Arama

Isparta

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 5 Temmuz 2012 Gösterim: 80.968 Cevap: 12
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
7 Ekim 2006       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
Isparta Kenti
  • Isparta Kenti kurulalı kaç yıl oldu?
  • Kente niçin Isparta adı verildi?
  • Isparta adı nereden gelmektedir?
Isparta eski ve tarihi bir kenttir. Bu;
  • Isparta'nın Tarihten Önceki Devrine Ait Tetkikler (Dr. Kurt BİTTEL).
  • Ön Tarihte Isparta Ovası Kültürü ve Yeni Buluntular (Prof. Dr. Tahsin ÖZGÜÇ).
  • Isparta ve Burdur İlleri Çevrelerinde Türk Tarih Kurumu Adına 1944 yılı Haziranında Yapılan Kazılara Dair Rapor (Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz KANSU).
  • Kitabeler (İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI).
  • Küçük Asya'da Isparta (Ramzey).
başlıklarını taşıyan arkeologlar, tarih bilginleri, bilim adamları ve profesörler tarafından yazılmış kitap, makale, rapor, inceleme, araştırmalarla.. belgelenmiş bulunmaktadır.

Sponsorlu Bağlantılar
ISPARTA KENTİ KURULALI KAÇ YIL OLDU?
Bu soruya doğru, sağlıklı bir karşılık verebilmek için, önce tarih öncesinden günümüze dek Isparta'da yaşamış olanlara şöyle bir göz atmak gerekecektir.
  • Hititler (Etiler)
  • Frikyalılar
  • Lidyalılar
  • İranlılar
  • Makedonyalılar (Yunan)
  • Romalılar (Bizans)
  • Araplar
  • Haçlılar
  • Selçuklular
  • Hamitoğulları
  • Osmanlılar
  • Türkiye Cumhuriyeti Yönetimi
Hititlerin, Milattan Önce 1900-1200 yılları arasında yaşamış ve büyük bir uygarlık kurmuş olduklarının bilindiğine göre;
Isparta'nın bilinen, en az dört bin (4000); Hititlerden önce de kentin varlığı düşünülecek olur ise 5 ile 6 bin yıllara varan bir tarihi vardır demek doğru olur.


KENTE, NİÇİN ISPARTA DENDİ; ISPARTA ADI NEREDEN GELMEKTEDİR?
Kente niçin Isparta denildiği, Isparta adının nereden geldiği, kesin olarak bilinmemektedir. Bu konuda pek çok araştırma, inceleme, görüş ve düşünüşler vardır; bunlardan en önemlileri ve akla yakın olanları şunlardır:
  • Büyük İskender Kral olduktan sonra (M.Ö. 356 - 323) Anadolu'nun Batısı Yunan egemenliği altına geçti. İskender öldükten sonra bile, daha 36 yıl bu bölge Atina'ya bağımlı kaldı.Bu yıllarda Mora yarımadasında yaşamakta olan Ispartalılarla, Atina Yunanlıları, Anadolu'nun Batısına göç etmeye başladılar.
    Mora Yarımadası Ispartalılarından büyükçe bir topluluk geldi; Isparta Kenti'ne yerleşti. Kente de kendi ülkelerinin ISPARTA adını verdiler.
  • Kentin önceki adı BARİS'ti. İranlılarla yaptıkları savaştan sonra ülkelerine dönmeyen Mora Yarımadası Isparta'lıları BARİS'te yerleştiler. Yunanca bir İS belirteci başa getirip, birleştirdiler İSPARİTA oldu; sonra da bu ad İSPARTA olarak söylenmeye başlandı.
  • Yunan dilinde İSPORADA dağınık anlamına gelmektedir. Gerçekten de kent o yıllarda, tıpkı Mora yarımadasındaki ISPARTA nasıl yedi tepe üzerinde kurulmuş ise, kent de onun gibi dağınık durumda idi. Dağınık anlamına İSPORADA dediler; sonra bu isim ISPARTA haline geldi.
  • Mitolojide ISPARTA kelimesi Ekilmiş anlamına gelmektedir.
    Isparta adı, şuralarda da geçer.
    ISPARTA - Anadolu'da kentimizin adı.
    ISPARTA - Mora Yarımadasında bir ülke.
    ISPARTA - Çatalca'da bir kule.
    ISPARTA - İstanbul'da Fatih'in vakfiyesi.
    ISPARTA - Konya'da bir angı taşı.
    ISPARTA - Venezüella'da bir yer adı.
    Ekilmiş anlamına gelen mitolojideki ISPARTA'nın bir efsanesi bile vardır.
  • Kentin asıl ismi BARİDA'dır. Bu isim kesinlikle Yunanca değildir. Belki Etice, belki de Lidya dilinden gelmiş olabilir. Çünkü Etiler ve Lidyalılar:
    Asya'ya .................... AUVA
    Ankara'ya...................ANKUVA
    diyorlardı. İskender'in Atina'dan getirdiği ilk Yunan göçmenleri kentin güzelliğini görmüşler, Isparta_manarta demişler, sonra bu isim ISPARTA haline gelmiş olabilir.
  • Isparta adının, Bizanslılar devrinde aynı şehri gösteren EİS BARİDA dan geldiği anlaşılıyor.
  • Eski bir şehirdir. İsmi BARİS idi. Rumlar bir İS taktılar İSBARİTA oldu. Sonra ISPARTA haline geldi.
  • Isparta'nın önceki yerleşim yeri Öküzbattı sırtları idi. Kentin bugünkü bulunduğu topraklar üzerinde de sebze, tahıl gibi ürünlerle, çokçalık ARPA ekiliyordu. ASPARTYAT eski Yunan dilinde ARPALIK demektir. Bir Atina Üniversitesi Eski Zamanlar Profesörü 1334 yılında Isparta'ya gelmiş; Isparta ve çevresinde incelemelerde bulunduktan sonra, verdiği bir konferansta Isparta adının Arpalıktan geldiğini söylemiştir.
Görüldüğü gibi;
  • Kente niçin Isparta adı verilmiştir?
  • Isparta adı nereden gelmektedir?
sorularına kesin bir yanıt vermek olası değildir; bu konuda pek çok görüş ve düşünüşler bulunmaktadır.

ISPARTA İLİ YERYÜZÜ (COĞRAFYA)

GENEL KONUM

Isparta ili, Akdeniz Bölgesinin batı bölümünde iç kesiminde yer alır. "Göller Bölgesi"nin merkezi konumundadır.
İl, 30 derece ile 20 dakika ve 31 derece 33 dakika doğu boylamları ile 37 derece ve 18 dakika kuzey enlemleri arasındadır.
Isparta small
Yüzölçümü 8.933 km² dir.
Isparta doğudan, Konya'nın Beyşehir, Doğanhisar ve Akşehir ilçeleri; kuzeyden, Afyon'un Çay, Şuhut, Dinar ve Dazkırı ilçeleri; batıdan, Burdur'un Merkez, Ağlasun ve Bucak ilçeleri; güneyden ise Antalya'nın Serik ve Manavgat ilçeleri ile komşudur.


YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ
Isparta ili arazisi, III. jeolojik zamanda oluşmuş, beyaz tebeşir ve kalkerden meydana gelmiştir. Daha sonra tektonik volkanik hareketlerde yeni oluşumlar kazanmıştır. Çoğunlukla sıkışma tektoniğinin hüküm sürdüğü paleotektonik dönemde bir takım kıvrımlı yapılar ve bindirmeler meydana gelmiştir. Bindirmeler, Ofiyolotik karmaşık ve Akdağ kireçtaşının, Vurdigaliyen yaşlı birimlere bindirmesi şeklinde olmuştur.
Özellikle Kadıköy formasyonunda gözlenen kıvrımlar Alp orojenezinin Preniyen fazıyla ilgilidir. Çekme tektoniğinin hüküm sürdüğü Neotektonik dönemde ise bir takım normal faylar horst-graben yapıları ve volkanizma etkinliğinin izlerini Isparta ve yakın civarında görmek mümkündür.

Isparta'nın yüksek ve engebeli olan topraklarının, kuzey doğuda ve doğuda Sultan Dağları, Beyşehir Gölü ve Dedegöl Dağlarının güney uzantıları, güneyde Antalya Havzasının yüksek kesimleri, batıda ve güneybatıda Karakuş Dağları, Söğüt Dağları, Burdur Gölü, Ağlasun ve Bucak yaylaları ile doğal sınırları oluşmuştur. Isparta'nın yeryüzü şekillerinin %68.4'ü dağlar %16.8'i ovalar ve %14.8'i platolardan oluşmaktadır. Toprakların %74'ü tarıma elverişlidir. İlin yüzölçümünün %7.5'i göllerle kaplıdır.

DAĞLAR
İldeki dağlar Torosların uzantısı durumundadır. Antalya Körfezinin kara içine sokulan girintisine paralel olarak, körfezin doğusundan ve batısından başlayarak bu dağlar, kuzeye doğru giderek birbirine yaklaşır ve Göller Bölgesinin kuzeyinde birleşir.
Isparta nın sınırları içerisindeki dağlar Sultan, Karakuş, Kuyucak, Dedegöl, Davraz, Barla, Kapıdağı ve Akdağdır.


PLATOLAR
Tektonik hareketler sonucu, çukur alanlarla, dağlar arasında çeşitli yükselti basamaklarında sıralanmış, düz plato alanları ortaya çıkmıştır. Isparta topraklarının %14.8'ini kaplayan platoların başlıcaları; Keçiborlu, Atabey, Barla, Senirkent ve Afşar'dır.

Bu platolar üzerinde il yüz ölçümünün %1'i kadar hayvancılık ve turizm yönünden önemli yaylalar bulunur.

AKARSULAR
İlin önemli akarsuları, Antalya Havzasında yer alan Aksu Deresi ve Köprü Suyudur.


GÖLLER
Volkanik ve tektonik hareketlerle oluşan çukurların zaman içerisinde suyla dolmasıyla göller oluşmuştur. Bu yolla oluşan su birikintileri çok sayıda olmasından dolayı bölgeye Göller Bölgesi adı verilmiştir.
Isparta'da bulunan en büyük ve en önemli göl Eğirdir Gölü'dür.


GÖLCÜK

Isparta'nın 5 kilometre güney batısında ve deniz yüzeyinden yüksekliği 1380 metre olan krater çukurunun su ile dolmasından oluşmuş bir krater gölüdür.
Gölcük 150-300 metre kadar yükselen ve volkanik küllerle kaplı tepelerle çevrilidir. 1,5 kilometre çapında bir daire biçiminde olup derinliği 32 metreyi bulmaktadır. Gölcük ve yöresinde yapılan araştırmalarda, yüzeylenme veren formasyonlar, tortul, ultramatik ve volkanik kayaçlar olmak üzere başlıca üç gruba ayrılırlar. Bunlardan tortullara ait en yaşlı formasyonu Akdağ kireç taşları oluşturmaktadır. Diğerlerini konglomeralar ve flişler meydana getirmektedir. Akdağ kireç taşları Jura-Alt Kretase, konglomeralar Eosen ve Flişler ise Oligosel yaşlıdır. Gölcük ve çevresindeki volkanik kayaçlar, Traki Andezitler, sıkı tüfler, kül tüfler ve sünger taşlarından oluşmaktadır. Gölcük yağmur suları ve dipten kaynayan kaynaklarla beslenmektedir. Son yıllarda içme suyu olarak kullanıldığından su hayli çekilmiştir.
Ancak Isparta'nın içme suyunun büyük bir miktarının Eğirdir Gölünden alınmasıyla Gölcükte su çekilmesi durmuştur.


VADİLER VE OVALAR
En önemli vadi, Akdağ'ın kuzey yamaçlarından başlayan ve daha sonra Isparta Ovası'nı oluşturan Aksu Vadisi ile Dedegöl dağlarının orta kesiminde bulunan Çayır yaylasının güney yamaçlarından başlayan Köprü Suyu Vadisidir. İlin önemli ovaları ise Hisartepe, Karatepe ve Akdağ arasında kalan Isparta Ovası ve bu ovanın kuzeyinde bulunan Bozanönü Ovası ile Isparta'nın kuzeydoğusunda ki Kuleönü Ovasıdır.


YERALTI KAYNAKLARI

Isparta da büyük çapta işletilen maden ocakları çok değildir. Bazı bölgelerde maden arama çalışmaları sürdürülmektedir. Bunlardan en önemlisi Senir Ovasında yapılan petrol arama çalışmalarıdır ve 1993 yılında başlayan sondajlar devam etmektedir.


KÜKÜRT

Türkiye'nin ilk en zengin kükürt yatakları Keçiborlu ilçesinde bulunmaktadır. 1915 yılında işletilmeye başlayan kükürt yatakları 1994 yılında Etibank tarafından işletilirken zarar ettiği için kapatılmıştır.


KÖMÜR
Isparta ilinin Eğirdir ve Yalvaç ilçelerinde kömür yatakları bulunmaktadır. Kömür yatakları özel şirketlere aittir. Bunlardan Eğirdir ilçesi Akbelen Köyü civarında bulunan kömür yatakları, arazinin işletmeye uygun olmaması sebebiyle 1991 yılından bu yana işletilmemektedir.
Yalvaç ilçesinde Yarıkkaya, Yukarıkaşıkara kasabası civarında kömür yatakları zaman zaman işletilmektedir.


PONZA TAŞI

Gölcük kraterinin volkan bacasından çıkan küllerin sulu bir yüzeye düşerek ani soğumaya uğramasıyla içinde gaz boşlukları olan taşlar oluşmuştur. Bu taşlara ponza taşı veya süngersi yapılarından dolayı sünger taşı adı verilir. Ponza taşlarının içinde bulunan gaz boşlukları birbirine bağlı olmadığından yalıtkanlık özelliği taşımaktadır. Bu sebeple briket yapımında kullanılmaktadır.
Isparta'da Gölcük krater gölü çevresine yayılan ponza yatakları, Binbirevler Mahallesi ile Gölcük arasında yoğunlaşmaktadır.
Bu bölgedeki ponza yatakları aynı bölgede kurulan, Isparta Belediyesine ait olan ISBAŞ adlı modern bir fabrikada briket olarak mamul hale getirilmektedir.

KUM-ÇAKIL YATAKLARI
Isparta da en önemli çakıl yatağı Atabey ilçesinde bulunmakta ve modern makinelerle Atabey belediyesi tarafından işletilmektedir. Ayrıca, Yakaören Köyü yakınında kum yatakları,Sav kasabası yol üzerinde ve Kılıç kasabası yakınlarında kum-çakıl yatakları işletilmektedir. Atabey ve Kılıç kum-çakıl yatakları rezervleri ve kaliteleriyle önemli depolardır.


BARİT
Şarkikaraağaç ilçesinde bulunan Barit yatakları 1973 yılından bu yana Etibank ve özel sektör tarafından işletilmektedir. Şistler ve kireç taşlarında yer alan barit yataklarının rezervi 17 milyon ton olarak tahmin edilmekte olup, tenörü %30 lardan % 90 lara ulaşır.

TRAS
Isparta - Antalya yolu üzerinde Sav kasabası yakınlarında , halk arasında köfke denilen materyal temelde tüflerden meydana gelmiş Tras dağları vardır. Rezervi 30 milyon ton olduğu tahmin edilen tras yatakları Göltaş A.Ş. tarafından çimento hammaddesi olarak kullanılmaktadır.

MERMER
Isparta da Gökçebağ çevresinde bej renkli kireç taşları mermer olarak değerlendilirilmektedir. Gökçebağ mermerleri Isparta Merkez ilçede bulunan Modül-Mer A.Ş. tarafından işletilmektedir.

YAPITAŞLARI
Isparta Merkez Direkli Andezitleri temel taşı, bahçe duvarı ve inşaatlarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Rezerv çalışması yapılmamasına rağmen milyarlarca metreküp yapı taşı bulunduğu sanılmaktadır. Şarkikaraağaç Göksöğüt Ağap Köylerinde de bahçe duvarı ve bina yapımında kullanılan taşlar çıkarılmaktadır.
Gölcük krater gölünün çevresinde de zengin taş ocakları vardır. Bir süre işletilen bu ocaklardan parke taşı ve dış cephe süslemesi için mermer benzeri taşlar çıkarılarak ihraç edilmiştir. Bu taş ocakları orman bölgesine zarar vereceği gerekçesiyle günümüzde işletilmemektedir.

KROM
Eğirdir Bağıllı-Ayvalıpınar dolayında harzburjit ve dunitler içerisinde mercekler şeklinde bulunduğu belirlenen krom cevherleşmesi %20-45 arasında Cr3O3 tenörüne sahiptir. Bölgede 30 ayrı noktada zuhur eden kromitlerden 150 bin ton jeolojik rezervi olduğu belirlenmiştir.

ARSENİK

Isparta Eğirdir Göktaş köyü dolayında bulunan bu cevherleşme, fliş düzeyinde damarlar şeklinde bulunduğu tespit edilmiştir. %35 dolayında As2S3 ihtiva eden yatağın hesaplanmış rezervi 34 bin tondur.

TOPRAKLAR

Isparta ilinde topraklar, genellikle kalkerli ana yapı üzerinde gelişmiştir. Tektonik çöküntü olukları ise, IV. zaman alüvyonlarıyla dolmuş ve ilde tarımın temel kaynağını oluşturan topraklar ortaya çıkmıştır. Eğim %40'a kadar değişmektedir. Üst toprak, 8-40 santimetre arasında derinliğe sahip olup, genellikle killi-tınlı kalkerli granüler ve dağılabilir durumdadır. Alt toprak üst toprakla aynı yapıda olmasına rağmen daha kaba bünyeli ve killidir. Toprak seviyesi bazı yerlerde taban suyu ile sınırlanmıştır. Yapılan araştırmalara göre, Isparta da bulunan toprak çeşitleri ve başlıca özellikleri şunlardır.

KIRMIZI AKDENİZ TOPRAĞI
Bu topraklar il genelinde 68.932 hektar alan kaplamaktadır. Hafif, orta dik ve sarp meyil özelliklerine sahip olup, orta sığlıkta hafif taşlı, orta derin, erozyon derecesi farklı ölçekli verimlilik açısından tarıma uygundur. Akdeniz bitki florası ile karstik temel yapı ve Akdeniz iklimi etkileşimi sonucu oluşmuş verimli topraklardır. Doğal bitki örtüsü, otlar, makiler ve orman ağaçlarından oluşur.

KIRMIZI KAHVERENGİ AKDENİZ TOPRAKLARI

Bu topraklar 81.904 hektarlık bir alanı kaplar. Yer yer hafif, orta, dik ve çok dik meyilde olup, orta derin bazen sığ, yer yer taşlı, orta erozyon etkisinde tarıma elverişli topraklardır. Oluşum bakımından kırmızı Akdeniz toprakları pedojenezine uygun özellikleri vardır. Doğal bitki örtüsü ot, maki, çeşitli türde orman ağaçlarından oluşur.

KAHVERENGİ ORMAN TOPRAKLARI

Isparta ili toprak dağılımında 142.156 hektar bir bölümü oluşturur. Hafif orta dik ve çok dik meyil özelliği göstermekte olup, orta derin yer yer sığ, orta erozyonlu, bazen şiddetli erozyona maruz topraklardır. Uygun topoğrafya özelliklerinde tarıma elverişlidir. Toprak oluşumu bakımından kırmızı kahverengi Akdeniz toprakları pedojenozi etkindir.

SARI KIRMIZI POTZOLİK TOPRAKLAR

Bu topraklar Isparta ilinde 3.671 hektar ile en az orana sahiptir. Hafif, orta ve dik meyilde orta derin, bazen sığ yer yer çok sığ az erozyondan, orta ve şiddetli erozyona varan bir aşınım özelliğine sahiptir.
Doğal bitki örtüsü, kışın yapraklarını döken orman ağacı ve iğne yapraklı orman ağaçlarıdır.

KALKERSİZ KAHVERENGİ ORMAN TOPRAKLARI

Bu topraklar 61.081 hektar bir arazi oluşturmaktadır. Meyil derecesi hafif, orta ve diktir. Derin, bazen orta derinlikte, kısmen, sığ, orta ve şiddetli erozyona maruz, yer yerde taşlı bir özellik taşır. Doğal bitki örtüsü , kışın yaprağını döken orman ağaçlarından oluşur.

KESTANE RENKLİ TOPRAKLAR

Bu topraklar Isparta ili toplam arazisinin 115.489 hektarlık bölümünü oluşturur. Genellikle düz, düze yakın orta ve dik meyillerde, yer yer derin, orta derin, sığ ve çok sığ, orta ve şiddetli erozyon etkisinde olan topraklardır. Doğal bitki örtüsü, kısa ve uzun otlarla, çalılar ve seyrek orman ağaçlarından oluşur.

TOPRAK SICAKLIĞI

Toprak sıcaklığı rasatları 5,10,20,50 ve 100 santimetre derinliklerde yapılmıştır. Aylık ortalama sıcaklık değerleri derinlere indikçe ilkbahar ve yaz aylarında azalmakta , sonbahar ve kış aylarında artmaktadır. Yıllık ortalama sıcaklık değerleri 12.6 C ile 14.8 C arasında değişmektedir.

TOPRAK KİRLİLİĞİ

İlin topraklarında makro ölçekli bir toprak kirliliği görülmemektedir. Ancak ilde özellikle Eğirdir Gölü çevresinde yapılan meyve yetiştiriciliğinde kalite ve verimi artırmak için kullanılan zirai mücadele ilaçları, az da olsa toprakta uzun süre kalıcı bir kirliliğe sebep olmaktadır.
Ağır metaller konusunda Köy Hizmetleri Müdürlüğü laboratuarlarında yapılan analizlerde toprak kirliliğine sebebiyet verecek bir bulguya rastlanmamıştır. İlimizde büyük ölçekli sanayi kuruluşları bulunmadığından, ayrıca evsel atıkların genelde kontrol altında tutulmasından dolayı kimyasal etkili toprak kirliliği söz konusu değildir.

İKLİM

Isparta ili, Akdeniz iklimi ile Orta Anadolu iklimi arasındaki geçiş bölgesinde yer almaktadır. Bu sebeple il sınırları içinde her iki iklim özellikleri de görülür. Ancak, Akdeniz kıyılarında görülen sıcaklık ve yağış, karasal iklimin özelliği olan düşük yağış bölgede tam olarak görülmez. Meteorolojik yöntemlerle yapılan araştırmalarda Isparta'nın iklim yapısı; Soğuk-Yarı Kara İklim tipi olarak belirlenmiştir.
İlin Akdeniz'e yakın olan güney bölgelerinde Akdeniz ikliminin özelliği gözlenir. Yazlar sıcak ve kurak; kışlar ilin kuzey bölümlerine göre ılık ve yağışlı geçer. Kuzeydoğuya gidildikçe karasal iklim özelliklerini gösterir; kışlar daha soğuk geçer. Kuzey bölgeler daha az yağış almaktadır.

BASINÇ

Atmosferdeki gazların temas ettikleri yüzeylere uygulanmış olduğu kuvvete hava basıncı ve atmosferik basınç denir. Isparta'da ölçülmüş aktüel (mahalli) basınç ortalaması 898.0 milibardır. Aylara göre basınç değeri incelendiğinde ise en yüksek kasım, en düşük temmuz ayında olduğu görülür. Yaz aylarında düşük seyreder.
Isparta'da uzun yıllar içerisinde tespit edilen en yüksek basınç 919.9 mb en düşük basınç ise 869.6 olmuştur.

RÜZGAR

Hava hareketi olarak bilinen rüzgar, yön ve hız ölçümü yapılarak belirlenir. Isparta da ortalama rüzgar hızı saniyede 1.9 metredir. Aylara göre hız ortalaması içinde 2.4 m/sn ile eylül ve ekim ayları en düşüktür. Uzun yıllar ölçümlerine göre, en hızlı rüzgar 30,7 m/sn ile güney yönünden kaydedilmiştir. Rüzgar hızının 10.8 ile 17.1 m/sn arasında olduğu, kuvvetli rüzgarlı gün sayısı ortalama 33 gündür. Fırtınalı günler ortalaması ise yılda 6 gündür. Isparta da birinci derecede hakim rüzgar yönü 3369 esme sayısı ile Batı, ikinci derecede 3162 esme sayısıyla güneydoğu , üçüncü derecede hakim rüzgar yönü ise 2520 esme sayısıyla kuzeydoğu olarak belirlenmiştir.

NİSPİ NEM

Atmosferdeki su miktarına havanın nemliliği denir. Nispi nem ise, mevcut basınç ve sıcaklıkta havadaki su buharı miktarının aynı basınç ve sıcaklıktaki havanın alabileceği maksimum su buharı miktarı oranına denir ve yüzde olarak ifade edilir. Diğer bir deyişle, nispi nem doyma açığını gösterir.
Isparta da yıllık ortalama nem %62'dir. Nispi nem değerleri, kış aylarında daha yüksek, yaz aylarında da daha düşük olmaktadır.

BULUTLULUK

Klimatolojik bulutluluk gözlemlerinde, gökyüzünün tamamı 10 eşit parçaya bölünmüş olarak kabul edilir. Isparta da yıllık ortalama bulutluluk 4.3 dür. Yıl içinde bulutluluğun en az olduğu aylar temmuz ve ağustos, en fazla olduğu aylarda kış aylarıdır. Ortalama bulutluluk ile ortalama nisbi nem arasında bir paralellik olduğu açıkca görülür. Ortalama bulutluluğun 2.0 ila 8.0 arasında olduğu günlere bulutlu günler denir. Buna göre yıllık ortalama bulutlu günler sayısı 180 dir. Bulutluluğun 8.1 ile 10.0 olduğu günlere kapalı günler denir. Yıllık kapalı günler sayısı 67.3 dür. Yıllık açık günler ortalaması ise 117 gündür.

SİS-DOLU-ORAJ

Sis, yer seviyesinde oluşan ve yatay görüş uzaklığını her yönde bir kilometre ve altına düşüren buluta denir. Isparta'da yıllık sisli günler sayısı 13 tür.
Isparta'da dolu olayı özellikle mart, mayıs ve haziran aylarında görülür. Dolu yağışında yıllık ortalama 4 gündür. Şimşek ile birlikte gök gürültüsünün duyulmasına oraj denir. Orajlı günler daha çok mayıs ve haziran aylarında yaşanır. Isparta'da yılda ortalama 26 gün orajlı geçmektedir.

SICAKLIK

Hava sıcaklığı ölçümleri rasat siperleri içerisinde gölgede yapılmaktadır. Isparta da yıllık ortalama sıcaklık 12.1 C dir ortalama sıcaklık aylara göre incelendiğinde en yüksek ortalama sıcaklığa temmuz ayında, en düşük ortalama sıcaklığa da ocak ayında ulaşıldığı görülmektedir. Isparta da en yüksek sıcaklık 37.5 C en düşük sıcaklık -21.0 C olarak ölçülmüştür. Yaz günleri yukarı sıcaklıkta gün sayısı ortalama 111.4 dür. Kış günleri adı verilen C'nin altındaki gün sayısı ise 75.7 dir.

YAĞIŞ

Yıllık toplam yağış miktarı ortalama 600.4 mm Aylara göre yağış miktarı incelendiğinde en az yağışın ağustos ayında olduğu görülür.En fazla yağış ise kış ilkbahar aylarında meydana gelir. İl genelinde kar yağışları kasım ayında başlayıp nisan ayında sona ermektedir. Yılda ortalama karla örtülü gün sayısı 14.9 olup , en yüksek kar örtüsü 59 santimetre olarak ölçülmüştür.

BUHARLAŞMA

Buharlaşma miktarı , bir yerin iklimini ortaya koymakta kullanılan önemli meteorolojik elemanlardan biridir. Yağış miktarının buharlaşmadan fazla olduğu yerlerde toprak nemli , az olduğu yerlerde ise toprak kurudur. Isparta ilinde yıllık toplam buharlaşma miktarı 1233.6 mm dir En fazla buharlaşmanın temmuz ayında 233.4 mm olduğu görülmüştür.

GÜNEŞLENME

Isparta da aylık ortalama güneşlenme süresi en çok temmuz ayında 12 saat 2 dakika en az aralık ayında 3 saat 36 dakikadır.
Güneş ışınlarının şiddeti santimetrekareye kalori olarak ölçülür. Isparta da yıllık ortalama güneş ışınlarının şiddeti 311.61 cal/cm², maksimuma ulaştıgı temmuz ayında da 480.73 cal/cm² dir.

Son düzenleyen kompetankedi; 28 Mart 2008 14:06
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
7 Ekim 2006       Mesaj #2
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Akdeniz Bölgesi Göller Yöresi'nde yer alan Isparta bir plato üzerinde kurulmuştur.
Akarsular genellikle göllere dökülmekte olup, sadece aksu ve köprü suyu Antalya hudutları içerisinde Akdeniz'e dökülmektedir. ilin en büyük gölü, yaklaşık 468 km² ile, Türkiye'nin 4'ncü büyük gölü olan Eğirdir Gölü' dür. Bu gölün kuzey kesimine Hoyran Gölü denilmektedir. Beyşehir ile Burdur göllerinin bir bölümü de Isparta hudutları içerisindedir. Kovada-I ve Kovada-II hidroelektrik santrallerini çalıştıran Kovada Gölü ile Karatepe üzerinde yer alan ve bir krater gölü olan Gölcük de diğer önemli göllerdendir.
Sponsorlu Bağlantılar
Isparta'nın yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlıdır.
Tandır kebabı ve Rğirdir'in sazan dolması ünlü yöresel yemeklerdendir.
Yalvaç (Isparta) Aakdeniz Bölgesi'nin batısında, Sultan dağlarının güneybatı eteklerine yer alan Yalvaç, Isparta il merkezine 105 km uzaklıktadır.
İklimi; Akdeniz iklimi ile kara iklimi arasında geçiş özelliği taşır.
Tokmacık kasabasında 1994 yılında yapılan kazılarda 9 milyon yıl öncesine ait bir gergedan fosili bulunmuştur.
Bölgedeki en önemli antik yerleşim olan Antiocheia, Yalvaç'ın yaklaşık 1 km. kuzeyinde ve Sultan dağlarının güney yamaçları boyunca uzanan verimli bir arazide kurulmuş, Pisidia bölgesinin başkentidir. Antiocheia tarafından (MÖ. 281-261) yıllarında kurulmuştur.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Aralık 2006       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Tarihi

İlimiz adını M.Ö. 1340 yıllarında Hititler tarafından yaptırılan ve bu güne kadar ününü sürdüren kalesi ve yaklaşık 2300 yıldır ekilen haşhaş bitkisinden almıştır.
M.Ö. 7000 Yılından başlayarak günümüze kadar yerleşim yeri olan İlimiz sınırları içerisinde Hitit, Frig, Grek, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı gibi uygarlıklar egemen olmuştur.
Selçuklu Türklerinin 1071 yılında Anadolu'yu fethetmeleri sonucunda Afyon Türk'lerin hakimiyetine geçmiştir. Selçuklu Devletinin parçalanmasından sonra şehir bir süre Sahipoğulları'nın elinde kaldı. 1341'den sonra akrabalık ilişkileri sonucu Germiyanoğulları'nın yönetimine geçen kent II. Yakup Bey zamanında Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı topraklarına katıldı (1390). Ankara Savaşından (1402) sonra Timur'un askerlerince yıkıma uğrayan şehir yeniden Yakup Bey'in eline geçti ve onun ölümü (1428) üzerine, vasiyeti gereği kesin olarak Osmanlı Egemenliğine girdi. Fatih Sultan Mehmet'in Karaman Seferleri sırasında, stratejik özelliği dolayısıyla askeri harekatın başlıca merkezlerinden biriydi. XVII. Yüzyılda ortaya çıkan Celali ayaklanmaları burayı da etkisi altına aldı. Celali Karayazıcı'nın kardeşi Deli Hasan Kütahya'yı alamayınca kışlamak üzere geldiği (1602) şehirde geniş ölçüde yıkıma sebep olmuştur.
Mondros Barış Antlaşması'ndan (8-9 aralık 1918) hemen sonra İngiliz Fransız ve İtalyan birlikleri yer yer Osmanlı topraklarına girdiler. Bu arada 16 Nisan 1919'da Fransızlar Afyon istasyonuna yerleşti. 21 Mayıs 1919'da iki subay ve 262 erden oluşan bir İtalyan birliği de Afyon'a geldi. Bu birlikler yerlerini 17 Mart 1920'de Yunanlılara bıraktı. Çok kısa süren birinci işgalden sonra 13 Temmuz 1921'de Afyon ikinci kez Yunanlılar tarafından işgal edildi ve Afyon 1 yıl 1 ay 25 gün Yunan işgali altında kaldı. Büyük Taarruz Afyon Cephesinde başladı. Yunan kuvvetleri bozguna uğratıldı ve şehir 27 Ağustos 1922'de kurtarıldı. Bu tarih Afyon'un Kurtuluş günü olarak kutlanır.

Coğrafi Yapısı
Doğuyu batıya, kuzeyi güneye bağlayan İlimiz, Anadolu Yarımadasının batısında, Ege Bölgesinin İçbatı Anadolu bölümünde yer almaktadır.
Afyon, doğuda Konya, batıda Uşak, kuzeybatıda Kütahya, güneybatıda Denizli, güneyde Burdur, güneydoğuda Isparta ve kuzeyde Eskişehir İlleriyle komşudur. Denizden yüksekliği 1034 m. yüzölçümü 14.230 km²'dir.
İlimiz, Türkiye'deki coğrafi bölgelerden üçü üzerine yayılmıştır. Geniş bir kesimi Ege Bölgesinin İçbatı Anadolu bölümünde bulunur. Güneydeki Başmakçı, Dinar, Dazkırı ve Evciler İlçelerinin toprakları Akdeniz Bölgesinin sınırları içerisine girer. İlin doğu ve kuzeydoğu kesimlerindeki bazı topraklar da İçanadolu Bölgesine taşar. İçbatı Anadolu eşiği üzerinde görülen güneydoğu-kuzeybatı doğrultulu dağ dizilerinin en doğuda olanları ilin doğu sınırları üstünde yükselirler (Emirdağ, Türkmen Dağı). Bu dağlar dizisinin batısında, aynı doğrultuda uzanan çukur bir alan seçilir. Yaklaşık 1000 m. yükseklikteki Afyonkarahisar Ovası bu çukur alanın üzerinde yer alır. Batıda ikinci bir dağlar dizisi yükselir. Bunlardan Sandıklı Dağları (Kumalar Dağı) il sınırları içindedir. Bu dağların batısında da Sandıklı ve Sincanlı Ovaları yer alır. Yükselti ve denizden uzaklık nedeniyle iklim koşullarında İç Anadolu iklimine benzerlik görülür. İldeki dağlık alanlar, karaçam ve ardıçların yayılma alanıdır. Buna karşılık, yüzyıllardır süren orman tahribi nedeniyle ovalar çıplaktır.
İldeki akarsular çeşitli doğrultulara doğru gider. İlin kuzeydoğu kesiminde bulunan sular, Sakarya Nehri'ne, kuzeybatı kesimindekiler de Sakarya'nın kolu Porsuk Çayı'na dökülen derelerle Karadeniz'e ulaşır. Batıdaki sular Büyük Menderes'in kolu Kufi Çayı aracılığıyla Ege Denizine gider. İlin orta kesiminde bulunan suların önemli bir bölümünü Afyonkarahisar Ovası'ndan geçen Akarçay toplar ve önce Eber Gölü'ne, daha sonra da Akşehir Gölü'ne taşır. Eber Gölü'nün tümü Akşehir ve Acıgöl'ün ise bir kısmı İl sınırları içerisindedir.

İdari Durum
Afyon İli l8 İlçe (Merkez İlçe dahil), 108 Belediye ve 392 köyden oluşmaktadır. İlimizde bulunan beş bucaktan sadece Dinar İlçesi Haydarlı Bucağında teşkilat ve personel bulunmaktadır. Kırsal alanda toplu yerleşme hakim olup, dağınık köy tipine rastlanmaz.
Son düzenleyen ThinkerBeLL; 24 Ocak 2012 11:13
RuYa - avatarı
RuYa
Ziyaretçi
4 Temmuz 2007       Mesaj #4
RuYa - avatarı
Ziyaretçi
PINARGÖZÜ MAĞARASI
Isparta
Yeri: Isparta Yenişarbademli İlçesinin 11 km. batısında yer almaktadır.
Özellikleri: Daha önce 6 km.sine kadar girilmiş olan Pınargözü Mağarası, 1991 yılında ulaşılan 12 km.lik uzunluğu ile Türkiye’nin en uzun mağarasıdır. Daha girişten itibaren 50 m.deki sifonu ve içindeki uzun sifonları tırmanılması gereken şelaleler ve travertenler nedeniyle gezilmesi zor bir mağaradır. Halen araştırılması devam etmektedir.


AYIİNİ MAĞARASI
isparta ayiini
Yeri: Isparta, Yalvaç İlçesi. Yalvaç’ın yaklaşık 15 km. kuzeydoğusunda bulunan Ayıini Mağarası, Sultan Dağları’nın güney eteklerinde, Nazilli Deresi’nin yukarı bölümünde yer alır.
Vadi tabanından 20-30 metre yukarıda bulunan mağaraya hem Yalvaç, hem de Özgüney Kasabası’ndan stabilize iki yolla gidilir.
Özellikleri: 407 m. uzunlukta, yatay olarak gelişmiş, kaynak konumlu fosil bir mağaradır. Soğuk ve yarı nemli bir havaya sahiptir. Mağaranın çatlaklı yapısı ve iki kattan oluşması, içeride belirgin bir hava sirkülasyonuna yol açmıştır.
Ayıini Mağarası’nda belirgin bir hayvan topluluğu gözlenmemiştir. Ancak seyrek olarak değişik bölümlerde yarasalar yaşamaktadır.
Ayıini, hem doğal çevrenin güzelliği, hem de mağarada bulunan ilginç damlataşlar ve sarnıçlar nedeniyle turizm amaçlı kullanıma son derece elverişlidir. Özellikle, mağaranın değişik yerlerinde bulunan bu sarnıçlara, başka mağaralarda rastlamak mümkün değildir. Ayrıca, bazı bölümlerde yer alan korunma duvarları, mağarayı daha da cazip hale getirmektedir.


KUZ MAĞARASI

resim09
Yeri: Isparta, Sütçüler İlçesi. Kuz Mağarası, Kesme Kasabası’nın güneybatısında bulunan Asar Tepenin yakınında, Köprüçay kanyonunun dik yamacında yer alır. Kasabadan traktör veya arazi taşıtıyla 15-20 dakikada kanyonun kenarına kadar varmak mümkündür. Bu yol düzeltildiğinde herhangi bir araçla bu süre çok kısalır. Buna karşılık
700-750 m. derinliğinde olan kanyonun orta seviyelerinde bulunan mağaraya, yürüyerek yarım saatte inilebilmektedir. Bu iniş çok zor ve tehlikelidir.
Özellikleri: Toplam uzunluğu 224 m., girişe göre en derin noktası 17.5 metredir. Sıcak ve yarı kuru bir havaya sahiptir. Mağaranın dar geçitlerinde ve yan kol bağlantısında belirgin bir rüzgar hareketi vardır. Genişliği 2-16 m, tavan yüksekliği 1-20 metreler arasında değişen mağaranın orta ve son bölümleri, görünümleri son derece güzel her türden damlataşlar (sarkıt, dikit, sütun, duvar ve örtü damlataşları, damlataş havuzları,…vb.) ile kaplıdır. Ana galerinin son bölümlerinde ise kalın bir kum ve çakıl deposu bulunur. Bu kesimler, mağaranın en derin noktalarıdır. Buna karşılık bu depoların yanından ayrılan yan kolun son noktası, girişten +10 m. yukarıdadır.
Akarsu yatağından 250-300 m. yukarıda bulunan Kuz, Hidrolojik olarak askıda (vadoz kuşak) kalmış, fosil bir mağaradır. Bu nedenle yağışlı dönemlerde tavandan damlayan veya yan duvarlardan sızan sular dışında bütünüyle kurudur. Bu sular, ana galerinin son bölümünde küçük gölcükler oluşturmaktadır.


İNÖNÜ MAĞARASI

isparta inonu
Yeri: Isparta, Eğirdir İlçesi. Sarıidris Köyünün 1.5 km. güneyinde yükselen İnönü Tepe’nin kuzey yamacındadır. Köyden mağaraya traktörle ulaşılabilir.
Özellikleri: 227 m. toplam uzunlukta yatay ve kuru bir mağaradır. Yağışlı mevsimlerde Mağara’nın bazı kollarında küçük göletler oluşmaktadır. Genellikle kurudur. Mağara içinde ısı 16ºC dir. Hava nemi ise yüzde 82 dir.
İnönü Mağarası, İnönü Tepenin üzerinde takke gibi oturan Jura-Kretase yaşlı kireç taşları içinde değişik yönlü kırıklar boyunca gelişmiştir. Bu kireçtaşlarının altında Triyas yaşlı dolomit ve yer yer marn tabakaları yer alır. Mağara bu karstlaşmayan katmanlar nedeni ile derine doğru gelişememiştir.
İnönü Mağarası girişten itibaren dar galeriler halinde ve yatay bir şekilde gelişmiştir. Sadece giriş kısmında geniş bir salon vardır. Burada kalın bir toprak tabakası ve içinde bol miktarda iskelet parçaları vardır. Bundan da anlaşılıyor ki, mağaranın giriş kısmı ya iskan edilmiş ya da mezar olarak kullanılmıştır. Galerilerin büyük kısmı boş olmasına karşın, bazı kollarda bol miktarda damlataş oluşumları vardır.
Yerli halk tarafından eskiden beri bilinen mağaranın girişe yakın kısımlarda toprağa gömülü olarak çok sayıda iskelet parçaları bulunmuştur. Bu konuda henüz bir araştırma yapılmamıştır.


ZİNDAN MAĞARASI

Yeri: Isparta, Aksu Ilçesi. Aksu İlçesinin 2 km. kuzeydoğusunda Aksu Çayı Vadisindedir. Çay kıyısını takip eden ve daha yukarıdaki yaylalara giden yol Zindan Mağarasının önünden
geçer. Otobüs dahil her türlü araçla bu yoldan Zindan Mağarasına ulaşılabilir.
Özellikleri: Zindan Mağarası’nın bulunduğu Göller Bölgesi Yöresi yurdumuzun en yoğun karstlaşmış alanlarından birisidir. Toplam Uzunluğu 760 m. olan mağara yatay ve yarı aktif bir mağaradır. Romalılardan bu yana bilinen ve kullanılan bir mağaradır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Temmuz 2007       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Isparta'da Halıcılık
Isparta'da halıcılık, Türklerin Anadolu'yu fetihlerinden sonra, bölgeye yerleştirilen Türk oymakları ile başlar. Bu oymakların dokuduğu "Türkmen Halıları" yüzyıllar boyunca gelenekselliğini korumuş, ne var ki, son yüzyıllarda batılı halı tüccarlarının kendi isteklerine göre halı sipariş etmeleri yüzünden bu gelenek etkisini sürdürememiştir.

Fahrettin Kayıpmaz
Isparta - Sümer Halı Ürün Geliştirme Uzmanı
İLK DÖNEMLERDE
1274 yılında ölen Mağribli İbni Said "Kitab Bast-Ul Arz Fil-tul Vel Arz" adlı eserinde, Batı Anadolu'dan söz ettikten sonra aynen şu ibareyi kullanıyor: "Bu bölgenin (Antalya ve havalisi) batısında Türkmen Dağları (Batı Toroslar) ve Türkmen ülkesi bulunur (Isparta ve çevresi). Türkmenler, Türk soyundan büyük bir kavim olup, Selçuklular devrinde Rum ülkesini fethetmişlerdir. Türkmen halılarını dokuyan bu Türkmenlerdir. Bu halılar bütün ülkelere satılır. Antalya'nın kuzeyinde Toğula (Tonguzlu - Denizli) Dağları vardır. Bu dağlarda kendilerine Uç denilen Türkmenler yaşar. Bu Türkmenlerin iki yüz bin çadır olduğu söylenir" demektedir. Anlaşılacağı üzere İbni Said eserinde "Türkmen Halıları" sözü ile bunların tanınmış ve meşhur halılar olduklarını ifade ediyor ve bütün ülkelerce satın alındığını da kaydediyor.
Bu çalışmaya böyle bir notla başlamamızın nedeni, Isparta halıcılığı üzerinde şu andaki genel kanaatlerin ve bilinen son yüzyıl Isparta halıları imajının daha derinlere çekilmesini istememizdendir.
Günümüzde dünya halı ticaretinde Avrupalı büyük halı organizasyonlarının malzeme, renk, desen altyapısını bizzat götürerek halı imalat atölyesi olarak gördükleri Tibet ve Nepal gibi, "geleneksel el emeği" ile "Avrupai tarzda" halı imalatı anlayışının bir benzeri, yüz yıl önce bu bölgede yaşanmıştır. Kumpanyalar etkisi ile bölgede gelişen ve büyük bir ticari potansiyele de ulaşan "son dönem Isparta halıları" konusunda, gerek mahalli boyutta ve gerekse Türkiye genelinde çok kıymetli çalışmalar ve yayınlar yapılmıştır. Ancak, 12, yüzyıldan itibaren Türkmen boy ve oymaklarının yoğun iskânına kucak açan nefis yaylara sahip Isparta, daha doğrusu Hamidabad'ın "geleneksel düz ve düğümlü yaygı kültürü" açısından "belgeli" bir çalışma kapsamına alınamamış olması nedeniyle, Isparta halıları denildiğinde ilk akla gelen günümüzdeki halılar olmaktadır. Oysa 12. yüzyıldan itibaren çok önemli Türkmen nüfusunu barındıran bu bölgede, belgelere göre meşhur Türkmen halılarını dokuyarak komşu ülkelere de ihraç edebilen eski bir "ticari dokuma geleneği" bulunmaktadır.
Tarihçiler tarafından yapıldığı yer ve detayları tartışıla duran, Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan zamanında (1156-1192) Bizans ve Selçuklu mücadelelerinin en hareketli uç noktası Isparta çevresindeki Myriokephalon Savaşı (17 Eylül 1176) ve akabinde Bizans İmparatoru Manuel Kommenos II ile Sultan Kılıç Arslan II arasındaki tarihi antlaşma ile Türklerin batıda bulunan Bizans şehirleri ile ticaret yapma imkânı da kazandıkları, diğer önemli maddeler içinde yer almaktadır.
Ticari hayatın genellikle mübadele esasına dayandığı o devirlerde, halı ve kilim imalâtı da yapabilen Türkmenlerin, diğer ürünleri ile birlikte el dokuması halı ve kilimlerini de mübadele ederek; gerek batıdaki Bizanslılarla ve gerekse Araplarla bu ticareti geliştirdikleri ile ilgili İbni Said'in yukarıdaki görüşleri doğrulanmaktadır.

SELÇUKLULAR SONRASI
İkinci önemli bir nokta, 1224 yılında Sultan Alâaddin Keykubad döneminde Atabey'de
"Bu medresenin inşasına Sultan Alâaddin Keykubad zamanında 621 senesi Ramazanında Allah'ın rahmetine muhtaç olan Artakuş bin Abdullah emretti"
kitabesiyle yaptırılan medrese; 1237 yılında Sultan II. Gıyaseddin Keyhusrev zamanında Eğirdir'de yaptırılan han ve 1301 yılında Eğirdir'i Felekabâd'a, bu hanı da medreseye çeviren Hamidoğullan Beyi Felekuddin Dündar Bey'in bayındırlık hizmetleri, bu bölgenin sadece göçebe ve çadır kültürü ile değil, yerleşik Türkmen kültürü ile de varlığını sürdürdüğü gerçeğidir.
Anadolu Selçukluları sonrasında bir kısım yayınlara göre Teke, diğer bir kısmına göre ise Yamud Türkmenlerinin kurduğu söylenen Hamidoğulları, kanaatimizce Hamid Bey'in büyük torunu Felekûddin Dündar Bey'in Hamidoğullan Beyliği sınırlarını Antalya-Korkuteli'ne kadar genişlettikten sonra, kardeşi Yunus Bey'e devrettiği, Antalya ve havalisinde kurulan beyliğin adının Teke Beyliği olması, Hamidoğullarının "Tekeli Türkmen Oymağı"ndan olması ihtimalini daha güçlendirmektedir.1333 yılında bir seyahat yapan İbni Batuta, beyliğin başkenti Felekabad (Eğirdir) da Dündar Bey'den iltifat görmüş ve kayıtlarında bu bölgenin bağlık, bahçelik, mamur bir şehir olduğunu belirtmiştir. 17. yüzyılda bölgeyi gezen Kâtip Çelebi de Baris (Isparta) in mamur, meyvelik, bağlık ve bahçelik, boyahaneleri bulunan zengin bir belde olduğunu kaydetmiştir.1820'lerde Anadolu'da seyahatlerde bulunan İngiliz Rahip Arundel de Eğirdir (Felekabad) de sanatkârane işlenmiş halılara tesadüf edildiği, hatta bu şehirde açık havada halı dokunmakta olduğunu belirtir. Bu notu kitabına düşen yazar, son devir Isparta halıları öncesinde de bu bölgede bir halı geleneği olduğunu şu güzel cümlelerle vurgular:
"Büyük haralarda yetişen yünleri sonsuz bir sabırla bükmek, keskin zekalarla boyamak, renkleri imtizaç ettirerek daha çok sabırla dokumak, muhit insanlarının tabii hasletlerinin icabıdır".

SON YÜZYILLAR

Bu dönemlere ait el dokuması halı ve kilimlerin nasıl özelliklerde olduğunu elde mevcut örnekler bulunamadığı için şimdilik bilemiyoruz. 19. yüzyıl sonundan itibaren İzmir'den başlayarak Manisa, Kula, Uşak ve Isparta'da en ücra köylere kadar nüfuz eden Şark Halı siparişleri nedeniyle de mahalli ve geleneksel özellikteki biraz önce sözü edilen halıların unutulduğu ve tam yüz yıldır da dokunamadığı bir gerçektir. Vakıf geleneğimiz nedeniyle cami ve mescitlere teberru edilen çok kıymetli örneklerin de gene bu halılarla değiştirilmiş olması, bu konuda çok geç kaldığımızı göstermektedir.
19. yüzyılın ortalarına kadar Avrupalıların istedikleri halıların üretim ve pazarlaması Osmanlı tüccarlarının elinde bulunmaktaydı. 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyıl başlarında Avrupalı tüccarlar bu işe büyük yatırımlar yaparak piyasayı ele geçirmeye başlamışlardır. İngiliz tüccarlar ip ve modellerini vererek (önce) Uşak ve çevresinde halı dokutmaya başlamış, Batı Anadolu'dan Avrupa'ya ihraç edilen bu halıların çoğu İngiliz tüccarlar tarafından yapılmaya başlamıştır. Bu ticarethaneler, sadece halı dokutmakla da kalmayıp, halıların yününü, ipini, boyasını da bizzat üstlenmişler, Avrupa'dan getirdikleri modeller ve modellere uygun renklerle yeni tipte halılar dokutmuşlardır". Yazımızın başlangıcında değindiğimiz geleneksel dokuma tarzındaki kültür değişmesi sürecini çok iyi ifade eden bu gelişmeler, olumlu ve olumsuz yönleri ile Anadolu'da son yüzyılımız içinde gene bize ait olan bir melez yaygı kültürü olgusunu ortaya çıkarmıştır.
Prof. Önder Küçükerman'ın Sümer Halı tarafından yayınlanan "Batı Anadolu'daki Türk Halıcılık Geleneği İçinde İzmir Limanı ve Isparta Halı Fabrikası" adlı kitabı, 19. yüzyıl sonlarından itibaren bu bölgede yaşanan İngiliz halı ticarethanelerinin halıcılık faaliyetlerini ve Isparta'da kurulan Halı Fabrikasının çalışmalarını detaylı bir şekilde belgeleriyle açıklayan kaynak niteliğindedir. Ayrıca, Isparta ile ilgili olarak yayınlanmış bütün çalışmalarda da son devir Isparta halıcılığının gelişmesiyle ilgili olarak birbirini teyit eden görüşler bulunmaktadır:

YENİ ATILIMLAR
1872-1875 yıllarında Isparta (Hamidabad Sancağı)'da mutasarrıflık yapan Eyüplü Ali Rıza Efendi'nin gayretleri ile başlayan ilk faaliyetler, 1891 yılında gelen mutasarrıf Babanzade Mustafa Zihni Paşa'nm destekleri ile ciddi biçimde başlamış olur. Sonrasında gelişen faaliyetleri, Ispartalı bir araştırmacının gözlemleri ile aktaralım:
"Isparta'da halıcılık özel bir teşkilat ile 1889 yılında başlamıştır. Bu zamanda küçük bir şirket tesis edilmiş, hisse senetleri çıkarılmıştır. Mutasarrıf Zihni Paşa'nın delalet ve iştiraki ile şirket hayli ilerleme kaydetmiş, iyi halılar dokunmaya, iş umumi bir hal almaya başlamıştır. Bir taraftan okullarda tezgâh başlarında çocuklara halı işlemesi öğretilirken, mutasarrıfın eşi de bu mevzu üzerinde dikkatle çalışmakta idi... Şirket, halıların satışında aracılardan kurtulmak ve dünya ticaret alemi ile doğrudan doğruya temasa geçmek istemişti. Bu arzusu üzerine hükümetin de tavassutu ile Manchester Şehbenderliğine mühim bir parti halı gönderilmişti. Bu şehbenderlikten halıların bedelini tahsil etmek imkanı kalmamış, binnetice şirketin feshi cihetine gidilmiştir. "

1912-1913 yıllarında Isparta mutasarrıfı Şevket Bey, dokumasını Türklerin yapıp, ticaretini azınlıkların yaptığı halıcılığı tamamen millileştirmeyi düşünerek, Etreli Halı Ticarethanesinin iflastan kurtarılarak yeniden canlandırılması için girişimde bulunmuştur. Bu arada İmamzade Tahir Efendi bir ticarethane açarak halıcılığa başlamıştır. 1916-1917 yılları mutasarrıfı Cemal Bey döneminde, Isparta'da halı ipi yapılması hususunda girişimler yapılmış ve 1924 yılında Isparta'da 'Isparta İplik Fabrikası' kurulmuştur.
1890'lı yıllardan başlayarak 1930'lara kadar bölgemizde yapılan ve Şark Halı Kumpanyası büyük organizasyonu ile yün ipi, boyaması ve deseni bizzat ve kontrollü olarak verilip, yine satış kanalları kendilerine ait olarak devam eden halıcılık faaliyetinde öylesine bir rekabet söz konusu olmuştur ki; Ispartalı müteşebbislerin büyük bir gayretle bu organizasyon dışına çıkarak direkt İngiltere'ye olan ihracatları, yine bu şirketler tarafından engellenmiş ve Isparta'daki şirketlerin batması sağlanmıştır. Geleneksel Isparta çevresi düz ve düğümlü dokuma yaygı kültürü üzerinde devrim yaratan bu gelişmeler, en ücra köylere kadar öylesine nüfuz etmiştir ki; konar göçer Türkmen oymaklarının geleneksel dokumaları ancak bize, bu dönem öncesine ait bir fikir verebilmektedir. Günümüzde Isparta halıcılığında lokomotif görevini, 1924 yılında Isparta İplik Fabrikası olarak kurulan ve 1943 yılında Sümerbank'a devredilen, 1990'da Sümer Halı Organizasyonu içine alınan Sümer Halı Isparta Halı Fabrikası üstlenmiş durumdadır. Halı için hammadde olarak bütün altyapısını temin eden (yapak tefrik, yapak yıkama, boyahane, ip büküm) bu fabrika, bütün Türkiye'de organize olmuş bölgelerde halılarını dokutup, tekrar fabrikada yıkama ve apre işlemi yapıldıktan sonra Türkiye pazarına nihai mamulü sunabilen bir yapısıyla, Türkiye'nin alanında en büyük kuruluşlarındandır.
Isparta'da halıcılık konusu içinde, düz dokuma yaygılarımız kilimlerden de bahsetmek yerinde olacaktır. 12. yüzyıldan itibaren bölgeye yerleşmeye başlayan Türkmenler, bazı oymakların konar göçerlik geleneği ile bugünlere kadar yavaş bir iskân seyri ile gelmişlerdir. Bölgede hâlâ yarı göçer olarak iskân hareketliliği söz konusudur. Yazları Anamas ve Korudağı yaylalarında kalan Saçıkaralı, Sarıkeçili ve Karakoyunlu Yörükleri, kışları Antalya Serik ve Aksu köylerine kışlamaktadırlar. Bu Yörüklere ait düz dokuma kilim, cicim ve zili dokuma geleneği (son zamanlarda eskisi gibi üretilmese de mevcut örneklerin korunduğu bir yapı nedeniyle) hâlâ devam etmektedir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Temmuz 2007       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
GÜL ÜRETİMİ ISPARTA'YA NASIL GELDİ?
"Delirdi, keçileri kaçırdı bu adam.
Allah akıl, fikir versin!"
"Topraklarımıza biz de gül dikelim.
Gülcülükte iyi para var!"
423f9a49aj1

Isparta da gülcülüğün binlerce yıl gerilere giden, eski, köklü bir tarihi yoktur. Isparta gülcülüğü, en çok 150 yılı bile geçmeyen bir tarihe sahiptir. Daha gülcülük Isparta'da bilinmez iken Burdur, Denizli, Çal yörelerinde Gül tarımının yapılmakta olduğu bilinmektedir.
Gülcülüğü Isparta'ya, Yalvaç ilçesinden gelip Isparta'ya yerleşen Meydanbeyoğlu, Mehmet İzzet'in oğlu İsmail Efendi getirmiştir. Bu getirişin de çileli, çok ilginç bir öyküsü vardır.
İsmail Efendi her Isparta'lı gibi bilinçli, uyanık, yeni bir şeyler öğrenmeye, yapmaya susamış, kendine güvenli, çalışkan, sabırlı, hırslı, direnme gücü olan, inatçı kişiliğe sahip bir kişi idi. O vakte dek, Isparta ovasına ne ekilip dikilir ise pek gelir getirmiyor, çalışıp çabalamalar boşa gidiyordu.
İsmail Efendi şöyle komşu illere Burdur, Denizli, Çal yörelerine doğru bir geziye çıktı. Oralarda ne ekip dikiyorlar, topraktan nasıl daha çok gelir sağlıyorlar baktı, çekti. Gülcülük büyük oranda yapılır ise iyi para getirir, Isparta topraklarında da gül yetişir, kanısına vardı. Hiç vakit geçirmeden otuz dekar toprak sağladı. Çukurları açtırdı. Çevrede bulunan süs güllerinin içinden yağ gülü olabileceklerden, fidanlar aldı. Otuz dönüm yerin otuz dönümüne de gül dikti.
Yeni dikilen gülün üç ile beş yıl sonra en iyi ürün vereceğini biliyordu. sabırla gül bahçesini aksatmadan suladı, yabani otları yoldu, çapaladı, o günlerin koşullarına göre zararlı böcekleri öldürücü ilaçlar attı.
Daha üçüncü verim yılı gelmeden gülyağı çıkarma işinde kendine gerekli olacak araçların bazılarını yerli ustalara Isparta'da yaptırdı. Ustaların yapma güçlerinin dışında kalanları da Bulgaristan'a dek gitti; oradan aldı, geldi. Güzelce, noksansız bahçesine kurdu. Gülyağı çıkarırken gerekecek suyu da "Bambullu Ceviz" denen yerden getirdi, bahçesine akıttıktan sonra, sabırla üçüncü ürün yılını beklemeye başladı.
Parasal yönden de sıkıntı, bunaltı içindeydi. Müthiş paraya gereksinmesi vardı. Büyük bir girişimde bulunmuş, atılım yapmıştı. Otuz dönüm toprak sağlamış, çukur kazdırmış, gül fidanlarını diktirmiş, gülyağı çıkarılmasında gerekli olacak araçlara da pek çok para vermiş, yatırım yapmıştı. İyi ürün alır, gülyağı çıkarır, eline toptan para geçerse, harcını borcunu ödemeyi düşlüyordu. Dört gözle beklemekte olduğu üçüncü ürün yılı geldi. Don, kar, kış, rüzgar, yağmur, dolu... anlayamadığı bir tabiat olayı nedeniyle gül fidanları hiç çiçek vermediler. Emekleri, harcadığı bunca para boşa gitti. Umudunu bir yıl sonrasına, dördüncü ürün yılına bağladı. O yıl da bahçesi iyi çiçek verdi; bu kez gülyağı çıkarma yöntemini bilmeyişi yüzünden başarılı olamadı...
DELİRDİ KEÇİLERİ KAÇIRDI BU ADAM.
ALLAH AKIL FİKİR VERSİN!
Gözler İsmail Efendi'nin üstündeydi. Halk, ilgiyle onu izliyor; yolda, sokakta, kahvede, handa evde yerde... hep onun bu girişimi konuşuluyor, çektiği emeğin, harcadığı paranın hesabı, kitabı yapılıyor, alaya alınıyor, eğleniliyor; "Delirdi, keçileri kaçırdı bu adam, Allah akıl fikir versin" deniyordu..
Gülcü İsmail Efendi, direnme gücünü yitirmedi. Kulaklarını çevrede söylenenlere tıkadı. Başarısızlığının nedenleri üzerinde durdu. Sordu, soruşturdu, inceledi, araştırdı. Çalıştı, çabaladı gülyağı çıkarma yöntemini en küçük ayrıntısına varana dek öğrendi. Kendini, bir sonraki ürün yılına iyiden iyiye hazırladı.
ÇUVAL ÇUVAL GÜL ÇİÇEĞİ; DESTE DESTE PARA !
Kış mevsiminin soğuklu, karlı günleri geçip, gittiler. İlkbahar mevsimi gelir gelmez, Gülcü İsmail Efendi'nin bahçesinde bir diriliş, bir canlanma görüldü.. Bakımlı, tertemiz bahçedeki insan boyunu aşan gül ağaçları, önce yeşil yeşil yaprak, sonra da pembe gül tomurcukları vermeye başladılar. Mayıs ayının ilk haftasında havalar ısınınca bahçe, top top koca koca yapraklı, pembe renkli güllerle, doldu kaldı.. Öyle de bir güzelleşmiş, iç açıcı olmuştu ki.. Güllerin içinden yanık yanık bülbüllerin sesleri geliyor, çevreye insanın iliklerine işleyen hoş bir gül kokusu yayılıyordu...
Ne idi bu gül çiçeğinin bolluğu böyle? Görülmüş şey değil. Kadınlı erkekli yüzlerce kişi sabahın alaca karanlığında bahçeye geliyor, akşama dek çuval çuval toplanan gülleri taşıya taşıya bitiremiyorlardı. Gül sezonu bir ay kadar sürdü. Gülcü İsmail Efendi de eline geçen bu fırsatı çok iyi değerlendirdi. Binbir güçlük, zorluk, çile ve çaba.. ile üretmeyi başardığı katkısız arı "Gülyağı" ve "Gül Suları" nı değerince sattı; eline parasını aldı. İlk iş olarak her doğru, dürüst, namuslu... insanın yaptığı gibi borçlarını ödedi. Yeni bir ev yaptırdı. Evini de o günün gelenek, görenek, töresine göre dayadı, döşedi. Daha elinde pek çok parası kalmıştı. Bunu da çarçur etmedi; otuz dönüm gül bahçesini 50, 75, 100... dönüme çıkarmak, yaptığı gülcülüğü daha da büyütmek, genişletmek işinde kullandı.
TOPRAKLARIMIZA BİZDE GÜL DİKELİM. GÜLCÜLÜKTE İYİ PARA VAR!
Isparta halkı, İsmail Efendinin deneyinden, Isparta topraklarının gül yetiştirmeye çok elverişli olduğunu öğrenmiş oldu. Gülün iyi para getirdiğini de gözleri ile gördükten sonra "Tarlalarımıza bizde gül dikelim, gülcülükte iyi para var!" demeye başladı.
Gülcü İsmail Efendi, kıskançlık, çekememezlik etmedi. Gül dikecek olanlara yardımcı oldu. Karık nasıl açılır gösterdi. Fidan dikiminde başlarında bulundu... Bir kaç yıl içinde de her yere gül dikilmiş, Isparta Kenti de Gül Bahçelerinin içinde kalmış oldu. Isparta bundan sonra gül üretmesiyle tanındı, gülcü oluşuyla da anıldı.
"Mantıklı kişiler çevreye ayak uydurur. Mantıksız kişilerse çevreyi kendilerine uydurur. Bu yüzden bütün ilerlemeler mantıksız kişilerin ürünüdür."
Mark TWAIN
ISPARTA GÜLÜ ORİJİNİ (KÖKENİ) VE BOTANİK ÖZELLİKLERİ
Soner Kazaz
Süleyman Demirel Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü - Isparta

İnsanın günlük yaşamında çok özel bir yeri olan gül; aşkın, güzelliğin, sevginin ve saygının ifadesini en güzel bir şekilde bünyesinde toplayan bir çiçektir. Kuzey yarım küre bitkisi olan gülün orijini Doğu Asya'dır. Kesin olmamakla birlikte gül yağı ve gül suyunun ilk olarak İran veya Hindistan'da üretildiği, buradan Anadolu, Avrupa, Kuzey Afrika ve Doğu Asya'ya yayıldığı bildirilmiştir. (Widrlechner, 1981)
Yağ gülü (Rosa damascena Mill.), bitkiler aleminin Spermatophyta (tohunlu bitkiler) bölümünün Angiospermae (kapalı tohumlular) alt bölümünden Rosales takımı, Rosaceae familyası, Rosa cinsi içerisinde yer almaktadır. Dünyada yaklaşık 1350 Rosa (gül) türü tanımlanmıştır. Türkiye florasında 24 gül türü kayıtlı (Davis, 1972) olmasına rağmen gül yağı elde etmek amacıyla kullanılan tür kültürü yapılan Rosa damascena Mill'dir.
Yağ için ticari olarak yetiştirilen başlıca gül türleri Rosa damascena Mill., Rosa gallica L., Rosa alba L., Rosa centifolia L. ve Rosa moschata'dır. (Tucker ve Maciarello 1988). Günümüzde gülyağı eldesinde yaygın olarak kullanılan ve kültürü yapılan Rosa damascena Mill türünün Rosa moschata J. Herm ile Rosa gallica L.'nin melezi olduğu tahmin edilmektedir. Fakat bu türün çok eski dönemlerde Rosa gallica L. ile Rosa phoenica Boiss, türlerinden oluşmuş bir melez olduğunun kayıtlarına da rastlanmaktadır. (Baytop, 1990; Garnero, 1982). Sistematikte Rosa gallica var. damascena Voss., Rosa calendarum Borkh gibi bazı sinonimleri de bulunmaktadır. Rosa damascena türünün bir çok çeşidi olmakla birlikte özellikle "Trigintipetale" çeşidi başta Bulgaristan ve Türkiye olmak üzere Fas, Mısır, İran, Suriye, Hindistan ve Kafkaslar'da gülyağı elde etmek amacıyla yetiştirilmektedir (Widrlechner, 1981).
Rosa damascena; Isparta Gülü, Pembe Yağ Gülü, Yağ Gülü, Sakız Gülü ve Şam Gülü adlarıyla da bilinen pembe renkli, yarım katmerli ve kuvvetli kokulu, çok yıllık, dikenli ve kışa dayanımı yüksek bir bitkidir. Rosa damascena bitkileri, 1,5 - 3 m arasında boylanmaktadır. Gövde silindir biçimli, içi dolu, esmer renkli, çok dallı ve dallar çok sayıdaki irili ufaklı sert dikenlerle çevrilidir. Yapraklar yumuşak yapılı ve ince tüylerle kaplı, alternans dizlişli, saplı ve stipulalı (kulakçık), 5-7 foliolludur.
Folioller (yaprakçık) 3-4 cm uzunluğunda oval şekilli, basit dişli kenarlı ve alt yüzleri tüylüdür. Çiçekler hafifçe sarkık, az yada çok koyu pembe renklidir. Tek renkli olan çiçeklerde içteki taç yapraklar dıştakilerden daha küçük yapılı olup, çiçeklenme çalı formundaki bir bitkide görülen biçimdedir. Kaliks (çanak yapraklar), korollodan (taç yapraklar) daha uzun, çok parçalı 5 sepalden (çanak yaprak) ibarettir. Korolla çok petalli, petaller (taç yaprak) oval şekilli, soluk pembe renkli, kaideleri beyaz lekelidir.
Stamen (erkek organ) sayısı çoktur. Dişi organlar çanak şeklinde çukurlaşmış olan reseptakulumun (çiçek tablası) içinde bulunur. Stilus (boyuncuk) uzunca, stigma (tepecik) baş şeklindedir. Reseptakulum zamanla etlenerek kırmızımtırak bir renk alır. İçinde etrafı tüylerle kaplı nukslar vardır. (Baytop, 1963; Krüsmann, 1974; Kürkçüoğlu, 1988, 1995)
H€L€N - avatarı
H€L€N
Ziyaretçi
7 Kasım 2007       Mesaj #7
H€L€N - avatarı
Ziyaretçi
Savaş zamanından kalma kaynaklarda,sonuç Bizans ve Hıristiyan aleminin aleyhine olduğu için geniş bilgi verilmemekte, "1176 da Türklerle İmparatorluk arasında savaş yeniden patladı ve bu sefer talih Hıristiyan ordularına karşı oldu. Bu ordular Phrigia dağları geçitlerinde perişan edildiler" denilmektedir (15). Önce savaş alanı Phrigia dağ geçitlerinden herhangi birine atfedilirken,sonra savaş dolayısıyla adından bahis olunan yerlerin tayini ve Phrigia'ya dahil olup Bizans hududu dışında kalan yer aranmış ve bulunan yerin Myriokephalon (Sultandağı geçidi) olduğuna hükmolunmuştur.
Phirigia dağları, Heradotes haritasında Menandros Çayı'nın güneyinde doğuya doğru uzanan ve Antiocheia'nın kuzeyinden geçen dağ silsilesidir(16). Strabon, Pisidia, Phrigia ilişkilerini izah ederken Paluria'nın Phrigia dağları üzerinde bulunduğunu, doğudan batıya uzanan bu dağın 2° derece tarafında iki büyük ve geniş ova bulunduğunu,kuzeydeki ovanın ortasında Phromelium (Akşehir), güneyindeki ovanın Escanius ve bu ovanın dağsalında Antiocheia kentinin bulunduğunu ve Phrigia'ya dahil olduğunu belirtir(17). Soublaion, Sza Polis-Bizans hududu içinde olduğuna göre bunlara yakın ve bunun dışında bir yer olması gerekir.Savaş Phrigia dağ geçitlerinde Myriokephalon yanında (18) dendiğine ve Myriokephalon'un da Sultandağı Geçidi manasına geldiğine göre savaş bölgesinin Sultandağları'nın Phrigia'ya dahil kısmında olması gerekir.
Sultandağları kayalık olup birkaç yerinden geçilebilmektedir.Daha ziyade bu geçitleri takip eden dağ yolu üzerindeki köylerin kendilerine mahsus mânalarını incelemek gerekir.

YALVAÇ'TA KÖY VE KASABA İSİMLERİ
YALVAÇ, Galabaç veya Yalvaç adlı beyin kurmuş olması muhtemel bir şehirdir. Kuruluşunun ortalama Miladî 1100 yıllarında (19) olduğu tahmin edilmektedir.
"Yalavaç" Yalavı kökünden türetilmiş bir kelimedir. Sıhrî bir aktivitenin failini ifade eder. Halk arasında inandırıcı manasında "Yalavıcı" halen kullanılmaktadır. İlk peygamberlerden olup da Nuh tufanından önce yaşamış (20) Oğuz Kağan'ın temsilcisinin adıdır. Buna göre Yalvaç hem Hristiyanlık, hem de Oğuzlar bakımından kutsal sayılan bir yerdir.
YARIKKAYA, Sultandağı üzerinde bir köydür. Adını kırılarak çöken ve geçit veren kayanın horts bölgesinden alır. Bu çöküntü Yalvaç'a kadar devam eder.
KÖSTÜK, Yarıkkaya'nın güneyinde aynı vadi üzerinde bir dağ köyüdür. Öz Türkçe bir isimdir."Yogurkanda artuk adhak kösülse üşüğür" (Ayağı yorgandan fazla uzatsa üşür) sözü(21) Divan-ı Lügat'it- Türk'ten alınmıştır. Halk arasında halen "çocuğu yorgana köstüm(uzattım)" şeklinde kullanılan bir kelimedir. "Köstük" şeklinde, ismi çoğul halinde köy adı olarak kullanılışı burada bir savaşın olması ve düşmanın kılıçtan geçirilerek uzatılmasını ifade edebilir.
SURK, Yarıkkaya-Yalvaç arasındaki derede bir dağ köyüdür. Surk kökünden "Surkaç" veya "Surkaçlanmak" gibi kelimeler üretilmektedir. Surkaç, bir çeşit zamk olup, kılıç,hançer ve keski gibi şeylerin sapları şıkıştırılır(22). Bir bakıma kılıç kabzelerinin düşman kanıyla bulandığı yerdir.
SAĞIR, uç veya hudut beyi veya bölgesini ifade eder. Kaynakların büyük bir kısmında rastlanan bir köyümüzün adıdır. Sağır köyünün uç veya öncü kol olarak görevlendirilenlerin köyü olması ihtimal dahilindedir,
TERZİLER, Yarıkkaya-Yalvaç arasındaki vadinin şehre yakın köyüdür. Halen Terziler boğazından akan su, Akköprü ve Salurun arazisini sulamaktadır."Erincak/Alıncak, Arcez/Erciş, Urha/ Urfa, Aguvang/Ahlat" (23) misallerinde olduğu gibi eski adların Türkçeleştirilişindeki ses uyumuna bakılırsa "Terziler" adının "Tzybritze"den dönüşüm yaptığı anlaşılır.
KIRKBAŞ, Karamık-Yalvaç arasındaki vadiyi çevreleyen tepelerin güney yönünde bir köydür. Hanlar Hanı Salur Kazan Alp'in üç yüz sırma elbiseli yiğidi (24) Salgurların beyi olan oğlu Urus'un "Kırkbaş" kulu (25) bulunurdu. Kağan, savaşlara sonraları Hassa ordusu adı verilen bu kırkbaş sırmalı elbiseli askerleriyle giderdi. Bu itibarla Kırkbaş köyü adının, Kırk çeri(asker)li handan ileri geldiği söylenebilir.
MISIRLI, Karamık-Yalvaç arasındaki vadiyi çevreleyen dağların güney yönünde olup, daha ziyade Kumdanlı ovasının doğu uzantısıyla ilişkilidir. Namık Kemal'in "Musırrın sabitim ta can verince halka hizmetle!" mısraında olduğu gibi iman ve inancının fedaisi manasına gelir. Yani Musırrın, fedailerin bulunduğu yerdir.
DÜZKIR, Yalvaç'ın kuzeyinde,keklik otunun çokça hüda-ı nabit bulunduğu çorak düzlüktür. Antiocheia (Yalvaç) tepesinin batısından kuzeyine doğru uzanan ovadır.
Savaş bölgesi ve yerinin tayininde I.Manuel Komnenos'un gayesinden faydalanmamız gerekir. II. Kılıç Aslan'ın elçisine söylenen "Konya'da buluşuruz" sözünden savaş yerinin Sultandağı-Konya yolu üzerinde olması anlaşılabilir. Bunun dışında olamaz. Karamık, Yarıkkaya ve Akbel'in üzerinde bulunduğu dağ silsilesinin "Sultandağı" diye adlandırılmasında şimdiye kadar hiçbir ihtilaf doğmamıştır.
Sultandağları'nın üç tane kayalık sarp geçidi vardır. Biri Hoyran gölünün kuzeyindeki kayalık geçittir. Bu geçitten Kumdanlı düzlüğüne oradan da Yalvaç'a inilir. İkincisi Karamık beli olup Sağır, Körküler ve Terziler vadisi ile dağ yolundan geçer. Diğeri ise Yarıkkaya, Köstük ve Surk yoluyla Yalvaç'a ulaşır. Hoyran-Karamık yolları çubuk başında birleyerek Akköprüden geçer. Düzkır'da Yarıkkaya yolu ile birleşir. Yarıkkaya vadisinden Akköprü çayı akar. Hisarardı'dan gelen Eymür çayı ile birleşerek "Dozdoğan Çayı" adını alır.
Uçbey, fedaî, büyük bir kütlenin uzatıldığı Köstük, düşmanın sıkıştırılıp bulunduğu yere mıhlandığı Surk, Hanı ifade eden Kırkbaş, Hanlar hanını ifade eden Altıkapı, savaş olayının Türklük geleneğine göre Türkçe ifadesidir. Yalvaç ve Men mabedi kutsallığın timsalidir. Yalvaç, daha önce ve sonra tarihin hiçbir çağında savaş alanı olmadığına göre, bu köy ve kasabalar adlarını ancak ve ancak Myriokephalon savaşı dolayısıyla almış olmalıdırlar. Ayrıca Türklüğün mukadderatı ile ilgili savaş izlerini hatırlatacak böyle isimler taşıyan başkaca şehir veya kasaba da yoktur.

MYRİOKEPHALON NERESİDİR?
August Bailly ve Guillaume de Tyr'in ifade ettikleri dağ geçitleri ile Germiyan dağ geçidi kastedilmiştir(27). Bu da Bitinia (Aydın'ın batısı) ve Hamid ilinin kuzeyi ile hudutludur. Manuel Komnenos, Denizli, Honas ve Menderes'in yukarı kaynağı istikametinde ilerlediğine göre varılan yerdeki dağ, Phirigia'nın güneyindeki Sultandağları ve geçitleri olur. Ayrıca Myriokephalon'a Phrigia dağ geçitleri demekle, imparatorun Phrigia topraklarından dağ geçitleri vasıtasıyla geçtiği ifade edilmektedir.
William Ramsay, önce Myriokephalon'u Honas yakınlarında Düzbel olarak belirtmiştir. F. Taeschner ise, Çardak geçidini Myriokephalon zannetmiştir(27). Honas ve Çardak, savaş öncesi Bizans hududu içerisinde idi. II. Kılıç Aslan müdafaada kaldığına göre Bizans hududuna girmesi ihtimali çok azdır.Onun için Myriokephalon'u başka yerde aramak gerekirdi. W. Ramsay, Antiocheia kazısını yaparken bölgede inceleme yapmış önceki fikrinden vazgeçerek Myriokephalon'a Hoyran gölü ile Kumdanlı arasındaki geçit demiştir(28). Tomaschek ve Osman Turan da "Kumdanlı Savaşı" diyerek W.Ramsay'ı tasdik etmişlerdir(29). Ayrıca "Hareket edilmesi güç dağ geçidinde başlayan muharebe" (30) tanımına da Hoyran'ın kuzeyindeki kayalık geçitle Karamık ve Yarıkkaya geçitleri uygundur.

SAVAŞIN DURUMU
Savaş bölgesi içinde savaş yerinin tayin edilebilmesi için savaş durumuna uygun yerlerin bilinmesi gerekir. Savaş durumu dediğimiz şey, Savaş öncesi anlaşma teşebbüsleri ile savaş anı olarak karşımıza çıkmaktadır. Savaş yerinin tayini için savaş durumu anlatılırken kişisel görüşte bulunmayı doğru görmüyoruz.
Manuel, Dorylaion (Eskişehir) gibi kaleleri tahkim edip savaş hazırlıklarına girişince Kılıç Aslan 1175-76 kışında hizmetine girmiş Gvros ailesinden bir kimseyi elçi olarak Manuel Komnenos'a gönderir. Ancak anlaşma yapılamamıştır. Manuel savaş için yola çıkınca yeni bir elçi daha gönderdi. Bu defa Manuel, barışın Konya'da yapılacağını söyleyerek elçiyi geri gönderdi (CAHEN, Claud / Osmanlılardan önce Anadolu'da Türkler, İstanbul, 1979, s.116).
Manuel Komnenos, sayısız yük hayvanı,3000 araba (KIMNANOS / Historia, s.296) veya 5000 araba (MIHAEL / Chroniques, 371) veya 70.000 araba (İBNÜL AZRAK / Tarih-i Meyyâfarîkîn, 208a) ve 700.000 kişi ile Eskişehir'e hareket etti. Alaşehir ve Honas'dan geçerken uçlardan çekirgeler gibi toplanan Türkmenler 5.000-10.000 kişilik kuvvetler halinde saldırıyorlar, geçtikleri yolları bozuyorlar, leş atarak suları içilmez hale getiriyorlardı (İBNÜL AZRAK / CHALANDOU / GUILLAUME DE TYR). Bizans ordugahına saldırıp yağma eden Türkmenler 5.000 kişi idi(MIHAEL / s.208).
Bizans ordularına Homa (Ciblial) doğusunda Düzbel civarında (W. RAMSAY / Phrygia, 10, 374) veya bunun daha doğusunda (TOMASCHEK) veya Çardak yakınında 17 Eylül 1176 da (F. TAESCHNER / İslam Ans. 1, 4662), Hoyran ile Kumdanlı arasında (W. RAMSAY / 224-347), Kumdanlı'da (O. TURAN / Selçuklular Zamanında Türkiye, 210) hareket edilmesi güç (S. VRYONIS / The Decline Of Medievel Hellenism in Asie Minor And The Proceses Of Islamisation,123) Phrigia dağ geçitlerinde (A.BAILLY / Bizans Tarihi, II, l42) boğazdan geçmek için ince uzun bir şekilde yayıldı, yüksek arazinin arkasında pusuya yatan Kılıç Aslan'ın askerleri saldırdı (C. CAHEN / Preottoman Turkey, 116). Kılıç Aslan Myriokephalon'dan sonra Tzybritze geçidini işgal etti(VRYONIS / 124) veya dar ve sarp vadiye girdi. Sybriza denilen çıkış yerinde Sultan'ın kurduğu pusuya düştü (O. TURAN). Bizans ağırlığı gelince ölülerle yolu tıkadı. Asker ikiye ayrıldı. Bir bölümü katledilmişken diğer bölümü kuşatıldı (C. CAHEN / 116). Kuşatılanlar kılıçtan geçirildi, felakete uğratıldı(A. VASILIEV / Das Genaue Datum Der Schlacht Von Myriokephalon, 1927, 288), perişan edildi (A. BA1LLY / II, 142)(GUILLAUME DE TYR / 379).
Sultandağı Geçidi Savaşı'nda ve savaş yeri olabilecek yerlerde Antiocheia (Yalvaç) kazılarına benzer bir kazı veya araştırma yapılmamıştır. Bu noksanlık bölge içinde görünür veya bilinir özellikler tespit edilmesi ve bunlardan kaynakların belirttiği özelliklere uyanların savaş alanı olarak kabul edilmesi gerekir. Savaş alanının tespitinde hatayı en aza indirmiş olmak için önceden savaş vasıflarının bilinmesi ve bu vasıfların inceleme anında göz önünde bulundurulması icap eder. Onun için savaş yeri incelemesine girişmeden önce savaş vasıflarını bildiren savaş durumu tespit olunmuştur.
I.Haçlı orduları "İlk tesadüf ettikleri çaya ihtiyatsızlıkla atıldılar, burada bol bol içtikleri su sebebiyle birçok telefat verdiler. Esasen Antiocheia (Yalvaç) kentine yaklaşmış olduklarından buraya kadar çektikleri sıkıntıyı teskin için şehrin surları arasında rahat bir melce buldular"(N.KUM / Yalvaç Armağanı, s.63). Suyu bol bol içtikten sonra Yalvaç'a yaklaştıklarına göre Yalvaç yakınından akan suda kırıldıkları anlaşılıyor. Bu suyun Akköprü Çayı olması gerekmektedir. Şehirde rahat ettiklerine göre Antios (Hisarardı çayı)'un temiz kaldığı anlaşılıyor. Buna göre Türklerin işgal ettikleri boğaz ve vadinin Akköprü çayını takip eden Yarıkkaya-Terziler boğazı-Yalvaç olması gerekmektedir.
Bilahare "Frederich Barbarossa kuvvetleri Akşehir yakınlarında mağlubiyete uğratıldıktan sonra Yalvaç'a geçmek için tehlikeli bir boğazdan geçmek üzere Dük de Suap'ı ikinci kolordusu ile oradan sevk etti. Türkler...her taraftan üzerlerine saldırdılar. Dük de Suap bu boğaz muharebesinde yaralandı. Almanlar azim mesai sarfederek bu kaya arasından kendilerini kurtarabildiler" (N.KUM/s.64). Deguignes'den faydalanılarak aktarılan bu bilgideki sarp boğaz Yalvaç'ın batısına rastlayan Hoyran nahiyesiyle Karamık arasındaki Kapıkaya boğazı olup, Kalisara adıyla anılmaktadır. Bu boğaz muharebesine Tsyuritza-Kalisura, yani Kalisura Boğazı Harbi denilmiştir. Kalisura ve Kapıkaya boğazı Karamık'la Hoyran arasındaki boğazdır. Burada takibi gereken yol ise Karamık beli, Kırkbaş, Mısırlı, Terziler boğazı, Akköprü, Düzkır'dan Yalvaç'tır.
Tzybritze, boğaz manasına kullanılmıştır.Ancak Tsynritza-Kalisura kelimelerinde bir yer adı olarak kullanılmış olabilir. O zaman yan yana kullanılan iki yer adı Tsynritza ile Kalisura arasındaki boğazdan geçildiğini ifade eder. Kelimenin söyleniş yakınlığına bakılırsa Tsynrizta denilen yer "Terziler boğazı" olabilir. Bu durumda takip edilen yolun Karamık beli ile Terziler boğazı olduğu anlaşılır.
Alman imparatoru F.Barbarossa 3.Haçlı ordularının komutanı olarak Uluborlu civarında Türk topraklarına girdiğinde Sultan dağları önünden geçerken "Manuel'in düştüğü tuzağa düşmemek için bu geçitleri güneyde bırakarak Akşehir hududuna" girdiğinden bahsolunmuştur(31). Uluborlu civarındaki kale Bizans kalesi olduğundan Bizans hududuna dahildir. Hoyran gölü kuzeyindeki boğaz Uluborlu'ya yakın olması dolayısıyla Bizans hududu içindedir, diye düşünülebilir. Bundan dolayıdır ki bu yol Uluborlu - Senirkent - Kaşıkara istikametindedir. 3. Haçlı ordularından bir kısmı bu güzergahı takip etmiş olabilir. Alman imparatorunun bahsettiği tuzak mahallinin burası olması ihtimali azdır. Ancak Karamık beli ve gölü Sandıklı - Yalvaç arasındadır. Yarıkkaya beli ise Çay - Yarıkkaya arasında olup Türk hududu içindedir. Pusuya düşürüldüğü boğaz olsa olsa Yarıkkaya boğazı olabilir. "Birinci Haçlı Savaşında da büyük zayiat verdirmişti" denildiğine göre Yarıkkaya ve Karamık belleri Türklerin kontrolündedir. Bizans imparatoru Manuel Komnenos, dağ yolu gediklerini temizlemek niyetinde olduğuna göre bu boğazlardan kuvvetlerin geçmiş olması daha mantıkîdir.
Ayrıca Türklerin, başka kuvvetlerle gelmesi önlenmek istenirse Çay - Yalvaç arasındaki yol Türklere yakın olduğundan ve bu yolun geçidi de Yarıkkaya olduğundan bir kısım kuvvetlerin Yarıkkaya geçidinden geçmesi gerekir. Böylece Yarıkkaya - Yalvaç yolu Türklerden temizlendiği gibi,geçit kapatılarak da geriden Türklerin gelmesi önlenmiş olur. Onun için Sultandağı geçitlerinin bu geçitler olması icap eder. Manuel Komnenos'un diğer gayesi kutsal göreve giden Hıristiyanlara mani olan Türkleri sürüp geçitleri temizlemek ve tehlikesiz hale getirmektir. Haçlı ordularının bir kısmı Akşehir'e varmadan Çay ovasından dağ geçitleri yoluyla gittiğine ve Çay - Konya arasında Karamık, Yarıkkaya ve Akbel bulunduğuna göre Türklerin Haçlılara mani olduğu geçitler bu geçitlerdir. Geçitleri takip eden dağlar arasındaki dar vadiler Yalvaç'ta birleştiğine, geçit ve vadiler Yalvaç hududu içinde olduğuna göre Myriokephalon savaşının bölgesini ve yerini Yalvaç dışında aramak ne tarihî kayıtlara ne de aklî düşünüşe uyar. Onun için, savaş Yalvaç bölgesi içinde olmuştur denebilir.
Yalvaç'ın kuzeydoğusunda ve Akşehir beline çıkılan ilk tepe üzerine "Düzbel" adı verilir. Yalvaç'ta düğümlenen bel vadileri Düzkır ile Men mabedi arasında bulunan beldir. Ancak yaya çıkılabilen bu yerde savaş olması ihtimali azdır. Ayrıca Yarıkkaya bölgesinin fizikî coğrafya bakımından yapısı konaklamaya da elverişlidir. Yarıkkaya'nın etrafını Sultandağları çevrelemiştir. Bu dağ silsilesinin arasında 3 veya 4 km. çapında çanak şeklinde ova bulunmaktadır. Ovanın dışarıya açılan 3 kapısı(geçidi) vardır. Bunlardan ikisi Sultandağlarına açılır. Ovanın kuzeydoğusundaki geçide de "Akbel" denir. Akbel'den İshaklı'ya gidilir. Ovanın doğusunda Surk köyü vardır. Surk, bir dağ yamacında kurulmuştur. Surk, Akbel'in koruyuculuğunu yapan köy durumundadır. Ovanın batısında Yarıkkaya köyü ve boğazı bulunmaktadır, bu köy de sanki Yarıkkaya belinin koruyucusu durumundadır. Ovanın güneyindeki dar vadiden Akköprü çayının kaynaklarının meydana getirdiği dere akmaktadır.
Sultan dağlarının arasından uzanan vadinin doğusunda ve orman içinde bulunan Köstük köyünün arazisi ekime ve dikime elverişli olmadığından vadinin batısındaki tepelerin arkasında kalan düzlük ekim dikim alanı olarak kullanılmaktadır. Köstük köyünün güneyinde bulunan Elbengi köyünün ovası da yine vadinin batısındaki tepelerin arkasındaki düzlüktür.
Haçlı savaşlarında Haçlı ordularının bir kısmının geçtiği belirtilen dağ geçitleri Yarıkkaya - Yalvaç arasındaki bu vadi olmalıdır. Hatta çeşitli zamanlarda Haçlı ordularının konakladığı ve savaştıkları bildirilen "Düzbel"in yukarıda belirtildiği üzere Yarıkkaya - Surk köyleri arasındaki çanak şeklindeki düzlük olması gerekir. Buna göre de Yarıkkaya ve Akbelden başlayıp Yalvaç'a kadar uzanan geçit veya vadinin, Türklerden temizlenmesi gereken vadi olduğu anlaşılır.
Büyük Bizans ordularının Myriokephalon boğazından geçmesi gerekiyordu. Böylelikle de ordunun ince uzun bir şekilde yayılması mümkün olacaktı. Kılıç Aslan ordusunu yüksek arazinin arkasında pusuya yatırmıştı.Boğazdan geçerken saldırıya uğrayan Bizans ordusu ölülerin ve yüklerin yolu tıkaması ile bölünmüş, ordunun bir bölümü katledilmişken öbür bölümü de kuşatılmıştı. Buradaki ilk şart Sultandağı üzerinden gelen bir geçidin olmasıdır. Yarıkkaya - Karamık geçidi bu ilk şarta ve yüksek arazi üzerinde ince uzun bir boğaz olması şartına uymaktadır. Hoyran gölünün kuzeyindeki dar boğaz yüksek arazi üzerindedir denemez. Diğer bir şart yüklerle tıkanan bir yol olması şartıdır. Yükler geriden gelir ve ayrıca sonradan sevk edilebilir. Hiçbir zaman askerin önünden gitmez. Yolu tıkadığına göre ağırlık başka yoldan gelmiş ve askerin yürüyüşü yavaşlatıldığı için menzile daha önce varmış ve o yol ayrılışında yolu tıkamış olabilir. Terziler boğazı çıkışı, Karamık beli boğazı, Kumdanlı vadisi ve Yarıkkaya boğazı ile birleşmektedir. "Bizans askerlerinin bir bölümü katledilmişken, bir bölümü de kuşatılmıştı" sözünden de katledilen bölümden gayri yeni bir bölüm diye adlandırılan, askerlerin gelmiş olduğu, yani oraya yeni gitmiş olduklarından katledilmediklerini,yalnız kuşatıldıklarını anlamaktayız. D. Robenson ve Beguigne, Myriokephalon'un Karamık beli - Hoyran arasındaki vadi olduğunu ve Kalisura - Tzybritze şeklinde ifade ettiğinden Bizans kuvvetlerinin bir kısmının Karamık belinden geldiği anlaşılır. Ağırlığın başka yerden geldiği kabul edilirse Hoyran gölünün kuzeyinden Kumdanlı yolunu takiben geldiği Terziler boğazındaki cesetlerle karşılaşıp yolu tıkadığı, Karamık beli, Kırkbaş, Mısırlı, Sağır, Körküler ve Terziler istikametinden gelen askerlerin de ağırlıkları ve cesetleri geçemediğinden ikiye bölünmüş olmaları gerekir. İşte bu kuvvetler yeni gelenler olduğundan henüz katledilmemişlerdir. Daha önce gelen ve katledilmiş olanların ise başka yoldan gelmiş olmaları ve yol güzergahının da Yarıkkaya, Surk, Köstük ve Elbengi olması gerekir.

odrii - avatarı
odrii
Ziyaretçi
24 Mayıs 2008       Mesaj #8
odrii - avatarı
Ziyaretçi
DAVRAZ KAYAK MERKEZİ

Davraz16

Davraz Kayak Merkezi 2637 m. doruk yüksekliği, doğal dokunun yumuşaklığı, ve mükemmel kar kalitesi ile yeni başlayan kayakçılara tehlikesiz rotalar, profesyonellere ise gönüllerince kayabilecekleri 4 km.ye ulaşan benzersiz parkurlar sunmaktadır.

Saatte 1000 kişi taşıyabilen, 1670 m.den başlayıp 1958 m.ye, 1211 m. uzunlukta çıkaran telesiyej ile doyumsuz Eğirdir Gölü görüntüsünü izleyebilirsiniz. 8 dakikada ulaşılan dağ evi kafeteryasında dinlendikten sonra, Kuzey disiplini, Alp disiplini, Tur kayağı, Snowboard, Dağcılık, Botanik gözlemcilik ya da Trekking etkinliklerinden dilediğinizi gerçekleştirebilirsiniz. Kayak merkezi Isparta il merkezine 26 km., Eğirdir ilçesine 30 km. dir. Kayak merkezinde bulunan konaklama tesislerinin yanı sıra il merkezinde ve Eğirdir ilçesinde bulunan 600 yatak kapasiteli otellerden yararlanılabilir.


GÖLCÜK KRATER GÖLÜ MİLLİ PARKI

golcuk03 small golcuk06 small golcuk11 small

Isparta'ya 12 km uzaklıkta, sönmüş yanardağ kraterinde bulunmaktadır. Gölün büyüklüğü yaklaşık 3000 m2 dir. Çevresi ağaçlarla kaplı göl sahili, piknik, trekking, jogging ve benzer etkinlikler için elverişlidir. Göle yakın bir restoran hizmet vermektedir.


MİLAS PİKNİK VE MESİRE YERİ


milas07 small milas02 small milas04 small

Isparta'ya 11 km. uzaklıkta Gölcüğün eteklerinde, yemyeşil ağaçları ve akan suyuyla yeşil alanlarında gerginliğinizi atabileceğiniz ve yüksek oranda oksijen alabileceğiniz dinlenme ve piknik alanı.


AYAZMANA MESİRELİĞİ


Ayazma06 small Ayazmana21 small

Ayazma03

Isparta şehir merkezinde Halıkent Mahallesi'nin yanı başında dağın eteklerindedir. Buz gibi akan suyu, yeşil alanları, yüzyıllık kestane ağaçları ve havuzlarıyla piknik için ideal bir alan.



GÖKÇAY

gokcay21 small Gokcay07 small

Gokcay05

Isparta şehir merkezinde Huzur Evinin karşısındadır. Tarihe yön vermiş Türk büyüklerinin, bilim adamları ve halk ozanlarının yer aldığı Türk Tarih Yolu, otağ çadırı, yörük çadırları, köşkleri, yeşil alanları, havuzları, sandal gezisi yapılabilen göleti ile gezip, yeşil alanlarında piknik yapabileceğiniz ve dinlenebileceğiniz bir yer.


ÇAYBOYU
cayboyu04 small cayboyu01 small

cayboyu06

Isparta şehir merkezindedir. Cumhuriyet'in ilk yıllarının en gözde caddesidir. Isparta Belediye Başkanı Sn. Yusuf Ziya GÜNAYDIN tarafından yeniden düzenlenmiş ve kullanıma sunulmuştur. Bisiklet yolu, yürüyüş yolu, çay içerisine inerek suda yürüyebileceğiniz alanları, içi boş göğe yükselen anıt çınar ağacı ve oturabileceğiniz kafeleri ile gerginliğinizi atacağınız bir yer
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
28 Ağustos 2008       Mesaj #9
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi
Türkiye güzel ve ilgi çekici bir ülke. Ticaret ve kültürün kavşağı.
Türkiye'ye yapılan bir seyahat, tarihte yapılan bir gezi.

Isparta, Türk gülyağı sanayisinin kalbi
26432035ub7
Dünyada güller üzerine seçkin bir uzman olan Peter Wilde, güllerden uçucu yağlar, arı maddeler ve florasoller çıkartıyor. Burada Dr. Wilde; 1999'un toplama dönemi boyunca, Isparta'nın tarlalarında güllerin niteliğini örneklerle denemiştir.
Bulduklarından memnun olarak, Dr. Wilde güllerin taç yapraklarını damıtma işlemi için toplamıştır.
57069008go1
40 günlük gelişme döneminde, güller derlenir. Sabah saat 5:30'da toplanmaya başlanır. İşi çoğunlukla kadınlar yapar, toplanan gülleri çuvallara yerleştirmek onların görevidir.
18846657nj4
Çuvallar tartılıp, damıtma fabrikalarına götürülmek üzere vagonlara yüklenir, alıcı istasyonlarına getirilir.
10228141hu8
Vagon daha sonra damıtma tesislerine getirilir.
Güllerin taç yaprakları, uçucu yağın güzel koku niteliğinin gelişimine ve ilerlemesine yardımcı olacak küçük ayrışma işlemine bırakılmak için ambarın zeminine serilir.
98071641nq3
Gülün uçucu yağı, gülyağı, rahatlatıcı özelliği ile bilinir.
Avustralya Koleji'nin, Şifalı Bitkiler Bölümü'nün başında olan Dorene Petersen, kendisine dinlenecek rahat bir yer bulmuş.
93135854kq9
Tonlarca gül yaprağının hoş aromasının, üstüne gelmiş olan Dorene, kendinden geçmiş. Neyse ki Mrs.Petersen kendine gelip, yaprakları damıtma cihazına yüklüyor.
34033037ei1
Bir kaç saat sonra (Mrs. Petersen yerini değiştirdikten sonra)... Gül yaprakları damıtıcıya yüklenmek üzere hazır duruma geliyor.
21376479kl7
83668955ra8

46538695sl5
Gül yaprakları damıtıcılara yüklenince, damıtma işlemi başlamaya hazır.
90010982sa8
Damıtıcının kapağı (üst resimde görülen bakır ünite) sıkıca kapatılır ve buhar açılır. Üstteki damıtma cihazı hidrodamıtma için tasarımlanmıştır. 500 kg. gül yaprağı, 1500 kg. suyla damıtıcının içine koyulur. Damıtıcının içinde alt tarafta dolanan borular damıtıcının içindeki suyu ısıtan buharı taşırlar.
11961423sr1
Damıtıcının içindeki su kaynar ve buhar damıtma aletlerinin üstünden geçerek yoğuşturucuya taşınır. Yoğuşturucu içinde dolaşım yapan soğuk su, buharı soğutur ve sıvı haline geri döndürür.
Yoğunlaştıktan sonra, atıl ayrım için su ve uçucu yağ florintine şişesine girer. Güzel gülyağı, florintine şişesinin yüzeyine çıkarken, ayrışmış su ise yeniden damıtım için toplanır.
Yukarıdaki resimde damıtılmış suyun üstündeki değerli gülyağı tabakasını görebilirsiniz.
25664429ie0
Güzel gülyağı daha sonra süzülür ve o yılın bütün ürünü damıtılana kadar bir kenara alınır. O yılın bütün gülleri damıtılınca, çeşit çeşit damıtılan ve tekrar damıtılan ürünler, en son, inanılmaz ve değerli gülyağını elde etmek için karıştırılır.

Yağ şimdi pazarlanmak için hazırdır!
69026431ki5
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
1 Kasım 2008       Mesaj #10
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
İSPARTA ili, Akdeniz Bögesi'nin içbatı kesiminde yer alır. Bölgenin bu kesiminde çok sayıda göl vardır ve bu kesime Göller Yöresi denir. İlin kuzey sınırı aynı zamanda bölgelerarası bir sınırdır. Güney sınırı Toros-lar'ın Antalya Körfazi'ne doğru alçalmaya başladığı yamaçlardan geçen İsparta ili top­rakları, doğuda Beyşehir Gölü kıyısından batıda Burdur Gölü kıyısına kadar uzanır.
İsparta kenti yakınmda yer alan Bozanönü köyündeki Kapalıin Mağarası'nda fosilleşme­ye başlamış kemikler ile çakmaktaşından ya­pılmış aletler bulunmuştur. Bu buluntular, yörede geçici olarak kurulan ilk yerleşim yerlerinin tarihinin günümüzden yaklaşık 45-15 bin yıl öncesine kadar gittiğini göstermek­tedir. İl topraklarında kurulan birçok ilkçağ kentinin kalıntılarıma çoğu depremlerle yıkı­lıp yok olmuş ve tarijhsel yapılardaki taşların sonradan konut yapımında kullanılması nede­niyle günümüze ulaşamamıştır. Yalvaç kenti yakınındaki Antiokheia kentinin su gereksin­mesini karşılamak amacıyla yapılmış sukeme-ri bugün de ayaktadır. Aynı kentte Frig tanrısı Men adına yapılmış olan tapınağın bazı bölümleri de günümüze ulaşabilmiştir.
Eski bir tarihe sahip olan İsparta, Göller Yöresi'nin en gelişmiş ilidir. İsparta denince, gül ve halı akla gelir.

Doğal Yapı
Akdeniz Bölgesi'nde, Antalya bölümünün İç Anadolu'ya doğru sokulduğu kesimde yer alan İsparta ili toprakları oldukça yüksek ve dağlıktır. İlin orta kesimi, yerkabuğuna biçim veren jeolojik olaylar sırasında oluşan çökme­ler sonucunda çukurlaşmıştır. İl topraklarını Batı Toroslar'a bağlı dağlar engebelendirir. Neredeyse 90°'lik bir açıyla birbirine bağla­nan Karakuş ve Sultan dağlarının en yüksek kesimleri İsparta ilinin kuzeydeki doğal sınırı­nı oluşturur. Bu sınır, aynı zamanda Akdeniz Bölgesi'yle Ege ve İç Anadolu bölgelerini de birbirinden ayırır. İlin doğu kesiminde Dede-göl (Dedegül) Dağı ile Anamas (Güllüce) Dağı yükselir. Dedegöl Dağı'nın 2.992 metre­ye ulaşan doruğu ilin en yüksek noktasıdır. Göller Yöresi de ilin en yüksek kesimidir. İlin batı kesiminde yer alan başlıca yükseltiler ise Davras, Barla ve Kapı dağları ile Akdağ'dır. İsparta kentinin doğusunda 2.635 metreye ulaşan Davras Dağı, bu kesimdeki en önemli yükseltidir.
İlin orta kesiminde yer alan çöküntü alanı­nın alüvyonlarla dolması sonucunda oluşan İsparta Ovası, verimli bir tarım alanıdır. İlin tarıma elverişli öbür düzlükleri Kuleönü, Bozanönü, Senirkent, Hoyran ve Gelendost ovalarıdır.
İl topraklarının suları Aksu ve Köprü Suyu aracılığıyla Akdeniz'e, küçük bazı akarsularla da yöredeki göllere ulaşır. İsparta ilinde yer alan başlıca doğal göller, Eğridir ve Kovada gölleri ile İsparta Gölcüğü'dür. Yalvaç Baraj Gölü ise küçük bir yapay göldür. Beyşehir ve Burdur göllerinin bir bölümü de il sınırları içinde kalır. Türkiye'nin dördüncü büyük gölü olan Eğridir Gölü'nün Boğazova adıyla anılan oluktan geçerek Kovada Gölü'ne akan fazla suları buradan da Kurudere adı verilen gideğeniyle ya da gölayağıyla Aksu'ya boşalır ve bu yolla Akdeniz'e ulaşır. Bu gideğen üzerinde kurulan Kovada I ve Kovada II hidroelektrik santrallarından sulamada da ya­rarlanılır. Eğridir Gölü'nün güney kesiminde Eğridir kenti açıklarında Yeşilada ve Canada denen iki adacık vardır. Kovada Gölü'nün çevresinde doğal değerler bakımından zengin olan 6.000 hektardan çok orman alanı 1970'te ulusal park olarak ayrılmıştır. İsparta kenti­nin güneybatısında yer alan İsparta Gölcüğü' nün çevresinde kurulan orman içi dinlenme yeri, yöre halkının başlıca mesire yerlerinden-dir. Bu küçük gölün suları İsparta Ovası'nın sulanmasında kullanılır.
İsparta ilinde yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise Akdeniz kıyısına göre daha soğuk ve yağışlı geçer. İlin alçak kesimlerindeki doğalbitki örtüsü bozkır (step) görünümündedir. Bunun nedeni eskiden yaygın olan ormanla­rın insan eliyle yok edilmesidir. İsparta ilinin dağlık kesimleri ise gür bir orman örtüsüyle kaplıdır. Bu ormanlar meşe, köknar, sedir, kızıl çam, kara çam ve ardıçlardan oluşur. Tükenme tehlikesiyle karşı karşıya bulunan ve yöreye özgü olan kasnak meşesi ile sığla ormanları korumaya alınmıştır.

Tarih
Çok eski bir yerleşme alanı olan İsparta ilinin çeşitli kesimlerinde yapılan kazı ve araştırma­lar, yörede insanların bıraktığı en eski izlerin Yontma Taş Devri'nden kaldığını gösterir. İÖ 21.-20. yüzyıllarda bu yöre Luvi ve Arzava halklarının yurduydu. Kapadokya kaynakla­rında "Arzava ülkesi" adıyla anılan yöre, Arzava kralları tarafından yönetiliyordu. Bu çok sayıdaki küçük krallık bir konfederasyon yapısındaydı. İÖ 13.-12. yüzyıllarda batıdan gelen halklar Arzavalar'ın birliğini yok etti. Daha sonra Frigler'in, Lidyalılar'ın, Sabirler de denen Sabarlar'ın, Persler'in ve Make-donyalılar'ın egemenliği altında kalan yöre, Anadolu'daki Pisidya (Pisidia) bölgesinin sı­nırları içindeydi.
Bu yöre, İÖ 7. yüzyılda burayı ele geçiren Asya kökenli Sabarlar'ın adından kaynakla­narak Sabarta ya da Saparta diye anılıyordu. Sabarta adına çok sonra, 14. yüzyıl Arap kaynaklarında da rastlanır. Bu topraklara sonradan verilen ispari a adının Sabarta'dan geldiği sanılmaktadır.
İÖ 3. yüzyılda Bergama (Pergamon) Krallı-ğı'nın yönetimine giren Sabarta, kısa bir süre Selevkoslar'ın egemenliğinde kaldıktan sonra gene Bergama'ya bağlandı. İÖ 2. yüzyıl son­larında Roma'nın elin: geçen yöre, Bizans döneminde Anatolikor Theması'nın sınırları içindeydi. İS 8. yüzyıl başlarında kısa süre Araplar'ın yönetiminde kaldıktan sonra, 13. yüzyılda Selçuklular'ın egemenliğine girdi. 14. yüzyılın başında Hajrıidoğullan tarafından yönetilmeye baş­lanan yöre, 1391'de Yf dirim Bayezid tarafın­dan alındıysa da, Ankara Savaşı'ndan sonra Karamanoğulları'na bağlandı. Yöre, Osmanlı döneminde Hamideli adıyla anıldı. 16. yüzyı­lın sonlarında burada çıkan suhte (medrese öğrencisi) ayaklanmaları ve 17. yüzyılın ba­şında bu ayaklanmalan izleyen Celali Ayak­lanmaları. İspar­ta'nın hem ekonomik, hem de kültürel gerile­mesine yol açtı. 19. ytızyılda Konya vilayeti­nin bir sancağı olarak yönetilen Hamideli,Cumhuriyet'le birlikte olarak değiştirildinı il ve ilçe merkezle-halkı geçimini tarım,

Ekonomi
Nüfusunun yarısına ya t rinde yaşayan İspartasanayi ve ticaretten sağlar. İl ekonomisi, sulama ve ulaşım olanaklarının artmasına bağlı olarak gelişmiştir. Elde edilen başlıca tarım ürünleri buğday, şekerpancarı, arpa, patates, yem bitkileri ile az miktarda haşhaş­tır. İlde önemli miktarda sebze ve meyve yetiştirilir. Bunların başlıcaları elma, üzüm, kavun, karpuz ve domatestir. İsparta ili Tür­kiye'de gül yetiştiriciliğinin merkezidir. Tür­kiye'de, "İsparta gülü" adıyla anılan ve yağ elde edilen gülün üretiminin yüzde 80'i İspar­ta'da gerçekleştirilir. Üretilen gülyağının he­men hemen tümü yurtdışına satılarak ülkeye önemli miktarda döviz sağlanır. Parfümeri sa­nayisinde kullanılan gülyağı üretiminde Tür­kiye dünyada ilk sıradadır.
Hayvancılık ilin yüksek ve dağlık kesimle­rinde yaşayan halk için önemli bir gelir kaynağıdır. Yetiştirilen koyun ve kıl keçile­rinden elde edilen yün ve kıl halıcılıkta değerlendirilmek üzere iplik haline getirilir. Eskiden evlerdeki el tezgâhlarında dokunan ünlü İsparta halısı günümüzde atölye ve fabrikalarda üretilmektedir. İsparta ilinde ba­lıkçılık da önemli bir geçim kaynağıdır. Göl­lerde avlanan tatlı su balıkları ile kerevitlerin bir bölümü yurtdışına satılır.
Yeraltı kaynakları bakımından zengin ol­mayan il topraklarında linyit ve kükürt yatak­ları vardır. Keçiborlu'daki kükürt yatakları Etibank tarafından işletilmektedir.
İsparta ilindeki başlıca sanayi kuruluşları halı, yün ve pamuk ipliği, dokuma, hazır giyim, deri, orman ürünleri, un, bisküvi, meyve suyu, kurutulmuş sebze, salça, bitkisel yağ, yem, gülyağı, tuğla ve kiremit fabrikala­rıdır. İlde oldukça gelişmiş bir küçük sanayi etkinliği vardır. Halı ve gülyağı ticareti yoluy­la önemli miktarda gelir elde eden İsparta ili, kara ve demiryolu ulaşım olanaklarıyla ülke­nin öteki yörelerine bağlanır.

Toplum ve Kültür
Çok eski bir yerleşme alanı olan İsparta ilinde 1920'lere kadar Türkler, Rumlar ve Yörükler ile 19. yüzyılda Kafkasya ve Rumeli'den gelen göçmenler geleneklerini sürdürerek bir arada yaşardı. Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından sonra burada yaşayan Rumlar'ın Yunanis­tan'a gitmesi, Yunanistan'dan da Türkler'in gelerek yöreye yerleşmesi kültürel yapıda değişimlere yol açtı. İsparta'da gül yetiştirici­liği ise 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı nedeniyle gelen göçmenlerle başladı.
İsparta ilinin dağlık kesimlerindeki düzlük­lerde, özellikle Anamas Yaylası'nda eskiden yaygın biçimde Yörükler yaşardı. Göçer aşi­ret yapısında olan bu Yörükler hayvancılıkla uğraşırdı. Günümüzde bu özelliklerini yitir­miş ve yerleşmiş olan Yörükler'den bazıları yayla yaşamını sürdürmektedir. Dokumacılık da Yörükler arasında yaygın bir uğraştı. Başlıcaları kilim, heybe, çuval, sofra bezi, ihram, çadır, bez, çul ve deve kolanları olan dokumalarda zengin desen çeşidine rastlanır. Bu dokumalarda insanlar, hayvanlar, söylen­ce yaratıkları ve günlük olaylar motif olarak kullanılmıştır. Her desenin bir anlamı ve öyküsü vardır.
İsparta ilinde tabaklık, dokumacılık, se­mercilik ve urgancılık kökleri çok eskilere dayanan ve günümüzde de özgünlüğünü ko­rüyan el sanatlarıdır. İlin en eski el sanatların­dan biri olan tabaklık geçmişte ülkenin her yanında ün kazanmıştı. Koyun ve keçi deri­sinden meşin ve sahtiyanlar (tabaklanarak boyanmış ve cilalanmış deri), sığır ve manda derisinden gön adı verilen köseleler yapılırdı. Dokumacılıkta ise kilim yapımı halıdan daha yaygındı. Ama 19. yüzyılın ikinci yarısında halı dokumacılığının önemi arttı. İsparta'da yapılan ve Osmanlı eyeri, yarım Osmanlı eyeri, Tatar-Kırım eyeri, Macar eyeri adla­rıyla anılan eyer türleri de ülke çapında ün kazanmıştı.
İsparta yöre yaşamının özgün yanlarından biri de erkeklerin çorap örmesidir. Eğridir ve Sütçüler ilçeleri ile bazı köylerinde çok yaygın olan bu çorap örme işi yalnızca giyim için değil, gelir sağlamak için de yapılmaktadır.

İl Merkezi: İsparta
Bir ilkçağ kenti olan Baris, Bizans döneminde önemli bir dinsel merkezdi. Bu dönemlerden günümüze belirgin kalıntıların ulaşmamasının nedeni depremlerin yol açtığı yıkımlardır. Bir Türkmen Beyliği olan Hamidoğulları dö­neminde bir süre bu beyliğin merkezi olan kent Hamidâbad adıyla anıldı. Hamidâbad, Osmanlı döneminde Hamideli ya da Hamid adı verilen sancağın merkeziydi. 1919'da bir hafta kadar İtalyanlar'ın işgali altında kalan kente, Cumhuriyet'in ilanından sonra yörenin tarihsel adından esinlenerek İsparta adı ve­rildi.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında orta büyüklük­te bir kasaba görünümünde olan İsparta'da
ekonomik yaşam dokumacılık ve dericiliğe dayanıyordu. Sonraki yıllarda kent bazı dev­let yatırımlarının yönelmesi sonucunda geliş­ti. Eskiden medrese eğitiminin oldukça yay­gın olduğu kentte bugi|n Akdeniz Üniversitesi'ne bağlı İsparta Mühendislik Fakültesi ve İsparta Meslek Yüksekokulu bulunmaktadır.İldeki sanayi kuruluşlarının önemli bir bö­lümü İsparta kentindedir. Demiryolu bağlan­tısı olan, İstanbul ve Ankara'dan gelip An­talya'ya uzanan karayolunun 26 km doğusun­da yer alan kent, Göller Yöresi'nin başlıca ticaret ve hizmet merkezidir.



MsxLabs & TemelBritannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

13 Eylül 2012 / Mira Türkiye Coğrafyası
3 Ağustos 2011 / _Yağmur_ Türkiye Coğrafyası