PENÇE a. (fars. pençe'den).
1. Yırtıcı hayvanların ön ayakları ile ucu sivri ve aşağı doğru kıvrık olan tırnaklarının oluşturduğu kısım: Kartal pençesi. Aslan pençesi.
2. Kurtulma olanağı bulunmayan, acımasız, büyük güç: Adaletin pençesi.
3. Pençe atmak, sözkonusu yırtıcı bir hayvansa, ön ayaklarıyla saldırıp vurmak; bir kimseyse, kendi gücüne güvenerek hakkı olmayan bir şeyi elde etmeye çalışmak. || Pençe pençe (olmak, kızarmak), yer yer parça parça kırmızı (olmak, kızarmak): Yanakları pençe pençe kızarmıştı. || Pençe pençeye gelmek, öldüresiye, dövüşmek. || Pençe vurmak, pençelemek; ayakkabıya pençe yapmak. || Pençesine düşmek, yasadışı yollarla iş yapan biri sözkonusuysa, yakalanmak: Yaptıklarının cezasını çeker, nasıl olsa bir gün kanunun pençesine düşer.
—Ayakkc. Ayakkabının tabanını oluşturan kösele. (Pençe, yerle temas eden taban, ara kısım olan dolgu, ayakla temas eden üst pençe ve gerektiğinde yerinden çıka- rılabilen astar bölümlerinden oluşur.) || Gizli pençe, değiştirildiği belli olmayacak biçimde yapılmış bütün pençe. || Üst pençe, pençenin astarla temas eden yüzü. || Yarım pençe, ayakkabı tabanının ön yarısı değiştirilerek yapılan pençe.
—Kur. tar. Veziriazamlar, eyalet valileri, beylerbeyi ve sancak beylerinin resmi yazışmalarda imza yerine kullandıkları alamet. (Bk. ansikl. böl.)
—Müz. Pençe düzeni, RUZBA DÜZENİ.
—Nalbantl. Parke yolda ya da kaldırımda çalışan hayvanlarda, perçin, kaynak ya da vidayla nalın sünbük bölümüyle birleştirilen çelik parça.
—Patol. Pençe el, dirsek sinirinin felci, kesilmesi ya da yaralanması sonucu elde ortaya çıkan pençe biçimi görünüm.
—Saraç. Elle dikilmeden önce dikiş yerlerini işaretlemek için kullanılan dişli alet. || Mahmuzlu pençe, üzerine basınç uygulanarak kullanılan, uzun bir sapa tespit edilmiş dişli rulet. || Vurmalı pençe, üzerine tokmak vurularak dikiş yerlerini işaretlemeye yarayan bir tür çelik tarak.
—Tasav. Pençe-i âl-i âbâ, Hz. Muhammet, Ali, Fatma, Haşan ve Hüseyin'den oluşan beş kişilik Ehlibeyt; bu adların, el pençesi biçiminde, sağ elin başparmağından başlamak üzere sırayla yazıldığı levha. (Bu tür levhaların hakkedilerek yazılmış olanları da vardır. Buna, bektaşilerde “mühür" denir.)
—ANSİKL. Kur. tar “Pençe” teriminin, alametin el pençesini andırmasından dolayı ortaya çıktığı sanılmaktadır. OsmanlIlar' da bu anlamda ilk pençe XV. yy.'ın ortalarına doğru kullanılmaya başlandı, ilk pençelerde kural olarak baba ismi de yazılırken XVII. yy.’dan sonra bu gelenek kalktı. Hepsi de tek kavisli olan pençeler arap harfleriyle yazılı belgelerin sağ, batı dilleriyle yazılı belgelerin sol tarafına çekilirdi. Sadrazamların buyrultularına pençe koymaları Keçecizade Mehmet Fuat Paşa'nın sadrazamlığına kadar sürdü (1861). Bu tarihten sonra sadrazamlar kendi adlarına sadaret mührü kazıttılar.
Kaynak: Büyük Larousse