Arama

Türkler ve MU Uygarlığı

Güncelleme: 6 Şubat 2008 Gösterim: 55.388 Cevap: 3
nobody34 - avatarı
nobody34
Ziyaretçi
14 Ocak 2006       Mesaj #1
nobody34 - avatarı
Ziyaretçi
Bu konuda ilk ciddi araştırmayı yapanın Atatürk olduğunu biliyormuydunuz?
bu konudaki yazıları okumanızı tavsiye ederim.
Sponsorlu Bağlantılar
bir laf vardır hoşuma giden "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayın"..demekki daha çok öğreneceğimiz var..



Işık yüzlü bir hanımefendi... 90 yıllık bir hayat... Muazzez İlmiye Çığ... Cumhuriyet'te Ayça Tezer soruyor... İşte söyledikleri... Can kulağı ile dinlenilmeli...
"Atatürk bize bir yol açmıştı. Batı'yı taklit etmeden, ama örnek alarak modernleşmemizi istiyordu. Ama onun ardından her şey tersine döndü."
Evet, değerli Çığ, aynen öyle oldu. Batı'yı taklit ettik, ama örnek almayı terk ettik... Yaptıklarını değil, dediklerini yaptık... Onlar da çıkarlarına ne uygunsa bize onu yaptırdılar.
Hocamız umutlu..."Bakıyorum gayet akıllı, ülkemizi düşünen çocuklar yetişiyor. Onları ülke sevgisine, Türklük araştırmasına yönlendirmek gerekiyor." Bunlar bilgece sözler...
Şimdi değerli bilginimizin şu sözlerine de derinden ve uyanık bakalım: "1920'lerden sonra Pakistan ve Hindistan'da İndus kültürü bulundu. Burada bulunan yazılar uzmanlar tarafından okunamadı. Çünkü dil, mühür damgaları gibi simgelerden oluşuyor. Ben o yazıları Etrüks ve Orhun yazılarıyla karşılaştırdım. İşaretler birbirinin aynısıydı. Acaba onlar Türk yazısının bir başka çeşidi miydi? Acaba Sümerlerle onlar arasında bir bağlantı var mı?"

YA KAZIM MİRŞAN
Muazzez İlmiye Çığ 90 yaşında. Kazım Mirşan da seksenini geçti. Eskişehir Yazılıkaya'da yaptığımız törende tepeye çıkarken genç bir bozkurt gibi tırmanıyordu. Heyecanlıydı, sevinçliydi. "Okunamıyor" denilen yazıları okumuştu ve Türkçe olduğunu ortaya koymuştu...
Kazım Mirşan Hoca, Romanya'daki Attila hazinesi yazıtları, Proto-Bulgar yazıtları, Sırbistan'daki Vinça-Tartaria yazıtları, İtalya ve Avusturya'daki Etrüks yazıtları, Fransa'daki Glazel yazıtları, Başkurdistan yazıtlarını okudu... Bunlar Türkçe idi... 2002'nin onuncu ayında İsveç'e gitti ve İskandinavya yazıtlarını okudu. Bunlar da Türkçe...
Bunlar binlerce yıldan bu yana Türklerin sadece Asya'da değil, Avrupa'da da uygarlık kurmuş olduklarını gösteriyor.

ATATÜRK VE MAYALAR
Peki... James Churchward'ın "Batık Kıta Mu Uygarlığı"na ait dört cilt halinde yayınlanan eserinde 12.000 yıl önce Asya ve Avrupa'yı Uygur İmparatorluğu'nun yönetmiş olduğu görüşüne ne dersiniz?
Uygurlar Mu İmparatorluğu'nun devamıydı... Mu'lar ise insanlığa uygarlığı öğreten millet... Mayalar ise Mu'ların devamı...
Atatürk'ün Mu ile ve Mayalarla ilgilendiğini biliyorsunuz...
Mayaların dillerinde çok çok Türkçe söz olduğunu Atatürk biliyordu. Bir meraklı emekli paşayı Meksika'ya maslahatgüzar olarak gönderdiğini ve ona Mayaları inceleme görevi verdiğini ve Tahsin Paşa'nın soyadını da Mayatepek yaptığını da biliyor muydunuz? "Tepek" Mayaca'da "tepe" demek...

Bakınız manzaraya...
Mu ilk uygarlık... Devamı Uygurlar... Kazım Mirşan "Ön-Türkler" diyerek ve yazıtları okuyarak boşluğu dolduruyor... Sümerler yedi bin yıl önce... "Tarih Sümer'le başlar" diyenler var. Muazzez İlmiye Çığ, Sümerlerin Türk olduğunu biliyor. Atatürk de...
Sonra Sakalar, Hunlar, Göktürkler ve devamı... Ne demişti ulu ata Bilge Kağan:
"Üstte mavi gök, altta yağız yer yaratıldığında ortasında insanoğlu yaratılmış. İnsanoğlunu yönetsin diye Atam Bumin İstemi Kağan yaratılmış."
Ne yapmış Bumin Kağan? Önce Türk'ü Töre'ye göre yeniden kurmuş... Atatürk'ün yaptığı da bu idi...
Şimdi yapılması gereken ne? Atatürk'ün Türk'ünü bilmek ve Töre'ye göre yeniden düzenlemek.
Son düzenleyen GusinapsE; 25 Haziran 2006 15:41
nobody34 - avatarı
nobody34
Ziyaretçi
14 Ocak 2006       Mesaj #2
nobody34 - avatarı
Ziyaretçi

İnsanlığın Anayurdu Mu Uygarlığı ve Anadolu

Sponsorlu Bağlantılar
Gülfer Ülgentay

GİRİŞ

Batık Uygarlıkları incelediğimizde; bildiğimiz ya da bize şimdiye kadar ders kitaplarında anlatılan resmi tarihin birçok eksiklikleri hatta yanlışları olduğunu görebiliyoruz. Batık kıta Mu’nun keşfedilmesiyle birlikte insanlığın ve dünyamızın tarihimine daha farklı bir gözle bakmak zorunda kalıyoruz. Geçmişimizin ya da dünyamız üzerinde yaşamış olan uygarlıkların, bilinenden çok daha eski olduğunu ve bu uygarlıkların; gelişmişlik düzeyi, kullandığı eşyalar v.s. gibi birtakım arkeolojik bulgulardan çok daha önemli “ezoterik” bilgilere sahip olduğunu görebilmekteyiz. Bu sebeple, Mu Uygarlığının günümüzdeki tarih anlayışından daha derin bir anlayışla ele alınması gerekmektedir.
Üzerinde yaşadığımız Anadolu toprakları birçok uygarlığın beşiği olmuştur. Ayrıca Anadolu’nun güneydoğusundaki Mezopotamya bölgesinde kurulan Sumer, Babil, Asur gibi önemli uygarlıklarla da sürekli bir etkileşim içinde bulunmuştur. Ancak bilinen tarihin biraz daha derinlerine inip baktığımızda (özellikle Anadolu’da) bugüne kadar pek dikkate alınmamış Batık Uygarlıklarla Anadolu arasındaki bağlantı oldukça dikkate değerdir.
Ezoterik bilgilerimize göre Doğu ve Batı uygarlıklarının iki ana kaynağı vardır. Bunlardan biri “Atlantis” diğeri de büyük Anavatan “Mu Uygarlığı”dır. Batık Mu Uygarlığı konusunda elde mevcut belgeler o kadar birikmiştir ki, bu belgelere dayanarak dünya beşer tarihinin geçmişi yeniden yazılsa, kuşkusuz pek çok şey değişecektir.
Bu büyük kıtanın varlığını kanıtlayan belgelere genel olarak baktığımızda şunlara rastlarız: Hindistan, Çin, Burma, Tibet ve Kamboçya’da bulunan çeşitli yazılar, kitaplar; Naakal tabletleri, kitabeler ve efsaneler; Yukatan ve Orta Amerika’da bulunan eski Maya yazıtları, tabletler, semboller ve efsaneler; Pasifik adalarında özellikle Tahiti, Samoa, Tonga, Cook gibi adalarda bulunan arkeolojik kalıntılar; Meksika ve Meksiko City yakınlarında bulunan taş tabletler; Kuzey Amerika’da bulunan ilkel Amerikalıların yazıları ve kitabeleri; eski Yunan filozoflarının kitapları. Bu belgelerden en önemlileri arkeologların da bilimsel belge olarak gördükleri pişmiş topraktan yapılmış tabletlerdir. Bu tabletlerdeki bilgilere göre; Mu Uygarlığı, Pasifik Okyanusunda varolan on binlerce yıl önce yeşermiş ve yaklaşık 12.000 yıl önce çeşitli depremler ve volkan patlamalarıyla birlikte sulara gömülmüş olan bir uygarlıktır. Atlantis kıtasıyla Mu kıtası hemen hemen aynı dönemde batmış olmasına rağmen Atlantis daha çok tanınır. Oysa bugünkü bilimsel bulguların ışığında, Mu kıtasının Atlantis’ten çok daha yaşlı bir kıta olduğunu, üzerinde yüz binlerce yıl pek çok kültürün oluştuğunu, bu kültürlerin Anakıtadan Atlantis ve diğer bölgelere yayıldığını ve Dünya tarihinde en az Atlantis kültürü kadar önemli bir yeri olduğunu öğrenmiş bulunmaktayız. J.W; Mu uygarlığının eldeki mevcut belgeler incelendiğinde 50.000 yıldan daha önce başladığını söylemektedir. Ve bu tarihi jeolojik araştırmalar da doğrulamaktadır.
MU konusuyla Atatürk de ilgilenmiş, o dönemde birçok tarihçimizi bu konuda araştırmalar yapmak için görevlendirmiş ve New York’tan getirttiği Churchward’ın eserlerini bölümlere ayırtarak resmi ve özel kurumların 60 kadar çevirmenine kısa sürede tercüme ettirmişti. Atatürk bu çeviriler üzerinde önemle durup pek çok notlar alarak bu konudaki çalışmalarını sürdürdü. Ayrıca o dönemdeki tarihçilerimizden Tahsin Mayatepek’in Mu Uygarlığı ile ilgili Meksika’da yapmış olduğu araştırmalarının raporlarını da incelemiş ve koudan çok etkilenmişti. Atatürk, özellikle insanın yaratılışı, Mu’nun insanlığın anayurdu olduğu, ilk insanın orada yaratıldığı, Mu’nun batış nedenleri, göçleri, kolonileri; Orta Asya, Uygurlar ve Anadolu ile ilgili kısımların altlarını çizerek okumuş ve notlar almıştır. Bu şekilde Atatürk Türklerin kökenini araştırmaya yönelik daha pek çok çalışmalar yapmış, Türklerin Maya ve İnkalarla olan benzerliklerini bulmuştur. Atatürk’ün o dönemde dilimize çevirttiği J.Churchward’ın kitapları bugün Anıtkabir’de Atatürk’ün kitaplarının bulunduğu bölümdedir. (J. Churchward’ın elli yıllık araştırmalarını içeren MU uygarlığı ile ilgili dizi kitaplar Ege Meta Yayınları tarafından yayınlanmıştır. İlk çıkan kitap “Batık Kıta Mu’nun Çocukları” dır. İzmir,1999)


MU UYGARLIĞININ KEŞFİ
Mu Uygarlığını tanımamızı sağlayan ilk araştırmacı, İngiliz Albay James Churchward’dır. J.Churchward Mu ile ilgili ilk araştırmalarına Hindistan’da bulunduğu sırada başlamış ve elli yılı aşkın bir zaman içerisinde tüm dünyayı dolaşarak Mu ile ilgili pek çok belge elde etmiştir. Aslında pek çok kutsal kitapta ve pek çok kültürün mitolojisinde Pasifik Okyanusu’nda bir kıtanın yer aldığına, bu kıtanın üzerinde on binlerce yıl hüküm süren ileri bir uygarlığın yeşermiş olduğuna ve bu uygarlığın yozlaşarak yok olduğuna dair atıflar yer almaktaydı. Örn; Hintlilerin”Ramayana Destanı” nda, Maya Kutsal metinlerinde ve Mısır’ın Ölüler Kitabı’nda kısmen ya da açıkça Mu Uygarlığından söz edilmektedir. Fakat Mu Uygarlığını dini ve mitolojik kimliğinden sıyırıp, konuyu bilimsel bir temele oturtan ilk kişi J.Churchward’dır.
Hindistan’da görevli bulunduğu sırada bir tapınağa konuk olan J.Churchward Batık Mu Uygarlığı hakkında ilk bilgilerini bu tapınaktaki arşivlerden edinir. Naga-Maya dili denilen, çeşitli şekillerden, sembollerden oluşan çok eski ve ölü bir dilde yazılmış olan bu tabletler Mu kutsal metinlerinden kopya edilmiştir. Naga-Maya dili Hindistan’daki arkaik sanskritçe olarak bilinen en ilkel Hint dilinden daha eskidir. J.Churchward Naga-Maya dilini bilen başrahipten bu ölü dili 2 yıllık bir çalışma sonunda öğrenir. Ve rahibin de yardımıyla bu tabletlerde yazılanları çözer. Burada yazılanlara göre, bu yazılar 15.000 yıl önce yazılmış olup Hindistan’a Mu’nun bilim rahipleri dedikleri “Naakaller” tarafından getirilmiş tabletlerdir. J.Churchward bundan sonra Güney Pasifik adalarına, Orta Asya’ya, Mısır’a, Sibirya’ya, Birmanya’ya, Avustralya’ya, Orta Amerika gibi daha birçok yerlere giderek Mu’nun varlığına ilişkin pek çok kanıt elde eder.
J.Churchward’dan başka Amerikalı bir Jeolog-arkeolog olan William Niven da 1921-1923 yılları arasında yaptığı Meksika kazıları sırasında bulduğu 2600’ü aşkın tabletlerde Mu Uygarlığı’nın varlığına ilişkin geçerli kanıtlar elde etmiştir. Tabletleri inceleyen Carneige Enstitüsü uzmanları bunların gerçek tabletler olduğunu ve şimdiye dek bilinen hiçbir uygarlığa ait olmadıklarını açıklamıştır. Niven’in araştırmalarını duyan Churchward Meksika’ya gelerek bu tabletleri inceler ve bunların Hindistan’da gördüğü tabletlerdeki Naga-Maya diline çok benzeyen bir dilde yazılmış olduğunu görür. Bu tabletler bugün Meksika Müzesi’nde bulunmaktadır ve 12.000 yıl önce yazıldığı düşünülmektedir.
Niven ve Churchward’ın bulduğu tabletler dışında Mu’ya ilişkin diğer bilimsel belgeler ise şunlardır:
-Yukatan’da hazırlanmış eski bir Maya kitabı olan “Troano El Yazması”. Bugün British Museum’da bulunmaktadır.
-Troano El Yazmasıyla aynı yaşta olan bir başka Maya kitabı “Cortesianus Kodeksi” ‘dir. Bugün Madrid Ulusal Müze’de bulunmaktadır.
- Paul Schlieman tarafından Tibet’te bir Budist tapınağında bulunan “Lhasan Belgesi”
-Yukatan’da Mu kıtası anısına inşa edilmiş Uxmal Tapınağı’ndaki Yazıtlar yaklaşık 12.000 yıl lıktır. Bu tapınakta “Geldiğimiz yer olan Batı ülkelerinin anısını korumak için inşa edilmiştir” diye kabartma yazılar bulunmaktadır.
-Meksiko şehrinin 60 mil güneybatısında yer alan “Xochicalo Piramiti Yazıtları”. Bu piramit üzerindeki kabartma yazılara göre “Batı ülkelerinin yıkımının anısına” inşa edilmiştir.
-Dr. Niven’in Alaska’da bulduğu Mu kıtası sembolleriyle işlenmiş bir totempol.
-Platon’un “Timeus ve Critias” adlı eserinde batık kıtaya dair şu sözler geçer: “Mu ülkesinde 10 halk vardı.”
Tüm bu belgelere dayanarak, özellikle Churchward’ın bulduğu tabletlerdeki yazılar ayrıntılı olarak “Dünya ve insanın yaratılışını ve insanın ilk zuhur ettiği yerin Mu olduğunu” ifade ediyorlardı. Bu tabletlerdeki yaratılış öyküsü kutsal kitaplardaki yaratılış öyküsüne çok benzer bir şekilde anlatılmıştı. Ayrıca; kayıp kıtanın Pasifik Okyanusunda, Amerika ve Asya kıtaları arasında bulunduğunu, Kuzey Hawaii’den Fiji ve Paskalya adalarına kadar uzandığını, doğusu ile batısı arasında 9.500 km, kuzeyi ile güneyi arasında yaklaşık 4.500 km’lik bir mesafe olduğunu anlatıyordu. Kıta deniz ve boğazlarla birbirinden ayrılan 3 ana kara parçasından oluşuyordu. Pasifik Okyanusu’na tek tek ya da gruplar halinde dağılmış kayalık adaların tümü, bir zamanlar Mu kıtasının birer parçasıydılar. Bu kıta üzerinde yaşayanlar yeryüzünü kolonize etmişlerdi. Mu kıtası bundan 12.000 yıl önce korkunç yer sarsıntılarından sonra, su ve ateş girdapları içinde kaybolup sulara karışmıştı ve beraberinde 83.000 yıllık bir uygarlığı da götürmüştü.


MU UYGARLIĞI VE ANADOLU
MU Uygarlığının, yukarıda incelemiş olduğumuz kolonileşme hareketlerinde her iki ana kolonileşme hattının (Doğu ve Batı) üzerinde yaşamakta olduğumuz Anadolu toprakları için önemli bir yeri olduğunu görmekteyiz. MU halkının bir kısmının Doğu koloni hattıyla Anadoluya gelip ilk atalarımızı oluşturduklarını, Batı koloni hattını incelediğimizde ise MU kıtasının en önemli kolonilerinden birinin büyük Türk devletlerinden biri olan UYGURLAR’ın ataları olduğunu görmekteyiz. Ayrıca tarih boyunca Anadoluyla etkileşim içinde olan Mezopotamya bölgesindeki Uygarlıkların atalarını da MU’dan göç edenlerin oluşturduklarını biliyoruz.
Anadolu halkının en eskisinden en yenisine, yani en son göç olan Oğuzların göçüne kadar bütün beslenme kaynağı Moğolistan’dır. Ve Moğolistan bölgesini de MU’dan göç eden Batı kolonilerinin bir kolu oluşturmuştur. Atlantislilerin göçü nasıl Mısır’ı meydana getirmişse, orayı kendileri için büyük bir göç yeri ve temel bir vatan yapmışlarsa, MU Uygarlığı’nın insanları da Uygurları temel olarak seçmişlerdir. Dolayısıyla iyilik ve güzellikle, felsefeyle ilgili bütün bilgileri oraya nakletmişlerdir. Uygurların kaynağı bugünkü Moğolistan ve Gobi Çölü’nün dağ yamaçlarına yakın olan bölgelerdir.
Sayın Ergün Arıkdal’ın da belirttiği gibi; “Uygurların inanç, bilim, sosyolojik yaşam, insan ve doğa arasındaki denge, insan ve kozmos arasındaki yapılar bakımından getirip bıraktıkları esaslar çok doğrudur. Büyük Uygur göçüyle birlikte MU bilgeliği ve Atlantis teknolojisiyle yetişmiş olan büyük insanlık güçleri de, zekası ve zihni de göç etti. Onların içinde karışmış birçok varlıkta tohum halinde kapasite mevcuttur. Bu kalıtımın artık ne Atlantis’te ne de MU’da olmayışı, bunların sadece bir kısmının Mısır taraflarında, bir kısmının da Uygurlarda kalışı çok önemlidir. Bu insanların en çok taşıdıkları özellik, duyular dışı algılamayla ilgili kodlardır. Bunlar mükemmel bir şekilde hiçbir bozulmaya ve eksilmeye yer bırakılmadan o varlıklar tarafından göçlerle bu ülkeye, Anadoluya yeniden getirilmiştir. Kaybolmuş o yetenekler o insanlar tarafından tekrar yayılmıştır. Bu nedenle Anadolu insanının hepsi ister istemez sürekli bir şekilde üst planlarla irtibat halinde yaşar. Bizim iç yüzümüz sürekli bir şekilde ruhsal dünyaya dönüktür. Çünkü doğamızda, taşıdığımız DNA’larda bu tarafımız gelişmiştir. Bunlar, bize anavatanımız MU’dan, Uygur akımından intikal eden bir vazife mirasıdır. Anadolu insanının vazifesi, MU’da ve Atlantis’te olan, kendisinden sonraki büyük insanlık kitlesinin üzerine bırakacağı bilgi intikalini sağlamaktır.
MU Uygarlığının bize naklettiği en büyük bilgilerden biri, tek olan ve kendi kendisiyle sınırlanmış olan bir Mutlak’ın, bir Yaradan’ın ve bir yaratılışın olduğudur. Bu DNA’ya sahip olan varlıkların birinci temel ilkesi budur. Ve en büyük vazifeleri de bu ilkeyi yeniden yaratmak ve sahip olabilmek, bunu şuurlu bir şekilde yaşamanın yollarını sağlamaktır. Birçok bilgilerin uzaylılar tarafından insanlara verilmiş olması gerekmez. Bizim elimizdeki birçok bilgiler dedelerimizin dedesinin, belki bin kuşak ötedeki enkarne olmuş ruhsal varlıkların bıraktığı mirastır.”
Kaynaklar:
-Batık Kıta Mu Uygarlığı, Santesson, H. Stephan (Ruh ve Madde Yayınları)
- Batık Kıta Mu’nun Çocukları, Churchward, James (Ege Meta Yayınları)
-Ruh ve Madde Dergisi, Kasım, 1998
-Kayıp Kıta Mu, J. Churchward (Ege Meta Yay.)





basebg1

Son düzenleyen GusinapsE; 25 Haziran 2006 15:41
nobody34 - avatarı
nobody34
Ziyaretçi
15 Ocak 2006       Mesaj #3
nobody34 - avatarı
Ziyaretçi
Akşam Gazetesinden bir haber:

Kozmik Türk yeğenler geriyukariileri kozmik

Bahar AKGÜN -

Türkçe konuşan uzaylılar, robot bozkurtlar, Orta Asya'yı ziyaret eden akraba UFO'ları... Ali Bektan'a göre Türklerin kökeni Mu Uygarlığı'na dayanıyor. Müslüman uzaylılarla akraba mıyız? Yüzyıllar önce daha gelişmiş bir teknolojiye mi sahiptik? Soruyor, tek tek cevap veriyor.

Ali Bektan 20 yıllık gazeteci. Güneş, Sabah, Günaydın gibi gazetelerde çalıştı. Şu anda Magazin dergisinde televizyon sayfası editörlüğü yapıyor. Atatürk ve Parapsikoloji, Atatürk ve Kehanetleri adlı kitaplarına bir yenisini ekledi: “Türkler ve Uzaylı Ataları"nda kökenimizi sorguluyor. Bektan'ın anlattıkları en çok Mustafa Topaloğlu'nu sevindirecek. Yürürken, yemek yerken, denizde yüzerken "pat" diye bir uzaylıyla karşılaşabilirsiniz. İnsan akrabasından korkar mı? Bektan, çocukluğundan beri merak ettiği uzaylılara inanmayanları ikna etmek için yazmış. Tezlerini, tarihin sararmış sayfalarındaki belgelere dayandırmış. Kutsal kitaplardaki uzay bağlantılarını anlatmaktan vazgeçmiş. Uzaylı kuzenlerimizle haşır neşir olmaya karar vermiş. Kitabı okuduktan sonra Bektan'ın uzaylı olduğuna karar verdim.

Bektan, Türklerin beş bin yıllık kabile hayatından geldiğine inanmıyor. Kökenimizin efsanevi Mu Uygarlığı'na dayandığını iddia ediyor. Atatürk'ün de aynı kanıda olduğunu söylüyor.

- Uzay-Mu kıtası ve Orta Asya hattındaki atalarımız dünyaya medeniyet getirmiş ve ilk uygarlıkları kurmuşlar. Mu kıtasını keşfeden kişi İngiliz Albay James Churcward'dır. Mustafa Kemal'in 1930'larda yaptığı araştırmayla başlayan yolculuğunu bu kitapla ben sürdürüyorum. Mu kıtasına yerleşen insanlar yani bizim atalarımız, 64 milyon nüfuslu, ılıman iklime sahip bir kıtada Pasifik Okyanusu'nda yaşıyorlardı. Kozmik bir felaket sonrasında bu kıta denizin derinliklerine gitti. Buradan kurtulanlar Hindistan ve Asya'ya geçtiler. Atalarımız Turanlılar'la birleşip onlara bilgilerini aktardılar. İklim değişiklikleri nedeniyle göç ettiler. Medeniyeti dünyaya taşıdılar.

Bunlar da bir şey mi? Serüven yeni başlıyor. Uzayda ezan sesi, Türkçe konuşan uzaylılar ve daha binlerce iddia. Bu arada Kamil Çakmak'ın hünerli elleriyle yarattığı karikatür, Bektan'ın anlatmak istediklerini bundan daha iyi betimleyemezdi.



Uzay-Altay teorisi

Altay efsanelerinde anlatılan bir olay Türklerle uzaydaki dostları arasındaki bağlantıya dikkat çekiyor. “Ne ay ne güneş varmış, insanlar uçarmış. Uçanlar ısı verir, ışık saçarlarmış. İnsanoğlu yaşarmış Tanrı'nın göklerinde. Ne suç ne günah varmış insanın köklerinde. İhtiyaç duymazmış. Ne ay ne de güneşe. Tanrı'yla yaşarmış yokmuş gerek bir eşe. Teorilerimden bir tanesi de Samanyolu Galaksisi'nde 18 bin gezegende canlıların yaşadığıdır. Kur'an-ı Kerim, Mevlana ve Yunus Emre'nin şiirlerinde de 18 bin alem tanımı geçiyor. Efsaneler 21'inci yüzyıl teknolojisine uygulandığında ilginç bilgilere ulaşıyoruz.



Robot bozkurt

Ergenekon'dan çıkarken Türkler'e yol gösteren kutsal varlık mavi renkli veya mitolojideki tabiriyle gök tüylü bir bozkurttur. Bu nasıl bir hayvandır? Bozkurtlar elektronik sistemlere sahip birer robot hayvan olabilir mi? Japonlar birkaç yıl önce robot köpek imal ettiler.Böyle olunca destan unsuru olan ve kutsal sayılan bu hayvanların Türklere yol göstermesi akla ve mantığa aykırı gelmiyor. İleri derecede termal kameralarla donatılmış, müthiş bir elektronik sisteme sahip olan bu bozkurtlar kendilerine verilen komutlara ve sorulan sorulara gerekli cevapları verebiliyorlar, ayrıca öğütlerde bulunabiliyorlar. Bu tür robot-hayvan tiplerine bilim-kurgu filmlerinde de bol bol rastlıyoruz.



Akraba ziyareti

Dünya tarihinde ister ilkel olsun isterse modern şehirler kuran milletler olsun; hepsinin efsanelerinde uzaydan gelen insanlara yer verilir. Bunlara Orta Asya'dan başlayıp Amerika Kızılderilileri'ne oradan Ortadoğu ve Mısır'a kadar her yerde rastlayabiliyoruz. Bizimle akraba oldukları iddia edilen Amerikan yerlilerinin efsanelerinde de uzaylılar vardır. Türkler dünyanın oluşmasından hemen sonra ortaya çıktılar ve uzaydan gelen destekle medeniyetlerini kurdular. Kökleri Mu Kıtası Uygarlığı'na dayanan atalarımızın diğer yakın bölümü başka gezegenlere gidip geliyorlardı. Kıta batınca bu gidiş geliş önceleri durmuş sonra Asya'da kalanlara gelip gitmeye başlamışlardı. Bu arada kurulan şehirlerde ise uzay dışı akrabalarımızın yardımları da söz konusuydu. Uzaylılar sık sık dünyaya gelip bizi izliyorlar. Büyük tehlike anlarında bize yardım ediyorlar.



Elektronik kuş

Çin'in tarih folklorunda İmparator Yao'nun mühendisi olan Hou Yih'in uzay mühendisliği konusunda da bilgisi vardı. M.Ö 2039 yılında Yih, göksel bir kuşa binerek aya gitmeye karar verir. Bu göksel kuş ona güneşin doğuşunun tepeye ulaşmasının ve batmasının zamanını dakikası dakikasına söyler. Yih'e bu bilgileri veren şey kuşun içindeki bilgisayar mıydı? Sonra da mühendisin ışıklı bir hava akımına binerek göğe yükseldiği anlatılır. Işıklı hava akımı onun ışınlandığını mı kastediyor? Yoksa bu bir jet uçağının bıraktığı egzoz dumanı olabilir mi?



Uzay ayetleri

Apollo 14 aya indiğinde çekilen resimlerin arka planında bir çift UFO poz vermişti. Ses bantlarında astronotlar uçan dairelerden söz etmişlerdi. Daha da ötesi ayda bir hitap tarzı vardı ki bunun Kur'an-ı Kerim'deki ayetlere benzer bir esrarengiz müzik yayını olduğu kayda geçiyordu. Astronot Armstrong bunun ezan olduğunu daha sona gezmeye gittiği Kahire'de öğrenince çok şaşırdı. O zaman biz ne demiştik? Uzayda Müslüman olan uzaylılar var diyorduk ve söylediğimiz de böylece gerçekleşmiş oldu. Araştırmalarını “Uzay Ayetleri Tefsiri-İslam Açısından Kainat ve İmkanları “adını verdiği 500 sayfalık bir kitapta toplayan Profesör Doktor Celal Yeniçeri, uzaylıların dini inançları olup olmadığını şöyle açıklıyor: “Peygamberimizin amcasının oğlu İbni Abbas, göklerdeki yer kürelerden bahsederken burada Adem varsa oralarda da Adem vardır. Adem gibi İsa vardır, İsa gibi Musa vardır. Eğer bu ayetlerin gerçeklerini açıklarsam bunları inkara yönelirsiniz." Ayetleri yorumladığımız zaman kainattaki yerkürelere de öteki arzlara da kutsal kitap gönderildiğini anlıyoruz.
Son düzenleyen GusinapsE; 25 Haziran 2006 15:40
mirzacabuk - avatarı
mirzacabuk
Ziyaretçi
6 Şubat 2008       Mesaj #4
mirzacabuk - avatarı
Ziyaretçi
Bu konudaki en büyük kaynak ATATÜRK ün emri ile hazırlanan bir rapordur raporun 124 sayfalık bölümü aşağıdaki linkte orjinal hali ile duruyor ancak sayfalar biraz karışık ilgilenen arkadaşlar için güzel bir kaynak MU Uygarlığı ve Türklerin kökeni


KAYIP UYGARLIKLAR VE GİZEMLER İNANILMASI GÜÇ OLAYLAR - Gizlihazineler Forum

Benzer Konular

27 Aralık 2016 / Misafir Tarih
2 Kasım 2012 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu
13 Ekim 2017 / arwen Tarih
15 Eylül 2011 / Misafir Tarih
12 Nisan 2009 / ThinkerBeLL Tarih