Arama

Asteroit Nedir? Asteroit Hakkında Genel Bilgiler

Güncelleme: 31 Temmuz 2012 Gösterim: 17.332 Cevap: 10
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
21 Kasım 2007       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Asteroid
Yörüngeleri Güneş Sistemi'nde Mars ile Jüpiter gezegenleri arasında kalan ve sayıları yaklaşık 40000 kadar olan gök cisimleridir. (İng: asteroid). Bu küçük gezegenler (İng: minor planet), küçük kütle ve hacimlerinden ötürü 'gezegenimsi' (İng: planetoid) olarak da bilinirler. Ayrıca, bilindiği kadarıyla bunların içinde bazılarının (örneğin: İda) birer uydusu da vardır.
Sponsorlu Bağlantılar

Tarihçesi
Astroit'lerin günümüzdeki keşfi Bode Kanunu'nun matematiksel olarak ispatlanmasıyla yolalmıştır. Gezegenler arasındaki orantı Johann Titius tarafından 1766 yılında belirtilirken, J.E. Bode formüla'yı 1778 yılında yazmıştır. 1 Bode ve Titius'un belirttiği üzere, Jüpiter ve Mars arasında bir kaybolmuş bir gezegen vardır. 1801'de Giuseppe Piazzi'nin Ceres 1 astroidinin keşfi ve 1802'de İngiliz bilim adamı Sir William Herschel tarafından 1 Ceres ve 2 Pallas'ı tanımlamak için ortaya atılan kavram, sonradan Mars ve Jüpiter yörüngeleri arasında keşfedilen çok sayıda küçük gök cismini içine almış, ardından Mars ve hatta diğer iç gezegenlerin yörüngesinden daha içte ya da Jüpiter yörüngesinden daha dışta yer alan cisimleri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. İngilizce diline yunanca kökenli Astreoides kelimesi "Astreoid" olarak 1803 yılında geçmiştir.
Bunun yanı sıra, Mısır Piramitlerinde Ra'nın Büyük Piramit'de yazdığı bilgiler doğrultusunda; bu eksik gezegen'in varlığı yaklaşık olarak 6000 yıl önce belirtilmiştir. Günümüzde yapılan Sümer tabletlerinin incelenmesinde de (bunlar da 5000 yıl önce yazılmıştır); bu astroidlerin bir gezegenin parçalanması sonucu oluştuğu yazılmıştır. Bu eksik gezegenin günümüz popüler bilimindeki adı da Maldek dir.
20. yüzyıl ortalarından itibaren Güneş Sistemi'nin dış sınırlarında henüz saptanamamış çok sayıda gök cisminin bulunabileceği öne sürülmüş ve olası yörünge özelliklerine göre bu cisimleri içine alacak Kuiper kuşağı ve Oort bulutu kuramsal grupları yaratılmıştır. 1992 yılında bu tanıma uyan ilk cisim keşfedilmiş, ardından çok sayıda yenileri bulunarak sayı 2005 yılı ortalarında 900'e yaklaşmıştır. Pratik nedenlerle Kuiper ve Oort cisimlerinin Neptün ötesi cisimler tanımı altında toplanması eğilimi yaygınlaşmaktadır. Böylece Güneş çevresinde dönen cisimler 'gezegenler', 'asteroitler'='küçük gezegenler', ve 'Neptün ötesi cisimler' olarak 3 ana grupta toplanmıştır.
İngilizce gökbilim terminolojisinde yakın tarihlerde yaşanan yeni bir gelişme, uzun süredir yaygın kullanımdan kalkmış olan minor planets kavramının yine pratik nedenlerle yeniden canlandırılmaya çalışılmasıdır. Güneş sistemi üyelerinin daha tutarlı bir sınıflamasını yapmak amacıyla atılan bu adım, gezegenler ve akan yıldızlar (eşanl. meteorlar) dışında kalan tüm cisimleri tek bir çatı altında toplamaya dayanmaktadır. Böylece asteroitler ve Neptün ötesi cisimleri kapsayacak şekilde genişletilen bu kavram, Türkçeleştirme açısından sorun yaratmaktadır. Küçük gezegenler şeklinde Türkçe'ye çevrilebilecek olan 'minor planets' tanımı 'asteroit' sözcüğünün eş anlamlısı olan 'küçük gezegen' kavramı ile çakışmaktadır.
Mayıs 2004 itibariyle; günümüz teknolojisi üstün teleskoplar sayesinde bilim adamları 40,500 astroitin varlığından haberdar olmuştur.
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
19 Ocak 2010       Mesaj #2
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Asteroyit
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Sponsorlu Bağlantılar

Küçük gezegenlerin bulunması


180px Vesta HST Color
Hubble Uzay Teleskobuyla çekilmiş Vesta'dan bir görünüm

Güneş sistemi haritasına bir gözatmak, gezegenlerin iki gruba ayrıldığını görmek için yeterlidir. Mars ve Jüpiter'in yörüngeleri arasında 480 milyon kilometreyi aşan bir boşluk vardır. XVIII. yüzyılda J.D. Titius'un bulduğu ve J. Bode'un tanıttığı bir matematiksel bağıntı, güneş sisteminin bu bölümünde bir gezegen bulunabileceği düşüncesinin doğmasına neden oldu. Amatör Macar gökbilimci Baron von Zach'ın girişimiyle bir gözlemciler grubu, "gezegen avcıları" birliğini kurdu. Birlik üyeleri düzenli bir araştırma yöntemi bulmaya çalıştılar; ama başarıya ulaşamadılar. 1 Ocak 1801'de Palermo'da G. Piazzi, yeni bir yıldız kataloğu için olağan gözlemlerini yaparken, yeni bir gökcismine rastladı ve bu gökcisminin aranan gezegen olduğu ortaya çıktı. Bode yasasına uygun olarak ortalama 411,2 milyon kilometre uzaklıkta Güneş çevreside dolanan bu gezegene, Ceres adı verildi.
Ne var ki, "gezegen avcıları" bu gökcismini aranan gezegen için yeterli bulmadılar; Ceres tam anlamıyla bir gezegen büyüklüğünde olmadığından (günümüzde çapının 1,040 km olduğu bilinmektedir), başka gezegenler bulunabileceğini ileri sürdüler. 1802-1808 yılları arasında üç gezegen daha (Pallas, Juno ve Vesta) bulundu; sonra başka gezegen olmadığı kanısına varan "gezegen avcıları" birliği dağıldı. Ne var ki1845'te Alman amatör gökbilimci Hencke, beşinci küçük gezegen Astraea'yı buldu ve 1848 yılından sonra her yıl, birkaç küçük gezegen bulundu; günümüzde binlerce asteroyit bilinmekte, bazı tahminlere göre, bu gökcisimlerinin sayısı 40.000'i aşmaktadır. Çağımızda asteroyitler fotoğraf yöntemleriyle saptanmaktadır.


Asteroyitlerin en büyüğü

10 Hygiea asteroit kuşağının dördüncü en büyük gökcismidir. Çapı 350-500 km arasında değişir ve kütlesi asteroit kuşağının toplam kütlesinin 3%'sidir. Daha sonra asteroyit kümeleri içinde yer alan en büyük gökcismi Ceres'tir; onun dışında yalnızca Pallas ile Vesta'nın çapları 480 km'yi geçer. Bu gökcisimlerinin hiçbirinin kütlesi bir atmosferi tutabilecek boyutlara ulaşamaz; birçoğu birkaç kilometrelik, hattâ birkaç yüzmetrelik kütlelerdir ve tam bir küre biçimde değildir.


Kümeler ve boşluklar

Bu küçük gezegenler küme oluşturma eğilimi gösterir ve bazı bölgelerde bulunmazlar. Jüpiter'in dolanım süresinin bir kesiri (özellikle üçte biri, beşte ikisi ya da yarısı) kadar sülerde dolanımını tamamlayacak uzaklıkta yer alan bir asteroyit, Jüpiter'in genel çekimi nedeniyle yörünge değiştirmek zorunda kalır. Bu kuşaktaki boşluklara Kirkwood Boşlukları adı verilir. Bazı asteroyitlerin yörüngesi çok eğik (Pallas'ın eğikliği 34º), bazılarınınkiyse eşmerkezlidir; ama günümüze kadar, geri dönme hareketi yapan bir asteroyite rastlanmamıştır.


Olağandışı Yörüngeler


250px 433eros
Eros Asteroidi'nin NEAR Shoemaker uzay aracından alınmış ve çift görüntüden üç boyutlu bir görüntü elde etmek için işlemden geçirilmiş birleşik bir görüntüsü

En ilgi çekici asteroyitler, ana kümeden ayrılanlardır. Bazı asteroyitler Yer'e çok yaklaşırlar: Biçimi düzensiz, en uzun çapı yaklaşık 24,8 km olan Eros, 1931 ve 1975 yıllarında Yer' 24 milyon kilometre uzaklıktan geçmiştir; çapı 1,6 km olan Hermes, 1837'de Yer'e 776,000 km'ye kadar yaklaşmıştır. Yere 6,4 milyon kilometreye kadar yaklaşabilen Icarus, Güneş'e Merkür'den daha yakındır. Yörüngesi çok basık olan Hidalgo, günöte noktasında Satürn'ün yörüngesinin yakınlarından geçer. Trojan, Jüpiter'le aynı yörüngeyi izler; ama ondan 60º açısal uzaklıkta dolanması nedeniyle, bir çarpışma söz konusu değildir.
1977 Kasımında C. Kowal, Palomar Gözlemevi'nde 120 cm'lik Schmidt gökdürbünüyle alınmış görüntüleri incelerken, çok sönük (19 kadirde) bir gökcismi saptadı; Chiron adı verilen ve olağanüstü bir asteroyit olduğu sanılan bu gökcismi Güneş çevresinde 2,24 milyar uzaklıkta, Satürn ve Uranüs'ün yörüngeleri arasında dolanır ve 66 yılda dolanımını tamamlamaktadır; çapının 960 km olduğu sanılmaktadır; dolayısıyle olağandışı bir asteroyit olabilir. Bu arada Satürn'ün bir dış uydusu ya da Satürn ötesi bir asteroyit kümesinin en parlak gökcismi olabileceği varsayımı üstünde de durulmaktadır.

Simgeler

1851 sonuna kadar bilinen 15 asteroyidin, her birinin kendi simgesi vardır.
Asteroid / Symbol
  • Ceres 20px Ceres symbolsvg 10px Ceres2svg 13px Ceres3svg
  • Pallas 13px 2Pallas symbolsvg 13px 2 Pallassvg
  • Juno 20px Juno symbolsvg 11px 3 Juno 28129 Symbol 3
  • Vesta 13px 4 Vesta 28029svg 20px Simbolo di Vestasvg 20px Vesta symbolsvg14px 4 Vesta Unsimplified Symbolsvg
  • Astraea 16px 5 Astraea Symbolsvg
  • Hebe 15px 6 Hebe Astronomical Symbolsvg
  • Iris 30px 7 Iris Astronomical Symbolsvg
  • Flora 15px 8 Flora Astronomical Symbolsvg
  • Metis 25px 9 Metis symbolsvg
  • Hygiea 9px 10 Hygiea Astronomical Symbolsvg
  • Parthenope 9px 11 Parthenope symbolsvg
  • Victoria 16px 12 Victoria symbolsvg
  • Egeria (Hiç atanmamış.)
  • Irene ("Bir zeytindalı taşıyan güvercin ile tek başına bir yıldız", asla çizilmemiş.)
  • Eunomia 11px 15 Eunomia symbolsvg
  • Bellona 21px 28 Bellona symbolsvg
  • Leukothea 25px 35 Leukothea symbol
  • Fides 12px 37 Fides symbolsvg

Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
25 Ağustos 2010       Mesaj #3
Avatarı yok
Yasaklı
Asteroidler
Asteroidlerin (küçük gezegenler veya planetoidler olarakta anılır) çoğu, Mars ve Jüpiterin yörüngeleri arasında bulunan asteroid kuşağında yer alırlar. Bu kuşak her biri 100 km den daha geniş çaplara sahip, 200 den fazla asteroid barındırır. Bilimadamlarına göre 750.000 den fazla astreoid bu kuşakta yer almaktadır.
Uzayda ise milyonlarca küçük asteroid vardır ve tipik bir asteroidin yüzey sıcaklığı -100 C dir. Astronomlar, asteroidlerin nasıl oluştuğu konusunda henüz emin değillerdir ama bir teoriye göre; bilinen çoğu asteroid, daha büyük cisimlerin bozulmuş kalıntılarıdır. Bu cisimler zamanla gezegen haline gelmiş olanlardan geriye kalanlardır.

110939mainasteroidida

Asteroidlerin Büyüklükleri
Asteroidler oldukça iridirler. Bilinen en büyük asteroid Ceres, 1801 yılında keşfedilmiştir ve 933 km çapındadır. Ceres’in tüm asteroidlerin toplam çekim gücününün yaklaşık 1/3 lük oranında bir çekim gücüne sahip olduğu düşünülüyor. Bilinen en küçük asteroidin boyutu, 1991 de keşfedilen ve 1991BA adı verilen asteroidtir ve sadece 6 metredir.

Asteroidlerin Bileşimleri
Astronomlar asteroidleri bileşimlerine göre iki büyük grupta sınıflandırırlar. Birinci grup, asteroid kuşağının dış kısmında yer alır ve karbonca zengindirler. Bu grubun bileşenleri solar sistemin oluşmasından bu yana çok fazla değişmemiştir. İkinci grup, asteroid kuşağının iç kısmında yer alır ve minarellerce zengindirler. Bu grubun asteroidleri erimiş materyallerle şekillenmiştir.

Asteroidlerin Yörüngeleri
Asteroid kuşağında, çoğu asteroid eliptik (oval şekilde) bir yörünge izler. Bu yörüngeye Hirayama yörüngesi denir. Bu kuşağı ilk keşfeden Japon astronom Kiyotsugu Hirayama’dan ismini almıştır. Birçok asteroid bu kuşağında dışında kalan bir yörüngeyi takip ederler. Örnek olarak; Trojanlar denilen bir asteroid grubu, Jüpiterle aynı yörüngeyi takip eder. Üç asteroid grubu -Atenler, Amorlar ve Apollolar- iç solar sistemin içindeki yörüngeye sahiptirler ve Dünya-yakınındaki asteroidler olarak bilinir. Bazı Dünya-yakınındaki asteroidler Mars’ın yörüngesini takip ederken, diğerleri Dünya’nın yörüngesini takip ederler.

Asteroid Çarpışmaları

110937mainasteroidchicx

Pek çok bilimadamına göre, bir Dünya-yakınındaki asteroid 65 milyon yıl önce dünyaya çarpmıştır. Bu çarpışma başta dinazorların yok olması olmak üzere büyük çevresel değişimleri tetiklemiştir ve Meksika’nın Yucatan bölgesinde Chicxulub Havzası adı verilen büyük bir dairesel çukur oluşturmuştur. Bu havzanın çapı yaklaşık 300km dir. 1908 yılında, Sibirya’nın Tunguska Nehri bölgesinin yaklaşık 10 km üstünde bir cisim keşfedilmiştir. Bu cismin bir kuyruklu yıldız nüvesine veya küçük bir asteroide ait olduğu sanılmaktadır ve yaklaşık 80 km lik bir alanı yakmıştır.


Kaynak: NASA (Çeviri: uzaysitesi)
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
15 Ekim 2010       Mesaj #4
Avatarı yok
Yasaklı
Bir Asteroidde Daha Su Bulundu, Sanılandan Daha Yaygın Olabilirler

waterasteroidbig

Geçtiğimiz günlerde dünyanın her yerinden gezegenbilimcilerin katıldığı bir toplantıda tebliğ edilen bir çalışmaya göre asteroidlerdeki su buzlarının varlığı sanılandan daha fazla.

Nisan ayında bir asteroid üzerinde su buzu ve organik moleküllere ait kanıtlar bularak manşetleri değiştiren iki araştırmacı ekibi, şimdi de aynı özelliklere sahip ikinci asteroid olan Asteroid 65 Cybele’yi keşfettiler. Yapılan keşifler Güneş Sistemi’nin bu bölgesinde tahmin edilenden daha fazla su buzu olduğunu gösteriyor ve bu durum, yeryüzüne çarpan benzer asteroidlerin suyu gezegenimize taşımış ve aynı zamanda da yaşamın başlamasını sağlayacak olan yapı taşlarının da Yer’e ulaşmasını sağlamış olabileceği düşüncesini destekler niteliktedir.

Asteroid 65 Cybele 290 km’lik çapıyla, ekibin keşfettiği bu niteliklere sahip ilk asteroid olan 200 km çaplı Asteroid 24 Themis’ten biraz daha büyük. Her iki asteroid de Mars ve Jüpiter arasındaki Asteroid Kuşağı’nın aynı bölgesinde yer alıyor.




Kaynak: Astronomi Bülteni (Ege Üniv. Astronomi Topluluğu/15 Ekim 2010/Sayı:61)
UCF Newsroom
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
2 Ocak 2011       Mesaj #5
Avatarı yok
Yasaklı
Asteroide Yolculuk
Yörüngelerinin, Yer yörüngesinin yakınlarına taşıdığı asteroidlere ve kuyrukluyıldızlara Yer’e Yakın Gökcisimleri(Near Earth Objects - NEOs) denir. Bazı asteroidler Güneş Sistemi’nin oluşumuna dayanacak kadar yaşlıdır ve ilkel maddelerce zengin olduğu düşünülür.

Bunlar genç Güneş Sistemi’ni inceleyen biliminsanları açısından vazgeçilmez gökcisimleridir. Diğer Yer’e Yakın Gökcisimlerinin ise ilkel madde bakımından zengin olmamasına rağmen açığa çıkmamış ekonomik değere sahip mineraller içerdiği düşünülmektedir. NASA insanlı bir uçuş ile bu gökcisimlerine gitmeyi ve olası ticari değeri olan bu gökcisimlerini değerlendirmeyi düşünmektedir.

Üzerine iniş yapılacak Yer’e Yakın Gökcismi’nin seçimi için dikkate alınması gereken iki temel özellik vardır. Bunlardan ilki göktaşının oluşumunun ilkel olup olmadığını bilmektir. Bu durum asteroidlerden yansıyan Güneş ışığı yardımıyla yüzey özelliklerinin ölçülmesiyle belirlenir ve tayfölçer sayesinde mineraller daha doğru, daha güvenilir şekilde bulunabilir. Çünkü ilkel maddelerden oluşan asteroidler genellikle karanlık olarak gözlenmektedir. İkinci özellik ise görece kolay bulunabilecek ve uzay aracının daha az enerji harcayarak ulaşabileceği bir Yer’e yakın Gökcismi bulmaktır.

Bu tür olası Yer’e Yakın Gökcisimleri’ni inceleyen Harvard Smithsonian Astrofizik Merkezi (Harvard Smithsonian Center for Astrophysic) araştırmacıları 700 tanesinin oluşumunu ve boyutunu ölçmek için basit bir yerkonuşlu teleskop ile Spitzer Uzay Teleskobu’ndaki kızılötesi kameranın kullanıldığı bir çalışma gerçekleştirdi. Araştırmacılar, buldukları asteroidlerin ısısal benzetimlerini ortaya çıkararak Yer’e Yakın Gökcisimlerinin olması gereken boyutlarını saptamışlardır. Sonuçta bu gökcisimleri arasından 65 tane uygun aday bulunmuştur. Bulunan gökcisimlerinin en büyük özelliği kolay ulaşılmalarıdır.

Bulunan bu 65 asteroid arasından yedi tanesi karanlık görünümleri ile muhtemelen ilkel asteroidlerdir. Diğerleri ise bolca silikat içeren demir ve magnezyum bulunduran gökcisimleridir.


Kaynak: cfa-Harvard
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
7 Şubat 2011       Mesaj #6
Avatarı yok
Yasaklı
Hayatın Bileşenleri İçin Daha Çok Asteroid

494854mainlefthandamino
Sağ ve sol yönlü aminoasitlerin benzetimi

NASA'nın yeni araştırmasına göre, asteroidlerin varlığı, Yer'de yaşam için gerekli olan aminoasitlerin oluşmasına katkıda bulunuyor. Aminoasitler, protein oluşturmak için kullanılır, saç ve tırnak gibi yapıların oluşumunu hızlandırır ya da kimyasal tepkimelerini düzenler. Aminoasitler, ikili şekilde gelişirler, tıpkı ellerimiz gibi. Yer'deki yaşam için sol elimizle betimlediğimiz aminoasitler kullanılmaktadır.

Yaşama dayalı sağ el ile betimlenen aminoasitler daha iyi çalışmalıdır çünkü bilim insanları,Yer'deki yaşamda neden solak aminoasitlerin tercihen bulunduğunu ortaya çıkarmaya çalışıyor.2009 yılının Mart ayında, NASA'nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi'nden araştırmacılar,karbon zengini astreoidlerden gelen göktaşı örneklerinde aşırı solak aminoasit izovalinlerin (nadir bir aminoasit türü) keşfini rapor ettiler.

Öneriye göre, solak aminoasitlerin oluşmasındaki astreoid tercihleri, belki de uzayda yaşamın başlamasına neden olmuştur. Bu zenginleştirilmiş moleküler yapılar,göktaşlarının etkileri sayesinde Yer'e ulaşmış olabilirler. Solak tarafa olan eğilim ise gelişen ve devam eden bir hayatın var oluşundan dolayıdır.

Yeni araştırmada ekip, karbon zengini göktaşlarında çok daha geniş çeşitlilikte aşırı solak izovalin(L-izovalin) bulunduğunu rapor etti. Diğer bir ipucu ise, her göktaşında bulunan toplam izolvalin miktarıdır. Güneş öncesi bulutsuda,L-izovalin ve solak aminoasitler gibi birçok bileşen oluşmuş olabilir.

Işınım bu oluşumun nedenlerinden biri olabilir. Uzay, büyük kütleli yıldızlar, nötron yıldızları ve karadelikler gibi gökcisimleriyle dolu ve bu gökcisimleri çeşitli ışınımlar yaparlar. Güneş henüz genç iken Güneş Sistemimiz’de karşılaşılan ışınımlar, solak aminoasitlerin oluşabilmesini olası kılmış ya da sağ yönlü aminoasitlerin yok olmasına neden olmuş olabilir.

Başka bir neden ise; diğer genç gezegenli sistemlerde, tercihen sağ yönlü aminoasitlerin farklı ışınımlarla karşılaşmasıdır.Eğer bu sistemlerden birinde hayat oluşmuş ise, belki de sağ yönlü aminoasitler, buradaki solak aminoasitler için yapılanmış olabilirler.




Kaynak: NASA
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
4 Mart 2011       Mesaj #7
Avatarı yok
Yasaklı
Yer Yakını Asteroid Keşfinde Yeni Bir Dünya Rekoru
Havai adasında bulunan Panoramik Araştırma Teleskobu & Hızlı Yanıt Sistemi (Panoramic Survey Telescope & Rapid Response System - Pan-STARRS) öncü araştırma teleskobu PS1, 29 Ocak gecesi 19 tane Yer yakını asteroid keşfederek bir gecede tek teleskop ile en çok asteroid keşfi dünya rekorunu kırdı. Pan-STARRS ile çalışan gökbilimciler teleskobun ertesi günkü verilerini incelediğinde bu sayının 30’a ulaştığını duyurdu.

Asteroidlerin keşfedilmesi oldukça dikkat ve uzun süreli (12-72 saat) gözlem gerektiren bir iştir. Bu uzun gözlemler sonucu ancak bir asteroidin yörüngesi saptanabilir.

Çoğu asteroidin yörüngeleri, bu gözlem zorluğundan ötürü tam olarak bilinmemektedir.Asteroidler yıldızlara göre hareketli oldukları için alınan görüntülerde ortaya çıkarılabilir.Bir gökbilimci bir asteroidi keşfettiği zaman İngiltere’de bulunan Küçük Gezegen Merkezi (Minor Planet Center)’ne gönderir. Burada bulunan veri arşivinde asteroidin daha önceden keşfedilip keşfedilmediği tekrar araştırılır ve eğer yeni bir asteroid ise tüm dünyaya duyurularak birçok gökbilimcinin gözlemesi için çağrı yapılır. Böylece asteroidin özellikleri ve yörüngesi daha çabuk keşfedilir.

Keşfedilen 19 yeni asteroidten yedisi Japonya, İngiltere, İtalya ve Amerika’da bulunan teleskoplarca gözlendi ve keşif tekrar onaylanmış oldu. Hatta bu asteroidlerden ikisinin Yer’e oldukça yakın geçiş yapabilecek bir yörüngeye sahip olduğu tesbit edildi. Fakat şu an için bir tehlike yok. Ancak eğer asteroidin yörüngesinde bir değişme ya da yeni bir keşif olmazsa önümüzdeki yüzyılda bir çarpışma gerçekleşebilir.

Yer yakını asteroidlerin gözlenmesindeki en büyük neden, ileride meydana gelebilecek bir çarpışma ya da etkileşimden erken haberdar olmak ve bunun için önlemler almaktır.


Kaynak: Institute For Astronomy
snackbloot - avatarı
snackbloot
Ziyaretçi
5 Mart 2011       Mesaj #8
snackbloot - avatarı
Ziyaretçi
Güneş, etrafında dönen, gezegene benzer küçük cisimlere verilen ad. Bunlar planetoidler veya mini planetler olarak da adlandırılırlar. Halihazırda 1600 den fazla asteroitin yörüngeleri tesbit edilmiş ve binlercesi de gözlenmiştir. Mars ve Jüpiter arasında yer alan birkaç asteroit, hariç, bu küçük planetler güneş etrafında bir elips şeklinde dönmektedirler. Hemen hemen Mars yörüngesinde her ne büyüklükte olursa olsun keşfedilmeyen asteroit yok gibidir. Diğer taraftan Jüpiterin üzerindeki bölgede, gözlem yoluyla bilinenlerinden daha değişik nadir büyüklükte asteroitler de vardır Bode kanunu, Mars ile Jüpiter yörüngeleri arasında başka bir gezegenin varlığına işaret etmiş ve uranüsün keşfi de bu hipotezi kuvvetlendirmiştir. 1 ocak 1801 de italyan Giuseppe Piazzi tarafından beklenmeyen bir cisim gözlendi. Yedinci yıldız sınıfına girebilecek bir cisim, her gece diğer yıldızlara göre yerini değiştiriyordu
Bu cismi altı hafta devamlı izleyen Piazzi bunun acayib bir kuyruklu yıldız olduğunu zannetmişti. Bu arada hasta olan Piazzi, iyileştiğinde cismi gözetlenebilecek bir durumda bulmadı. Bu haber Almanyaya ulaştı. Bunun eksik olan gezegen olduğuna inanıldı. Piazzi de buna Ceres ismini verdi.
Ancak Ceresin tekrar keşfi genç bir Alman matematikçisi Karl F. Gauss tarafından oldu. Göttingen Üniversitesinde bulunan Gauss, bir yörüngeyi sadece üç gözetlemede hesab edecek bir metot
geliştirmişti. Bundan sonra başka gezegenin keşfi beklenmekteydi. Bu sebepten Heinrich W.M. Olbersin 28 mart 1802 de Ceresi ararken başka bir cisme rastlaması büyük şaşkınlığa yol açtı. Olbers bunu Pallas olarak isimlendirdi.
Bu olaydan sonra astronomlar yeni asteroitler, peşinde koştular. 1 eylül 1804 de Karl L. Harding Juno ismini verdiği yeni bir cisim buldu. Bu keşiften sonra yeni üç asteroidin yörüngelerini inceleyen Ulbers, bunların yörüngelerinin birbirlerini Virgo yıldız burcunda kestiğini müşahede etti. Bundan hareket ederek, bunların parçalanmış bir gezegenin kalıntıları olabileceği hipotezini ileri sürdü ve diğer parçalar için araştırmaya geçti. 29 Mart 1807 de dördüncü bir tane daha keşfederek Vesta ismini koydu.
Pek sıkı bir çalışma, daha sonraki yıllarda beklenilen sonucu vermedi. Sebebi ise yeterli derecede sönük cisimlere bakılmamasıydı. 1845 te 10. mertebede beşinci bir asteroit, Astrea Karl Hencke tarafından Berlinde keşfedildi. 1847 de üç tane daha bulunurken, bundan sonraki her sene yenileri bulundu.
Müşahade metodları On dokuzuncu asrın ortasına kadar göğün sönük yıldızlarını gösteren fotoğrafik bir atlası yoktu. Ancak bazı ayrık noktalar için 7. veya 8. mertebeden daha az sönük cisimleri gösterenler vardı. Bu sebepten asteroit keşfi peşinde koşanlar göğün bir bölgesinin resmini yapmak ve daha sonra değişiklikleri tesbit etmek için tekrar resmini çıkarmak ve bu iki resmi karşılaştırmak zorundaydılar.
1891 de gök fotoğrafçılığı oldukça ilerlemiş ve müşahede metodunu değiştirecek duruma gelmişti. Kameralı bir teleskop göğün seçilen kısmına çevrilerek bir tahrikli saat harekete geçirilirdi. fotoğraf süresi iki ile üç saat kadar devam edebilirdi
Bu arada gözetleyen kimse bir klavuz yıldızı teleskobun geniş çizgilerinin kesiştiği yerde muhafaza ederdi. Bu gerçekte her türlü gök fotoğrafı için büyüklüğü ve odak uzaklığı ne olursa olsun gerekli olmaktadır. Farklı kırılmalar, titreşimler ve benzerleri, görüntülerin düzensiz olması sonucunu doğurur.
Bu şekilde çekilen fotoğraflarda yıldızlar yuvarlak nokta şeklinde görülürler. Bu noktaların büyüklüğü yıldızın büyüklüğüne ve parlaklığına göre değişir. Bu bölgedeki herhangi bir asteroit sırasında yıldızlar arasında hafifçe hareket eder. fotoğrafta ise bu kısa noktalar arasında bir iz şeklinde görülür. Konumu yıldızlara göre kolayca belirlenebilir. Bir veya iki hafta aralıkla yapılacak üç gözetleme genel olarak, ön yörünge hesabı için yeterlidir.
Bu metodun bir mahzuru asteroitlerin nokta olarak değil de, çizgi olarak görülmesidir. Bu sebepten ışığı sönük bir asteroidin belirlenmesi oldukça zor olur. Bu husus metodda değişiklik yapılarak önemli miktarda önlenebilir. Asteroidin muhtemel hızı hesaplanarak tahrik Saati o kadar azaltılır. Böylece asteroit nokta olarak görülürken yıldızlar çizgiler çizerler. Bu metodlarla daha sönük asteroidler de tesbit edilebilir.
Bir asteroidin yörüngesi üç Gözlem ile tesbit edilebilirse de daha kesin hesaplar için pekçok haftalara yayılmış en azından beş veya altı gözleme ihtiyaç duyulur. Asteroitler önce keşfedildikleri yıla göre isim alır ve bunu iki büyük harf de ta kip eder. Mesela 1932 HA gibi. Yörüngenin kesin olarak ortaya çıkmasından sonra kendisine daimi bir numara verilir. Asteroitler ilk keşfedildiklerinde, eski Yunan isimleri verilmesi adet olmuştu. Ancak asteroitler bulundukça yeterli isim bulunamadığı için şehir,
memleket ve hatta insan isimleri de verilmiştir. Günümüzde keşfedilen asteroitlerin pek çoğuna artık bu tür bir isim verilmektedir.
Fiziki özellikleri Halen en büyük asteroitlerden ancak birkaç tanesinin çapları ölçülebilmiştir. 1894-1895 yılları arasında Edward E. Barnard 36. Lick Refraktörünü kullanarak bazı asteroitlerin, çapları hakkında aşağıdaki değerleri elde etmiştir
Ceres, 781 km, Pallas 499 km, Vesta 391 km ve Juno190 km diğer gözlemcilerin elde ettiği değerler bunlardan biraz farklı olabilir.
Asteroitlerin, ekserisinin çaplarını hesaplamada tek yol, dünya ve güneşten belli uzaklıktayken parlaklıklarını gözleyip, incelemektir. Birim alandaki yansıma güçleri albedoları= beyazlık derecesine göre astronom belli uzaklıkta o derecede bir parlaklıkta gözükebilmesi için asteroidin büyüklüğünün ne olması gerektiğini hesab eder
Bu yolla çapı 1 kmden az olan asteroitlerin çapı dahi hesaplanabilir. Daha ufak çaplı asteroitlerin çaplarını hesaplamaya dair bir usul konmamıştır. Zira çok ufak asteroitlerin sayısı oldukça çoktur.
kütle Böyle cisimlerin kütlelerinin ölçülmesinde tek yol onun çekim kuvvetinin başka bir cisme etkisinin gözlenmesiyle yapılan hesaplamadır. Fakat böyle bir etki herhangi bir asteroit için gözlenmemiştir. Bununla beraber eğer Ceres en büyük asteroitin, ay ile aynı yoğunluğa sahib olduğu kabul edilirse, kütlesinin dünyanın 1/7,200i olması gerekmektedir. Bilinen ve bilinmeyen bütün asteroitlerin kütleleri toplamının Dünya kütlesinin 1/500 nden daha az olması gerektiği hesap edilmiştir.
Şekil Asteroitlerin ekserisinin, küreden daha düzensiz şekillerde olduğu kabul edilir. Çok sayıda asteroitte fotometrelerle yapılan araştırmalarda, gözlenen asteroitlerin parlaklıklarındaki periyodik değişmeler bize bu kanaatı vermektedir. Diğer taraftan periyodik değişmeler göstermeyen asteroitler de vardır. Bu değişmeler asteroidin düzensiz şekilde hareketleri gözönüne alınarak açıklanabilir.
Bazı durumlarda bu değişmeler, farklı bir yansıtma gücüne sahip asteroidin değişik durumlarından ortaya çıkabilir. Denilebilir ki, bir dağ tepesi alınıp uzaya fırlatılırsa istenilen büyüklükte ve şekilde bir asteroit elde edilirdi.
Yüzey şekilleri Asteroitlerin yüzeylerindeki yerçekimi herhangi bir gezegendeki yer çekiminden daha azdır. Zira asteroitlerin kütleleri çok küçüktür. Dünyada 45 kg bir cisim Ceres asteroidinde 1,8 kg gelir.
Yörüngeler Her asteroidin yörüngesi, odaklarından birinde Güneş bulunan bir elipstir. Bilinen bütün asteroidler gezegenlerde olduğu gibi Güneş etrafında saat yelkovanının ters yönünde hareket ederler. Mamafih bazı asteroitlerin yörüngeleri oldukça fazla farklılıklar göstermektedir.
Asteroitlerin bulunduğu kuşak yöre Asteroitlerin ekserisi, marsın yörüngesi ile Jüpiterin yörüngesi arasında kalan bölgede bulunmaktadır. Yalnız bu alan asteroit yörüngeleri ile munta zaman doldurulmuş değildir. Jüpiterin Güneş etrafında devir süresi 11,86 senedir. Bu sürenin 1/3i, 2/5i ve 1/2i müddetince Güneş etrafında dönen bir asteroidin yokluğu ilgi çekicidir
Bu durumun bir rezonans etkisi ses yansıması olduğuna inanç kuvvetlidir. Eğer boş kuşaklara bir asteroit girecek olsa, her devri esnasında Jüpiterin etkisine maruz kalarak yörüngesinde düzensizlikler meydana gelecek ve neticede yörüngesi Jüpiterin yörüngesine yaklaşacak veya uzaklaşacaktır. Yani bu kuşaktan çıkacak
ve bu kuşaklar bölgeler sonunda yine boş kalacaktır. Güneşten Jüpiterin devir süresinin 1/4, 1/5, 3/5, 3/7si kadar uzaklıktaki kuşakların da yukardaki kuşaklara nazaran daha az süre de olsa boş yani asteroitsiz kalmakta olduğu tesbit edilmiştir. Buna benzer boşlukların niçin 2/3, 3/4 gibi daha büyük kesirlerde bulunmadığı kesin olarak anlaşılmamıştır
Bu kesirler yakın değerlere sahip asteroit yörüngelerinin çoğunluğu matematik olarak beklenenin üzerindedir. Her halükarda, bütün asteroit yörüngelerinin Jüpiterin yörüngesine diğerlerine nazaran vaki olan bu yakınlığının sebebi en büyük kütleli gezegen olmasıdır.
Eksantrik yörüngeler Mars ve Jüpiterin arasındaki kuşakta bulunan asteroitlerin yörüngeleri, gezegenlerine benzer. Yani, Güneş etrafında takib ettiği yol tam bir elips şeklinde olmayıp aşağı yukarı dairevidir. Fakat bazı asteroitlerin yörüngeleri eksantriktir dış merkezlidir
Bu tür asteroitler Güneş etrafında yassı bir elips şeklinde yol takib eder. Bu esnada da Marsın yörüngesi içine veya Jüpiterin ötesine kadar gidebilirler. Yörünge eksantrikliği 0-1 arasındaki rakamlarla gösterilir. 0 eksantrikliğe sahip bir yörünge tam daire şeklindedir. Eksantriklik 1e yaklaştıkça artar.
Yörünge değişiminin başka bir çeşidi ise ekliptike Dünyanın Güneş etrafındaki yörünge düzlemi olan eğilmesi meylidir. Birçok asteroit Dünya ile aynı yörünge düzleminde hareket eder ve dolayısıyla eğilme derecesi 0dır. Fakat bazılarının yörüngeleri meyillidir
Asteroitlerin % 7 kadarının eksantriklikleri 0, 25ten büyük ve % 6 kadarının da eğilme derecesi 20 dereceyi aşar. Çoğunlukla eksantrik bir yörüngeye sahip asteroidin eğilme derecesi de yüksek derecededir. Mesela, Hidalgo 0,65lik bir eksantrikliğe ve 43lük eğime sahiptir. Hidalgo, yörüngesinin Güneşten en uzak olduğu
noktada satürnün yörüngesine yaklaşır. Aşağı yukarı 1,5 km çapa sahip bir asteroit olan Icarusun 0,79 luk bir eksantrikliği ve 21 derecelik bir eğimi vardır. Yörüngesinin güneşe en yakın noktasında Icarus ve Hidalgo ve daha birkaç asteroidin yörüngesi kuyruklu yıldızların izlediği yörüngelere benzer. Aslında kuyruklu yıldızlarla, böyle asteroitler arasında bir ilişki kurulabilir. Belki de Hidalgo bir kuyruklu yıldızın çekirdeği idi ve kuyruğu kendisinden koptu.
Dünyanın yakınından geçen asteroitler Icarus ve ondan daha büyük olan Erar, Dünyadan birkaç milyon km uzaklıktan geçmiştir. Dünyaya daha da fazla yanaşan bir takım ufak asteroitler olmuştur. Hermesin 1937 yılında Dünyanın 800.000 km ötesinden geçtiği tesbit edilmiştir. Bu tür asteroitler çok
hızlı geçerler. Çok güçlü teloskoplarla bile çok kısa bir an görülebilir ve kaybolurlar. Aynı zamanda Dünyanın çekim kuvvetinden de etkilenirler. Bu asteroitlerden bazıları şimdi görülememektedir ve tekrar görülmeleri ihtimali vardır. Bazı ufak asteroitler, Dünya ile çarpışabilecek bir yakınlığa kadar gelmişlerdir. zamanla belki böyle bir çarpışma vuku bulabilir.
Truva asteroitleri Birkaç tane asteroit Güneşten Jüpiterle aynı mesafede hareket ederler. Bu duruma uzay gök mekaniğinde klasik bir problem olan üç cisim problemine bir tür çözüm teşkil eder. Sözkonusu problem Her üçünün birbirine olan hareketlerinin etkilerinin belirlenmesi ile ilgilidir. Bu problem iki basit durumda çözülmüştür. Bunlardan birincisi cisimlerin eşkenar üçgenin düşey şeklinde yer aldığı zamanki durumdur. Diğeri ise , cisimler sabit bir sistem meydana getirdikleri zamanki durumdur.
1904 yılında Alman astronom Max Wolf, pozisyonu bu tarife uyan achilles Asteroidini keşfetti. Bu asteroit Güneşten Jüpiterle aynı uzaklıkta ve Jüpiterin 60° önünde bulunmak suretiyle güneş, Jüpiter ve Achilles bir eşkenar üçgen teşkil etmektedir. Wolfun bu keşfinden bu zamana kadar geçen zamanda Achillesin yakınlarında birtakım asteroit daha bulunmuştur
Jüpiterin 60° arkasında da başka bir grup asteroit bulunmuştur. Bunlar da Güneş ve Jüpiterle başka bir eşkenar üçgen meydana getirirler. Bu asteroitlere Truva asteroitleri ismi verilmiştir. Hiçbiri 12 kadirden daha parlak değildir. Fakat bu asteroitlerin büyüklerinin bu kadar uzak mesafeden bu derece parlak görünmeleri, onların129 km çap civarında olmalarını gerektirmektedir
Özellikle Satürn'ün etkisinden dolayı Truva asteroitleri Jüpiterden sabit uzaklıkta kalamazlar, bir miktar ileri geri hareket ederler. Yörüngeleri yüksek eğilme derecelerine, fakat düşük eksantrikliğe sahiptirler. Belki mevcut Truva asteroitlerinden bazıları bu pozisyonlarından kopabilir, fakat onların pozisyonuna çok yakın olarak dolaşan başka asteroitler bu gruba dahil olabilirler.
Asteroidlerin meydana gelişi Japon Astronom Kiyotsugo Rigakushi Hirayama, asteroit yörüngelerini uzun uzun inceledikten sonra, yörüngeleri müşterek bir merkez olarak kabul edilen bilinen bazı gruplar buldu. Bu gruplara genellikle ailelergibi isimler verildi
Hirayama beş aile tarif etmiş ve eksik numaralılara ve iyi tanınanlara yeni isimler de ilave etmiştir. Hirayama her bir grubun daha büyük özel bir kütlenin parçalanması sonucu meydana geldiğini öne sürdü. Böylece bu konuda Olbersin bunların basit tek bir planetin parçalanması sonucu meydana geldiğini ileri süren hipotezini çürütmüştür. Böyle
bir parçalanma hadisesi olduğunda herhangi bir parçanın yörünge şekli ile ilgili bir me sele olmadığı isbat edilebilir. Böyle bir durumda her parça Güneş etrafındaki mütea Kip dönme anında parçalanma noktaları arasından geçmek mecburiyetinde olacaktı
Bu parçaların yörüngesi başka gök cisimlerinin etkisiyle değişmedikçe bu hadise böylece devam edecektir. Şimdiye kadar bulunan böyle bir ortak nokta yoktur. Bundan sonrası şayet ilk asteroitlerin hepsinin müşterek noktadan geçtikleri gibi, çağlar boyunca asteroit yörüngeleri hesaplanarak bozulmanın ne kadar olduğunu göstermek günümüzde matematikçi astronomi aliminin vazifesidir.
Asteroitlerin nasıl meydana geldikleri hakkındaki bilgiler henüz kesinleşmemiştir. Güneş sisteminin meydana gelişi hakkındaki bilgiler, asteroitlerin meydana gelmesi hakkındaki bilgiden daha fazladır. Asteroitlerin meydana gelişi hakkında bilinen şeyler zamanla kesinleşebilecektir. Halihazırda asteroitlerin meydana gelişinde kabul edilen teori Gerart P. Qiper teorisidir. Her gök cismi gibi asteroitlerin de sonradan var oldukları, bir başlangıçlarının bulunduğu ilmi bir gerçektir.
Sonuç Asteroitler konusu Dünyanın her yerinde artan bir alaka görmektedir. Zira astronomlar için mesafe tariflerinde referans noktası olarak çok faydalıdırlar. Güneş paralaksının Güneş merkezinde Dünyanın yarıçapı ile birleşen açı, ihtilaf-ı manzar doğru olarak hesaplanmasında buna ilaveten Dünyanın Güneşten gerçek uzaklığının hesaplanmasına yardımcı olmaktadır. Bu sebeple Amerika ve avrupada asteroitler hakkında geniş araştırmalar yapılmaktadır
Son düzenleyen ThinkerBeLL; 31 Temmuz 2012 10:30
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
22 Eylül 2011       Mesaj #9
Avatarı yok
Yasaklı
Dinozorları Yok Ettiği Düşünülen Asteroid NASA Tarafından Aklandı

resizephp
ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), 65 milyon yıl önce dinozorları yok ettiğine inanılan asteroidin aslında suçsuz olduğunu açıkladı

İlk kez 2007 yılında Nature dergisinde yayımlanan teoriye göre, dinozorların ölümünden asteroid kuşağındaki 298 Baptistina asteroid grubundaki bir gök cismi sorumlu tutulmuştu.

Ancak, NASA’nın WISE uydusuyla elde edilen en son veriler, Mars ile Jupiter arasında yer alan asteroid grubunun dinozolarların yok olmasından sorumlu olmadığını savundu. NASA yetkilisi Lindsay Johnson yaptığı açıklamada, “WISE araştırma ekibinin yaptığı incelemeler sonucunda, dinozorların yok oluşu henüz tam olarak aydınlatılabilmiş değil” ifadesini kullandı.

NASA tarafından 2007’de ortaya atılan teori ise şöyle: Baptistina adını taşıyan asteroid, 160 milyon yıl önce Mars ile Jüpiter arasında bir başka asteroidle çarpıştı. Çarpışma sonucunda dağlar kadar büyük gök taşları uzay boşluğuna saçıldı. Bu parçalardan bir tanesi Dünya’ya çarparak, dinozorların yok olmasına neden oldu.

Dinozorları Hangi Meteor Yok Etti?
WISE uydusunun sahip olduğu kızılötesi teleskop kullanılarak, Baptistina ailesine üye bin kadar asteroidin üzerinden yansıyan Güneş ışınları analiz edildi. Elde edilen bulgular doğrultusunda, Dünya’ya çarpan parçanın koptuğu asteroidin 160 değil, 80 milyon yıl önce parçalanmış olduğu savı güçlendi.

NASA’nın California eyaletindeki Jet İtiş Gücü Laboratuarlarında görevli Amy Mainzer, “80 milyon yılın çarpışmada ortaya çıkan parçaların belli bir konum alması ve Dünya’ya düşmesi için yeterli zaman sunmadığını” belirtti. Asteorid kuşağındaki gök cisimlerinin Dünya’nın yörüngesine girmesi için, çok uzun bir zaman boyunca Jüpiter ve Satürn’ün çekim kuvvetlerinin etkisiyle yer değiştirmeleri gerekiyor.

Elde edilen bulgular, dinozorların 65 milyon yıl önce yok olduğu inanışını da belirsizliğe sürükledi. WISE uydusuyla yapılan çalışmanın başını çeken Joseph Masiero, “Asteroid kuşağındaki cisimlerin çeşitlerine göre aile ağacını çıkarıyoruz. Böylece birbirleriyle nasıl çarpıştıklarını ve karıştıklarını anlamaya çalışacağız” dedi.

NASA’nın WISE programı gök haritasını çıkarmak için 2009’da başlatıldı. NASA, göğün iki kere haritasını çıkaran uydunun şu an “uyku modunda” olduğunu belirtti.


Kaynak: Gençbilim (21 Eylül 2011)
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
13 Mart 2012       Mesaj #10
Avatarı yok
Yasaklı
Dünya'yı Nükleer Füze Kurtaracak

120313 asteroid threathlarge
Bilim insanlarının yaptığı yeni bir araştırma, Dünya’nın, üzerine gelmekte olan bir asteroid'den tıpkı filmlerdeki gibi kurtulabilineceğini ortaya koydu.

ABD’nin en önemli araştırma tesislerinden Los Alamos Ulusal Laboratuarı’ndaki bilim insanları, gerçekleştirdikleri bilgisayar simülasyonlarında, asteroidlere karşı nüklee füzeleri kullandı. Simülasyonda, uzunluğu 500 metre olan asteroide, 1 megaton gücünde nükleer füze gönderildi. 1 megaton, Japonya’nın Nagazaki kentine atılan atom bombasının 50 katına denk geliyor.

Araştırmada yer alan Bob Weaver, “Elde ettiğimiz sonuca göre, nükleer füze asteroidi Dünya’ya zarar veremeyecek kaya parçalarına çevirecek” dedi.

3 boyutlu simülasyon, dünyanın en hızlı 10 bilgisayarından biri olan Cielo süper bilgisayarının 32 bin işlemcisinde gerçekleştirildi. Nükleer füze, asteroidin yüzeyinde çok büyük hasara yol açtı. Bu sonuç, tıpkı 1998 yılında çekilen Armageddon filminde olduğu gibi, kamikaze astronotların Dünya’yı kurtarmak için bir asteroidin yüzeyine inip nükleer bomba yerleştirmelerinin gereksiz olduğunu gösterdi.

Weaver, Armageddon filmindeki bir senaryonun, çarpışmaya sadece birkaç ay kalması gibi durumlarda son çare olarak denenebileceğini ifade etti. Ancak, asteroidlerin nükleer bombayla yok edilmesinin olumsuz sonuçları da olacak. Böyle bir durumda, çok sayıda toz ve kaya parçası Dünya’nın üzerine yağacak.


Diğer Savunma Yöntemleri
Bilim insanları, Dünya’ya ulaşması yıllar sürecek asteroidlere karşı nükleer füzeden başka çözümler de bulunabileceğini belirtti. Bunlardan bir tanesi, asteroide bir robotik uzay aracı göndermek. Uzay aracı, asteroidle beraber yol alarak, oluşturacağı çekim gücüyle bir römork haline gelecek. Yıllar süren yolculuk süresince, asteroid yavaş yavaş rotasını değiştirecek.

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), bu tür teknik beceriye geçmişte uzaya gönderdiği keşif araçlarıyla ulaştı. Dawn (Şafak) uzay aracı, asteroid kuşağında yer alan, 530 kilometre genişliğindeki Vesta asteroidiyle beraber hareket ediyor. Japonya’nın Hayabusa uzay aracı ise 2005’te Itokawa asteoidinde numune almayı başarmıştı.

tempel 1 blaststandard
Tempel-1'in vurulduğu an.

Römork görevi görmek yerine, uzay araçları asteroidle kafa kafaya da çarpıştırılabilir. 2005 yılında NASA, Tempel 1 buzul kuyruklu yıldızının bileşenlerini tesbit etmek için ‘darbe ölçer’ bir uzay aracı göndermişti. Bu yöntem, gök taşlarının rotasından çıkmasına neden olabilir ancak, bilim insanları römork seçeneğinin daha güvenilir olduğunu belirtiyor.

Gök bilimciler, 65 milyon yıl önce dinozorları yok eden asteroidin bir benzerinin yakın zamanda yaşanabileceğinden endişe duyuyor ve giderek artan “asteroid tehdidi önleme” çabalarını destekliyor.


Kaynak: Ntvmsnbc (13 Mart 2012,10:26)

Benzer Konular

10 Aralık 2016 / ThinkerBeLL Kimya
18 Mart 2017 / Alara Darya Kimya
8 Mart 2017 / Misafir Kimya
4 Ağustos 2018 / ThinkerBeLL Çevre Bilimleri
7 Mart 2016 / nötrino X-Sözlük