FATİH SULTAN MEHMED 'İN HAYATI
Osmanlı Padişahlarının yedincisi.İstanbul’un fatihi, II.Murad Han’ın oğlu. 30 Mart 1431 Pazar günü Edirne’de dünyaya geldi.Babası II.Murat, annesi Hümâ Hatun’dur. Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, uzun boylu, dolgun yanaklı, kırmızı - beyaz tenli, kolları adaleli ve kuvvetli bir padişahtı. Devrinin en büyük ulemasından birisi idi. Yedi tane yabancı lisan bilirdi. Âlim, sâir ve sanatkârları toplar ve onlarla sohbetten çok hoşlanırdı. Gayet soğukkanlı ve cesurdu. Eşsiz bir kumandan ve idareci idi. Yapacağı işler hususunda, en yakınlarına bile hiçbir şey sızdırmazdı. Küçük yaşlarda tahsiline ve yetiştirilmesine çok önem verilen Şehzade Mehmet devrin en mümtaz alimlerinden ilim öğrendi.İlk hocası Molla Yegan’dı.Akşemseddin hazretleri şehzadenin her şeyi ile bizzat ilgilendi. 12 yaşına gelince devlet idaresini öğrenmesi için Manisa’ya vali olarak gönderildi. Kısa süre sonra babası tarafından tahta çıkarıldı. Bu sırada Şehzade Fatih henüz 13 yaşındaydı fakat bundan faydalanmak isteyen yeni bir haçlı ordusunun Türk topraklarına girmesi üzerine Fatih Sultan Mehmed, babasını tekrar tahta davet etti. 1451 tarihinde babası II.Murad’ın vefatı üzerine Fatih Sultan Mehmed, ikinci defa Osmanlı tahtına oturduğunda henüz 19 yaşındaydı. Fatih babası ve ecdadını zamanında zaptolunamayan Bizansı ele geçirip Peygamber Efendimizin ‘İstanbul mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir’ müjdesine mahzar olmak istiyordu. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul surlarını yıkacak büyüklükteki topların planını bizzat kendisi hazırlayarak, o zamana kadar yapılan toplardan çok daha büyük toplar döktürdü. Bunlardan Şâhî adı verilen bir tanesi çok büyük idi. Bu top 600-700 kilo ağırlığındaki granit gülleleri 1200 metreye kadar fırlatabiliyor ve patladığı zaman metrelerce mesafeden duyulabiliyordu.Bu korkunç topun ilk tecrübesinin yapılacağı sırada Fatih Edirne’de haberi olmayanların dilleri tutulmasın diye, hamile kadınlar çocuklarını düşürmesinler diye, daha evvelinde bütün şehre tellallar vasıtasıyla topun atılacağı saati ilan etmiştir. Bu muazzam top Edirne’den İstanbul’a elli çift manda ile iki ayda getirilebilmiş nakil esnasında yolların ve köprülerin tamiri işinde yüzlerce insan çalıştırılmıştı.
Fatih, 1453 yılı 23 Mart’ta ordusuyla Edirne’den hareket etti. Kuşatma 6 Nisan’da başladı. 18 Nisan’da İstanbul adaları alındı. 22 Nisan gecesi Türk donanması karadan Haliç’e indirildi ve son olarak 29 Mayıs sabahı yapılan taarruzla, muhtelif devletler tarafından yirmi sekiz defa muhasara edilen İstanbul, Osmanlı topraklarına katılmış oldu.
Savaş sonunda Fatih, beyaz atına binmiş, ordusunun önünde, yanında hocaları bulunduğu halde İstanbul’a ilk defa girerken, şehir halkı heyecanla Türk ordusunu karşılamaktadır. Ak sakalı ve ağır duruşuyla Akşemseddin’i padişah sanarak ellerindeki çiçek demetlerini ona vermeye çalışan şehir halkına göz ucuyla Fatih Sultan Mehmed’i göstererek ; ‘Sultan Mehmed odur, çiçekleri ona veriniz’ demek istiyordu. Fatih de Akşemseddin‘i göstererek ;’Gidiniz gene ona veriniz.. Sultan Mehmed benim ama o benim hocamdır’ dedi.
Fatih, şehre girince doğruca Ayasofya’nın önüne gelir. Burada büyük rütbeli papazlar, keşişler ve halk padişahın atının ayaklarına ağlayarak kapanırlar. O zamanlarda bir hükümdar, bir şehri zapdettiği zaman yağma ederdi. Bizanslılar da bunu bekliyorlardı fakat büyük Türk Sultanı bu yerlerde sürünen Bizanslılara şu şahane sözleri söylemiştir: ‘Kalkınız ve müsterih olunuz. Ben Sultan Mehmed; hepinize söylüyorum ki, bu andan itibaren ne hürriyetleriniz, ne de hayatlarınız hakkında gazap-ı şahanemden korkmayınız. Kimsenin malı yağma edilmeyecektir. Kimseye zulüm yapılmayacaktır. Hiç kimse dini inanışlarından dolayı cezalandırılmayacaktır.’ Bu şahane müsamaha Rumları şaşırttı. Bu ne büyük kumandandı! Bu ne inanılmaz sözlerdi!
Fatih Sultan Mehmed, dünyanın en büyük kilisesi ve bütün Avrupa’nın ayakta kalan en eski yapısı olan Ayasofya’yı camiye çevirdi. Fatih bu mabedin kıyamete kadar cami olarak kalmasını yazılı olarak vasiyet ve vakfeylemiştir.
1127 sene kilise, 481 sene de câmi olarak kullanılan Ayasofya, 1934'de müze haline getirildi.Fatih, Enez'i, Galata ve Kefe'yi Osmanlı topraklarına dahil etti. Limni, İmroz, Semendirek, Tasoz, Bozcaada ve Boğdan'ı aldı.Belgrad’ı muhasara ettiği zaman çarpışmaya bizzat katıldı. Alnından ve dizinden ciddi şekilde yaralandı. 1458'de Mora'yı kısmen, bir sene sonra da Sırbistan'ı tamamen aldı. 1461'de Amasra'yı ve İsfendiyar Oğulları Beyliğini Osmanlı topraklarına dahil etti. Trabzon Rum İmparatorluğunu ortadan kaldırdı. 1462'de Romariya, Yayçe ve Midilli'yi aldı. 1463 senesinde Papa'nın büyük gayretleri ile toplanan ve savaşa katılan herkesin altı aylık günahının affolunacağı ilân edilen 20 devletin katıldığı bir haçlı ittifakı ile 16 sene savaştı. 1463'de Bosna'yı fethetti ve Hersek'i de tabiiyeti altına aldı . 1466'da Konya ve Karaman’ı aldı. Arnavutluğu tamamen Osmanlı topraklarına kattı. 1470'de Agriboz'u aldı.Uzun Hasan'ı Otlukbeli savaşında kesinlikle yendi. Zafer şükranesi olarak kırkbin esiri salıvererek, hürriyetlerine kavuşturdu. 1476'da Boğdan'ı Osmanlı topraklarına kattı. Otuz sene içinde tam yirmibeş seferi bizzat kendisi idare etti. 900.000 bin kilometrekare olan topraklarını 2.214.000 kilometrekareye çıkardı.Fatih Sultan Mehmed, Venedikliler tarafından tertiplenen tam ondört suikastten kurtuldu. Son suikastten ise kurtulamadı. Venedikliler, bu büyük hükümdarı, aslen bir yahudi olan Maestro Jacopo isimli bir doktor vasıtasıyla zehirleterek öldürmeye muvaffak oldular. Tarihçi Babinger'e göre bu suikastçi doktor, Yakup Pasa unvanı ile sarayın doktorları arasında bulunuyordu. 1481 Mayıs’ının üçüncü günü yine bir sefere çıkmışken, Gebze'de ordugâhında Perşembe günü vefat etti. Papa, Büyük Hakan’ın ölümünde tam üç gün üç gece bütün kiliselerin çanlarını çaldırtarak sevinç ayinleri yaptırdı. Fatih 49 sene bir ay beş gün yaşadı. İki imparatorluk, dört krallık ve onbir prenslik yıkan büyük hükümdarın cenaze namazı Fatih Camiinde Şeyh Muslihiddin Mustafa Vefa Efendi Hazretleri kıldırdı. Türbesi Fatih Camii yanındadır. (Allah rahmet eylesin.)
Fatih, Müslüman Türk Milletine yapmış olduğu büyük hizmetlerle, dünyanın en büyük hükümdarlarından birisi olduğunu ispat etmiştir. İstanbul gibi, cihanın bir incisi olan, bu muhteşem beldeyi Türk Milletine kazandırmıştır. Yapmış olduğu çalışmalar ile, memleketinde büyük çapta bir imar hareketini gerçekleştirmiştir. Bugünün üniversitesi olan (Fatih Külliyesi)ni 1470 senesinde tamamlamış, İstanbul'u fethettiği zaman 8 tane kiliseyi camiye çevirmiş, etrafındaki papaz odalarını da medrese yapmıştır. Ayrıca bir çok Anadolu kasabasında da medreseler yaptırmıştır.Hz. Eyyüb EI - Ensâri'nin (r.a.) kabri Fatih zamanında keşfedilmiştir.
Erkek çocukları : Mustafa, İkinci Bayezid, Cem, Korkud.
Kızı : Gevherhan Sultan. TARİHTE FATİH
İstanbul’un ilk büyük cami ve imaretinin çevresinde oluşan ve şehri fetheden sultanın lakabını taşıyan Fatih semti, Türk döneminin en ünlü ve simgesel nitelikli yerleşim alanlarından biridir. İkincil nitelikteki semtler sayılmazsa, Fatih, güneybatıda Bayrampaşa vadisine inen yamaçlarla Atikali ve Yeni Odalar (yeniçeri kışlaları) önündeki Etmeydanı ve Horhor Semtleri ile Aksaray’a bağlanır. Doğuda Saraçhanebaşı’ndan Şehzadebaşı ve Haliç’e doğru Zeyrek, Çarşamba ve Yavuzselim, Edirnekapı yönünde de Karagümrük gibi semtlerle sınırlanır. Constantinus Suru Fatih Külliyesinin hemen batısından geçer. Haliç’e inen vadiler arasında, “dördüncü tepe” denen bu yüksek plato, sınırları kesin olmasa da eski şehrin XI. Bölgesine tekabül eder. Semtin bulunduğu bölge, şehrin kuruluşundan bu yana dinsel simge statüsünü korumuştur. Constantinus’un (hd 324-337) anıt mezarı ve martirion’u daha sonra onun yerine yapılan İustinianos’un Havariyun Kilisesi, fetihten sonra da Fatih Sultan Mehmed’in büyük külliyesi ile taçlanmış ve şehir tarihinde, her zaman büyük imparator ve sultanların anılarıyla bütünleşmiştir.
Constantinus’un martirion’unun burada bulunması, şehirin kurulduğu dönemde bu bölgeye özel bir önem kazandırmıştır. Constantinus döneminde şehrin ana ulaşım çizgisi Aksaray üzerinden Yedikule’ye uzandığı için, Osmanlı dönemine göre, şehir içinde ikincil bir statüde olmasına karşın, Bozdoğan Kemeri’nin su sağlama işlevi hem önemlidir - hem Haliç’i ve hem de Marmara’yı gören bir yerleşme alanı olması nedeniyle- Constantinus döneminin ve sonrasının önemli sarayları bu bölgede yoğunlaşmıştır. Flasillia ve Augusta Pulheria’nın sarayları, Arkadius ve Modestus’un büyük sarnıçları, Bozdoğan Kemeri, Markianos Sütunu bu bölgenin sınırlan içindeydi. I. İustinianos döneminin (527-565) en büyük kiliselerinden biri olan Aziz Polieuktos Kilisesi de Bozdoğan Kemeri’nin güneybatısında platonun Marmara yamaçlarındaydı. Bugüne kadar yaşamış olan Bizans dönemi yapıları içinde kuzeyde Pantepoptes Manastırı (Eski imaret Camii) ve kuzeydoğuda Pantokrator Manastırı Kilisesi de (Zeyrek Kilise Camii) ortaçağ Bizans’ının bu bölgedeki önemli yapılarıdır.
Fatih, fethedip şehre girdiğinde, kendisini İstanbul’un sayılı kişileri ve bu arada Papa Yanadosta karşılamıştı. Büyük Türk Hakanı Fatih, Yanados’u çağırarak bir süre onunla konuşmuş, İstanbul’da bulunan Rumların dinlerine dokunmayıp dinlerini yaşamalarının temin edileceğini bildirmişti. Aynı zamanda bu Türk padişahı Yanados’u şehirdeki Rum kiliselerinin başına getirmiş, O’na Patrik ünvanını vermişti. Yanados kendisine verilen Havariyun kilisesine giderek durumu papazlarına bildirmişti.
İşte, Havariyun kilisesi günümüzdeki Fatih ilçesinin ilk kurulduğu yer olmuştu. Havariyun kilisesi harap hale gelince Fatih Sultan Mehmet burayı ilk inşaat yeri olarak seçmiş, kiliseyi yıktırarak Fatih Camiini yaptırmıştı. Zamanla Fatih Camii çevresinde yeni yeni binalar kurulmuş, böylece ilçenin çekirdeği meydana gelmiştir. İlçe, Fatih Camiinin bittiği tarihten sonra Fatih adı ile anılmaya başlanmıştır.
Batı kaynaklarına göre, Bizanslılar zamanında ilçenin kurulduğu yerde on iki Havariyun Kilisesi ile Bizans İmparatorlarına ait mezarlar vardı. 1204 yılında yapılan 4. Haçlı Seferi sırasında İstanbul Latinler tarafından kuşatılmıştı. Bu kuşatmada kilise yakılıp yıkılmıştı. Daha sonraki tarihlerde depremden zarar gören kilise daha çok harap olmuştu. Nitekim, Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiği zaman Fatih ve yöresindeki kilise ve mezarlar bir harabe yığını halindeydi.
Fatih, İstanbul’u alınca şehrin hemen imar ve onarımına girişmişti. Bu arada Fatih Sultan Mehmet’in yanında bulunan Akşemsettin, Molla Güranî, Molla Hüsrev ve Molla Zeyrek O’na başvurarak daha önce Ayasofya ve civarı ile Pantokrator’a (Zeyrek) yerleştirilen öğrenciler için bir medrese kurulmasını istemişlerdi. Fatih, ilim adamlarının isteğini kırmayarak büyük bir cami ile onun yanına Sahn-ı Semen (Sekizli Medrese) diye anılan binalar topluluğunun yapılmasını emretmişti. 17 yıl sonra tamamlanan bu eserler ilçenin gelişmesinde en önemli rolü oynamıştı. Fetihten sonra, Eyüp İmareti inşaatını izleyerek büyük bir sosyal ve kültürel etkinlik merkezi olan Fatih Külliyesi’nin kurulması (1463-1470) saraçların ve demircilerin çalıştığı büyük Saraçhane Çarşısı ve Şehzadebaşı’ndaki yeniçeri odalarının yapımı bu bölgede yeni mahallelerin gelişmesine neden olmuştur. Fatih Külliyesi İstanbul’a Türk döneminin karakteristik görünümünü kazandıran büyük külliyeler dizisinin ilk halkasıdır. Bine yakın çalışanı ve çevresindeki çarşılarla, bu külliye şehrin bundan sonraki gelişmesinde etkili olan yeni bir ağırlık merkezi yaratmıştır. İstanbul’un Trakya çıkışı, Bizans döneminden farklı olarak Edirnekapı’ya gelince, fetihten sonra şehirde yapılan dini ve sosyal işlevli yapılar da Haliç yamaçlarında yoğunlaşmış ve suriçinin üçte bir nüfusu Edirnekapı, Sultanselim, Fatih üçgeninde yerleşmiştir. O dönemde Fatih Külliyesi, Edirnekapı yolunun tam ortasında bulunuyordu. Caminin dış avlusunun kuzeybatıya çıkan Boyacı ve Börekçi (ya da Çörekçi) kapıları çevresinde bir çarşı daha oluşmuştu. 15. yy’ın sonunda ya da 16. yy’ın başında Edirnekapı yolu üzerinde Atik Ali Paşa Camii yapılmıştır. Edirnekapı içinde Mihrimah Sultan Külliyesi’nin inşası sırasında, cami avlusunun altında dükkânlar yapılması, Saraçhane’den Edirnekapı’ya kadar sürekli bir alışveriş ekseninin de bu yol üzerinde geliştiğini kanıtlar niteliktedir. 16. yy’da İstanbul’da yapılan mescit ve camilerin üçte biri bu bölgededir. Yine 16.yy’da, Edirne yolunun suriçindeki bölümünde Fatih ile Edirnekapı arasında kara gümrüğü kurulmuştur. Süleymaniye gibi Fatih’te de cami çevresinde devlet büyüklerinin, özellikle ulemanın konakları vardı. Nitekim Nicolay, Fatih Külliyesi’ne ilişkin gözlemlerinde caminin çevresinde imam ve ulemanın oturduğunu ve her millet ve dine mensup misafirler için 200 adet kubbeli ev olduğunu yazmaktadır. (Burada külliye çevresindeki medreseleri, tabhaneyi ve kervansarayı kast etmiş olmalıdır). Ancak, Nicolay külliyenin dışında da 150 ev olduğundan söz eder. Bunların imaretten her gün aş alanların barınakları olduğu söylenebilir. İngiliz gezgin, bu odaların birçoğunun boş olduğunu da eklemektedir. Külliyenin geniş bir sosyal program olduğu Fatih’in vakfiyesinden bilinmektedir. Sanderson bu külliyeye tahsis edilen yıllık gelirin 16. yy’ın sonunda 200.000 düka altını olduğunu kaydeder. İmaretin bu zenginliği, Fatih bölgesinde ilk 200 yılın yoğun yerleşmesinin nedenlerinden birini açıklamaktadır.
Fatih Camii’nin, medreseler arasında bulunan Fatih Meydanı olarak anılan, çeşitli etkinliklere açık ve bütün kenarları düzenli bir mimari ile çevrili, dört hektar büyüklüğündeki dış avlusu Atmeydanı’ndan sonraki en büyük şehir alanıdır. Burada medreselerde okuyan 300 öğrenciden başka, Evliya Çelebi’nin dediği gibi, “hal sahibi ve ehl-i dil olanlar da eksik değildi”. Çevresinde bulunan çarşılar, namaz vakitlerinde camiyi dolduran müminlerin çalıştığı yerlerdi. Cami avlusunda zengin bir sosyal alışveriş olduğu, şehirlinin yaşamını renklendiren birçok olayın bu avluda geçtiği açıktır. Evliya Çelebi, dış avluda Boyacı Kapısı’nın yanında, her katı minare yüksekliğinde kat kat kulübeler kuran Sultan Budala Hasan Dede’den de söz eder.
16. yy’da yapılan İskender Paşa Camii, Edirnekapı’ya doğru Bayrampaşa vadisi yamaçlarındaki Mesih Mehmed Paşa Camii, Çarşamba’daki Nişancı Mehmed Paşa Camii gibi yapılar semtin anıtsal çevresini zenginleştirmiştir. Bunlara 17. yy’da yapılan Saraçhane’deki Ankaravî Mehmed Efendi Medresesi, Bozdoğan Kemeri yanındaki Gazanfer Ağa Medresesi, yine Saraçhane’deki Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi, Fatih Külliyesi’nin karşı köşesindeki Feyzullah Efendi Medresesi gibi öğretim yapıları da eklenmiş, böylece Fatih 18. yy’a kadar başşehrin sosyal ve kültürel yaşamındaki önemli statüsünü korumuştur.
Bugün ilçemizi süsleyen Fatih Camii, daha sonraki tarihlerde yıkılmaya yüz tutan camiin yerine yeniden padişah III. Mustafa tarafından inşa ettirilmiştir.
Fatih’in yaptırdığı eserler kümesi (külliye) içinde cami, medrese, hastahane, misafirhane, imaret, hamam, kervansaray, okul, kütüphane ve türbeler (Fatih Sultan Mehmet Türbesi, Gülbahar Hatun Türbesi, Nakşıdil Valide Sultan Türbesi) vardı.
Zamanla Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli yerlerinden getirilen halk İstanbul’a yerleştirilmişti.
Bu arada Yenişehir’den getirilenler Yenikapı’ya, Konya Aksarayı’ndan getirilenler Aksaray’a, Arnavutluktan getirilenler Silivrikapıya, Ermeniler Langa’ya, Kumkapıya, Eğriden getirilenler Eğrikapı’ya, Karaman’dan getirilenler Karaman’a, Tiri’den getirilenler Vefa’ya, Üsküp’ten getirilenler Cibali’ye, Bursalılar çoğunlukla Eyüp’e, Kastamonulular Kazancı’ya, Trabzon’dan özel olarak seçilip getirilen gençler Fener’e, Akkâ, Gazze ve Remle Arapları Tahtakale’ye, Karamanlı Hıristiyan Türkler Yedikule civarına, Gelibolulular Tersane civarına, İzmirliler Büyükgalata Mahallesi’ne, Karamanlı Müslüman Türkler Büyükkaraman’a, Konyalılar Küçükkaraman’a, Sinop ve Samsun göçmenleri Tophane’ye, Manisalılar Macuncu Mahallesi’ne, Çarşamba’dan getirilenler Çarşamba’ya yerleştirilmişlerdi.
Böylece ilçeye bağlı olan ünlü semt ve mahalleler yavaş yavaş oluşmaya ve şenlenmeye başlamıştı.
Fatih bu arada ünlü bilginlerden Şeyh Ebü’l Vefa için bugünkü Vefa Lisesi’nin arkasındaki yere büyük bir külliye yaptırmıştı.
Külliye, Konya’da doğan Mevlânâ Celâleddin soyundan olan Şeyh Ebü’l Vefa için kurdurulmuştu. İstanbul’a geldikten sonra ünü daha çok artan bu bilgine Fatih’in aşırı bir sevgisi vardı.
Fatih Sultan Mehmet’ten sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçen padişahlarla onların sadrâzam ya da paşaları, ilçemize yaptırdıkları cami, medrese, hamam ve çeşmelerle ün kazanmışlardı. Fatih semtinin kısa zamanda gelişmesi, şenlenmesi bunlar zamanında ve bu kişilerin yaptırdıkları eserler sayesinde olmuştur.
Fatih’in paşalarından Has Murat Paşa’nın kurdurduğu cami ve çevresi bugün Murat Paşa mahallesi olarak bilinir. Bunu Koca Mustafa Paşa, Küçük Mustafa Paşa, İskender Paşa ve Atik Ali Paşaların yaptırdığı külliyeler izlemiştir. Külliye yapılan yerde yerleşme daha çabuk olmuş ve Fatih semtinin çehresi daha çabuk değişmiştir. Kanunî Sultan Süleyman, Süleymaniye ve Çarşamba’daki Selimiye Camilerini yaptırmıştır. Zamanla ünlü kişiler de ilçeye büyük eserler bırakmışlardı. Bu arada Mimar Sinan, Mihrimah Sultan, Davut Paşa, Fatma Sultan, Hacı Evhattin, Abdi Çelebi, Kâtip Muslıhıddin ve diğerleri de ilçemize ünlü eserler bırakan ve semt ve mahallelerin oluşmasını sağlayan kişilerdir. İlçe, Şehremanetinin bir ara merkezliğini yapmış ve o zaman Şehremini semti meydana gelmiştir.
18. yy, İstanbul’un eski şehri bırakarak kıyılar boyunca surlar dışında büyümesine tanık olur. Nitekim, Fatih semti de 18. yy’ dan sonra fazla bir gelişme göstermemiştir. 18. yy’da meydana gelen yangınlar bu eski mahalleleri yer yer yok ettiği gibi, 1766’daki büyük depremde Fatih Külliyesi de büyük ölçüde tahrip olmuş, cami tümüyle yıkılmıştır. III. Mustafa (hd 1757-1774) tarafından yeniden yaptırılan cami 1771’de tekrar hizmete açılmış, Fatih’in ve Gülbahar Hatun’un türbeleri de ancak I. Abdülhamid döneminde (1774-1789) bitmiştir. Caminin arkasındaki kitaplık binası da 18. yy’da yapılmıştır. Külliyenin bir parçası olan darüşşifanın yerinde bugün, İstanbul’ un en güzel barok yapılarından biri olan Nakşıdil Sultan Türbesi ve Sebili vardır. Sonradan arsasına bir askeri rüştiye yapılan kervansaray da aynı depremde yıkılmış olmalıdır. Fatih Külliyesi’nin hamamı olan ve camiden önce yapılmış olan Irgadlar (ya da Karaman) Hamamı I. Dünya Savaşı sırasında yanmıştır. Külliyenin bazı yapılarının depremden sonra tekrar yapılmamış olmaları, bölgenin yerleşim alanı olarak öneminin 18.yy’ın sonunda azaldığına işaret eder. Fakat Sultan Abdülmecid’in 1851’de, Hz. Peygamber (SAV)’ in ikinci hırkası için yaptırdığı Hırka-i Şerif Camii bölgenin dini statüsünü koruduğunu gösterir. Hırka-i Şerif, giderek halkın dini yaşamında özel bir yer tutmuş ve çevresine bir semt kimliği kazandırmıştır.
Fatih 1908’deki Çırçır yangınında büyük ölçüde tahrip olmuş, 31 Mayıs 1918’deki Cibali yangınında ise yöredeki binlerce bina yok olmuştur. I. Dünya Savaşı’ndan önce ortogonal (birbirini dik açılarla kesen) sistemde bir yol dokusuyla planlanan semtte ahşap yapılar giderek küçük ölçekli iki-üç katlı apartman ve evlerle yer değiştirmiş; günümüzde hâlâ kullanılan kaymakamlık binası yapılmış, önüne de Filistin’de şehit olan ilk Türk havacılarının anıtı dikilmiş ve çevresine bir park yapılmıştır.
Yine de, Saraçhane’den geçen Atatürk Bulvarı ve Fatih Medreselerinin temellerini ortaya çıkararak Edirnekapı’ya uzanan büyük bulvar (Macar Kardeşler ve Fevzi Paşa caddeleri) açılana kadar, yangın yerleri dışında, Fatih’te eski sokak dokusunu ve ahşap yapılarını koruyan mahalleler vardı.Menderes’in imar hareketleri döneminde (1954-1960) yapı yoğunluğu artmaya başlayınca çok katlı beton apartmanlar giderek çoğalmış, semtin eski sakinleri yeni nüfus karşısında azınlıkta kalmış, çoğu aile Fatih’i terk etmiştir. Böylece Fatih’in tarihi dokusu ve sivil mimarisinin hemen hemen hiçbir izi kalmadığı gibi, sosyal dokusu da tümüyle değişmiştir. 1960’ta hizmete giren Belediye Sarayı’nın da etkisiyle, artan nüfus yoğunluğu alt ticaret bölgelerinin gelişmesini teşvik etmiş ve Fevzi Paşa Caddesi boyunca, konut alanlarını işgal eden bir ticaret ekseni ortaya çıkmıştır. Bu eksen üzerinde eski Fatih Kervansarayı, bazı değişikliklerle, ticari amaçlı işlevlerle restore edilmiştir. Fatih Camii’nin, Evliya Çelebi’nin deyimiyle, “ruhaniyetli” bir mabet olması günümüze de yansımıştır. Eskiden olduğu gibi, günümüzde de özellikle Sultan Selim Camii’ne uzanan Çarşamba Caddesi çevresinde kıyafetten gündelik yaşam biçimlerine kadar, İstanbul’un diğer semtlerinin hiçbirinde bu derece vurgulu ve yoğun olmayan bir İslami yapı gözlenmektedir. Fatih ilçesi uzun yıllar ilimiz İstanbul’un merkez ilçesi olmuştu. 1928 yılında alınan bir kararla ilçemiz, Fatih ve Eminönü olarak ikiye ayrılmıştı. Gene bu tarihte Fatih ilçesi ayrı bir ilçe yapılmıştı. 28.6.1967 tarihli ve 5366 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile ilçemizdeki Haliç’in batı kıyısına Marmara kıyısındaki deniz surları büyük ölçüde tahrip olduğundan önemli bir bölümü günümüze ulaşmamıştır. Atatürk unca Ayvansaray, Demirhisar, Balat Vapur iskelesi ve Abdülezel Paşa caddele uzanır. Bu caddelerle Haliç arasında yeşil alanlar yer alır. İlçenin Marmara kıyısından Sirkeci’yi Bakırköy’e bağlayan ve “sahil yolu” da denilen Kennedy Caddesi geçer. Fatih İlçesi’nin Marmara Denizi kıyısı yeşil alanlar halinde düzenlenmiştir, İstanbul’u Avrupa ülkelerine bağlayan ve şehrin batı yakasındaki banliyö ulaşımını sağlayan çift hatlı demiryolu da yer yer sahil yoluna paralel olarak uzanır. Fatih ilçesi “Çağdaş Tramvay ve Hızlı Tramvay” adıyla anılan raylı ulaşım sistemlerinden de yararlanır. Haliç kıyısında da suyolu ulaşımı yapılan bazı iskeleler vardır. Şehirin en eski yerleşim alanlarından bazılarının bulunduğu Fatih ilçesi, tarihsel yapılar açısından oldukça zengindir. Bunlardan başlıcaları Bozdoğan Kemeri, Yedikule Zindanı, Blahernai Sarayı, Fethiye Camii, Kariye Camii ve Fatih Külliyesi’dir. Istanbul şehrindeki önemli eğitim ve sağlık kurumlarından bir bölümü Fatih İlçesi’nin sınırları içindedir. Bunlardan başlıca ortaöğrenim kurumları Darüşşafaka Lisesi, Fatih Kız Lisesi, Pertevniyal Lisesi, Fatih Ticaret Lisesi, Sultanselim Kız Meslek Lisesi, Fatih Îmam-Hatip Lisesi, Özel Eresin Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi, Sahakyan Nunyan Ermeni Lisesi, Özel Fener Rum Erkek Lisesi, Özel Yuvakimyon Rum Kız Lisesi’dir. İstanbul Üniversitesi’ne bağlı Cerrahpaşa ve İstanbul (Çapa) Tıp Fakülteleri de Fatih İlçesi’ndedir.
Fatih’nin önemli alışveriş merkezleri Aksaray, Fatih ve Fındıkzade semtlerinde, odaklaşmış durumdadır. Bunlardan en düzenli olanı Aksaray’daki yeraltı çarşısıdır. Önemli konaklama tesisleri daha çok Millet Caddesi kenarında, başlıca eğlence yerleriyle lokantalar ise genellikle sahil yolu çevresindeki semtlerde yer alır. Kırsal nüfusu olmayan Fatih ilçesinin 69 mahallesi ve bu mahallelerin 2000 yılı nüfusları aşağıdaki gibidir. Abdi Çelebi ( 6.710),Abdi Subaşı ( 3.389),Alifakih ( 8.572),Arabacı Beyazıt ( 9.340),Arpa Emini ( 5.940),Atik Mustafa Paşa ( 4.108),Avcıbey ( 4.633),Baba Hasan Alemi ( 1.713),Balat Karabaş ( 680),Beyazıtağa ( 2.558),Beyceğiz ( 7.000),Cambaziye ( 8.109),Çakırağa ( 1.637),Davutpaşa ( 4.348),Denizabdal ( 8.839),Dervişali ( 11.793),Ereğli ( 4.396),Fatma Sultan ( 3.982),Guraba Hüseyin Ağa ( 1.305),Hacı Evhattin ( 12.890),Hacı Hamza ( 8.673),Hacı Hüseyinağa ( 4.029),Hamami Muhittin ( 4.843),HaraçcıKaramehmet ( 1.017),Hasan Halife ( 9.377),Hatice Sultan ( 5.023),Hatip Muslıhıttin ( 3.978),Haydar ( 5.983),Hızır Çavuş ( 3.446),Hobyar (Cerrahpaşa) ( 4.139),Hocaüveys ( 13.503),Hüsambey ( 4.029),İbrahim Çavuş ( 8.777),İmrahor ( 4.664),İnebey ( 378),İskenderpaşa ( 5.750),Kariye Mah ( 2.949),Kasap Demirhun ( 1.861),Kasap İlyas ( 1.226),Kasım Gürani ( 5.651),Katip Muslıhıttin ( 4.590),Keçeci Karabaş ( 9.000),Keçihatun ( 2.560),Kırkçeşme ( 447),Kırmasti ( 3.203),Kocadede ( 6.036),Kocamustafapaşa ( 3.821),Küçükmustafapaşa ( 4.447),Kürkçübaşı ( 6.761),Melek Hatun ( 9.891),Mimarsinan ( 5.761),Molla Aşkı ( 4.590),Molla Şeref ( 5.486),Muhtesip İskender ( 8.868),Muratpaşa ( 3.659),Müftü Ali ( 10.351),Neslişah ( 7.824),Nevbahar ( 8.940),Ördek Kasap ( 4.980),Sancaktar Hayrettin ( 7.258),Seyit Ömer ( 15.319),Sinan Ağa ( 10.398),Sofular ( 5.297),Şeyh Resmi ( 6.844),Tahta Minare ( 812),Tevkii Cafer ( 3.833),Uzun Yusuf ( 10.781),Veledi Karabaş ( 9.653),Yalı ( 1.305), İstanbul İli’nin son yıllarda az da olsa nüfus yitirmekte olan ilçelerinden biri de Fatih’tir. Bunun başlıca nedenleri gelişim alanlarının darlaşması ve ekonomik imkanları gelişenlerin başka semtlere taşınmasıdır.
Fatih’in nüfusu 1997 yılında 432.590’a, 2000 yılında da 407.991’e düşmüştür. 1935 yılında İstanbul’un yaklaşık %20’sini oluşturan Fatih nüfusu, bu yıllardan sonra azalmaya başlamış, 2000 yılında da bu oran %4,05’e kadar düşmüştür.
Nüfus artış hızının en yüksek olduğu yıllar İstanbul için 1950-55 ve 1965-70, Fatih için ise 1945-50 ve 1950-55 yılları arası olmuştur.
Fatih’te toplam nüfus içinde 15 yaşın altındaki çocuk oranı &,06, genç nüfus olarak kabul edilen 15-24 yaş grubu genç nüfus oranı % 19,19, 25-64 yaş grubundaki yetişkin nüfus oranları %48,57 ve yaşlı nüfus oranı ise %5,29’dur.
Türkiye, İstanbul ve Fatih nüfusunun çoğunluğunu erkekler oluşturmakla birlikte, erkek nüfus oranı Fatih ve Türkiye genelinde %51 civarında iken, bu oran İstanbul’da biraz daha fazla olup %52 civarındadır.
1990 yılında, Türkiye genelinde nüfus yoğunluğu 69 iken, İstanbul’da 1.280’dir. Nüfus yoğunluğu fazla olan ilçelerin başında Fatih (46.246) gelmektedir.
Fatih ilçesindeki nüfus içinde okuma yazma bilmeyenlerin oranı 1990 yılında %9,13’dür.
Fatih ilçesinde okur yazar nüfusun;
%%52’si ilkokul,
%13,21’i orta ve dengi okul,
%14,95’i lise ve dengi okul ve
%5,93’i de yüksekokul mezunudur.
Fatih İlçesi’nde 12 ve daha yukarı yaştaki nüfusun %44,1’i iktisaden faalken geri kalanı ev kadını, emekli ve öğrencilerden oluşmaktadır. İktisaden faal olmayanların % 62,7’si ev kadınlarıdır.
İlçe halkının %43,2’si İstanbul doğumludur. Bundan sonra Kastamonu, Malatya, Trabzon ve Siirt doğumlular ön sıralarda yer alır.