruşlarla ülkeyi tamamen teslim alıp, takatsız düşürdükten sonra, her yerden petrolü aynı anda çıkartacaklar. Onu bekliyorlar. Bunu da, bizimkilere iyice benimsettirmişler. Ali Türkoglu, "... ancak biz tamamen bütün masrafları, kendisinin karşılayacağı şirket arıyoruz... Türkiye Petrolleri artık şu kararı verdi. Mutlaka majör petrol şirketleri ile birlikte hareket edecek". Buna havlu atmak denir. Bu 'ben yokum artık' demektir. TPAO'nun ülkemizde maliyetin düşük olduğu yerlerde dahi arama yapmamasının sebebi iste bu teslimiyetçi tavırdır.
Soru: Yazılarınızda ve televizyonlardaki programlarınızda, sürekli olarak Uydu Araştırmalarından bahsediyorsunuz. Bu yeni bir yöntem mi? Eski yöntemlerle petrol aramak zor, zahmetli ve pahalı olduğu için mi, bu yöntemi salık veriyorsunuz?
Dr. Emre: Özet ve anlaşılır olması bakımından şöyle söyleyeyim. Elit'in petrol şirketleri, uydudan petrol arama amaçlı şirketler kurup, bir çok alet geliştirdiler. 1972 yılından itibaren de dünyanın önemli petrol yataklarını bu yöntemle tespit ettiler. Nitekim Türkiye'de de bu amaçla çalışmalar yaptılar. Genel Kurmay bu işle ilgili olarak, yer istasyonlarında görev yapacak kişi ve bilim adamlarını tespit ve tayin etti. Bu araştırma sonucu elde edilen dokümanların birer nüshasının bize verilmesine rağmen, bu yeni teknolojiyi bilen ve bulguları değerlendiren yetişmiş elemanımız olmadığı için, dokümanlar kıymetlendirilemedi. Zamanla da kaybolup gittiler.
Fakat bildiğimiz bir şey var. Bu çalışmalar sonucu Türkiye'nin çok zengin, fakat çoğunluğu derinde petrol yataklarına sahip olduğu bilgisi insanımız arasında yayıldı. Bugün bu teknikler daha mükemmelleştirilmiştir,kullanılması kolaylaşmıştır. Uydu yanında, uçakta bile taşınabilen, güvenilirliği yüksek aletler geliştirilmiştir. İşin aslı, ışığın kullanılması ve bu vasıtayla petrol ve gaz alanlarının tespit edilmesidir. Bir örnek olması bakımından sunu söyleyeyim; Sudan'da bir petrol şirketi, sismik metotla 27500 km2'lik bir bölgeyi 2 yıl boyunca, 17 milyon dolar masraf yaparak araştırmıştır. Sonuçta önemli bir bulgu elde edilememiştir. Oysa aynı bölgenin uydu ile yapılan araştırması sadece 2 ay sürmüş, masraf da sadece 165 bin dolar olmuştur. Üstelik de 2 potansiyel bölge tespit edilmiştir. Yani, süre de, masraf da çok az. Güvenilirlik ise çok yüksek.
Soru: Bu metoda tek başına mı kullanılıyor? Daha doğrusu, klasik yöntemler hangisi? Bunların sonuçları ve güvenilirlik dereceleri ne?
Dr. Emre: Şöyle söyleyelim. Hiç bir metoda tek başına bu iş için yeterli değil. Artık bütün metodlar bir araya getiriliyor. Sonuçlar bilgisayar programlarıyla değerlendiriliyor ve artık petrolün varlığından, rezervin durumundan, kesine yakın bilgiler elde edildikten sonra, petrol çıkartmak için sondaj yapılıyor. Ali Türkoglu bile, 'artık 2 kuyudan birinde petrol bulunabiliyor' diyor. Biz de kendisine soruyoruz, nerde? Ne duruyorsunuz?
Metodları sormuştunuz. En bilinenleri Manyetik, Grafite ve Sismik metodular. araştırma maksatlı yapılan sondajlar vasıtasıyla, zeminin jeolojik yapısı değerlendiriliyor. Petrol aramasında önemli olan şey; "yaş, taş ve kırık". Bu bir nevi slogan olmalı. Örneğin, TPAO elinde atıl duran ve bir iş yapamayan jeologlarını salsın araziye. Taşları, fosilleri değerlendirsinler. Yani kısaca şunu söyleyeyim. Yeraltındaki hidrokarbon yani petrol, yeryüzüne bir yolunu bularak çıkar. Bu ya sızıntı seklindedir ki, bu yolla petrol arayıcılığı ta başlangıçtan beri var. Ya da fay hatlarından, kaya yüzeylerinden hidrokarbon gaz halinde sızar. İşte bu hidrokarbonun varlığını, uydu aracılığıyla tespit etmek, uzaktan (uydu) algılamanın, aramanın esasıdır. Türkiye elindeki bütün olanakları seferber ederek, bu yolu devreye sokmalıdır. Şimdi artık bir çok ticari şirket, hem de çok ucuz fiyatlara bu olanağı sunmaktadır.
Soru: Eskiden beri söylenir, durur. Türkiye'nin birçok bölgesinde, kendiliğinden yer yüzüne çıkan petrolden bahsedilir. Abartma mıdır bilmem ama, bazı yerlerde dere gibi aktığından bahsedilir.
Dr. Emre: Bunlar doğrudur. Tabii bir kısım söylenceler de abartılmıştır. Bu normaldir. Örneğin, Eğridir’de Yağlı Su Deresi bunlardan birisidir.Yeşil bir dalı alıp, bu dereye batırın ve çakmağı çakın. Bakın nasıl alev alev yandığını göreceksiniz. Yalnız bu sorunuza cevap vermeden önce bir şeyi belirteyim. Geçenlerde bir televizyonunda petrol ile ilgili bir söyleşi yapıldı. Ersan Petrolün sahibi Oyman Sayer bir soru üzerine; 'bugüne kadar 37 sondaj kuyusu açtığını, bunun 34'ünde petrol bulduğunu' söyledi. Bu çok yüksek bir oran.
Efendim, Türkiye'de petrol olduğunu Türk'ten başka herkes biliyor diyebiliriz. Daha 1922 yılında ABD'nin gayri resmi Ticaret Ataşesi; 'Türkiye'nin Musul, Erzurum ve Van bölgelerinde çok zengin petrol yataklarının varlığını' rapor ediyor. Hâtta bu bilgiyi, o devrin en büyük 2 petrol şirketinden biri olan Standart Oil'in İstanbul’daki temsilcisine bile bildiriyor. Bunlar ABD'nin şimdilerde yayınlanan belgeleriyle açıklandı. Tarihe Mr. % 5 yakıştırmasıyla geçen meşhur Gülbenkyan, yüzyılın başında, zengin petrol bölgeleri diye adlandırdığı Türkiye, Ortadoğu ve Arabistan yarımadasını içine alan "Kırmızı Hat Anlaşması"nı yapıyor.
Bu Gülbenkyan, biliyorsunuz Atatürk'e yapılan İzmir suikastına karışmış Maliyeci Cavit'in beraberinde Londra'ya götürdüğü adam. Maliyeci Cavit Londra'dan dönerken bu Gülbenkyan'a, Osmanlı adına görüşmeleri yürütmesi için bütün yetkiyi devrediyor. Musul petrollerinin getirdiği rantla bu adam çok zengin oldu. Daha sonra biz Musul'u kaybettik. Bu Gülbenkyan ise, bunun rantını topladı. Şimdi de vârisleri bununla geçiniyorlar.
Bilindiği gibi, patronu Maliyeci Cavit, İzmir suikastından dolayı idam edilmiştir. 1932 yılında Hassen Halet Işıkpınar'ın Türkiye petrol yatakları hakkında raporu var. Rapor çok ilginç. Van'da, Erzurum Katranlı'da, Divani Hüseyin bölgesinde petrol bulunduğunu yazıyor. Naftik kasabasında 1-2 metre derinliğinde açılan kuyulardan petrol çıktığını belirtiyor. Bu raporda, ayrıca Pellek'de, Hasan Kale'de, Zaho'da, Kastamonu'da, Gelibolu yarımadasının kuzeyinde, Keşan yakınlarında, Konya Kavalı'da, İznik’te, Sinop'ta, Trabzon'da, Sürmene'de, Antalya Yanartaş'ta petrol bulunduğu belirtiliyor. Işıkpınar raporu Fransızca kaleme almış. İnsanin içinden, bunca yıldır Fransızca bilen birisinin eline nasıl geçmemiş bu rapor demek geliyor. Bugün bu rapordan söz etseniz, anlamsız gözlerle yüzünüze bakıyorlar. Sadece bu kadar değil ki: Aleksanders's Gas and Oil'in Internet kösesindeki bilgiye bakin. 1998 yılındaki Adana depreminden sonra Ceyhan bölgesinde Petrol kendiliğinden yüzeye çıkıyor, kilometrelerce çıkıyor.
Bir sürü söylenti çıkarılıyor. Boru hattı sızıntısı falan gibi. Sonunda resmi olarak tespit ediliyor ki, bu kendiliğinden sızan petroldür. TPAO tarafından başlangıçta bir iki göstermelik demeç veriliyor. Mesele daha sonra unutuluyor. Daha doğrusu unutturuluyor. Bu tip olaylar Ceyhan bölgesinde çok sık rastlanan şeyler. Gazetelere yansımıştı. Ceyhan’ın Soysalı köyünde deprem sonrası, bir yurttaşımızın tarlasında petrol çıkmıştı.
Daha sonra bu yurttaşımız, bir televizyon programında açıkladı. Kendisi TPAO yetkililerini ısrarla davet etmiş. Gelenler gönülsüz. Petrol olduğu resmen tespit edilmiş. Uzun uğraşmalarından sonra kendisine verilen cevap; "Buralarda petrol arama imtiyazı Amerikalılar'a ait. Bir şey yapamayız." Buyurun cevabı.
ANAP eski milletvekili İlhan Aras; Erzurum Pasinler'de, Rusların açıp, çekilirken kapattıkları petrol kuyularını keşfeden MTA'ya mensup iki mühendisin, bu uğurdaki uğraşlarını anlatmıştı bana. Bafra’nın bir köyünde, Sanıyorum Doğanca idi, bir çok aile kendi tarlalarından çıkarttıkları doğalgazı hâlâ mutfak ve ısınmada kullanıyorlar. 54-55 yıl önce Adana'nın Ali Hoca köyünde doğalgaz bulunmuştu. Doç. Metin Mihçakan, kendisiyle yapılan söyleşide; Barbes bölgesinde TPAO ve Shell'in ayrı ayrı açtıkları kuyularda, gaz ve hafif bir petrol olan zengin Yogusuk bulduklarını belirtmişti. TPAO'nun Adıyaman bölgesinde açtığı birçok kuyuda petrol bulundu. TPAO anlaşılmaz bir şekilde bu kuyuları terk etti. Terk ettiği kuyuların bir kısmını daha sonra Ersan Petrol ıslah etti.
Şimdi sadece oradaki bir kuyudan saatte 20 varil petrol çekiliyor.
Biliyorsunuz bir kaç yıl önce, Ege bölgesinde Alaşehir’de 1700 küsur metrede petrol bulundu. Ege'de petrol olduğu biliniyor. Bilim adamları burası için; "Bölgede yüksek potansiyel var. Burada yoğun arama faaliyetleri yapılması gerekir." dediler. Ne oldu? Sanki ölü toprağı serpilmiş. Çıt çıkmıyor.
Oysa Yunan bölgesinde 2 petrol kuyusu faaliyete geçmiş durumda.
Manisa'da da bir depremden sonra yüzeye petrol sızmıştı, hatırlarsınız.
Batman, daha doğrusu Güneydoğu Anadolu Arap levhasının bizim sınırlar içinde kalan kısmı.
Biliyorsunuz Arap kıtası bizi devamlı itiyor. yılda 4-4,5 cm. Bu bölgede petrol çok. Daha geçenlerde Ceylanpınar bölgesinde 2,5 milyar varil petrol rezervi tespit edildiği gazetelerde yazıldı, televizyonlarda söylendi. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Soru: Petrol meselesi çok önemli. Konuştukça da ilginçleşiyor. O yüzden de söyleşi bir hayli uzadı. Gördüğüm kadarıyla olay çapraşık. Peki sizin bu söylediklerinizi devlet adamlarımız bilmiyorlar mi?
Dr. Emre: Bilmez olurlar mi? Tabii biliyorlar. Biliyorlar ama, arada Sırada tek tük çıkan cılız seslerin dışında "görmedim, duymadım, söylemedim"i oynuyorlar. Örneğin, en uzun zaman görevde kalmış olan Süleyman Demirel'i alalım. Bir devir onun yakın Çalışma arkadaşlığını yapmış Adnan Başer Kafaoglu'ndan dolaylı yoldan biliyorum ki, kasasında "Top Secret" baslıklı petrol dosyası vardı. Türkiye'nin zengin petrolünü biliyordu.
Bakın, 1999 yılında TPAO bünyesindeki bir iç yazışmada ne söyleniyor?
"İstanbul’da düzenlenen International Petrol ve Gaz Fuarında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel yaptığı konuşmada 'Türkiye'de petrol aramacılığı yeterince yapılmamıştır... Gelişen teknolojiler kullanmalıyız. Türkiye'de petrol vardır'." mealinde sözleri söylüyor
Demirel. Peki sonuç ne? Kocaman bir sıfır. Lütfen dönüp son 6 ile 8 ayın gazetelerini bir karıştırın. Göreceğiniz şey, Türkiye'nin TPIC vasıtasıyla Kuzey Irak bataklığına çekilmek istendiğidir.
Zaten hiç işimiz olmadığı halde Afganistan'a gittik ya. Yok efendim, Barzani bölgesindeki Kürt oil ile Türkiye anlaşma yapmış, güya 3000 kuyunun açılma işi TPAO'ya verilmiş. Bu haberleri yazanlar, düşünmezler mi ki, TPAO 50 yılda ancak 1500 kuyu açabilmiş. Bunun iki katını Kuzey Irak'ta açacak öyle mi? İnsan güler buna. Vay efendim, Irak'a yapılacak saldırıda Türkler, Kuzey Irak petrollerinden verilecek pay ile razı edilmişler. Pazarlık tamammış.
Bunlar akıl kârı işler mi? Olur mu böyle şey? Sen kendi ülkende delik delme, git el alemin hem de hır gürün sebil olduğu yerde petrol çıkarmaya kalk. Öte yandan senin kendi sonunu hazırlamak için kurulacak Kürt devletine yardım et. Yani kendi ellerinle Kürt devletini kur. Bunu yapanların ya deli olması gerek ya da Yüce Atatürk'ün bizlere söylediği: "Memlekette iktidara sahip olanlar GAFLET, DALALET, hatta . " kehanetini....! Ya Turgut Özal'a ne dersiniz? Prof. Ültanir'in bir sorusu üzerine, Bay Oyman Sayer'in cevabi söyle. Özal’ın kelime kelime cevabi aynen su: "...Türkiye'de bulunacak petrolün ve gazın bir önemi yoktur. İstediğimiz ülkelerden alırız." 'Türkiye'de bulunacak petrolün ve gazın önemi yokmuş'!!
Söze bakin.
Sen tükettiğin petrolün %89'unu, gazın da %94'ünü dış alımla temin et. Dışarıya %99 bağımlı ol. Bütün bunlar için yılda ödediğin 6-7 milyar dolardan vazgeçtim. Ha bu söz, 1960'li yıllarda söylenmiş olsaydı anlardım. Çünkü o zaman petrolün varil fiyatı 3 dolardı. O zamanlar bugünkü gibi enflasyon derdimiz de yoktu. Daha doğrusu vardı, ama böyle değildi. O gün de dış borçlarımız vardı ama bugün olduğu gibi ülke bağımsızlığını bu ölçüde tehdit etmiyordu. Daha sonra benzin fiyatları 12 dolara fırladı. Bu fiyatlarda bile basiretli devlet adamları, kendi petrolümüzü çıkartmak için teşebbüse geçmek mecburiyetinde idiler. Daha sonra 1973 yılında patlak veren krizle fiyatlar 30 hatta 40 dolara fırladı. Artık bu durumda kendi petrolümüzü çıkartmamız şart olmalıydı. Daha doğrusu ne yapıp yapıp petrolümüzü çıkartmalıydık. Biliyorsunuz Elit dünyayı petrol vasıtasıyla köleleştiriyor. Ecevit'e gelince, Ecevit kendi durumunu en iyi ifade eden siyasetçi. Bir işçi liderine söylediği; "IMF'nin kucağına düşen istihdamı, yatırımı düşünemez." cümlesi her şeyi söylüyor.
Şimdi söyleyeceklerime inanamayacaksınız. Biz geniş bir arkadaş grubu olarak ülkenin her konusunda, tamamen bilimsel olarak ve belgelerle çalışır, bu konuları raporlaştırır, devletin önemli birimlerine göndeririz. Yani Cumhurbaşkanından, gerekli genel müdürlüklere kadar her yere. Hele petrol konusunda hazırlayıp gönderdiğimiz yüzlerce belge var. Sanki bütün bunlar hiç yapılmamış gibi şimdiki Enerji Bakanının bir konuşması oldu. Özet olarak söylediği "Ülkemizde petrol yoktur. Dışa bağımlıyız. Bu bağımlılık gelecek yıllarda artarak devam edecek..." vb. Şimdi sormak gerek. Tüm vicdan sahiplerine seslenmek gerek! 'Petrolüm yok' diyorsun, iyi güzel. Arama yaptın mı? Yok. Delik sayısı ortada. En son teknik olan uydu araştırması yaptın mı? Hayır. En mükemmel tekniği kullanmadan nasıl 'petrolüm yok' diyebiliyorsun? Tekniğin yok. Araman yok. E tabii petrolün de yok.
Gerçekten yok olduğu için yok değil. Haberin olmadığı için yok. Daha derine 5000-6000 metreye ulaşacak bir makinen bile yok. Petrolümüz yokmuş! İnsaf efendiler. Geçenlerde Flash Gündem'de, Enerji ile ilgili bir program yapıldı. Seyretseydiniz eğer, dönen oyunlarla ilgili bilgi sahibi olurdunuz. Ramazan Toprak Milli Güvenlik Kurulu'nu göreve davet etti.
Soru: 'Siz Türkiye'de petrol var' diyorsunuz. Üstelik de 'çok' diyorsunuz.
Dr. Emre: Gayet tabii. Bakınız bu işlerin en iyi cevabi petrole hakim Elit'in ne söylediğidir. Daha önce de bahsettim. 1980 sonrası, Enerji Bakanı Serbülent Bey'e New York'ta, üç tane büyük petrol şirketinin sahipleri; "Türkiye'nin zengin petrol yataklarına sahip olduğunu" bizzat söylediler. Serbülent bey verdiği her türlü garantiye ve ettiği ısrara rağmen Elit'i Türkiye'de petrol çıkartmak için ikna edemedi. Oysaki Serbülent Bey', görüşme yapmak için Amerika'ya petrol şirketleri davet etmişlerdi. Elit'in "Tek Dünya Devleti"ni kurma projesi çok uzun yıllara dayanıyor.
Türkiye'nin petrolünün çıkartılmayışı bu projeyle ilgili. Elit'in hedefi en son Türkiye'yi diz üstü düşürmek.
Soru: Ümit bey, sizin bu konu ile ilgili söylediklerinizi dinledikçe, bilim adamlarının bu konuda ne söylediklerini merak ediyorum.
Dr. Emre: Ne yazık ki, bu konuda bilim adamları, çok uzun zaman suskun kaldılar. Tabii akla her şey geliyor! Son zamanlarda birkaç isim dışında, ne yazık ki çoğunluk hâlâ suskun. Neyi bekliyorlar anlamıyorum? Örneğin, birkaç isimden birisi Prof. Ahmet Ercan. Geçtiğimiz aylarda, bir basın bildirisi sundu. Alaşehir ve Kars bölgeleriyle ilgili çok önemli bilgiler verdi.
Bir diğer isim, Doç Metin Mihçakan. Bir de TPAO'dan Metin Yazman var. Belki başkaları da vardır da ben bilmiyor olabilirim. Şimdi bakınız. Türkiye'nin petrol sahibi olması için her şart var. Bir kere Türkiye çok genç bir ülke. Petrol en çok ikinci zaman dediğimiz orta zamanın sonunda ve üçüncü zamanda, yani Mezozoik'de ve üçüncü zamanın Eosen, Miyosen, Oligosen dediğimiz zamanlarında oluşmuştur. Türkiye'nin bulunduğu yer eskiden okyanustu. Türkiye son 60 ile 20 milyon yıl içerisinde okyanus tabanından yükselerek oluşmuştur. Böyle bir olayın petrol oluşması açısından önemi, deniz hayvanları yönündendir. Bu bölgede denizel çökeller var. Özellikle çökeller, petrol için en önemli kabul edilen oluşumlardır. Afrika ile Avrasya’nın birbirini itmesi, bu bölgede son derece karmaşık yapıların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Kimi yerde bir kıta diğerinin altına dalmıştır. Petrol çok derine kaçmıştır. Son derece fazla fay hattının ve kırıkların olması ve formasyonların iç içe girmesi, ayni bölgedeki petrolü, sözgelimi sağda çok derine gömmüş, solda ise petrol yüzeyde bir kapanda kalmıştır. Demek istediğim, Türkiye'de, tabii Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmi hariç, diğer yerlerde petrol aramacılığı pek kolay değildir. İşte bu yüzden en modern ve güvenli teknik olan uydu aramacılığına bir an önce yönelmek lazımdır. Petrol için potansiyel kaynak kayalar Eosen, Oligosen ve Miyosen çökellerdir. Bu devirlerde Türkiye'nin durumunun nasıl olduğunu gösteren birkaç tane çok güzel harita Arkeo Atlas dergisinin birinci sayısında yayınlandı. Tetis okyanusunun değişikliklerini çok iyi görmek mümkün. Kimi yerde denizel çökeller, kimi yerde acı su çökelleri çok güzel gösterilmiş. Demin de dedim, petrol oluşması için en önemli olay çökeller. Batı Türkiye petrol için son derece önemli olan Seyl ve delta çökellerine sahip. Güneydoğu Anadolu ise, Arap levhasının uzantısı. Aynı formasyona sahip. Zaten şu anda bile en çok petrolü bu bölgeden çıkarıyoruz.
Karadeniz ve Kuzeydoğu Anadolu Hazar bölgesiyle aynı özelliklere sahip. Bakın BP 8000 metreye inecek projeleri Karadeniz'de başlattı bile.
Soru: Siz konuşmanızda zaman zaman Elit, Elit'in petrol şirketleri gibi sözler söylüyorsunuz. Kim Bu Elit? Petrol şirketleriyle ne ilgisi var?
Dr. Emre: Baştan söylemeliydim, daha açıklayıcı olurdu. Konuşmanın akışı içinde pek zaman bulamadık. Esasen bunu söyle söylemeliydim; "Elit'in Federal Rezerv'inin petrol şirketleri". Bu söylediğim söz tam olarak anlaşılırsa birçok olay da kendiliğinden anlaşılır. Bilmem biliyor musunuz, Federal Rezerv denilen banka, ABD'nin Merkez Bankası değildir. Aksine dünyanın 8-10 en büyük bankasının bir araya gelerek kurduğu bir bankadır. Bu banka 20. asrin başlarında inanılmaz ayak oyunlarıyla ABD'nin parasını basma hakkına sahip olmuştur. Dikkat ederseniz doların üzerinde Federal Rezerve Notes diye yazılıdır. Yani Federal Rezervin alındı kağıdı. Elit diye bahsettiğim, iste bu bankalara da sahip olan, ırksal bir birliktelik göstermeyen fakat belli bir inanca mensup olan insanların teşkil ettiği dinsel gruptur. Bu insanlar Musa dinine mensupturlar. Demin de dediğim gibi ırksal bir bütünlükleri söz konusu değildir. Çoğunluğunu Hazar Türkleri oluşturur. Bunların yaygın, bilinen tanımları Eskenazi'dir.
İşte paranın sahibi, bankaların sahibi, büyük şirketlerin sahibi ve petrol şirketlerinin sahibi bu insanlar dini inançlarına göre dünyanın kendilerine vaat edildiğine inanıyorlar. Ve kendilerini de Allahoğlu kabul ediyorlar. Şimdi yaptıkları ise, Küreselleşme adi altında milletleri köleleştirmek ve "Tek Dünya Devleti"ni kurmak. Bütün bu gürültü patırtının sebebi işte bu olay. Bizi şimdi iyiden iyiye çökerttiler. Şimdilerde, amiyane tabiriyle domuz bağına almakla meşguller. Bu banka krizleri, çipo krizleri, borsa krizleri, yok efendim 'bana kitap attı' krizleri bu tiyatro oyununun perdeleri. Elit bu yolla 80-90 ülkeyi perişan etti. Japonya’yı "Derivatives" denilen, şimdi bizde de kurulan vadeli işlemler borsası ile yıktı. Bir Euro numarası çıkarttı, Almanya'da maaşları yarıya indirdi, bir Marklık eşyayı ise bir Euro yaptı, böylece Almanya’yı da yedi. Medya Elit'in mülkiyetinde ve hakimiyetinde olduğu için insanlara gerçekler duyurulmuyor. Bu yüzden insanlar hiç bir şey bilmiyorlar. Bakınız petrol şirketleriyle ilgili olarak 1948 yılında ABD'de bir gazetede nasıl bir yazı çıkmış: "Washington'daki Amerikan idaresi petrol şirketlerinin yan kurulusu ve ABD başkanı da uluslararası petrol imparatorluğunun tutsağıdır."
Bilmem bu konuda daha fazla söze gerek var mı?
Soru: Bu uzun söyleşide hemen hemen her şeyi konuştuk. Mamafih çok kapsamlı oluşu bu söyleşiye bir "Petrol dosyası" niteliği verdi. Ben artık bir de neler yapılması gerektiğini sorayım da, belki bizi idare edenlere son bir uyarı ve yol gösterme olur. Bir de lütfen son çıkan petrol piyasasını düzenleyen kanunla ilgili fikirlerinizi öğrenmek isterdim.
Dr. Emre: Ben size başta yaptığım teşekkürü yinelemek istiyorum. Zira ülkemizin en önemli konusunu derginize taşıyorsunuz.
Soru: Haa evet. Siz ayrıca "Petrolümüz Kurtuluşumuzdur" diye bir sloganı devamlı işliyorsunuz. Bununla ne demek istediğinizi de lütfen kısaca söyler misiniz?
Dr. Emre: Gayet tabii. Şimdi şu petrol piyasası kanunuyla ilgili birkaç kelime söyleyeyim. Bu kanunu kimlerin istediğini, kimlerin telkin ettiğini anlamak için şimdi açıklayacağım konuşma şifre çözücü nitelikte.
Prof. Ültanir Oyman Sayer'e soruyor; "Yerli üretilen petrolü rafinerilerin satın alma mecburiyeti bu kanunla kaldırılıyor." Oyman beyin cevabı; "Bu, ülke petrolünün ölmesi demektir. Yerli üretimin yok olması demektir. Umarım bu hususta Dünya Bankası’na söz vermediler." Biliyor musunuz Dünya Bankası kurulduğu 50 yıldan beri hiç bir ülkeye kendi petrolünü çıkartsın diye kredi vermedi. Zaten Dünya Bankası ve IMF'nin görevi bunun tam tersi. Milletleri köleleştirmek. Efendim petrol piyasası kanununun bir çok yeri sakat. Fakat en büyük kötülüğü, demin de dediğim gibi rafinerilerin yerli petrolü satın alma mecburiyetini kaldırması. TPAO'yu daha da fazla bölmesi ufalaması. Petrol işinde en zor, en masraflı olan iş petrol aramak ve çıkartmaktır. Kâr satıştan, rafineriden, depolamadan elde edilir. Bu kanunla TPAO tam olarak öldürülmek isteniyor. Şimdi gelelim neler yapılmalıya;
-Birincisi ve en önemlisi TPAO'nun tek elden ve tam yetkili olarak yönetilmesidir. Arama, rafineri, depolama ve pazarlamanın hepsi TPAO'nun bünyesinde olmalıdır.
-Personel özendirilmeli kaliteye ve performansa göre prim verilmeli, petrol bulunduğunda katkı sahipleri bundan pay almalıdırlar. -TPAO'nun araştırma ve geliştirme ünitesi en son ve mükemmel teknikle donatılmalıdır. TPAO'ya tez elden yeni ve 6000 metreye inebilen sondaj makineleri alınmalıdır.
-En büyük faktör ihtisas sahibi, çok iyi yetişmiş personeldir.Yani insan faktörü. Üniversitelerden başlayarak jeolog, jeofizikçi ve petrol mühendisleri teorik olarak çok iyi yetiştirilmeli, fakat mutlaka arazide pratik olarak istihdam edilmelidirler.
-Hepsinden önemlisi de uzaydan (uydu) arama metodlarının bir an önce kullanılmasını sağlamaktır.
- TPIC denen bataklık hemen kapatılmalıdır. Petrolün kesin varlığı bilinen yerlerden başlamak üzere ivedilikle binlerce kuyu açılmalıdır. Kısaca ödenek (para), bilgili personel, teknik araç, özellikle de UYDU TEKNOLOJISI. petrolümüz kurtuluşumuzdur, çünkü petrol demek, para demektir, hareket demektir. Ülkemiz batırılmıştır. Petrol bulursak paramız olur. Şu üç kuruşluk borç yüzünden bu rezil duruma düşmedik mi? Ver parasını defolsun gitsin. Bul petrolü, tarladaki mahsulü, babadan kalma fabrikanın ürettiği ürünü millete ulaştır. Petrolümüz varsa direniriz. Yoksa kaç gün dayanırız? İşte bu yüzden petrolümüz kurtuluşumuzdur.
Soru: teşekkür ederim.
Dr. Emre: Ben teşekkür ederim.
http://sinanoglu.net/modules.php?name=News&file=print&sid=378