Arama

ESO - Avrupa Güney Gözlemevi (European Southern Observatory) - Sayfa 2

Güncelleme: 3 Nisan 2016 Gösterim: 47.408 Cevap: 206
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
30 Eylül 2011       Mesaj #11
Avatarı yok
Yasaklı
Sayılarla E-ELT

Sponsorlu Bağlantılar
Ana Ayna Çapı: 42 metre
Işık Toplayıcı Alan: 1200 metrekare


42 Metrelik Çap

42 metrelik ana ayna çapıyla E-ELT görünür ışıkta gözlem yapabilen en büyük teleskop olacak. Bu teleskop aynı sınıfı paylaştığı günümüz son teknoloji ürünü teleskoplarının 4-5 katı büyüklüğünde olacak ve 15 kata kadar daha fazla ışık toplayacak. Ayrıca planlanan diğer iki devasa teleskoptan da daha büyük olacak, 30-metrelik Teleskop ve Dev Magellan Teleskobu.

Yaklaşık 1000 Parça

Tek parça halinde büyük bir ayna yapımı ne mümkündür ne de tavsiye edilir. Onun yerine, E-ELT'nin 42 metrelik aynası 1000 adet altıgen parçadan oluşacak; herbiri yaklaşık 1.4 metre genişliğinde ve 5 cm kalınlığında olan parçalar. Teleskobun tüm konsepti modüler olması, bu yüzden parçalar çok sayıda üretilebilir, böylece maliyet büyük ölçüde düşer. E-ELT'yi sınırlı bütçeyle olanaklı kılan da bu yaklaşımdır.


Kaynak:ESO/Teleskoplar ve Aletler

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen nötrino; 3 Nisan 2016 00:37
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
1 Ekim 2011       Mesaj #12
Avatarı yok
Yasaklı
Milimetrealtı Gökbilimde Yeni Zirvelere Ulaşmak

Sponsorlu Bağlantılar
ESO Şili’nin Atacama bölgesindeki Chajnantor platosunda yer alan 5100 metre yükseltideki yeryüzündeki en yüksek gözlem yerleşkelerinden biri olan Atacama Pathfinder Deneyi teleskobu, APEX’i, işletmektedir.

APEX 12 metre çapında, kırmızıötesi ışık ve radyo dalgaları arasında kalan milimetre ve milimetrealtı dalga boylarında gözlem yapan bir teleskoptur. Milimetrealtı gökbilimi soğuk, tozlu ve uzak Evrene bir pencere açmakta, fakat uzaydan gelen sönük sinyaller Dünya’nın atmosferindeki su buharları tarafından soğurulmaktadır. Chajnantor Mauna Kea’daki gözlemevlerinden 750 metre ve Cerro Paranal’daki VLT’den de 2400 metre daha yüksekte olması nedeniyle, gezegen üzerindeki en kuru bölgede yer almakta ve dolayısıyla ideal bir yerleşke sınıfına girmektedir.

Milimetrealtı gökbilimi, gökbilimde göreceli olarak keşfedilmemiş bir sınırdır ve daha iyi bilinen görülebilir ve kırmızıötesi ışıkta görülemeyen bir Evreni ortaya çıkarmaktadır. “Soğuk Evreni” incelemek için idealdir: bu dalga boylarında ışık mutlak sıfırın bir kaç derece üzerindeki bir sıcaklıkta, yıldızlararası uzayda yer alan çok büyük soğuk bulutlardan yansımaktadır. Gökbilimciler bunu yeni yıldızların doğduğu yerlerde yoğun toz ve gaz bölgelerinde bulunan moleküler bulutlardaki kimyasal ve fiziksel koşulları incelemek için kullanmaktadırlar. Görünür ışıkta bu bölgeler toz nedeniyle çoğunlukla karanlık ve örtülüdürler, fakat tayfın milimetre ve milimetrealtı bölgelerinde aydınlık bir şekilde parıldarlar. Ayrıca bu dalgaboyu aralığı, ışığı bu uzun dalga boylarında kırmızıya kaymış Evrendeki en uzak gökadaların bazılarını incelemek için idealdir.

APEX güneyyarımkürede işletilen en büyük milimetrealtı dalgaboyu teleskobudur. Gökbilimcilerin gözlemlerinde kullanmaları için bir dizi farklı aletlere sahiptir, bunlardan en önemlisi Büyük APEX Bolometrik Kamerası LABOCA’dır. LABOCA -bolometre olarak bilinen- milimetrealtı ışığı tesbit etmek için aşırı derecede hassas bir termometre dizisini kullanmaktadır. Neredeyse 300 piksel ile dünyadaki en büyük kameralardan biridir.

Sönük milimetrealtı ışınım tarafından meydana gelen çok küçük değişiklikleri tesbit edebilmek için, bu termometrelerin her biri mutlak sıfırın -eksi 272.85 derece - 0.3 derece üzerine kadar soğutulur. LABOCA'nın yüksek hassasiyeti, onu geniş görüş açısı (Dolunayın çapının üçte biri) ile birlikte, milimetrealtı Evreni görüntülemek için paha biçilemez bir alet yapmaktadır.

APEX ESO’nun uluslararası ortakları ile Chajnantor platosunda inşa etmekte olduğu devrimsel bir teleskop olan ALMA için bir yol göstericidir. APEX, ALMA projesi için yapılmış bir prototip antene göre tasarlanmıştır ve ALMA’nın ayrıntılı olarak araştıracağı pek çok hedef bulacaktır.APEX Max Planck Radyo Astronomi Enstitüsü, Onsala Uzay Gözlemevi (OSO) ve ESO arasındaki bir işbirliğidir. Teleskop ESO tarafından işletilmektedir.

Kaynak: ESO/Teleskoplar ve Aletler

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen nötrino; 3 Nisan 2016 23:00
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
9 Ekim 2011       Mesaj #13
Avatarı yok
Yasaklı
Gökyüzünü En İnce Detayına Kadar Haritalandırmak

İki yeni ve güçlü teleskop — Görünür ve Kırmızı-ötesi Gökbilim Tarama Teleskobu (VISTA) ve VLT Tarama Teleskobu (VST) — ESO’nun Şili’nin kuzeyinde bulunan Paranal gözlemevinde çalışmalara başlamışlardır. Bu teleskoplar tarama amaçlı dünyadaki en güçlü teleskoplardır ve Paranal Gözlemevi’nin bilimsel keşif potensiyelini oldukça arttıracaklardır.

En ilgi çekici astronomik cisimlerin -yere yakın küçük, fakat potensiyel olarak tehlikeli astroidlerden, pekçok uzak kuasara kadar- pek çoğu nadirdir. Onları bulmak samanlıkta iğne aramak gibi bir şeydir. ESO’nun Çok Büyük Teleskobu (VLT) ve NASA/ESA Hubble Uzay Teleskobu gibi en büyük teleskoplar, herhangi bir zamanda gökyüzünün sadece 1 dakikalık bölümünü inceleyebilirler, fakat VISTA ve VST daha derin ve daha geniş alanların hızlı bir biçimde fotoğrafını çekmek için tasarlanmıştır. İki teleskop toplamda beş yıla kadar dikkatli bir şekilde tasarlanmış dokuz tarama gerçekleştirecek ve nesnelerin hem görüntülerinin hem de kataloglarının gökbilimciler tarafından onyıllarca kullanılacak arşivini oluşturacaklar. Tarama Teleskopları Avrupa Aşırı Büyük Teleskobu (E-ELT) ve James Webb Uzay Teleskobu (JWST) gibi gelecek imkanlar için yol hazırlamada hayati bir role sahip olacaklardır.

Tarama Teleskobu ile keşfedilen ilginç nesneler hem VLT’ye komşuluk yapan yerdeki, hem de uzaydaki teleskoplar tarafından detaylı olarak incelenecek hedefleri oluşturacaklardır. Her iki Tarama Teleskobu kubbe içinde, VLT’ye yakın yerde muhafaza edilecekler ve aynı yüksek güvenli işlev modeli ile birlikte olağanüstü gözlem koşullarını paylaşacaklar.

VISTA büyüklüğü 4.1 metre olan bir ana aynaya sahiptir ve kırmızı-ötesine yakın dalga boylarında gökyüzünü gözlemeye adanmış dünyadaki en büyük tarama teleskobudur. Birleşik Krallık tarafından tasarlanmış ve geliştirilmiştir ve üyeliği UK Bilim ve Teknoloji Tesisi Konseyi (STFC) tarafından ödenerek Birleşik Krallığın ulaşım anlaşmasının bir parçası olarak ESO’ya bir ayni katılımı olmuştur. Ana ayna kendi ölçülerinde bugüne kadar yapılmış en çok eğriltilmiş aynadır ve yapımı olağanüstü bir başarıdır. VISTA’nın merkezinde toplamda 67 mega-piksellik, birleştirilmiş, kırmızı-ötesi ışığa duyarlı 16 özel algılayıcı içeren 3-tonluk bir kamera vardır.

İnsan gözüne görünür olanlardan daha uzun dalga boylarında gözlem yapma VISTA’ya görünür ışıkta görmenin imkansız olduğu cisimleri inceleme imkanı verecek, çünkü bu cisimler soğuk, toz bulutlarından dolayı örtülü ya da ışıkları erken Evrenden ışığın uzun seyahati sırasında uzayın genişlemesiyle daha kırmızıya kaymıştır.

VISTA tüm güney gökküresi boyunca çok başarılı İki Mikron Tüm Gökyüzü Gözlemi gibi gökyüzü taramaları ile elde edilen gökcisimlerini 40 defadan daha fazla bir hassasiyette tesbit edip bunları sınıflandırabilmektedir. VISTA gözlemleri 2010’un başlarında başlamıştır.

VST dolunayın kapladığı alandan dört kat daha fazla görüş alanına sahip 268 milyon-piksellik bir CCD kamera olan OmegaCAM ile donatılmış 2.6 metrelik son teknoloji ürünü bir teleskoptur. VISTA’yı tamamlayan bu kamera gökyüzünü görünür ışıkta gözlemektedir. VST ESO ile Napoli’deki Italya Ulusal Astrofizik Enstitüsü’nün (INAF) bir araştırma merkezi olan Capodimonte Astronomik Gözlemevi (OAC) arasındaki ortak bir girişimdir. VST 2011’de Paranal’da işlevsel hale gelmiştir.

Taramaların bilimsel hedefleri karanlık enerjinin doğasından, tehlike arz eden yakın yeryüzü asteroidlerine kadar değişen, bugün astrofizikteki en heyecan verici problemleri içermektedir. Avrupa boyunca büyük gökbilimci takımları bu gözlemler sayesinde birbirleriyle bağlantı kuracaktır. Bazı gözlemler güney gökyüzünü kapsarken diğerleri daha küçük alanlara odaklanacaktır.

Hem VISTA hem de VST çok büyük miktarlarda veri üretecek — VISTA tarafından çekilen tek bir resim 67 milyon piksele sahip olacak ve VST üzerindeki OmegaCam’den gelen görüntüler 268 milyon piksele sahip olacak. Gözlem Teleskopları VLT üzerinde bir araya getirilmiş olan aletlerin hepsinden her gece daha fazla veri üretecek. VST ile birlikte VISTA her yıl 100 Terabayttan daha fazla veri üretecekler.

Kaynak:ESO/Teleskoplar ve Aletler
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen nötrino; 3 Nisan 2016 23:02
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
10 Ekim 2011       Mesaj #14
Avatarı yok
Yasaklı
Anten Gökadalarının ALMA ve Hubble Gözlemlerinin Karşılaştırılması

İnsanoğlunun en karmaşık yertabanlı gökbilim gözlemevi, Atacama Büyük Milimetre/milimetrealtı Dizgesi (ALMA) resmi olarak gökbilimcilere açıldı. Halen inşa halindeki bir teleskoptan alınan ilk görüntü Evre’nin görünür ışık ve kırmızıötesi teleskoplarıyla görülemeyecek bir görüntüsünü gözler önüne serdi. Dünya genelinden binlerce bilimci bu yeni astronomik aletle evrenin en karanlık, en soğuk, en uzak ve en gizemli sırlarını keşfeden ilk birkaç araştırmacı arasında olmak için yarıştı.

Şu anda, 5000 metre yükseklikte, Şili’nin kuzeyindeki Chajnantor platosunda ilerde 66 taneyi tamamlayacak olan radyo antenlerinin üçte biri, maksimum ayrıklıkları olan 16 km’den ziyade birbirlerinden sadece 125 m uzaklıkta yerleştirildiler. Ve şimdilik, halen inşa halinde de olsa, ALMA ile gözlem yapma isteğinde bulunan olağanüstü sayıdaki gökbilimcilere göre, ALMA’nın kendi türünde en iyi teleskop olduğu gözleniyor.

“Şu anki çok erken safhaya rağmen ALMA şimdiden diğer tüm milimetrealtı dizgelerini geçti. Böyle bir eşiğe ulaşmak dünya genelinde etkin çalışmalarıyla bunu mümkün kılan ALMA ortaklarının çok sayıdaki gökbilimcisi için bir övgüdür.” (ALMA’nın Avrupalı ortağı, ESO Genel Müdürü Tim de Zeeuw)

ALMA Evreni milimetre ve milimetrealtı dalgaboylarındaki ışıkla gözlüyor, ortalama olarak görünür ışık dalgaboylarından bin kat daha uzun. Bu daha uzun dalga boylarını kullanmak gökbilimcilere uzaydaki aşırı soğuk nesneleri çalışma fırsatı veriyor yıldız ve gezegenlerin oluştuğu bölgelerdeki kozmik gaz ve tozdan meydana gelen yoğun bulutlar veya erken evrendeki oldukça uzak nesneler gibi.

ALMA bariz şekilde görünür-ışık ve kırmızı-ötesi teleskoplardan farklıdır. Tek bir dev teleskop gibi davranan birbirine bağlı bir antenler dizgesidir, ve görünür ışıktan daha uzun dalgaboylarını tesbit etmektedir. Bunun yanı sıra görüntüleri evrenin benzer resimlerinden oldukça farklıdır.

ALMA ekibi geçtiğimiz birkaç ay boyunca gözlemevinin sistemlerini Erken Bilim olarak bilinen ilk bilimsel gözlemlere hazırlamak üzere yoğun bir program içerisindeydiler. Test sonuçlarından bir tanesi, her ne kadar halen büyümekte olan bir teleskop olsa da ALMA ile alınan ilk görüntüdür. Anten Gökadaları’nın bu görüntüsünü oluşturmak için yapılan gözlemlerde sadece 12 anten birlikte çalıştı – ilk bilimsel gözlemlerde kullanılacak olan sayıdan oldukça az – ve bu antenler birbirlerine normalden daha yakın konumdaydılar. Bu faktörlerin her ikisi de gelecektekilerin tadına bakmak gibiydi. Daha fazla anten ve dizge açıklığı ile gözlemevi büyüdükçe, gözlemlerinin keskinliği, verimliliği ve kalitesi çarpıcı bir şekilde artacaktır [1]

Anten Gökadaları şekilleri önemli ölçüde bozulmuş bir çarpışan gökadalar çiftidir. Görünür ışık gökada içindeki yıldızları gösterse de, ALMA’nın görüşü görünür ışıkta görünmeyen bazı şeyleri gözler önüne seriyor: yeni yıldızların oluştuğu yoğun soğuk gaz bulutları [2] Bu Anten Gökadaları’nın şimdiye kadar yapılmış en iyi milimetrealtı dalgaboyu görüntüsüdür.

Gazın büyük kütleli yoğunlaşmaları sadece iki gökadanın merkezlerinde değil aynı zamanda çarpışmanın gerçekleştiği düzensiz bölgelerde de bulunmuştur. Buradaki toplam gaz miktarı Güneş’imizin kütlesinin bir milyar katıdır – ki bu da gelecek nesil yıldızlar için zengin bir malzeme deposudur. Bunun gibi gözlemler milimetrealtı Evreni’ne yeni bir pencere açmış ve gökada çarpışmalarının yeni yıldız oluşumlarını nasıl tetiklediğine dair anlayışımızda hayati önemde yardımları olacaktır. ALMA gözlemlerinin görünür-ışık ve kırmızıötesi teleskoplarıyla görülemeyecek Evren’in kısımlarını nasıl gözler önüne serdiğine dair sadece bir örnektir.

ALMA Erken Bilim aşamasının ilk dokuz ayı için sadece yüz civarında projeyi kabul edebildi. Yine de, geçtiğimiz birkaç ayda hevesli gökbilimciler gözlemler için 900’ün üzerinde proje başvurusu yaptılar.
Bu dokuz kat başvuru bir teleskop için rekordur. Başarılı projeler bilimsel değerlerine, bölgesel dağılımlarına ve ayrıca ALMA’nın temel bilimsel hedefleriyle uyumlarına göre seçildi.

“Bilim için ve özellikle gökbilim için tarihi bir anda yaşıyoruz, ve ayrıca insanlığın gelişimi için, çünkü şu anda inşa halindeki en büyük teleskopu kullanmaya başladık.” (Thijs de Graauw, ALMA Müdürü)

ALMA Erken Bilim gözlemleri için seçilen projelerden biri de Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi, Cambridge, Massachusetts, ABD’den David Wilner’indi. Wilner şöyle diyor “Ekibim güneş sistemlerinin yapıtaşlarını arıyor, ve ALMA onları bulmak için eşsiz bir şekilde donatılmış.”

Wilner ve ekibinin hedefi yaşı Güneş’in % 1’i kadar olan 33 ışık yılı uzaklıktaki AU Microscopii adlı bir yıldız. “ALMA’yı bu yıldızın etrafında dolanan gezegenimsilerin “doğum halkalarını” görüntülemek için kullanacağız. Bununla birlikte sadece ALMA ile bu tozlu asteroid kuşaklarında görünmeyen gezegenlerin işaretçileri olabilecek kümelenmeleri keşfedebilmeyi umut ediyoruz.” Wilner ve ekibi elde ettikleri verileri bu yakın, toz-halkalı yıldızı ALMA ile gözleyecek olan bir Avrupalı ekip ile paylaşacak.

Diğer yıldızların etrafındaki herhangi bir yaşanabilir gezegen avı genellikle bu uzak güneş sistemlerinde suyu aramakla başlıyor. Yıldızların etrafındaki toz, gaz ve kaya yığınlarından oluşan enkaz disklerinin ayrıca -yaşamın astro kimyası- donmuş su, gaz ve hatta belki de organik moleküller içeren kayalıklı buz yığınları olabileceğinden şüpheleniliyor.

Şili Üniversitesi’nden Simon Casassus ve ekibi de 400 ışık yılı uzaklıktaki genç bir yıldız olan HD142527 yıldızının etrafındaki gaz ve toz diskini gözlemek için ALMA’yı kullanacak. “Bu yıldızın etrafındaki toz diski belki de dev gezegenlerin oluşumu nedeniyle açılan çok büyük bir boşluğa sahip, Boşluğun dışında, disk bir düzine Jüpiter boyutlarında gezegen oluşturabilecek kadar gaz içeriyor. Boşluğun içinde, genç, gaz devi bir gezegen yeteri kadar gaz maddesi varsa, halen oluşum halinde olabilir.” Ekibin ALMA gözlemleri boş bölgeyi de içeren gazın fiziksel koşullarını ve kütlesini ölçecek. Böylece, ALMA bize gezegen oluşumunu veya onun en son uyanışını gözleme şansı verecek.” Diyor Casassus.

Daha da uzakta, bizden 26 000 ışık yılı ötedeki gökadamızın merkezinde, kütlesi Güneş’in dört milyon katı olan Sagittarius A* adlı dev bir karadelik bulunuyor. Onunla bizim aramızdaki gaz ve toz kendisini optik teleskoplardan gizliyor. Buna rağmen, ALMA galaktik karanlık boyunca gözleme ayarlandı ve bize Sagittarius A*’nın umutlandırıcı görüntülerini verdi.

Nijmegen Radboud Üniversitesi’nden (Hollanda) bir gökbilimci Heino Falcke şöyle diyor “ALMA bu dev karadeliğin etrafından gelen parlamaları izlememizi ve muazzam çekimiyle yakalanan gaz bulutlarının görüntülerini almamızı sağlayacak. Bu sayede bu canavarın dağınık beslenme alışkanlığını araştırabileceğiz. Işık hızına yakın hızlara sahip bazı gazların karadeliğin kontrolünden kaçabileceğini düşünüyoruz.”

Gökadaları açıkça göremesek de, çocukların boyama kitaplarındaki siyah çizgili taslaklar gibi, kozmik toz ve soğuk gaz gökadaların içindeki yapıları izlemektedirler. Görünür Evren’imizin diğer sınırlarında gizemli yoğun yıldız oluşumuna sahip gökadalar, parlak adalar, başka açıdan, sakin karanlık kozmosu bünyesinde barındırmaktadır. ALMA büyük patlamadan birkaç yüz milyon yıl kadar geçmişe dönerek gökbilimcilerin “kozmik şafak” olarak adlandırdıkları zamanda, buradaki soğuk gaz ve toz izleyicilerini arayacak.

Tokyo Üniversitesi’nden (Japonya) Masami Ouchi, her yıl en az güneş benzeri 100 kadar yıldız üreten dev, parlak bir bulutsu ile çevrili çok uzak bir gökada olan Himiko’yu gözlemek için ALMA’yı kullanacak. “Diğer teleskoplar Himiko’nun neden çok parlak olduğunu, ve etrafındaki Evren eskiden oldukça sakin ve karanlıkken nasıl bu kadar dev ve sıcak bir bulutsuyu oluşturduğunu söyleyemez,” diyor Ouchi. “ALMA Himiko’nun yıldız oluşum bulutsusunun derinliklerindeki aktiviteleri ve hareketlenmeleri bize gösterebilir ve böylece kozmik şafak döneminde gökadaların nasıl oluşmaya başladıklarını görebiliriz.”

Erken Bilim gözlemleri süresince, ALMA’nın Şili dağlarındaki, şiddetli Atacama Çölü’nde bulunan Chajnantor Ovası’ndaki inşasına devam edilecek. Her yeni, iklime-dayanıklı anten fiber optik kablolarla dizgeye katılacak. Her uzak antenden gelen görüntüler tek, büyük bir görüntü şeklinde işlenmek üzere saniyede 17 katrilyon [3] işlem gerçekleştirebilen ALMA bağdaştırıcısı, dünyanın özel amaçlı en hızlı süper bilgisayarına gönderilecek.

2013’te ALMA’nın Avrupa, Kuzey Amerika ve Doğu Asya’daki çok uluslu ortaklarınca inşa edilen ALMA, 66 aşırı hassas milimetre/milimetrealtı dalgaboyu radyo anteni dizgesi 16 km genişliğinde tek bir teleskop gibi çalışacak.

Şili Cumhuriyeti ile işbilirliğinde bir Avrupa, Kuzey Amerika ve Doğu Asya ortaklığı olan Atacama Büyük Milimetre/milimetrealtı Dizgesi (ALMA) uluslararası bir gökbilim tesisidir. ALMA Avrupa’da Avrupa Güney Gözlemevi (ESO), Kuzey Amerika’da ABD Ulusal Bilim Vakfı (NSF) ile Kanada Ulusal Araştırma Kurumu ve Tayvan Ulusal Bilim Kurumu işbirliğinde, ve Doğu Asya’da Japon Ulusal Doğa Bilimleri Enstitüleri (NINS) ve Tayvan Sinica Akademisi işbirliği ile finanse edilmektedir. ALMA’nın inşasını ve işletmesini Avrupa adına ESO, Kuzey Amerika adına Birleşik Üniversiteler A.Ş. tarafından yönetilen Ulusal Radyo Gökbilimi Gözlemevi (NRAO), ve Doğu Asya adına Japonya Ulusal Gökbilim Gözlemevi üstlenmiştir. Birleşik ALMA Gözlemevi (JAO) ALMA’nın inşa, işletme ve yapılandırılmasının birleştirilmiş liderlik ve yönetimini sağlamaktadır.

Notlar:


[1] ALMA gibi interferometrik teleskopların görüntü kaliteleri anten sayıları ve bunların arasındaki mesafelere bağlıdır. Daha büyük ayrıklık daha keskin görüntüler oluşturulabileceği anlamına gelmektedir, eğer daha fazla anten bir arada çalışırsa, daha detaylı görüntüler elde edilebilir. ALMA ve interferometri hakkında daha fazla bilgi şu internet sitesinde bulunabilir => ESO

[2] Özel milimetre ve milimetrealtı dalgaboylarındaki ışıkta gerçekleştirilen gözlemler, yeni yıldızların oluştuğu ve diğer dalgaboylarında görünmez olan hidrojen bulutlarındaki karbon monoksit moleküllerini tesbit etmek için yapılmıştır.

[3] Saniyede 1.7x1016 işlem.


Kaynak:ESO Basın Açıklaması/Kurumsal Bülten (03 Ekim 2011)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen nötrino; 3 Nisan 2016 23:10
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
11 Ekim 2011       Mesaj #15
Avatarı yok
Yasaklı
ESO-VLT’den Nadir Bir Görüntü

Gökbilimciler ESO’nun Çok Büyük Teleskobu VLT’yi kullanarak, Evren’in en nadir sınıftaki yıldızlarından olan devasa sarı hiperdevlerden birini görüntüledi. Yeni resimler, bu sınıftaki yıldızlardan şimdiye kadar elde edilen resimler arasında en iyisi ve ilk kez hiperdevi çevreleyen muazzam boyutlardaki tozlu çift kabuğu göstermekte. Gökbilimcilerin bu cismi Sahanda Yumurta Bulutsusu olarak adlandırmalarının sebebi de yıldız ve çevresindeki kabuğun, yumurta sarısının çevresindeki yumurta beyazını andırması.

Gökbilimcilerce IRAS 17163-3907 [1] olarak adlandırılan devasa yıldız, Güneş’ten yaklaşık bin kat büyük bir çapa sahip. Dünya’ya olan 13 000 ışık-yılı uzaklığıyla bu yıldız –şu anki bilgimize göre- bize en yakın sarı hiperdev ve yeni gözlemler bu yıldızın Güneş’ten 500 000 kat daha parlak olduğunu gösterdi [2]

Bu yeni imgeleri ortaya çıkaran takımın lideri Eric Lagadec (ESO), “Bu cismin kırmızı ötesinde çok parlak olduğu biliniyordu ancak kimse daha önce bu kaynağın sarı hiperdev olduğunu saptamamıştı,” diye konuştu.

Bu yıldızın gözlemleri ve çevresindeki kabukların keşfi, VLT üzerindeki VISIR kırmızı ötesi kamerası ile gerçekleştirildi. Bu resimler, cismin çevresindeki maddeyi açıkça gösteren ve neredeyse mükemmel küreselliğe sahip iki kabuğu ortaya çıkaran ilk resimler olma özelliğine sahip.

Eğer Sahanda Yumurta Bulutsusu Güneş Sistemi’nin merkezine yerleştirilseydi; Dünya yıldızın derinliklerinde yer bulur, Jüpiter gezegeninin yörüngesiyse yıldızın yüzeyinin hemen dışında kalırdı. Yıldızın etrafındaki bulutsu ise tüm gezegen ve cüce gezegenler ile yörüngeleri Neptün’ün yörüngesinin epey dışında kalan kuyrukluyıldızların bir kısmını kapsardı. Dış kabuğun yarıçapının Dünya’yla Güneş arasındaki mesafenin 10 000 katı olduğu bulunmuştur.

Sıklıkla patlama olaylarının gözlendiği sarı hiperdevler, evrimlerinin en sıradışı etkin evresinde bulunmaktadırlar: Sözü edilen yıldız, Güneş’in kütlesinin dört katı kadar kütleyi bir kaç yıl içinde atmıştır [3] Bu patlamalar süresince yıldızdan dışarı atılan gazla birlikte silikatlarca zengin tozdan oluşan bu madde, bulutsunun hacimli çift kabuğunu oluşturmuştur.

Yıldızın bu etkinliği, kısa bir zaman içinde büyük bir patlamayla - Gökadamızdaki yakın gelecekte meydana gelecek supernova patlamalarından biriyle – bu yıldızın hayatının sonlanacağının isareti olarak görülebilir [4] Süpernovalar hem pek çok önemli kimyasal elementle yıldızlararası ortamı besler hem de meydana getirdikleri şok dalgalarıyla yeni yıldızların oluşumunu tetiklerler.

Çok Büyük Teleskop’ta bulunan orta kırmızı ötesi aleti VISIR, burada mavi, yeşil ve kırmızıyla belirtilmiş üç orta kırmızı ötesi süzgeçinden geçen ışınlardan oluşturulan bu iştah açıcı imgeyi yakalamıştır [5]

Notlar:

[1] Bu isim, cismin bir kırmızı ötesi kaynağı olarak ilk kez IRAS uydusu tarafından 1983'te gözlendiğini ve isimdeki rakamlar ise yıldızın gökyüzündeki yerini, yani Samanyolu'nun kalbinde Akrep Takımyıldızı'nda bulunduğunu göstermektedir.

[2] IRAS 17163-3907, kırmızı ötesinde, IRAS tarafından gözlenen 12 mikron dalgaboyunda, gökyüzünün en parlak 30 yıldızından biridir; ancak görünür ışıkta çok sönük olduğu için uzun süre dikkatlerden kaçmıştır.

[3] Yıldızın toplam kütlesinin, Güneş'in kütlesinin yaklaşık yirmi katı olduğu kestirilmektedir.

[4] Yakabildikleri tüm Hidrojeni yaktıktan sonra 10 ve daha büyük Güneş kütlesine sahip yıldızlar kırmızı süperdev olurlar. Kırmızı süperdev evresi, yıldızın yakabildiği tüm Helyum'u yakmasıyla sona erer. Yüksek kütleli bu yıldızlardan bazıları ise daha sonraki birkaç milyon yıllarını sarı hiperdev evresinde geçirirler. Bu evre, bu yıldızların yaşamlarında, parlak mavi değişken denilen başka bir az rastlanan yıldız tipine hızlıca evrilmelerinden önceki görece kısa bir döneme karşılıp gelir. Bu sıcak ve parlak yıldızların parlaklıkları değişkenlik gösterir ve bu yıldızlar oluşturdukları kuvvetli yıldız rüzgarlarıyla madde kaybederler. Öte yandan bu, böyle bir yıldızın evrim macerasının sonu değildir: Bu tür bir yıldız, ömrünü güçlü bir supernova patlamasıyla tamamlamadan önce Wolf-Rayet olarak adlandırılan başka bir kararsız yıldız haline gelebilir=>ESO

[5] Kullanılan üç orta kırmızı ötesi süzgeç, 8590 nm (maviyle renklendirilmiş), 11 850 nm (yeşille renklendirilmiş) ve 12 810 nm (kırmızıyla renklendirilmiş) civarındaki ışığı geçirmektedir.

Kaynak: ESO Basın Açıklaması/Görüntülü Bülten(28 Eylül 2011)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen nötrino; 3 Nisan 2016 23:13
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
12 Ekim 2011       Mesaj #16
Avatarı yok
Yasaklı
Lamda Erboğa Bulutsusu'nun Yeni ESO Görüntüsü

2,2 metrelik MPG/ESO teleskobu üzerindeki Geniş Alan Görüntüleyicisi’nden alınan yeni görüntüde, Lamda Erboğa Bulutsusu’nun parlayan bir hidrojen bulutu ve Erboğa takımyıldızının yeni doğmuş yıldızları gösteriliyor. IC 2944 olarak bilinen bulutsuya, bazı insanların bulutsunun parlak kısmında gördükleri kuş benzeri şekilden dolayı Koşan Tavuk Bulutsusu takma adını vermişlerdir.

Bulutsu, Dünya'dan yaklaşık 6500 ışık yılı uzakta bulunan, hidrojen gazı bulutlarından oluşan ve moröte ışığıyla parlakça ışıyan sıcak ve yeni doğmuş yıldızlardan oluşmaktadır. Bu yoğun radyasyon da, kendisini çevreleyen hidrojen bulutunun, parlak ve diğerlerinden ayrı kırmızı bir gölge oluşturmasına neden oluyor. Bu kırmızı gölge diğer bir ünlü örneği Deniz Kulağı Bulutsusu (Lagoon Nebula) olan tipik yıldız oluşum bölgelerindendir(ESO0936)

Bazı insanlar bu yıldız oluşum bölgesi görüntüsünde bulutsuya takma adını veren bir tavuk şekli görüyorlar. Bulutsu üzerindeki hangi bölgede tavuk şekli olduğuyla ilgili bazı anlaşmazlıklar olmasına rağmen, resim üzerinde tamamen kuş özellikleriyle ilgili çeşitli kanıtlar bulunmaktadır [1]

Parlayan gaz bir tarafa, IC 2944' teki yıldız oluşum bölgesinin diğer bir işareti de bu resmin bir parçasında yer alan kırmızı arkaplana karşı opak siyah kümelerin karaltısıdır. Bunlar Bart kürecikleri denilen nesnelerin bir tür örneklerindendir. Bunlar sanki arkaplandan gelen çok parlak ışığı soğuruyormuş gibi koyu görünürler. Bununla birlikte, normalde görünür ışığı engelleyen tozun üzerinden görmek için mümkün olan kızılötesi teleskopları kullanarak bu karanlık bulutları gözlemlemek, yıldızların birçoğunun bunların içinde oluştuğunu ortaya koymuştur.

Bu görüntüdeki Bart küreciklerinin en önde gelen koleksiyonu, onları 1950'li yıllarda keşfeden Güney Afrikalı gökbilimciden sonra Thackeray Kürecikleri olarak anılmaya başlanmıştır. Resmin sağ üst kısmında parlak bir yıldız grubunun arasında görülebilmektedir. Bu kürecikler NASA/ESA Hubble Uzay Teleskobu tarafından alınmış ünlü bir görüntü içermektedirler.

Hubble bu küçük alanın mükemmel detaylı görüntüsünü sunuyor olsa da, ESO'nun La Silla Gözlemevinde' ki 2,2 metrelik MPG/ESO teleskobu üzerinde bulunan Geniş Alan Görüntüleyicisi görüntünün gökyüzünde yaklaşık dolunay büyüklüğündeki bir alanı kapsayan çok daha büyük panoramasını yakalıyor [2] Kamerada bulunan bir yakınlaştırma merceği gibi fotoğrafçıya en uygun görüş alanı seçimi ve çarpıcı şekilde farklı bakış açıları sağlarlar. Farklı teleskoplar, gökbilimsel nesneler üzerine çalışan bilim insanlarına gökyüzünün genişletilmiş bir alanını kapsayan birbirini tamamlayan veri sağlayabilirler.

Eğer yıldızlar hala Thackeray'ın Kümecikleri içinde doğumu beklemek üzere kozalanmışsa, bulutsu içinde gömülü olan IC 2948 bulutsusunun yıldızları onların büyük kardeşleridir. Sadece birkaç milyon yaşında, yıldızsal açıdan hâlâ genç olan bu yıldızlar çok parlak bir şekilde ışık saçarlar ve bulutsu ışığının enerjisinin çoğunluğunu moröte ışımaları sağlamaktadır. Bu parlak bulutsular göreceli olarak gökbilimsel açıdan kısa ömürlüdürler(genellikler birkaç milyon yıl). Bunun anlamı, Lamda Erboğa Bulutsusu gaz ve moröte ışıma kaynağının her ikisini de kaybettiği anda gözden kaybolacaktır.

Notlar:

[1] Tavuk ana hattının resmin üzerinde nerede olduğuyla ilgili fikirler, ESO Resimleri Flicker grubu aracılığıyla gönderilen bazı ilginç ödülleri kazanmak için yapılabilecek bir yarışma fırsatı oluşturabilir.

[2] Bu resim, ESO Kozmik Mücevherler programının bir parçası olarak üretilmiştir. Bu, gökbilim görüntülerinin eğitim ve hakla ilişkiler amaçlı kullanımı için geliştirilen yeni girişimdir. Program çoğunlukla gökyüzü koşullarının bilimsel gözlemler için uygun olmadığı zamanları, görsel olarak ilginç, merak uyandırıcı ve ilgi çekici cisimlerin fotoğraflarını çekmek için kullanıyor. Veriler ayrıca ESO'nun bilim arşiviyle profesyonel gökbilimciler için de uygun hale getiriliyor.


Kaynak:ESO Basın Açıklaması/Görüntülü Bülten(21 Eylül 2011)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen nötrino; 3 Nisan 2016 23:17
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
13 Ekim 2011       Mesaj #17
Avatarı yok
Yasaklı
HARPS Elli Yeni Ötegezegen Keşfetti

Gökbilimciler,ESO’ya dünyanın en gelişmiş gezegen avcısı HARPS aygıtını kullanarak, biri yıldızının yaşanabilir bölgesinin kıyısında dolanan, içlerinde 16 süper Dünya’nın da bulunduğu 50’den fazla ötegezegen keşfettiklerini duyurdular. Şimdiye kadar bulunan bütün HARPS gezegenlerinin özelliklerini araştıran ekip, Güneş benzeri yıldızların %40’ının Satürn’den daha hafif en az bir gezegene sahip olduğunu bulmuşlar.

ESO’nun Şili La Silla’daki 3.6 metrelik teleskobunun üzerinde bulunan HARPS tayfçekeri dünyanın en başarılı gezegen arayıcısıdır. [1] Michel Mayor’un (Cenevre Üniversitesi, İsviçre) liderliğindeki HARPS ekibi civarda bulunan yıldızların etrafında dolanan 16’sı süper Dünya [2] olan 50’den fazla ötegezegen keşfettiklerini duyurdu. Bu, bir seferde açıklanan en büyük gezegen sayısıdır. [3] Yeni bulgular Amerika Wyoming’te buluşan 350 öte gezegen uzmanının katıldığı Uç Güneş Sistemleri (Extreme Solar Systems) adlı konferansta sunulmuştur.

Mayor, “HARPS ile yapılan keşiflerin hasadı bütün beklentileri aşmıştır ve buna Güneş’imize çok benzeyen yıldızların ev sahipliği yaptığı süper Dünya ve Neptün türü gezegenlerin sıradışı zengin bir popülasyonu da dahildir. Ve dahası yeni sonuçlar keşiflerin hızının artacağını göstermektedir.” diyor.

HARPS dikey-hız tekniğini kullanarak Güneş benzeri yıldızları taramaya başladığından beri sekiz yıl içerisinde 150’den fazla yeni gezegen keşfi yapmıştır. Neptün’den [4] daha az kütleli olduğu bilinen tüm ötegezegenlerin üçte ikisi HARPS tarafından keşfedilmiştir. Bu sıradışı sonuçlar birkaç yüz gece boyunca yapılan HARPS gözlemlerinin [5] meyvesidir.

Gökbilimciler 376 Güneş benzeri yıldızın HARPS gözlemleri üzerinde çalışarak artık Güneş benzeri bir yıldızın ne olasılıkla düşük kütleli gezegenlere (gaz devlerine zıt olarak ) ev sahipliği yaptığını daha iyi belirleyebilecekler. Yeni çalışmaya göre bu yıldızların yaklaşık %40’ının Satürn’den daha az kütleli en az bir gezegene sahip olduğu bulundu. Neptün kütleli ya da daha az kütleli ötegezegenlerin büyük çoğunluğu çok gezegenli sistemlerde görülmüş.

Hali hazırda çalışan donanım ve yazılım sistemlerine yapılan geliştirmelerle HARPS yaşamı destekleyebilecek kayalık yapılı gezegenlerin araştırılmasında kararlılık ve duyarlılığı bir sonraki seviyeye taşımıştır. Güneş’e benzer yakın on yıldız yeni bir tarama için seçilmiştir. Bu yıldızlar daha önceden HARPS tarafından gözlenmiş ve son derece hassas radyal hız ölçümleri için uygun oldukları bilinmektedir. İki yıllık çalışmadan sonra, gökbilimcilerden oluşan ekip Dünya kütlesinin beş katından daha az kütleye sahip beş gezegen daha keşfetmişlerdir.

Yayınlanan makalelerin birinin başyazarı olan Francesco Pepe (Cenevre Gözlemevi, İsviçre) şu açıklamayı yapıyor: “Bu gezegenler gelecekte kimyasal işaretlere bakarak gezegen atmosferindeki yaşamın izlerini arayacak olan gelecekteki uzay teleskopları için en iyi hedefler arasında olacaktır.”

Yakın zamanda açıklanan yeni keşfedilmiş gezegenlerden biri HD 858512b yalnızca 3.6 Dünya kütleli olarak belirlenmiş [6] ve yaşanabilir bölgenin yani yıldızın etrafında koşulların suyu sıvı olarak bulunabilmesine izin verdiği dar bölgenin kenarında tesbit edilmiştir [7]

Öte gezegenlerin yaşanabilirliği üzerinde uzman olan Lisa Kaltenegger (Max Planck Gökbilim Enstitüsü, Heidelberg, Almanya ve Harvard Smithsonian Astrofizik Merkezi, Boston, ABD), şunu ekliyor: “Bu dikey-hız yöntemi kullanılarak yıldızının yaşanabilir bölgesinde potansiyel olarak yer aldığı düşünülen en düşük kütleli gezegendir ve yaşanabilir bölge içerisinde HARPS’ın keşfettiği ikinci en düşük kütleli gezegendir.”

Yeni HARPS taramasının artan hassasiyeti şimdi iki Dünya kütlesinin altındaki gezegenlerin de algılanabilmesine izin veriyor. HARPS artık öyle hassastır ki yürüme hızından daha az olan 4 km/sa’ten çok daha az radyal hız genliklerini algılayabilir.[8]

“HD 85512b’nin algılanması HARPS’ın limitinden çok uzak ve bu Güneş benzeri yıldızların etrafındaki yaşanabilir bölgelerdeki diğer süper Dünyaların keşfedilme imkânını ortaya koyuyor.” diye ekliyor Mayor.

Bu sonuçlar Güneşimize benzer yıldızlar etrafında diğer küçük, kayalık, yaşanabilir gezegenlerin keşfedilmesinin yakın olduğu konusunda gökbilimcilere güven vermiştir. Bu arayışı ileri taşıyacak yeni aletler planlanmıştır. Bunların arasında HARPS’ın bir kopyasının kuzey göklerindeki yıldızları taraması için Kanarya adalarındaki Telescopio NAzionale Galileo’ya kurulmasıyla beraber 2016’da ESO’nun Çok Büyük Teleskobuna yeni ve daha güçlü gezegen arayıcısı ESPRESSO’nun kurulması da dâhildir. [9] Geleceğe baktığımızda ayrıca Avrupa Aşırı Büyük Teleskobu üzerindeki CODEX aleti ise bu tekniği çok daha üst bir seviyeye taşıyacaktır.

1995’te normal bir yıldızın etrafında bulunan ilk ötegezegeni keşfeden Michel Mayor “Gelecek on ile yirmi yılda Güneş komşuluğundaki potansiyel olarak yaşanabilir gezegenlerin ilk listesine sahip olacağız. Böyle bir listenin yapılması ötegezegen atmosferlerindeki yaşamın muhtemel tayfsal izlerinin araştırılacağı gelecek deneyler için önemlidir.” diyerek sonuçlandırmıştır.

Notlar:

[1] HARPS, bir yıldızın dikey hızını olağanüstü hassasiyette ölçer. Bir yıldızın etrafında dolanan bir gezegen yıldızın düzenli olarak Dünya’daki gözlemciye yakınlaşıp uzaklaşmasına neden olur. Doppler etkisinden dolayı, bu dikine hız değişimi yıldız uzaklaştıkça tayfının daha uzun dalgaboylarına (kırmızıya), yakınlaştıkça daha maviye (kısa dalgaboylarına doğru) kaymasını sağlar. Yıldız tayfının bu küçük kayması HARPS gibi yüksek hassasiyetli tayf çekerlerle ölçülebilir ve gezegenin varlığını ortaya koymada kullanılır.

[2] Kütleleri Dünya’nın bir ile on katı arasında olan gezegenlere “süper Dünyalar” denir. Güneş Sistemimizde böyle gezegenler yoktur, ancak diğer yıldızların etrafında oldukça yaygın olarak görülürler. Böyle gezegenlerin, yıldızların etrafındaki yaşanabilir bölgelerde keşfedilmesi çok heyecan vericidir; çünkü eğer gezegen tıpkı Dünya gibi kayalık yapıda ve suya sahipse potansiyel olarak yaşamı barındırabilir.

[3] Şu anda ötegezegen sayısı 600’e yakındır. Dikine hız tekniği kullanılarak bulunan ötegezegen sayısına ek olarak NASA’nın Kepler görevi alternatif bir yöntem kullanarak 1200’den fazla ötegezegen adayı bulmuştur. Bu yöntemde yıldızın önünden bir gezegen geçer ve yıldızın ışığının bir kısmı engellenir; burada yıldızın parlaklığındaki küçük azalma araştırılır. Geçiş yöntemi kullanılarak keşfedilen gezegenlerin çoğu bizden çok uzaktadır. Fakat tersine, HARPS tarafından bulunan gezegenler Güneş’e yakın yıldızların etrafındadır. Bu da onları çok çeşitli takip gözlemleri için daha iyi hedefler kılmaktadır.

[4] Neptün’ün kütlesi Dünya’nın 17 katıdır.

[5] Bu devasa gözlem programı Stéphane Udry (Cenevre Gözlemevi, İsviçre) tarafından yürütülmektedir.

[6] Kütle tayini, bakış doğrultusuna göreli olarak, yörünge düzleminin eğimine de bağlı olduğundan, ki bu bilinmemektedir, dikey hız yöntemini kullanarak, gökbilimciler yalnızca gezegenin minimum kütlesini elde edebilirler. İstatistiksel bakış açısından bu minimum kütle sıklıkla gezegenin gerçek kütlesine yakındır.

[7] HARPS şimdiye kadar yaşanabilir bölge içerisinde bulunan iki süper Dünya bulmuştur. İlki, Gliese 581 d, 2007’de keşfedilmiştir. (ESO 0722) HARPS ayrıca Gliese 581 yıldızı etrafındaki yaşanabilir bölgedeki diğer süper Dünya adayının (Gliese 581 g) var olmadığını ortaya koymuştur.

[8] Çok sayıda ölçümle HARPS’ın algılama duyarlılığı kütleleri 10 Dünya kütlesi ve dönemi 1 yıla kadar olan süper Dünyalar için %100’e yakındır ve hatta üç Dünya kütleli ve bir yıl yörünge periyotlu gezegenler için algılama olasılığı %20’ye yakındır.

[9] ESPRESSO, Kayalık Ötegezegen ve Kararlı Tayfsal Gözlemler İçin Echelle Tayfçekeri ESO Çok Büyük Teleskobu üzerine kurulacaktır. Şu anda ön tasarım aşamasında, 2016’da işletilmek üzere planlanmış. ESPRESSO’nun dikine hız hassasiyeti 0.35 km/sa ya da daha az olacaktır. Karşılaştırma için, Dünya’nın Güneş üzerine etki ettiği dikine hız 0.32 km/sa’dır. Bu çözünürlük ESPRESSO’nun düşük kütleli yıldızların yaşanabilir bölgelerindeki Dünya kütleli gezegenleri keşfetmesine imkan tanır.


Kaynak: ESO Basın Açıklaması/Bilim Bülteni(12 Eylül 2011)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen nötrino; 3 Nisan 2016 23:48
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
14 Ekim 2011       Mesaj #18
Avatarı yok
Yasaklı
ESO ve Şili E-ELT Anlaşmasını İmzaladı

eso1139a
Land Around E-ELT and VLT

Şili’nin Santiyago kentinde düzenlenen bir törenle Şili Dışişleri Bakanı Alfredo Moreno ve ESO Genel Müdürü Time de Zeeuw, Avrupa Aşırı Büyük Teleskobu hakkındaki bir anlaşmaya imza attılar. ESO ile Şili Hükümeti arasındaki bu anlaşma yerleşkenin teleskop için bağışlanmasının yanısıra etrafındaki bölgenin uzun süre ayrıcalıklı kalmasını ve E-ELT kurulum çalışmalarına Şili hükümetinin vereceği desteği de içeriyor.



40-metre sınıfındaki birincil aynasıyla Avrupa Aşırı Büyük Teleskobuna (E-ELT) dünyanın gökyüzünü izleyen en büyük gözü ünvanı verilmiştir. Mart 2010’da Şili’nin Antofagasta bölgesindeki Cerro Armazones dağı ESO tarafından E-ELT’nin gelecekteki yerleşkesi olarak seçilmiştir. Yeni teleskop, halen bünyesinde Çok Büyük Teleskop (VLT), VLT Girişimölçeri ve Tarama Teleskopları’nı barındıran Paranal Gözlemevi’ne ilave edilecektir. Cerro Paranal, Cerro Armazones’e sadece 20 km uzaklıkta olup altyapının çoğu bu iki yerleşke arasında paylaşılacaktır.

Bu anlaşma ESO ve Şili arasında ilk kez 1963’te imzalanan anlaşmayla başlayan bilimsel ve teknolojik işbirliğine yapılan kayda değer başka bir desteği de temsil etmektedir. ESO ve Şili bilim adamlarının, mühendislerin ve teknisyenlerin dünyanın gökbilime liderlik ettiği yerlerinden biri olan Şili’de gökbilim farkındalığının ve yeterliliğinin daha da ileriye götürülmesi amacıyla eğitilmesinin yanısıra gökbilim içerikli ortak alet geliştirme ve teknoloji projelerinde de işbilirliği yapmaktadır.

“Bu anlaşma E-ELT’yi VLT sisteminin bir parçası olarak inşa etmeyi mümkün hale getirdi. Bu ayrıca Şili toplumuyla ilişkimizi ve işbirliğimizi büyük ölçüde arttıracak ve büyük keşifler gerçekleştirme ve teknolojik ilerleme fırsatları verecektir,” (ESO Genel Müdürü Time de Zeeuw)

Anlaşma Cerro Armazones’teki 189 km2 lik alanın E-ELT’nin kurulumu için hibe edilmesinin yanı sıra, çevredeki 362 km2 ilave bölgenin de 50 yıl boyunca E-ELT’yi ışık kirliliği ve maden çalışmalarından koruması için ayrıcalıklı konumda tutulmasını içeriyor. Cerro Paranal çevresinde şu anki 719 km2’lik alanla birlikte toplamda Paranal-Armazones kompleksi etrafındaki korunmuş alan böylece 1270 km2’ye ulaşmış oluyor.

Şili Dışişleri Bakanı Alfredo Moreno şunları aktarıyor: “Şili yeryüzündeki en temiz gökyüzüne sahiptir ve gökbilim gözlemler için en önemli merkezlere ev sahipliği yapmaktadır. Bu bizim varlığımızın ve ayrıca insanlığa katkımızın bir parçasıdır. ESO ve E-ELT projesinin ülkemizdeki varlığı Şili’nin teknolojiyi ve bilimi teşvik etmesindeki isteğini göstermesi bakımından önemlidir.”

Şili hükümeti ayrıca gözlemevlerini Antofagasta’ya bağlayacak yol sisteminin korunması, Paranal Gözlemevi’nin ulusal güç şebekesine bağlanmasındaki desteği ve olası yenilenebilir enerji temini çözümlerinin araştırılmasındaki yardımları gibi altyapı desteklerinin sağlanmasındaki sorumluluğunu da ifade etmiştir.

Karşılığında, ESO Şili’li gökbilimciler tarafından E-ELT’ye yapılacak başvurulardaki anlaşılan % 10’luk gözlem zamanını genişletmiştir. Bu önerilerin en az % 75’i ESO üyesi ülkelerdeki gökbilimcilerle ortak çalışan Şili’li gökbilimcilere paylaştırılacaktır. Bu durum bu boyuttaki bir mega-bilim projesi için temel kapsamlardan biri olan uluslararası işbirliklerinin geliştirilmesine yardımcı olacaktır.

E-ELT, ESO’nun şimdiye kadar ki en iddialı projesidir. Önümüzdeki on yılın başlarında planlanan çalışmalarına başlamasıyla, E-ELT zamanımızın en büyük bilimsel zorluklarını ele alacak ve dikkate değer ilkleri hedefleyerek, belki de yaşamı barındıran yıldızların etrafındaki “yaşanabilir bölgelerde” Dünya-benzeri gezegenlerin izini sürecek.


Kaynak:ESO Basın Açıklaması/Kurumsal Bülten(13 Ekim 2011)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
15 Ekim 2011       Mesaj #19
Avatarı yok
Yasaklı
Uzak Gökadalar Kozmik Sisin Açıklığını Gözler Önüne Seriyor

Bilim insanları, erken Evreni, morötesi ışıkta geçirgenleştikçe, incelemek için birkaç seferdir ESO'nun Çok Büyük Teleskobunu kullandılar. Kozmik tarihteki bu -yeniden iyonlaşma olarak da bilinen - kısa ancak önemli dönem yaklaşık 13 milyar yıl önce gerçekleşti. Ekip, şimdiye kadar bulunmuş en uzak gökadaların sadece birkaçını, çok dikkatlice inceleyerek yeniden iyonlaşma için bir zaman cetveli oluşturmayı başardı. Ayrıca, gökbilimcilerin daha önce düşündüklerinin aksine, bu safhanın daha hızlı gerçekleşmiş olması gerektiğini gösterdiler.

Gökbilimcilerden oluşan uluslararası bir ekip VLT'yi, erken Evren'e bakmak ve şimdiye kadar gözlenmiş en uzak gökadaları incelemek için zaman makinesi olarak kullandılar. Bu gökadaların uzaklıklarını doğru olarak ölçmeyi başardılar ve bu gökadaların Büyük Patlama'dan[1] sonra 780 milyon ile 1 milyar yıl arasında bulunduklarını gördüğümüzü buldular.

Yeni gözlemler, gökbilimcilerin yeniden iyonlaşma [2] olarak bilinen dönem için ilk kez, bir zaman çizelgesi oluşturabilmelerini sağladı. Bu dönemde, erken Evren'deki hidrojen gaz sisi dağılmaya başlayarak ilk kez morötesi ışığın engellenmeden geçmesini sağladı.Astrofizik Günlüğü isimli dergide yayınlanacak olan bu yeni sonuçlar, geçtiğimiz 3 yıl boyunca ekibin, uzak gökadaları, VLT ile gerçekleştirdiği uzun ve sistematik araştırmanın üzerine oturtulmuştur.

“Arkeologlar, toprağın değişik katmanlarında buldukları nesnelere dayanarak geçmişe dair bir zaman cetveli çıkarabilirler. Gökbilimciler ise bir adım ileri gidebilir: bizse doğrudan geçmişe bakabiliriz ve kozmik evrimin farklı evrelerinde bulunan farklı gökadalardan gelen sönük ışığı gözleyebiliriz,” şeklinde açıklıyor bu projeye öncülük eden, INAF Roma Gökbilimsel Gözlemevi'nden Adriano Fontana. “Gökadalar arasındaki farklılıklar, bize, bu önemli dönemde, Evren'deki değişen koşulları ve bu değişikliklerin hangi hızda gerçekleştiğini söylüyor.”

Değişik kimyasal elementler, kendilerine özgü renklerde parlarlar. Parlaklıklardaki bu hızlı artışlar yayılım çizgileri olarak bilinirler. En güçlü morötesi yayılım çizgilerinden biri de Lyman-alpha çizgisidir, ve hidrojen gazından gelir [3] Bu çizgi, oldukça sönük, uzak galaksilerin gözlemlerinde dahi görülebilecek kadar parlak ve ayırt edilebilirdir.

Takımın çok uzakta bulunan beş gökada da [4] Lyman-alpha çizgilerini tesbit etmesi, iki kilit şeyi yapmalarını sağladı: ilk olarak, çizginin, spektrumun kırmızı kısmına doğru ne kadar kaydığını gözlemleyerek gökadaların ne kadar uzakta bulunduklarını tesbit ettiler, ve böylece Büyük Patlama'dan ne kadar zaman sonra görülebileceklerini saptamış oldular [5] Bu ise takımın gökadaları bir sıraya koymalarını sağlayarak, bir zaman cetveli oluşturmalarına yardımcı oldu ki bu da gökadaların ışıklarının zaman içinde nasıl evrildiğini göstermiş oldu. İkinci olarak, Lyman-alpha yayılımına – gökadalar içerisinde parlayan hidrojenin neden olduğu yayılım - ek olarak bu yayılımın zamanda farklı noktalarda, galaksiler arası ortamda bulunan nötral hidrojen sisi tarafından yeniden emildiğini görebildiler.

“Örneklerimizdeki en erken ve en geç gökadalar tarafından engellenen morötesi ışınım miktarları arasında önemli bir fark görüyoruz, ” diyor INAF Roma Gökbilimsel Gözlemevi baş yazarı Laura Pentericci. “Evren 780 milyon yıl yaşındayken, bu nötral hidrojen oldukça yaygın, Evren'in % 10 ila 50'sini kaplamaktadır. Ancak, sadece 200 milyon yıl sonra, bugün de gözlemlediğimize benzeyen çok düşük bir seviyeye düşmektedir. Anlaşılan yeniden iyonlaşma gökbilimcilerin daha önce düşündüklerinden daha hızlı gerçekleşmiştir.”

Takımın yapmış olduğu gözlemler, ilkel sisin temizlenme hızını araştırmanın yanında, yeniden iyonlaşma için gerekli olan enerjiyi sağlayan morötesi ışığın kaynağı hakkında ipucu vermektedir. Bu ışığın kaynağı hakkında birkaç tane yarışan teori bulunmaktadır - bunlardan öne çıkan ikisi; Evren'in ilk nesil yıldızları [6] ve karadeliklere doğru düşen maddeden yayılan yoğun radyasyon.

"Bulduğumuz en uzak iki gökadadan gelen sönük ışığın detaylı analizleri, ilk nesil yıldızların açığa çıkan enerjiye katkıda bulunmuş olabilecekleri yönünde," diyor araştırma ekibindeki INAF Trieste Gözlemevi'nden Eros Vanzella. "Bu yıldızlar, Güneş'ten 5000 kat genç ve 100 kat büyük olmalılar ve böylece ilkel sisi çözerek geçirgen hale gettirmiş olabilirler."

Bu hipotezi kanıtlamak ya da çürütmek için yüksek hassaiyetli ölçümler yapmak gerekmektedir, ve bu yıldızların gerekli enerjiyi üretebileceklerini göstermek için ise, uzaydan ya da önümüzdeki yüzyılın başlarında, ESO'nun planladığı, tamamlandığında dünyanın en büyük gözü olacak Avrupa Oldukça Büyük Teleskobu ile gözlem yapmak gerekmektedir.

Kozmik tarihin bu erken dönemlerini araşturmak teknik olarak zorlayıcıdır çünkü bunun için oldukça uzak ve sönük gökadaların hassasiyetle incelenmesi gerekmektedir ki bu görev sadece en güçlü teleskoplar ile denenebilir. Bu çalışma için, ilk olarak NASA/ESA Hubble Uzay Teleskobu'nun ve VLT'nin derin uzay görüntülerinden saptanan gökadaların tayfsal gözlemleri yapmak üzere 8,2 metrelik VLT'nin yüksek ışık toplama gücünü kullandılar.

Notlar:

[1] Tayfsal ölçümleme ile ölçülen kayıtlara geçmiş en uzak gökada 8,6'lık bir kırmızıya kaymaya sahiptir ki bu da gökadayı Büyük Patlama'dan 600 milyon yıl sonraya yerleştirir (eso1041). Hubble Uzay Teleskobu ile saptanmış olan ve 10'luk bir kırmızıya kayma değeri olduğu düşünülen (Büyük Patlama'dan 480 milyon yıl sonra) bir aday vardır ancak onaylanmayı beklemektedir.Bu çalışmada kullanılan en uzak gökada ise 7,1'lik kırmızıya kayma değerine sahiptir ki bu da onu Büyük Patlama'dan 780 milyon yıl sonraya oturtur. Evren, günümüzde 13,7 milyar yıl yaşındadır. Lyman-alpha ışınımına sahip beş onaylanmış gökadalık (20 aday arasından) yeni örnek bilinen z>7 değerine sahip gökadaların yarısını içermektedir.

[2] İlk yıldızlar ve gökadaların oluştuğu zamanda, Evren morötesi ışığı absorbe eden elektiriksel olarak nötral hidrojen gazı ile doluydu. Bu erken gökadalardan gelen morötesi ışınım gazı yükseltgeyip, elektiriksel olarak yüklü hale getirdikçe (iyonlaştırdıkça), gaz yavaşça morötesi ışık bakımından geçirgen oldu. Bu süreç teknik olarak, Büyük Patlama'dan 100 bin yıl sonra hidrojenin iyonlaştığı kısa bir dönem olduğu düşünüldüğünden, yeniden iyonlaşma olarak bilinmektedir.

[3] Takım hidrojen sisinin etkilerini, prizmanın güneş ışığını gökkuşağı renklerine ayırmasına benzeyen ve gökadalardan gelen ışığı bileşen renklerine ayıran, tayfsal çözümleme adlı teknik ile ölçmüştür.

[4] Takım, kırmızıya kaymaları 7'ye yakın 20 adayın tayflarını incelemek için VLT'yi kullanmışlardır. Bu adaylar üç farklı alanın derin görüntülenmesinden çıkarılmıştır. 20 adayın beşinde Lyman-alpha ışınımının rahatlıkla gözlendiği tesbit edildi. Bu, şimdilik z=7 civarında oldukları tayfsal olarak onaylanan gökadalar grubudur.

[5] Evren genişlediğinden ötürü, cisimlerden gelen ışık uzayda yol katettikçe dalgaboyu uzar. Işık ne kadar yol kat ederse, dalgaboyu da o kadar uzar. Kırmızı görebildiğimiz en uzun dalgaboyuna sahip olduğundan, oldukça uzak gökadalara "kırmızıya kayma" olarak bilinen karakteristik bir kırmızı renk hakim olur. Aynı zamanda teknik olarak cismin ışığının nasıl etkilendiğininde bir ölçüsüdür, bunun yanında cismin uzaklığını ve Büyük Patlama'dan ne kadar sonra görebileceğimizi de ölçmemizi sağlar.

[6] Gökbilimciler, yıldızları Popülasyon I, II, ve III olarak bilinen 3 sınıfa ayırır. Güneşimiz gibi Popülasyon I yıldızları, eski yıldızların kalplerinde ve süpernova patlamalarında sentezlenen ağır elementler bakımından zengindirler: önceki nesil yıldızların artıklarından oluştukları için Evren'de daha sonra meydana gelmişlerdir. Popülasyon II yıldızları daha az ağır elemen barındırırlar ve yoğun olarak Büyük Patlama sırasında oluşan hidrojen, helyum ve lityumdan oluşmuşlardır. Bunlar daha yaşlı yıldızlardır, yine de günümüzde, Evren'de birçokları bulunmaktadır. Popülasyon III yıldızları hiçbir zaman doğrudan gözlenmediler, ancak Evren'in erken dönemlerinde var oldukları düşünülmektedir.

Bu yıldızlar sadece Büyük Patlama'da meydana gelen elementleri barındırdığından, hiç ağır element bulundurmazlar. Ağır elementlerin yıldız oluşumu sırasında üstlendiği görev nedeniyle, bu aşamada sadece çok büyük ve kısa ömürlü yıldızlar oluşabilir ve böylece tüm Popülasyon III yıldızları, Evren'in ilk yıllarında süpernova olarak yaşamlarına son vermişlerdir. Şimdiye kadar, çok uzak gökadaların gözlemleri dahil olmak üzere, Popülasyon III yıldızlarına dair hiçbir somut kanıt bulunamamıştır.

Kaynak: ESO Basın Açıklaması / Bilim Bülteni (12 Ekim 2011)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen nötrino; 3 Nisan 2016 23:35
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
17 Ekim 2011       Mesaj #20
Avatarı yok
Yasaklı
Varolmaması Gereken Yıldız

Avrupalı gökbilimcilerden oluşan bir ekip, birçoklarının imkansız olduğunu düşündüğü bir yıldızın izini ESO'nun Çok Büyük Teleskobu (VLT) ile sürdü. Bu yıldızın tamamen hidrojen ve helyumdan oluştuğunu ve sadece dikkate değer ölçüde çok küçük bir miktar diğer kimyasal elementleri barındırdığını keşfettiler. Bu şaşırtıcı bileşim, yıldızı genel olarak kabul görmüş yıldız oluşumu teorisinde "yasaklı bölge"ye oturtmaktadır ki bunun anlamı ise bu yıldızın ilk elden oluşmaması gerekirdi.

Şimdiye kadar yıldızlar içinde en düşük helyumdan ağır element (gökbilimcilerin "metal" olarak adlandırdığı) bolluğuna sahip, SDSS J102915+172927 [1] adı verilen ve Aslan takımyıldızında bulunan sönük bir yıldızda bulundu. Kütlesi Güneş'ten daha küçük olan yıldız büyük bir olasılıkla 13 milyar yıldan daha yaşlı.

"Genel olarak kabul gören bir teori bunun gibi, düşük kütleli ve oldukça düşük metal bolluğuna sahip yıldızların var olamayacağını öngörmektedir, çünkü içinde oluştukları madde bulutları asla yoğunlaşmış olamaz," [2] diyor makalenin baş yazarı Elisabetta Caffau (Heidelberg Üniversitesi Gökbilim Merkezi, Almanya ve Paris Gözlemevi, Fransa). "İlk kez, yasak bölgede bulunan bir yıldız bulmak oldukça şaşırtıcı, ve bu bazı yıldız oluşum modellerini gözden geçirmemiz gerektiği anlamına geliyor."

Ekip, VLT üzerinde bulunan X-işaretleyici ve UVES aletlerini [3] kullanarak yıldızın özelliklerini analiz ettiler. Bu yöntem ekibin, yıldız içeriğinde bulunan değişik kimyasal elementlerin ne bollukta olduğunu hesaplamalarını sağladı. Ekip, SDSS J102915+172927 içerisindeki metal oranının Güneş'ten 20 000 kat daha küçük olduğunu buldu [4],[5]

"Yıldız sönük ve metal yönünden oldukça fakir, ilk gözlemlerimizde helyumdan ağır sadece tek bir elementin - kalsiyum - izine rastlayabildik," diyor proje danışmanı Piercarlo Bonifacio (Paris Gözlemevi, Fransa). "Yıldızın ışığını daha detaylı ve uzun poz süreleri ile izleyerek diğer elementleri de bulabilmek için ESO Genel Müdürü'nden ek teleskop zamanı talebinde bulunmak zorunda kaldık."

Evrenbilimciler, en hafif elementlerin – hidrojen ve helyum- ve bir mikta lityumun [6] Büyük Patlama'dan kısa bir süre sonra üretildiğini ve diğer tüm elementlerin daha sonraları yıldızların içinde oluştuğunu düşünüyorlar. Süpernova patlamaları yıldız maddesini yıldızlararası ortama yayarak, metalce zenginleştirdi. Yeni yıldızlar, bu zenginleştirilmiş maddeden oluştular böylece eski yıldızlara nazaran metalce zengin oldular. Bu nedenle bir yıldızın metal bolluğu, yıldızın kaç yaşında olduğunu söylemektedir.

"İncelediğimiz yıldız metal bakımından son derece fakir, yani oldukça ilkel. Şimdiye kadar bulduğumuz en yaşlı yıldızlardan biri olabilir," diye ekliyor çalışmalara katılan Lorenzo Monaco (ESO, Şili).

SDSS J102915+172927'nin lityum barındırmaması da oldukça şaşırtıcıdır. Bu denli yaşlı bir yıldızın bileşimi, fazladan birkaç metal ile birlikte Büyük Patlama sonrası evren bileşimiyle aynı olmalıydı. Ancak ekip, yıldızın lityum oranının Büyük Patlama ile oluşan maddede olması beklenenden 50 kat daha düşük olduğunu buldu.

"Evren'in başlangıcından hemen sonra oluşan lityumun bu yıldızın içerisinde nasıl yok olduğu da bir gizemdir." diye ekliyor Bonifacio.

Araştırmacılar, ayrıca, bu garip yıldızın büyük ihtimalle eşsiz olmadığına parmak basıyor. "Ayrıca, metal bolluğu SDSS J102915+172927'ninkine benzer hatta daha düşük olabilecek birkaç yıldız adayı da tespit etmiş bulunmaktayız. Şimdi, bu yıldızları da VLT ile gözlemleyerek durumun gerçekten de böyle olup olmadığını görmeyi planlıyoruz," diyerek sonlandırıyor Caffau.

Notlar:

[1] Bu yıldız Sloan Sayısal Gökyüzü Araştırması ya da SDSS'de kataloglanmıştır. Numaralar nesnenin gökyüzündeki konumuna karşılık gelmektedir.

[2] Genel olarak kabul görmüş yıldız oluşum teorileri, SDSS J102915+172927 (yaklaşık 0.8 güneş kütlesi ya da daha düşük)'ninki kadar düşük kütlelere sahip yıldızların sadece süpernova patlamalarının ardından kritik bir değerin üzerinde zenginleşmiş yıldızlararası ortamda oluşabileceğini söylemektedir. Bunun nedeni, ağır elementelerin "soğutucu madde" olarak davranması, ve bu ortamdaki gaz bulutlarının ısısını dışarı yaymasına yardım etmesidir, ancak bu şekilde bulutlar yıldız oluşturmak üzere çökebilirler. Bu metallerin yokluğunda, ısınma nedeniyle oluşan basınç oldukça yüksek olur ve bulutun kütleçekimi de bu kuvvete karşı koyacak şekilde yüksek olamaz ve bunun sonucunda bulut çökemez. Özellikle bir teori, karbon ve oksijeni asıl soğutucu madde olarak tanımlar ve SDSS J102915+172927'da bulunan karbon miktarı soğutmanın etkili olabilmesi için varsayılan minimum karbon miktarından daha düşüktür.

[3] X-shooter ve UVES , VLT tayfölçerleridir — bu enstürümanlar gökyüzündeki objelerden gelen ışığı bileşen renklerine ayırarak kimyasal bileşimin detaylı olarak incelenmesini sağlarlar. X-shooter tek çekimde objenin spekturmunda geniş bir yelpazede dalgaboylarını yakalayabilmektedir (morötesinden yakın kızılötesine kadar). UVES ise Morötesi ve Görsel Echelle Tayfölçeri'dir ve yüksek çözünürlüklü optik bir enstrumandır.

[4] 2005 yılında keşfedilen, HE 1327-2326 isimli yıldız, bilinen en düşük demir bolluğuna sahiptir ancak karbon açısından zengindir. Şimdi incelenen yıldız ise helyumdan ağır tüm elementler göz önüne alındığında metal oranı en düşük olan yıldızdır.

[5] ESO teleskopları birçok metalce fakir yıldızın keşfinde rol oynamıştır. eso0228 ve eso0723 ile yeni açıklanan bazı sonuçlar ve bu yeni keşif ESO teleskopları ile yapılan gözlemler gökbilimcilerin ilk jenerasyon yıldızları bulmaları için fazladan bir adım atmalarını sağlamaktadır.

[6] İlkel nükleosentez, Büyük Patlama'dan birkaç dakika sonra meydana gelen, bir protondan fazla protona sahip kimyasal elementerin üretimine denir. Bu üretim çok kısa bir sürede meydana gelmiştir ve sadece hidrojen, helyum ve lityum'un oluşmasını sağlamıştır, daha ağır elementler üretilmemiştir. Büyük Patlama teorisinin öngördüğü ve gözlemlerin onayladığı kadarıyla ilkel maddenin %75'i (kütlece) hidrojenden ve % 25'i helyumdan oluşmaktadır ayrıca eser miktarda Lityum da bulunmaktadır.

Kaynak: ESO Basın Açıklaması / Bilim Bülteni (31 Ağustos 2011)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen nötrino; 3 Nisan 2016 23:44

Benzer Konular

4 Aralık 2014 / Misafir Uzay Bilimleri
16 Eylül 2008 / virtuecat Coğrafya
27 Nisan 2009 / HipHopRocK Siyasal Bilimler
27 Nisan 2009 / HipHopRocK Siyasal Bilimler