Arama

ESO - Avrupa Güney Gözlemevi (European Southern Observatory) - Sayfa 4

Güncelleme: 3 Nisan 2016 Gösterim: 47.372 Cevap: 206
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
1 Kasım 2011       Mesaj #31
Avatarı yok
Yasaklı
En Uzak Yıldızımsı Gökcismi

Sponsorlu Bağlantılar
Avrupalı gökbilimcilerden oluşan bir ekip, ESO’ya ait Çok Büyük Teleskobu ve diğer teleskopları, şimdiye kadar bulunmuş olan en uzak yıldızımsı gök cismini (kuasar) keşfetmek ve incelemek için kullandılar. Kütlesi Güneş’in iki milyar katından fazla olan bir karadelik tarafından güç alan bu eşsiz parıltılı yer, erken Evren’de şu ana kadar keşfedilmiş en parlak nesneden daha ötededir.

“Bu kuasar erken Evren’in hayati bir noktasıdır. Bu, Büyük Patlama’dan yüz milyon yıl sonra süper kütleli karadeliklerin nasıl büyüdüklerini anlamamıza yardım edecek çok nadir bir nesnedir.” diyor ekibin lideri Stephen Warren.

Kuasarlar çok parlaktırlar, merkezlerinde güçlerini aldıklarına inanılan süper kütleli karadeliklerin bulunduğu uzak gökadalardır. Onların eşsizliği onları ilk yıldızların ve gökadaların şekillenmeye başladığı zamanı tesbit etmeye yardım edecek olan güçlü parıltılı yerler yapmaktadır. Yeni keşfedilen yıldızımsı cisim o kadar uzaktadır ki kendi ışığı yeniden iyonlaşma anının son parçasını ortaya çıkarmaktadır. [1]

ULAS J1120+0641 [2] adı verilen henüz bulunmuş olan bu yıldızımsı cisim Büyük Patlama’dan sadece 770 milyon yıl sonra oluştuğu görülüyor. (kırmızıya kayma değeri 7.1, [3]) Işığının bize ulaşması ise 12.9 milyar yıl alıyor.

Her ne kadar daha uzak nesneler onaylanmışsa da (gama ışını patlaması kırmızıya kayma 8.2, ESO0917, ve bir gökada kırmızıya kayma değeri 8.6, ESO1041 gibi), yeni keşfedilen yıldızımsı cisim bunlardan yüzlerce defa daha parlaktır. Detaylıca incelenebilecek kadar yeterince parlak olan nesneler arasında bu, büyük genişlikte en uzak olanıdır.

Bir sonraki en uzak yıldızımsı cisim Büyük Patlama’dan (kırmızıya kayma değeri 6.4) 870 milyon yıl sonra görülüyor. Daha uzakta olan benzer nesneler görünür ışık gözlemiyle bulunamazlar çünkü Evren’in genişlemesiyle dalgaboyu uzatılan ışıkları Dünya’ya ulaştıkları zaman çoğunlukla elektromanyetik tayfın kırmızı ötesi kısmına düşer. İngiltere’nin Hawaii’de bulunan kırmızı ötesi alanda gözlem yapan teleskobunu [4] kullanan Avrupa UKIRT Kırmızı Ötesi Derin Gökyüzü Taraması (UKIDSS) bu problemi çözmek için tasarlanmıştır. Gökbilimcilerden oluşan ekip UKIDSS veritabanındaki milyonlarca nesne üzerinde uzun süredir aranılan uzak yıldızımsı cisimleri bulmak için çalıştı ve nihayet altın madenine ulaştılar.

“Bu cismi bulmak 5 yılımızı aldı” diye açıklıyor araştırma makalesinin yazarlarından birisi olan Bram Venemans. “Kırmızıya kayması 6.5’tan daha yüksek olan bir yıldızımısı cisim arıyorduk. Bu kadar uzaklıkta, kırmızıya kayması 7’den yüksek olan bir tane bulmak heyecan verici bir süprizdi. Yeniden iyonlaşma anına bakınca, bu yıldızımsı cisim önceden erişim dışında olan evrenin tarihinde 100 milyon yıllık bir pencereyi keşfetmenin eşsiz bir fırsatını veriyor.”

Yıldızımsı cisme olan uzaklık ESO’nun Çok Büyük Teleskobu (VLT) üzerindeki FORS2 aleti ve Gemini Kuzey Teleskobu [5] üzerindeki aletlerle yapılmış olan gözlemlerle belirlendi. Bu gökcismi nispeten parlak olduğu için tayfını (gökcisminden gelen ışığı, onu oluşturan renklerine ayırma işi) almak mümkün oldu. Bu teknik gökbilimcilerin yıldızımsı cisim hakkında pek çok şey bulmasına imkan tanıdı.

Yapılan gözlemlere göre ULAS J1120+0641’in merkezindeki karadeliğin kütlesi Güneşi’inkinden iki milyar katından fazladır. Bu çok yüksek kütle Büyük Patlama sonrası çok erken olması bakımından açıklanması zordur. Süper kütleli karadeliklerin büyümesi üzerine şu anki teoriler orta ölçekli nesne etrafındakilerden maddeyi çekerken yavaş bir kütle birikimini tahmin etmektedir.

“Tüm gökyüzü üzerinde kırmızıya kayması 7’den yüksek olan sadece 100 kadar parlak yıldızımsı cisim olduğunu düşünüyoruz,” diye açıklıyor makalenin başyazarı Daniel Mortlock. “Bu nesneyi bulmak itinalı bir arama gerektirdi, fakat erken Evren’in bazı gizemlerini ortaya çıkarabilme çabasına değdi.”

Notlar:

[1] 13.7 milyar yıl önce meydana gelen Büyük Patlama’dan yaklaşık 300 000 yıl sonra, Evren elektron ve protonların nötr hidrojeni (elektrik yüksüz bir gaz) oluşturmasına izin verecek kadar soğumuştu. Bu soğuk karanlık gaz ilk yıldızların yaklaşık 100 – 150 milyon yıl kadar sonra şekil almasına başlayıncaya kadar Evren’e dağıldı. Yoğun morötesi radyasyonları Evren’i morötesi ışığa daha fazla geçirgen yapan yeniden iyonlaştırma olarak adlandırılan bir işlemle yavaşça atomları protonlara ve elektronlara ayırdı. Bu anın Büyük Patlama’dan yaklaşık olarak 150 milyon ile 800 milyon yıl arasında meydana geldiğine inanılmaktadır.

[2] Cisim UKIDSS Geniş Alan Taraması ya da ULAS’daki veritabanı kullanılarak bulundu. Numaralar ve ‘J’ öneki yıldızımsı cismin gökyüzündeki konumuna işaret etmektedir.

[3] Işık sonlu bir hızda gittiği için, gökbilimciler Evren’de uzağa doğru bakarken aynı zamanda geçmişe bakıyorlar. ULAS J1120+0641’den gelen ışığın yeryüzündeki teleskoplara ulaşması 12.9 milyar yıl aldı, böylece yıldızımsı cisim sanki Evren sadece 770 milyon yaşındaymış gibi görülüyor. Bu 12.9 milyar yıl içinde, Evren genişledi ve cisimden gelen ışık sonuç olarak dağıldı. Kozmolojik kırmızıya kayma, ya da basitçe kırmızıya kayma, ışığın yayıldığı andaki ile alındığı zaman arasında geçirilen Evren’deki toplam dağılmanın ölçümüdür.

[4] UKIRT Birleşik Krallık Kırmızı Ötesi Teleskobudur. UK Bilim Teknoloji Tesisi Konseyi’ne aittir ve Hilo Hawaii’deki Ortak Gökbilim Merkezi tarafından işletilmektedir.

[5] FORS2 VLT’nin Odak Azaltıcısı ve düşük dağılma spektografıdır. Cisimin ışığını ayırmak için kullanılan diğer aletler Gemini Çok-Cisimli Spektografı ( GMOS ) ve Gemini Yakın-Kızılötesi Spektografı ( GNIRS ) ydı. Aynı zamanda Liverpool Teleskobu, Isaac Newton Teleskobu ve UK Kızılötesi Teleskobu ( UKIRT ) gözlem ölçümlerini onaylamak için kullanıldılar.


Kaynak:ESO Basın Açıklaması/Bilim Bülteni(29 Haziran 2011)

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen nötrino; 5 Nisan 2016 00:37
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
2 Kasım 2011       Mesaj #32
Avatarı yok
Yasaklı
Yeni Görüntüler, Ünlü Süperdev Yıldızın Etrafındaki Devasa Bulutsuyu Gözler Önüne Serdi

Sponsorlu Bağlantılar
ESO’nun Çok Büyük Teleskobu üzerinde bulunan VISIR aletini kullanan gökbilimciler, süperdev yıldız İkizlerevi (Betelgeuse) etrafında bulunan karmaşık ve parlak bulutsunun şimdiye kadar elde edilmiş en detaylı görüntüsünü elde ettiler. Yıldızdan çıkan alevleri andıran bu yapı, devasa yıldız, maddesini uzaya fırlattıkça oluşmaktadır.

Avcı takımyıldızında bulunan ve bir kırmızı süperdev olan İkizlerevi, gece gökyüzündeki en parlak yıldızlardan biridir. Aynı zamanda, neredeyse Jüpiter yörüngesi büyüklüğündeki (Yer’in yörünge çapının yaklaşık 4,5 katı) boyutlarıyla da en büyük yıldızlardan biridir. VLT görüntüsü, süperdevin kendisinden daha büyük olan ve yıldızın yüzeyinden 60 milyar kilometre öteye uzanan bulutsuyu göstermektedir – Yer ile Güneş arasındaki mesafenin yaklaşık 400 katı.

İkizlerevi gibi kırmızı süperdevler, devasa yıldızların ömrünün son dönemlerinden birini temsil ederler. Kısa ömürlü olan bu aşamada, yıldız boyutça büyür ve inanılmaz bir hızda uzaya madde atar – sadece 10 bin yılda çok büyük miktarlarda (yaklaşık Güneş kütlesinde) madde atarlar.

İkizlerevi benzeri yıldızların madde atım süreçleri iki ayrı olgu içerir. Birincisi, daha önce VLT üzerindeki NACO [1] aleti ile tespit edilen, yıldız yüzeyinden uzaya uzanan dev gaz sütunlarının (yine de görüntüdeki bulutsudan oldukça küçüktür) oluşumudur. Diğeri ise, gaz sütunlarının dışarı atılmasına sebep olan, yıldızın atmosferindeki devasa baloncukların şiddetli yukarı aşağı hareketidir – bir kapta kaynayan suya benzer.

Yeni sonuçlar, yıldıza yakın gaz sütunlarının büyük ihtimalle, VISIR ile kızılötesi bölgede görüntülenen dış bulutsudaki yapılara bağlı olduğunu göstermektedir. Bulutsu, çok parlak olan İkizlerevi’nin ışığının parlaklığı nedeniyle görünür bölgede görülememektedir. Maddenin düzensiz, asimetrik şekli yıldızın maddesini simetrik olarak atmadığını göstermektedir. Bulutsunun yığınlar halindeki görüntüsünün nedeni yıldız maddesi baloncukları ve ürettikleri gaz sütunları olabilir.

Görüntüdeki madde büyük ihtimalle silikat ve alüminyum oksit tozlarından oluşmaktadır. Bu, Yer ve diğer kayalık gezegenlerin büyük bir bölümünü oluşturan madde ile aynıdır. Uzak geçmişteki bir dönemde Yer’de bulunan silikatlar İkizlerevi’ne benzeyen devasa bir yıldız (şu an yok olmuş olan) tarafından üretilmişlerdir.

Bu bileşik görüntüde, gaz sütunlarına ait daha önceki NACO gözlemleri ortadaki diskte yeniden üretilmiştir. Merkezdeki küçük kırmızı çemberin çapı Yer’in yörüngesinin yaklaşık 4,5 katıdır ve İkizlerevi’nin görünür yüzeyinin yerini temsil etmektedir. Siyah disk, görüntünün çok parlak olan bölgesine karşılık gelmektedir ve daha sönük olan bulutsunun görülebilmesi için maskelenmiştir. VISIR görüntüleri, farklı dalgaboylarına duyarlı, mavi rengin daha kısa dalgaboylarına ve kırmızının uzun dalgaboylarına karşılık geldiği kırmızı ötesi filtreler ile alınmıştır. Görüş alanı ise 5,63 x 5,63 yaysaniyesidir.

Notlar:

[1] NACO, Nasmyth Uyarlanabilir Optik Sistemi (NAOS) ile Yakın-kırmızı ötesi Görüntüleyicisi ve Tayfölçeri'ni birleştiren bir VLT aletidir. Bu alet, yakın – kırmısı ötesi bölgede uyarlanabilir optik ile görüntüleme, kutuplanma görüntülemesi, maskeleme ve tayfölçümü yapabilmektedir.


Kaynak:ESO Basın Açıklaması/Görüntülü Bülten(23 Haziran 2011)

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen nötrino; 5 Nisan 2016 00:42
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
3 Kasım 2011       Mesaj #33
Avatarı yok
Yasaklı
Gama Işını Patlamasının VLT Gözlemleri Erken Gökadaların Şaşırtıcı İçeriğini Ortaya Çıkardı

eso1143a
Gamma ray burst shining through two young galaxies in the early Universe

Bir uluslararası gökbilimci ekibi, uzak bir gama ışını patlamasının kısa ve parlak ışığını kullanarak çok uzak gökadaların yapısını çalıştı. ESO’nun Çok Büyük Teleskobu (VLT) ile yapılan gözlemlerin şaşırtıcı tarafı, genç evrende bulunan iki gökadanın ağır kimyasal elementler bakımından Güneş’ten daha zengin olduğunun ortaya çıkmasıydı. Bu iki gökadanın birleşme sürecinde olabileceği düşünülmektedir. Erken evrendeki bu tür olaylar, hem yeni yıldızların oluşmasına sepep olabilmekte hem de gama ışını patlamalarını tetikleyebilmektedir.

Gama-ışını patlamaları Evrendeki en parlak patlamalardır.[1] İlk önce gama ışını bandındaki öncü kısa patlamayı belirleyen uydu gözlemevleri tarafından bulunurlar. Konumları hassas olarak belirlendikten sonra ilk patlamayı takip eden saatler ve günler boyu süren görünür ışıkta ve kızılötesindeki ardıl ışımaları, zaman kaybetmeden yeryüzündeki büyük teleskoplar ile çalışılmaya başlanır. Bu patlamalardan biri olan GRB 090323, [2] ilk kez NASA’nın Fermi Gama ışını Uzay Teleskobu tarafından belirlenmiştir. Hemen ardından NASA’nın Swift uydusundaki X-ışını dedektörü ve Şili’deki MPG/ESO 2.2 teleskobundaki GROND sistemi tarafından gözlenmeye başlanmış (ESO1049) ve ESO’nun Çok Büyük Teleskobu (VLT) ile henüz patladıktan bir gün sonra detaylı olarak çalışılabilmiştir.

VLT gözlemleri, gama ışını patlamasının parlak ışığının, hem patlamanın olduğu gökadadan hem de bu gökadaya yakın başka bir gökadadan geçmiş olduğunu göstermektedir. Bu gökadalar 12 milyar yıl önceki halleriyle karşımızdadır.[3] Böyle uzak gökadaları, nadiren gama ışını patlamasının parıltısıyla aydınlanmış halde yakalarız.

“Bu gama ışını patlamasından gelen ışığı incelerken ne bulabileceğimizi bilmiyorduk. Evrenin erken dönemlerindeki bu iki gökadadaki soğuk gazın hiç beklenmeyen bir kimyasal yapıyı işaret etmesi bizi şaşırttı,” diyerek yeni bulguları açıklayan makalenin ilk yazarı Sandra Savaglio (Max Planck Dünya Dışı Araştırmalar Enstitüsü, Garching, Almanya), ayrıca “bu gökadalar, evriminin bu kadar başında olan evrendeki bir gökadada daha önce görülmemiş miktarda ağır elementler içermektedir “ diye konuştu.

Gama ışını patlamasında ortaya çıkan ışık gökadalardan geçerken, bu gökadalardaki gaz, gelen ışığın belirli bazı dalgaboylarını soğuran bir süzgeç vazifesi görmektedir. Eğer gama ışını patlaması olmasaydı, bu sönük gökadalar görünmez olurdu. Değişik kimyasal elementlerin parmak izlerini gelen ışık üzerinde dikkatlice analiz eden grup, bu uzak gökadalardaki soğuk gazın yapısını ve özellikle de ağır elementlerce ne kadar zengin olduğunu ortaya koyabildi.

Genç evrendeki gökadaların, Samanyolu gibi günümüz gökadalarına göre daha az miktarda ağır elementler içermesi beklenir. Ağır elementler, yıldız nesillerinin yaşamları ve ölümleri süresince, giderek gökadalarındaki gazın içeriğini bollaştırmalarıyla oluşurlar. [4] Gökbilimciler, gökadalardaki bu kimyasal bollaşmaya bakarak gökadaların yaşamlarının hangi safhasında olduklarını anlarlar. Ancak yeni gözlemler şaşırtıcı bir şekilde bazı gökadaların Büyük Patlama’dan daha henüz iki milyar yıl geçmeden bile ağır elementlerce zengin hale gelmiş olduklarını ortaya çıkarmıştır. Bu şimdiye kadar düşünülmeyecek bir şeydir.

Yeni keşfedilen bu genç gökada çiftinin, soğuk gazın kimyasal olarak bu kadar kuvvetli ve hızlı olarak bollaşmasını sağlamak için yüksek oranda yeni yıldız oluşturması gerektiği düşünülmektedir. Bu gökadalar birbirlerine çok yakın oldukları için birleşme sürecinde olabilirler ki bu da yıldız oluşumunu tetikleyen gaz bulutlarının çarpışmasında rol oynayabilir. Ayrıca bu yeni sonuçlar, gama ışını patlamalarının çok yoğun yıldız oluşumuyla ilişkilendirilebileceği fikrini de desteklemektedir.

Bu gökadalardaki enerjik yıldız oluşumu süreci Evrenin ilk dönemlerinde zayıflamış olabilir. 12 milyar yıl sonrasında yani günümüzde, bu tür gökadaların kalıntıları büyük sayıda kara delik, soğuk cüce yıldız gibi yıldız artıkları içermeli ve bu durumda zor gözlenen, sadece eski hallerinin zayıf gölgeleri haline gelmiş, “ölü gökada” popülasyonu oluşturmuş olmalıdır. Günümüzün bu tür gökadalarını bulmak epey zor olurdu.

Savaglio, “GRB 090323’ü yeterince parlakken gözlemiş olmak bizim için büyük şanstı, böylece VLT ile çok detaylı gözlemler elde edebildik. Gama ışını patlamaları sadece çok kısa süreler için parlak kalır ve bunlardan kaliteli veri elde etmek çok zordur. Bu gökadaları gelecekte çok daha hassas aletlerimiz olduğunda da gözlemeyi ümit ediyoruz. Bu kaynakların E-ELT için mükemmel hedefler olacağını düşünüyoruz”, diye sözlerini bitirdi.

Notlar:

[1] İki saniyeden daha uzun süren Gama ışını patlamaları uzun patlamalar, daha kısa olanlar ise kısa patlamalar olarak adlandırılır. Bu çalışmadaki patlamanın da dahil olduğu uzun patlamalar, yıldız oluşumunun yoğun olduğu gökadalardaki kütleli genç yıldızların supernova patlamalarıyla ilişkilendirilir. Kısa patlamalar çok iyi anlaşılmamıştır, ancak nötron yıldızları gibi iki yoğun cismin birleşmesinin etkisiyle oluştuğu düşünülmektedir.

[2] Bu isim patlamanın keşfedildiği günü belirtmektedir. Bu durumda, patlama 23 Mart 2009 tarihinde belirlenmiştir.

[3] Gökadaları, 3,57 kırmızıya kayma ile gözlenmiştir, yani Büyük Patlama'dan 1.8 milyar yıl sonraki halleriyle görünmektedirler.

[4] 13,7 milyar yıl önceki Büyük Patlama'da oluşan madde neredeyse tamamen Hidrojen ve Helyum'dan ibaretti. Oksijen, Azot ve Karbon gibi ağır elementler daha sonra yıldızların içindeki termonükleer tepkimelerle oluşup yıldızların ölümüyle gökadaların gaz içeriğine eklenmiştir. Bu yüzden, çoğu gökadadaki ağır element miktarının Evren yaşlandıkça gitgide artması beklenir.


Kaynak:ESO Basın Açıklaması/Bilim Bülteni(02 Kasım 2011)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
4 Kasım 2011       Mesaj #34
Avatarı yok
Yasaklı
Gökadasal Bir Kaza Araştırması

eso1120a
X-rays, dark matter and galaxies in the cluster Abell 2744

Bilimcilerden oluşan bir ekip Pandora Kümesi olarak adlandırılan Abell 2744 gökada kümesi üzerinde çalıştılar. Kümenin karmaşık ve şiddetli geçmişini ESO’nun Çok Büyük Teleskobu ve Hubble Uzay Teleskobunu da içeren yerdeki ve uzaydaki teleskopları kullanarak bir araya getirdiler. Abell 2744’ün dört ayrı gökada kümesinin eş zamanlı çarpışması sonucu oluştuğu ve bu karmaşık çarpışmaların daha önce görülmeyen tuhaf sonuçlara yol açtığı görülüyor.

Dev gökada kümeleri birbirleriyle çarpıştıklarında, ortaya çıkan karışıklık gökbilimciler için bir bilgi hazinesi gibidir. Gökyüzündeki en karmaşık ve olağandışı çarpışan gökada kümelerinden birini araştıran uluslararası bir gökbilimciler ekibi 350 milyon yıldır devam eden bu kozmik çarpışmanın tarihini bir araya getirdiler.

Abell 2744 kümesiyle ilgili bu yeni çalışmayı yürüten bilimcilerden biri olan Julian Merten gözlemleri şöyle açıklıyor: “Bir çarpışmanın nedenlerini bir araya getirerek kazayı araştıran bir dedektif gibi, bu kozmik çarpışların gözlemlerini kullanarak, yüzlerce yıldır devam eden bu olayları yeniden yapılandırabiliriz. Bu sayede Evrendeki yapıların nasıl oluştukları ortaya çıkabilir ve farklı türdeki maddelerin çarpıştıklarında birbirlerini nasıl etkiledikleri göz önüne serilebilir.”

“Onu Pandora’nın Kümesi olarak adlandırdık çünkü çarpışma farklı ve ilginç birçok olaya sebep oldu. Bu olaylardan bazıları daha önce hiç görülmemişti.” diye ekliyor araştırma ekibinin diğer üyelerinden Renato Dupke.

Abell 2744 şu anda ESO’nun Çok Büyük Teleskobu (VLT), Japon Subaru Teleskobu, NASA/ESA Hubble Uzay Teleskobu ve NASA’nın Chandra X-Işın Gözlemevi’nden elde edilen verilerin birleştirilmesi sayesinde daha önce hiç olmadığı kadar detaylı bir şekilde araştırılıyor.

Kümedeki gökadalar VLT ve Hubble görüntülerinde açıkça görülüyor. Gökadalar oldukça parlak olsalar da, oradaki kütlenin sadece % 5’ini meydana getiriyorlar. Geriye kalan; sadece X-ışınlarında parlayacak kadar sıcak olan (yaklaşık % 20 civarındaki) gaz ve tamamen görünmez olan (% 75 oranında) karanlık maddedir. Çarpışmada ne olduğunu anlayabilmek için, araştırma ekibinin Abell 2744 içindeki üç madde türünün konumlarını tümüyle görüntülemesi gerekiyor.

Karanlık madde ışığı yaymadığı, soğurmadığı veya yansıtmadığı (bu nedenle adı böyle) için tam olarak anlaşılamıyor, kendisini sadece kütleçekimsel etkisiyle belirlenebilir hale getiriyor. Ekip bu gizemli maddenin yerini belirlemek için, kütleçekimsel mercekleme olarak bilinen bir olgudan faydalandı. Bu uzak gökadalardan gelen ışık ışınlarının kümede bulunan kütleçekimsel alanlar bükülmesidir. Sonuç VLT ve Hubble gözlemlerinde arkaplandaki gökadaların görüntülerinde kendini gösteren bir dizi bozulmadır. Bozulan bu görüntüleri dikkatlice işaretleyerek, gizli kütlenin bulunduğu yerin doğru olarak görüntülenmesi ve böylece karanlık maddenin nerede olduğunun tesbiti mümkün olabilir.

NASA’nın Chandra X-ışın Gözlemevi doğrudan gözleyebildiği için kümedeki sıcak gazın yerini tesbit etmek karanlık maddeye kıyasla daha kolay. Bu gözlemler sadece gazın bulunduğu yeri tesbit etmek için değil, aynı zamanda kümenin farklı bileşenlerinin hangi açılarla ve hızlarla bir araya geldiğini göstermesi açısından da önemli.

Gökbilimciler sonuçları incelediklerinde oldukça ilginç birçok özellikle karşılaştılar. “Abell 2744, dört farklı kümenin350 milyon yıldan fazla süredir devam eden bir dizi çarpışması sonucunda oluşmuş gibi görünüyor. Farklı türdeki maddelerin anlaşılması zor ve kararsız dağılımı oldukça alışılmadık ve etkileyici.” diyor araştırma makalesinin yazarlarından Dan Coe.

Karmaşık çarpışmanın bir kısım sıcak gaz ve karanlık maddeyi ayırdığı ve şimdi bunların birbirlerinden ve görünür gökadalardan ayrı yerlerde oldukları görülüyor. Pandora Kümesi diğer sistemlerde sadece tekil olarak görülen olguların çoğunu bir arada bulunduruyor.

Kümenin merkez civarı bir küme gazının diğeriyle çarpışarak şok dalgası meydana getirdiği bir “kurşun”dur. Karanlık madde çarpışmadan etkilenmeden geçebilir. [1]

Kümenin başka bir kısmında gökadalar ve karanlık madde bulunurken, sıcak gaz yer almıyor.Bu sıcak gaz çarpışma nedeniyle arkasında sönük bir izden başka birşey bırakmadan dışarıya atılmış olabilir.

Kümenin dış kısımları daha da ilginç özelliklere sahip. Bir bölge çok miktarda karanlık madde içerirken, burada ışıldayan gökadalar veya sıcak gaz bulunmuyor. Başka bir yerde İlişkili olduğu karanlık maddeyi takip etmek yerine onun önünde giden, dışarıya doğru atılmış birbirinden ayrı hayali gaz kümeleri bulunuyor. Bu bilmece gibi düzen, belki gökbilimcilere karanlık maddenin nasıl davrandığı ve evrendeki farklı içerikteki maddelerin birbirleriye nasıl etkileştikleri konusunda bir şeyler söyleyebilir.

Gökada kümeleri abartısız trilyonlarca yıldız içeren evrendeki en büyük yapılardır. Tekrar eden çarpışmalarla oluşma ve gelişme süreçleri, evren anlayışımız için derin anlamlar taşımaktadır. Şimdiye dek bulunan en karmaşık ve etkileyici çarpışmaları içeren Pandora Kümesi ile ilgili daha geniş çaplı araştırmalar şu anda sürmektedir.

Notlar:

[1] Bu etki daha önce “Kurşun Kümesi’ni” (1E 0657-56) de içeren birkaç gökada kümesi çarpışmasında görülmüştü.


Kaynak:ESO Basın Açıklaması/Bilim Bülteni(22 Haziran 2011)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
10 Kasım 2011       Mesaj #35
Avatarı yok
Yasaklı
VST ve 268 Megapiksellik OmegaCAM Gözlemleri

eso1119a
VST image of the star forming region Messier 17

ESO’nun Paranal Gözlemevi’ne yapılan en son katkı olan VLT Tarama Teleskobunun (VST), güney gökyüzünün etkileyici görüntülerinden oluşan ilk gözlem görüntüleri yayınlandı. VST, merkezinde gökyüzünü hızlı ve çok hassas görüntü kalitesiyle haritalayabilecek şekilde tasarlanan devasa 268 megapiksellik OmegaCAM’i barındıran 2.6 metrelik gelişmiş bir teleskoptur. Görünür ışık teleskobu olduğundan ESO’nun kırmızı ötesi tarama teleskobu VISTA’yı kusursuz bir şekilde tamamlayan VST, Omega Bulutsusu ve Omega Centauri küresel kümesinin yeni görüntüleri ile gücünü ortaya koymaktadır.

Yeni Bir Teleskop ve Kamera

VLT Tarama Teleskobu (VST), Şili’nin kuzeyindeki Atacama Çölü’nde bulunan ESO’nun Paranal Gözlemevi’ne eklenen en son teleskoptur. Dünya’daki en iyi gözlem yerleşkelerinden birinde, temiz ve açık bir gökyüzü altında Cerro Paranal tepesindeki dört adet VLT Birim Teleskobuna yakın bir konumda bulunmaktadır. VST, görüş alanı dolunayın iki katı kadar olan bir geniş alan teleskobudur. Gökyüzünü yalnızca görünür ışıkta taramak için tasarlanan en büyük teleskoptur. Gelecek bir kaç yılda VST ve kamerası OmegaCAM güney gökyüzünü detaylı olarak birkaç kez tarayacaktır. Bütün tarama verileri ise kullanıma açık olacaktır.

ESO Genel Müdürü Tim de Zeeuw, "VST ve OmegaCAM'den elde edilen etkileyici ilk görüntüleri gördüğümde çok memnun oldum. VST ve VISTA kırmızı ötesi tarama teleskobunun eşsiz kombinasyonu sayesinde VLT'nin daha güçlü teleskoplarıyla daha detaylı takibin yapılması için çok sayıda ilginç cismin tesbit edilmesi sağlanacaktır" diyor.

İtalya Ulusal Astrofizik Enstitüsü başkanı Tomasso Maccacaro ise şunları ekliyor, "VST projesi için çok sayıda zorlukla mücadele edildi, ancak şimdi teleskobun çalışmaya başlaması ve elde ettiği mükemmel görüntülerin gökbilim camiasının beklentilerini ve projeye katkı sağlayan INAF'taki insanların çabalarının karşılandığını görmek memnuniyet verici."

VST programı İtalya’dan INAF (Osservatorio Astronomico di Capodimonte, Naples) [1] ve ESO arasındaki ortak bir girişimdir. INAF, önde gelen İtalyan işletmeleriyle işbirliği yaparak teleskobu tasarlamış ve inşa etmiş ve ESO yerleşkeden ve buradaki sivil çalışmalardan sorumlu olmuştur. VST’nin kamerası OmegaCAM ESO’dan gelen büyük katkılarla Hollanda, Almanya ve İtalya’daki [2] enstitülerden oluşan bir konsorsiyum tarafından tasarlanmış ve inşa edilmiştir. Teleskoptan gelen verilerin arşivlenmesi ve dağıtımının yapılacağı yeni tesis ESO tarafından işletilecektir.

VST, aynaları her zaman kusursuz olarak konumlandıran aktif optik sistemiyle 2.6 m’lik ayna çapına sahip son teknoloji ürünü bir teleskoptur. Merkezinde, mümkün olan en iyi görüntü kalitesini sağlayan geniş lenslerin arkasında, [3] hepsi beraber 268 megapiksel görüntü [5] oluşturabilen vakum ortamında kaplanan, 32 civarında CCD detektörden [4] oluşan 770 kg’lık OmegaCAM kamerası bulunmaktadır.

İlk Görüntüler

Teleskop ve kameranın ikisi de Paranal’daki gökyüzünün tamamından yüksek kaliteli olarak faydalanacak şekilde tasarlanmıştır.

VST projesinin yürütücüsü Massimo Capaccioli, “VST ve OmegaCAM’den gelen harikulade görüntüler, yıllardır Avrupa’da çalışan birçok grubun çalışmasına bir atıftır. Artık VST taramalarından bilimsel olarak zengin bir hasat yapmayı ve beklenmedik keşifler gerçekleştirmeyi bekliyoruz” diye ekliyor.

İlk yayımlanan görüntü Omega bulutsusu ya da Kuğu (Swan) Bulutsusu olarak da bilinen Messier 17 yıldız oluşum bölgesinin daha önceden görülmemiş muhteşem bir görüntüsüdür. Yay (Sagittarius) takımyıldızı doğrultusunda Samanyolu’nun merkezinde bulunan gaz, toz ve sıcak genç yıldızlardan oluşan çarpıcı bir bölgedir. VST’nin görüş alanı dış kısımlardaki sönük kısımlar da dahil bütün bulutsuyu içine alacak kadar geniştir ve bütün görüntü boyunca mükemmel bir keskinliği vardır.

Yayınlanan ikinci görüntü ise Omega Centauri küresel yıldız kümesinin belki de şimdiye kadar ki en iyi portresidir. Bu, gökyüzündeki en geniş küresel kümedir, ancak VST ve OmegaCAM’in çok geniş görüş alanı bu büyüleyici cismin sönük dış bölgelerini bile kapsayabilmiştir. Bu görüş, 300 000 civarında yıldızı içererek VST’nin mükemmel çözünürlüğünü ortaya koymaktadır.

Taramalar

Gelecek beş yıl boyunca VST, kullanıma açık üç tarama yapacaktır. [6] KIDS taraması Samanyolu’ndan ötede gökyüzünde bir kaç bölgeyi görüntüleyecektir. Karanlık madde, karanlık enerji ve gökada evrimini araştıracak ve çok sayıda yeni gökada kümesi ve yüksek kırmızıya kaymalı kuazar bulacaktır. VST ATLAS taraması gökyüzünün çok daha geniş bir alanını kapsayacak ve karanlık enerjiyi anlamaya odaklanacak ve VLT ve diğer teleskopları kullanarak daha detaylı çalışmaları destekleyecektir. Üçüncü tarama, VPHAS+, Galaktik diskin yapısını ve yıldız oluşum tarihini haritalamak için Samanyolu’nun merkezi düzlemini görüntüleyecektir. VPHAS+ 500 milyon civarında cismi kataloglayacak ve evriminin her aşamasında olan sıradışı yıldız örneklerini keşfedecektir.

OmegaCAM’in ürettiği veri hacmi oldukça büyük olacaktır. İşlenmemiş verilerin 30 terabaytı yıllık olarak üretilecek ve işlenmeleri için Avrupa’daki veri merkezlerine geri aktarılacak. [7] Çok büyük veri akışının üstesinden gelebilmek için yeni ve karmaşık yazılım sistemi Groningen ve Naples’ta geliştirilmiştir. İşlemeden çıkan ürünle, görüntülerle beraber bulunan cisimlerin uzun bir listesi olacak ve bunlar bilimsel analizler için Dünya çapındaki gökbilimcilerin erişimlerine açık olacaktır.

Son olarak OmegaCAM konsorsiyumunun başkanı Konrad Kujiken, “Geniş alan görüşünün kombinasyonu olan mükemmel görüntü kalitesi ve VST’nin çok etkin işlem şeması, astrofiziğin birçok alanında ilerleme kaydedilecek devasa miktarda bilgi üretecektir.” diye ekliyor.

Notlar:

[1] VST, Naples Capodimonte'de bulunan INAF Astronomi Gözlemevi'nde tasarlanmıştır. Rus firması LZOS tarafından tedarik edilen temel optikten ayrı olarak tüm bileşenler İtalyan sanayisi tarafından yapılmıştır. INAF Paranal Gözlemevi'ndeki montajın inşası ve güvenliğiyle ilgilenmiştir. Bu çalışma İtalya'nın Roma şehrinin Monte Mario ilçesindeki INAF Ulusal Projeler Bölümü'nün üyeleri olan proje yöneticisi G. De Paris ve AIV yöneticisi D. Fierro'nun katkılarıyla gerçekleştirilmiştir. Son aşamada görevlendirilen proje yürütücüsü INAF - Capodimonte Gözlemevi'nden P. Schipani'dir. Kendisi önceki VST proje ekibindendir ve çoğunluğu Naples ve Padua Gözlemevlerinden olan takımın lideridir. Verileri işlemek için VST - Tube yazılımı Naples'ta A. Grado tarafından geliştirilmiştir.

[2] OmegaCAM konsorsiyumu Hollanda (NOVA, özellikle Kapteyn Enstitüsü/ OmegaCEN Groningen ve Leiden Gözlemevleri), Almanya (özellikle Münih, Göttingen ve Bonn üniversite gözlemevleri), ve İtalya’daki (INAF, özellikle Padua ve Naples Gözlemevleri) enstitülerden oluşmuştur. ESO Optik Alıcı Takımı dedektör sistemini tedarik etmiştir. OmegaCAM’e proje yürütücüsü K. Kujiken (Groning ve Leiden Gözlemevi) ve yardımcı yürütücüler R. Bender (Münih USM/MPE) ve E. Cappellaro (INAF, Padova Astronomi Gözlemevi) başkanlık etmiştir, projenin yönetimi B. Muschielok ve R. Häfner ( Münih Üniversitesi Ludwig-Maximilians üniversite gözlemevi) tarafından yapılmış ve veri işleme sistemi, Astro-WISE, E. A. Valentjin’in (Groningen) liderliğinde OmegaCEN-NOVAA tarafından geliştirilmiştir.

[3] Teleskop optiği, Dünya atmosferinden kaynaklanan dispersiyon (dağıtma) için de düzeltilmiştir.

[4] Kamerada, teleskop sisteminin takip kontrolüne ve aktif optik sistemine yardımcı olarak çalışan ek CCD’ler de bulunmaktadır.

[5] Gökyüzündeki cisimlerin renklerini ölçmek için farklı çok geniş cam filtreler dedektörlerin önüne otomatik olarak kaydırılabilmektedir. Her filtrenin bir kenarı 30 cm’nin üzerindedir ve çok az ışık kaybı sağlayacak şekilde özel olarak kaplanmıştır. Ayrıca, dedektörler okuma yaparken ışığı engellemek için iki kanatlı çok geniş bir kapak bulunmaktadır.

[6] VST’nin kullanıma açık taramalarıyla ilgili daha fazla detay için=>ESO

[7] VST/OmegaCAM taramalarında Avrupa Birliği’nin desteğiyle Paranal ve Avrupa arasında oluşturulmuş yeni, özel, hızlı kıtalararası veri bağlantısı kullanılacaktır. (ESO1043)


Kaynak:ESO Basın Açıklaması/Kurumsal Bülten(08 Haziran 2011)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
16 Kasım 2011       Mesaj #36
Avatarı yok
Yasaklı
Lutetia: Dünya‘nın Doğumundan Hayatta Kalan Nadir Gökcismi

eso1144a
An image of the strange asteroid Lutetia from the ESA Rosetta probe

Yeni gözlemler asteroid Lutetia'nın, Dünya, Venüs ve Merkür'ü oluşturan maddelerle aynı içeriğe sahip olduğunu göstermektedir. Bu araştırmada gökbilimciler ESA'nın Rosetta Uzay Aracı, ESO'nun Yeni Teknoloji Teleskobu ve NASA teleskoplarının verilerini bir araya getirdiler. Asteroidin özelliklerinin Dünya üzerinde bulunan nadir göktaşlarıyla çok benzer olduğunu ve iç Güneş Sistemi'nde oluştuğunu buldular. Lutetia, bir noktada, kendisinin Mars ve Jüpiter gezegenlerinin arasında bulunan ana asteroid kuşağındaki bölgesine taşınmış olmalı.

Fransız ve Kuzey Amerika üniversitelerinden oluşan bir grup gökbilimci bu alışılmadık asteroid Lutetia‘ yı birleşimini anlamak için çok geniş dalgaboyları aralığında [1] detaylı bir şekilde incelediler. ESA‘ nın Rosetta uzay aracı üzerinde bulunan OSIRIS kamerasından,[2] Şili’de bulunan La Silla Gözlemevi’ndeki ESO‘ nun Yeni Teknoloji Teleskobundan ve Hawaii’de bulunan NASA‘ nın Kızılötesi Teleskop Tesisi ve Spitzer Uzay Teleskobundan alınan verilerin birleştirlmesiyle bu zamana kadar bir asteroid için yapılmış olan en uzun dalgaboyu çalışması oluşturulmuştur.[3]

Lutetia‘ nın elde edilen bu tayfı, Dünya üzerinde bulunarak kapsamlı bir labaratuvar çalışmasından geçmiş olan göktaşları ile karşılaştırıldı. Sadece bir tür göktaşın Lutetia ile aynı özelliklere sahip renk aralığı üzerinde olduğu tesbit edildi.

Bu tür taşların erken Güneş Sistemi malzemelerinden olduğu bilinmektedir. Bunların Güneş henüz gençken meydana gelmiş ve özellikle kayalık gezegen [4] olan Merkür, Venüs ve Dünya’nın [5] oluşumunun önemli bir yapıtaşı olduğu düşünülmektedir. Lutetia’nın şu an bulunduğu ana asteroid kuşağı kökenli değil, Güneş’e çok yakın bir yerde oluştuğu görülüyor.

Makalenin başyazarı Pierre Vernazza (ESO) “Fakat Lutetia nasıl iç Güneş Sistemi’nden kaçtı ve ana asteroid kuşağına ulaştı?“ sorusunu soruyor.

Gökbilimciler, Dünya’nın oluştuğu bölgedeki cisimlerin % 2’sinden az kısmının ana asteroid kuşağına ulaştığını tahmin ediyorlar. İç Güneş Sistemi cisimlerinin çoğu şekillenmeye başlayan genç gezegenlere kapılarak birkaç milyon yıl içerisinde kayboluyordu. Bununla birlikte, bazı çok büyük olanları (çapı 100 km ve daha fazla olanlar) Güneş’ten çok uzağa daha güvenli yöüngelere atılmıştır.

Çapı yaklaşık 100 km olan Lutetia eğer kayalık gezegenlerden birine çok yakından geçmişse yörüngesi ilginç bir şekilde değişmiş olabilir ve genç iç Güneş Sistemi’nden dışarı atılmış olabilir.[6] Lutetia’nın genç Jüpiter ile karşılaşması da göçü esnasında yörüngesinin büyük bir değişime uğramasına neden olmuş olabilir.[7]

Pierre Vernazza şöyle devam ediyor “Lutetia’ya böyle bir fırlatılmaya maruz kalduğını düşünüyoruz. Bu fırlatılma ana asteroid kuşağına yerleşmesi ve orada 4 milyar yıldır muhafaza edilmesiyle sonuçlanmıştır.“

Renk ve yüzey özellikleri Lutetia’nın daha önceki çalışmalarda ana asteroid kuşağının gizemli ve alışılmadık bir üyesi olduğunu göstermektedir. Önceki gökyüzü taramaları benzer asteroidlerin çok nadir olduğunu ve ana asteroid kuşağında bulunan küçük gezegen nüfusunun %1’inden daha azını temsil ettiğini gösteriyor. Yeni bulgular Lutetia‘ nın neden farklı olduğunu açıklamaktadır: Lutetia, kayalık gezegenlerin oluşturduğu çok nadir hayatta kalan özgün bir malzemedir.

Pierre Vernazza “Lutetia en büyük ve ana asteroid kuşağında bulunan kalıntı maddeleri içeren çok nadir bir cisimdir. Bu sebepten, Lutetia gibi asteroidler bizlere gelecekte örneklerin yeryüzüne getirileceği hedefler sunmaktadır. Böylece bu sayede Dünyamız gibi kayalık gezegenlerin kökenlerini ayrıntılı olarak araştırabiliriz.“ diye sonlandırıyor.

Notlar:

[1] Elektromanyetik tayf elektromanyetik ışınımın farklı türleri kapsadığı dalgaboylarındaki tüm aralığı gösterir. Görünen ışık en bilinenidir fakat daha birçok sınıfı mevcuttur. Bunlardan birçoğunu günlük hayatta kullanırız. Örneğin radyo dalgaları, mikrodalgalar, kırmızı-ötesi ve moröte ışık ve de X-ışınları gibi.

[2] 67P/Churyumov-Gerasimenko kuyruklu yıldızına giden Rosetta uzay aracı, 10 Temmuz 2010 yılında Lutetia' nın yakınından geçmiştir.

[3] Rosetta'nın kamerası OSIRIS moröte ışık, ESO'nun NTT'si görünür ışık, Hawaii'deki NASA'nın Kızılöte Teleskop Tesisi ve Spitzer Uzay Teleskobu yakın kırmızı-öte ve orta kırmızı-öte ışınım verileri sağlamaktadır.

[4] E chondrites, bulunan göktaşlarının sadece %2'sini oluşturan benzersiz bir göktaşı sınıfıdır. Alışılmadık mineralleri ve kimyası Güneş'e yakın olmasına rağmen tutarlıdır. Bu da izotop ölçümleri (oksijen, azot, rutenyum, krom ve titanyum) tarafından desteklenmektedir. E chondrites göktaşı sınıfı, Dünya ve Ay sisteminin aynı izotop bileşimini içeren tek göktaşı sınıfıdır. Dünya E chondrite tipi maddelerden oluşmuştur ve ayrıca E chondrite maddeleri de Güneş'ten Dünya'nın olduğu kadar uzaklıkta oluşmuşlardır. Buna ek olarak son zamanlarda E chondrite malzemesiyle ilgili elde edilen bilgiler Merkür'ün alışılmadık ve açıklanamayan bileşimini izah ettiğini göstermektedir. Bu çıkarım Merkür'ün de Dünya gibi E chondrit tipi madde artığından oluşmuş olabileceğini düşündürüyor.

[5] Her ne kadar hepsi de aynı tür malzemeden şekillenmiş olsa da, içte bulunan üç gezegenin de neden bu kadar farklı olduğu bir sır olarak kalmaktadır.

[6] Bu işlem sanki bir uzay aracının bir gezegenin yakınından uçurmaya ayarlanarak, onun çekiminden etkilenmesiyle yönünün ve hızının değiştirilmesi metoduna benzemektedir.

[7] Bazı gökbilimciler gaz devlerinin Güneş Sistemi'nin erken dönemlerinde bugünkü konumlarına geçmeden önce Güneş'e çok daha yakın bir konumda olduklarını düşünüyorlar. Bu durum iç Güneş Sistemi'nde bulunan diğer cisimlerin yörüngelerinde Jüpiter'den kaynaklanan dev bir kütleçekimine bağlı olarak çok büyük bir hasara neden olacaktı.


Kaynak:ESO Basın Açıklaması/Bilim Bülteni(11 Kasım 2011)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
18 Kasım 2011       Mesaj #37
Avatarı yok
Yasaklı
APEX, Karina Bulutsusundaki Yıldız Oluşum Bölgelerinin Yeni Görüntüsünü Elde Etti

eso1145a
The Cool Clouds of Carina

APEX teleskobuyla milimetrealtı dalgaboylarındaki ışıkla yapılan gözlemler, Karina bulutsusundaki yıldız oluşum bölgelerinin soğuk, tozlu bulutlarını açığa çıkardı. Gökadamızdaki en büyük kütleli yıldızların bazılarını barındıran bu şiddetli yıldız oluşum bölgesi genç yıldızlar ve oluştukları molekül bulutları arasındaki etkileşimlerin gözlenebildiği ideal ortamlardır.

Şili'nin And dağlarında Chajnantor platosunda bulunan Atacama Pathfinder Experiment (APEX) teleskobunun üzerindeki LABOCA kamerasını kullanan Thomas Preibisch (Max-Planck Radyoastronomi Enstitüsü (MPIfR), Bonn, Almanya) liderliğindeki gökbilimci ekibinden Karl Menten ve Frederic Schuller (MPIfR, Bonn, Almanya) ile yakın işbirliği yaparak bölgenin milimetrealtı ışıkta görüntüsünü aldılar.

Bu dalgaboyunda görülen ışığın büyük bir kısmı kozmik toz frenlerinden gelen zayıf ısı parıltısıdır. Görüntü böylece yıldızların oluştuğu toz ve çoğunlugu hidrojen olan molekülde gaz bulutlarını açığa çıkarır. -250ºC'de toz frenleri çok soğuktur ve bunlardan yayınlanan parıltı yalnızca görünür ışıktan daha uzun dalgaboylu milimetrealtında görülebilir. Dolayısıyla milimetrealtı ışık yıldızların nasıl oluştuğunun ve oluştukları bulutla nasıl etkilestiklerini çalışırken önemli bir role sahiptir.

APEX LABOCA gözlemleri burada turuncu tonlarda gösterilmiş, Cerro tololo Interamerican Gözlemevindeki Curtis Schmidt teleskobundan alınan görünür ışık görüntüsüyle birleştirilmiştir. Sonuç olarak elde edilen dramatik geniş alan resminde Karina'nın yıldız oluşum alanlarının muhteşem bir görüntüsü elde edilmiştir. Bulutsu toplam 25 000 Güneş kütlesinden fazla yıldızı içerirken gaz ve toz bulutlarının kütlesi 140 000 Güneş kütlesi civarındadır.

Öte yandan, Karina bulutsusundaki gazın yalnızca bir kısmı çökme ve yakın gelecekte (astronomik terim olarak anlamı gelecek milyon yıl içerisinde) yıldız oluşturabilecek kadar yoğundur. Uzun vadede, bölgede zaten bulnan büyük kütleli yıldızların dramatik etkileri bunları saran bulut üzerinde yıldız oluşum oranını arttıracaktır.

Yüksek kütleli yıldızlar en fazla birkaç milyon yıl yaşarlar (Güneş'in on milyar yıllık ömrüyle kıyaslanırsa oldukça kısa), ancak yaşamları boyunca çevrelerine etkileri büyüktür. Bu yıldızlar gençken çok güçlü rüzgarlar ve ışınım yayarak etraflarındaki bulutları şekillendirirler, muhtemelen bunları yeni yıldız oluşturacak kadar sıkıştırırlar. Yaşamlarının sonunda son derece kararsızlaşarak maddelerini patlamalarla saçma eğilimine girerler, ta ki şiddetli bir süpernova patlamasıyla ölene kadar.

Bu şiddetli yıldzların başlıca örneği Eta Carinae'dir; görüntünün merkezinin üst solundaki parlak sarımsı yıldız. Güneş'imizden 100 kat daha büyük kütlelidir ve bilinen en parlak yıldızlar arasındadır. Gelecek bir milyon yıl içerisinde Eta Carinae süpernova olarak patlayacak, bunu takiben bölgedeki büyük kütleli diğer yıldızlardan da süpernova patlamaları olacaktır.

Bu şiddetli patlamalar yakınlarında bulunan moleküler gaz bulutlarını parçalar, ancak şok dalgaları 10 ışık yılı civarında hareket ettikten sonra zayıflar ve biraz ötelerindeki bulutları sıkıştırarak yeni nesil yıldızların oluşumunu tetiklerler.

Süpernovalar ayrıca çöken bulutların yakaladığı kısa ömürlü radyoaktif atomları da üretirler. Benzer radyoaktif atomların Güneşimiz ve gezegenlerin oluşması için çöken bulutsunun da benzer radyoaktif atomları barındırdığına dair güçlü kanıtlar vardır, bu yüzden Karina bulutsusu Güneş Sistemimizin oluşumuna dair ek bir kavrayış sağlayabilir.

Karina Bulutsusu aynı isimli takım yıldızı (Carina ya da omurga) doğrultusunda 7500 ışık yılı uzaklıktadır. Çok sayıda yüksek kütleli yıldız içerdiğinden gökyüzündeki en parlak bulutsular arasındadır. Boydan boya 150 ışık yılı civarında, meşhur Avcı bulutsusundan birkaç kat daha büyüktür. Her ne kadar Avcı bulutsusundan birkaç kat daha uzak olsa da gökyüzündeki görünür büyüklüğü aynıdır, bu da onu gökyüzündeki en geniş bulutsu yapmaktadır.

12 metrelik APEX teleskobu, ESO'nun Chajnantor platosunda uluslararası ortaklarıyla beraber kurduğu ve işlettiği Atacama Büyük Milimetre/Milimetrealtı Dizgesi, ALMA, için bir öncüdür. APEX, ALMA projesi için yapılan tek başına bir prototip anten iken ALMA her biri 12 m çapında 54 antenden ve ek olarak herbiri 7m çapında 12 antenden oluşacak bir dizge olacak. ALMA'nın açısal çözünürlüğü APEX'ten çok daha yüksek olacak olsa da gördüğü alan çok daha küçük olacaktır. İki teleskop birbirini tamamlayıcı niteliktedir: örneğin, APEX gökyüzünde geniş alanlarda çok sayıda hedef bulabilirken, ALMA bu hedefleri detaylı olarak çalışabilecektir.

APEX Max-Planck Radyoastronomi Enstitüsü (MPIfR), Onsala Uzay Gözlemevi (OSO) ve ESO arasındaki bir işbirliğidir. APEX'in işletimi ESO'ya verilmiştir.

ALMA, uluslararası bir tesis olup Avrupa, Kuzey Amerika ve Doğu Asya'nın Şili Cumhuriyeti ile kurduğu ortaklıktır. ALMA'nın yapımı ve işletimi Avrupa'dan ESO'nun, Kuzey Amerika'dan Ulusal Radyo Astronomi Gözlemevi'nin (NRAO) ve Doğu Asya'dan Japon Ulusal Astronomi Gözlemevi'nin (NAOJ) önderliğindedir. Birleşik ALMA Gözlemevi (JAO), ALMA'nın yapımı, çalışması ve işletilmesini sağlayan liderlik ve yönetimi sağlamaktadır.


Kaynak:ESO Basın Açıklaması/Görüntülü Bülteni(16 Kasım 2011)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
21 Kasım 2011       Mesaj #38
Avatarı yok
Yasaklı
Gökadamız Ötesinden Bir Kartpostal

eso1118a
NGC 6744

ESO gökbilimcileri, 2.2 metre’lik MPG/ESO teleskobu üzerinde bulunan Geniş Alan Görüntüleyicisi’nden yararlanarak NGC 6744’ün görüntüsünü elde ettiler. Bu etkileyici sarmal gökada, bir Güney takımyıldızı olan Tavus Kuşu (Pavo) Takımyıldızı’nda yer almakta ve bizden 30 milyon ışık yılı uzaklıkta bulunmaktadır. Öte yandan bu görüntü, bu gökadanın bizim gökadamıza benzerliğinden ötürü; âdeta kendi gökadamız Samanyolu’nun, gökadamız dışındaki bir arkadaşımız tarafından hazırlanmış ve bize gönderilmiş bir kartpostaldaki görüntüsü gibidir.

NGC 6744'ü neredeyse gökada düzlemine dik bakış açısıyla görüyoruz; yani bu gökadanın yapısını gözler önüne seren olağanüstü bir kuş bakışına sahibiz. Eğer Samanyolu'ndan çıkabilecek ve ona gökadalar arası boşlukta bakabilecek bir teknolojimiz olsaydı, NGC 6744'ün bu görüntüsü, bizim o durumda elde edeceğimiz görüntüye çok benzeyecekti — yoğun ve çubuk şeklinde bir çekirdeğin çevresine sarılmış çarpıcı sarmal kollar ve tozlu bir disk. Hatta bu görüntünün sağ alt kısmında, Samanyolu'nun komşusu Magellan bulutsularını anımsatan, leke gibi görünen bir de bozuk şekilli eş galaksi var — NGC 6744A.

NGC 6744 ve Samanyolu arasındaki farklardan biri bu gökadaların boyutlarıdır. Bizim gök adamız yaklaşık 100 000 ışık yılı çapına sahipken burada görüntülenen gökada neredeyse bunun iki katı çapa sahip. Yine de NGC 6744, uzak bir gözlemcinin bizim gökadamızı nasıl görebileceğine dair heyecan verici bir his uyandırıyor.

Bu muazzam gök cismi en büyük ve bize en yakın sarmal gökadalardan biri. Öte yandan yaklaşık 60 milyar Güneş parlaklığına sahip olsa da ışığının gökyüzünde geniş bir alana — yaklaşık dolunayın üçte ikisi genişliğe, yayılmış olması, bu gökadanın küçük bir teleskopla gözlendiğinde parlak bir merkezi çevreleyen sisli bir parıltı gibi görünmesine yol açıyor. Yine de bu gökada, Güney gök yarıküresinin en güzel gök cisimlerinden biri ve amatör gök bilimciler tarafından zengin yıldız arkaplanı ile karşıtlık oluşturan oval şekliyle tesbit edilebiliyor.

Bu görüntünün alındığı La Silla'da bulunan MPG/ESO 2.2 metre'lik teleskop gibi profesyonel teleskoplarla NGC 6744 tüm ihtişamıyla görülebilmektedir. Kırmızı olarak görünen tozlu sarmal kollar pek çok yıldız oluşum bölgesini içermekte olup aynı zamanda bu gökadanın Samanyolu'na benzeyen çarpıcı sarmal yapısını da oluşturmaktadır.

Bu görüntü ESO'nun Şili'de bulunan La Silla Gözlemevi'ndeki MPG/ESO 2.2 metrelik teleskobuna takılmış Geniş Alan Görüntüleyici tarafından elde edilmiştir. Görüntü; mavi, yeşil-mavi ve kırmızı ışık ile Hidrojen gazından gelen ışımayı geçiren dört farklı filtreyle elde edilmiş pozlardan oluşturulmuştur. Bu pozların katkıları görüntüde sırasıyla mavi, yeşil, turuncu ve kırmızıyla gösterilmiştir.


Kaynak:ESO Basın Açıklaması/Görüntülü Bülten(01 Haziran 2011)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
28 Kasım 2011       Mesaj #39
Avatarı yok
Yasaklı
ESO’nun VLT Teleskobuyla Parlak Ama Tek Başına Bir Süper Yıldız Bulundu

eso1117a
Büyük Macellan Bulutu içinde parlak yıldız 682 VFTS(The brilliant star VFTS 682 in the Large Magellanic Cloud)

Yakın bir gökada içinde Güneş’ten 3 milyon kez daha parlak yalnız bir yıldız bulundu. Şimdiye kadar buna benzer “süper yıldızların” hepsi yıldız kümelerinde yer alırken, bu yıldız ihtişamlı bir şekilde tek başına parıldıyor. Yıldızın kökeni ise gizemini koruyor: tek başına mı oluştu yoksa bir kümeden mi atıldı. Her iki seçenek de gökbilimcilerin yıldız oluşumu hakkındaki anlayışlarını zorluyor.

Uluslararası bir gökbilim ekibi [1] Samanyolu Gökadası’nın küçük bir komşusu olan Büyük Macellan Bulutu'ndaki VFTS 682 [2] yıldızını dikkatlice incelemek için ESO’ ya ait Çok Büyük Teleskobu (VLT) kullandılar. VLT üzerindeki FLAMES aygıtını kullanarak yıldızın ışığını analiz eden ekip, yıldızın kütlesinin Güneş’in kütlesinden 150 kat daha fazla olduğunu buldular. Bunun gibi yıldızlar şimdiye kadar sadece yıldız kümelerinin kalabalık merkezlerinde yer alıyorlardı, fakat VFTS 682 gökada içinde tek başına bulunuyor.

“Kökeni gizemini koruyan, böylesine yoğun kütleli bir yıldızın zengin bir yıldız kümesinde değil de kendi başına bulunmasına şaşırdık” diyor Kuzey İrlanda’da bulunan Armagh Gözlemevi öğrencisi ve yeni çalışmanın başyazarı Joachim Bestenlehner.

Bu yıldız, Büyük Macellan Bulutu’nda bulunan Tarantula Bulutsusu içindeki ve etrafındaki en parlak yıldızların gözlenmesini amaçlayan tarama gözlemlerinin ilk evrelerinde görüldü. Yıldız, Yerel Grubu [3] oluşturan gökadalar içinde, bünyesinde devasa gaz, toz ve genç yıldızları bulunduran en aktif yıldız doğumevinde yer almaktadır. İlk bakışta VFTS 682’nin sıcak, genç ve parlak, fakat fark edilemez olduğu düşünülüyordu. Fakat VLT kullanılarak yapılan yeni araştırma ile yıldız enerjisinin pek çoğunun Dünya’ya ulaşmadan önce toz bulutları tarafından soğrulduğu ve saçıldığı tesbit edildi – aslında yıldız düşünüldüğünden daha parlak ve bilinen en parlak yıldızların arasında yer alıyor.

Yıldız tarafından salınan kırmızı ve kırmızı ötesi ışık yıldızlararası tozun arasından geçebilir ama daha kısa dalga boylu mavi ve yeşil ışık daha fazla saçılır ve kaybolur. Eğer görünüşü tozlar tarafından engellenmeseydi çok parlak mavi-beyaz renkte görülecek yıldız sonuç olarak kırmızımsı görünür.

Oldukça parlak olan VFTS 682 adlı yıldız aynı zamanda çok sıcaktır, yüzey sıcaklığı 50 000 Santigrat derece kadardır.[4]Bu sıra dışı özelliklere sahip yıldızlar kısa yaşamlarını yüksek kütleli yıldızlar için normal olduğu gibi sadece süpernova olarak sona erdirmezler, fakat belki de evrendeki en parlak patlamalar olan uzun süreli, etkileyici gama ışını patlamaları olarakta ölebilirler.[5]

Her ne kadar VFTS 682 şimdi tek başına olarak görülse de içinde pek çok benzer “süper yıldız” barındıran zengin yıldız kümesi (genellikle R 136 denilen) RMC 136’dan çok fazla uzak değildir.(ESO1030) [6]

Araştırma ekibinde bulunan Paco Najarro (CAB / INTA-CSIC, İspanya) “Yeni sonuçlar VFTS 682’nin, R 136 yıldız kümesinin merkezinde bulunan çok parlak yıldızlardan biriyle benzer özelliklere sahip olduğunu gösteriyor” diye ekliyor.

VFTS 682’nin orada oluştuktan sonra dışarıya atılmış olması mümkün mü? Buna benzer “kontrolden çıkmış yıldızlar” biliniyor ama hepsi VFTS’den çok daha küçükler ve böylesine büyük kütleli bir yıldızın çekimsel etkileşimler nedeniyle bir kümeden nasıl fırlatılabileceğini görmek çok ilginç olurdu.

Ekibin başka bir üyesi olan Yorick Vink, “Zengin yıldız kümelerinde en büyük ve en parlak yıldızların oluşmasının kolay olduğu görülüyor” diye ekliyor. “Ve her ne kadar mümkün gözükse de, bu parlak ışıltıların kendi başına nasıl oluştuğunu anlamak zor. Bu VFTS 682’yi gerçekten büyüleyici bir nesne yapıyor.”

Notlar:

[1] VFTS 682'nin analizi Armagh Gözlemevi'nden Jorick Vink, Götz Gräfener ve Joachim Bestenlehner tarafından gerçekleştirildi.

[2] VFTS, İngiltere Gökbilim Teknoloji Merkezi'nden (Edinburgh) Christopher Evans yönetimindeki ESO Genişletilmiş Programı bünyesinde yürütülen "VLT-FLAMES ile Tarantula Taraması" projesinin kısaltmasıdır.

[3] Yerel Grup Samanyolu ve Andromeda gökadaları ile birlikte Macellan Bulutları da dahil pek çok küçük gökadayı içeren küçük bir gökadalar grubudur.

[4] Karşılaştırma için, Güneş'in yüzey sıcaklığı yaklaşık olarak 5500 Santigrat derecedir.

[5] Gama-ışın patlamaları Evrendeki enerjileri en yüksek olaylar arasındadır ve ürettikleri yüksek enerji yörüngedeki uzay araçları tarafından tesbit edilebilir. İki saniyeden daha fazla süren gama ışını patlamaları uzun patlamalar olarak değerlendirilir ve kısa süreli olanlar kısa patlamalar olarak bilinirler. Uzun patlamalar yıldız oluşumu meydana gelen gökadalardaki büyük kütleli genç yıldızların süpernova patlamalarıyla ilişkilidirler. Kısa patlamalar iyi anlaşılamamıştır, fakat nötron yıldızları gibi iki yoğun nesnenin birleşmesinden kaynaklandığı düşünülmektedir.

[6] Eğer VFTS 682, R 136'nın Dünya'dan olan uzaklığı kadar bir konumda olmuş olsa o zaman kümenin merkezinden itibaren 90 ışık yılı boyunca uzanırdı. Eğer uzaklıklar anlamlı ölçüde farklı olursa o zaman ayrıklık çok daha büyük olabilir.


Kaynak:ESO Basın Açıklaması/Bilim Bülteni(25 Mayıs 2011)

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
28 Kasım 2011       Mesaj #40
Avatarı yok
Yasaklı
ESO’nun VLT Teleskobuyla Parlak Ama Tek Başına Bir Süper Yıldız Bulundu

eso1117b
Büyük Macellan Bulutu parlak yıldız 682 VFTS (açıklamalı)[The brilliant star VFTS 682 in the Large Magellanic Cloud (annotated)]

2.2 metrelik La Silla MPG / ESO teleskobu ve Paranal 4.1 metre kızılötesi VISTA teleskop Geniş Alan Görüntüleyicisi ile görünür ışık ve kızılötesi görüntüler içeren görüntü.

Büyük Macellan Bulutu, Samanyolu'nun bir küçük komşu Tarantula Bulutsusu etrafında çok aktif bir yıldız oluşum bölgesi olan bölümünü gösterir. Parlak ama izole yıldız VFTS 682 sol üst ve sağ alt köşesindeki çok zengin bir yıldız kümesi R 136.


Kaynak:ESO Basın Açıklaması/Bilim Bülteni(Görüntü ESO1117b/25 Mayıs 2011)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

4 Aralık 2014 / Misafir Uzay Bilimleri
16 Eylül 2008 / virtuecat Coğrafya
27 Nisan 2009 / HipHopRocK Siyasal Bilimler
27 Nisan 2009 / HipHopRocK Siyasal Bilimler