anayasa

bir devletin yapısını, örgütlenişini, temel organların görev ve yetkilerini, bireylerin devlet iktidarı karşısında hak ve özgürlüklerini düzenleyen kuralların bütünü.
Sponsorlu Bağlantılar
Anayasa sözcüğünü ilk kez Aristoteles, devletleri monarşiler, diktatörlükler, aristokrasiler, oligarşiler ve demokrasiler olarak sınıflandırdığı Politika adlı yapıtında kullanmıştır. Aristoteles'e göre anayasa, devlette güçler üzerinde düzenleyici bir direktif niteliğini taşır. Devlet içinde güçler nasıl dağılacak, en üstün güç kimde olacak gibi soruların yanıtları anayasada yer alır. Anayasa devletin özüdür. Buna karşılık yasalar, devlet güçlerinin, egemenliğe dayanarak kamu düzenini korurken uyacakları ilkeleri gösterir. Stoacı filozoflar döneminde Roma’da devlet, evrensel aklın egemenliği altında örgütlenen ve yönetilen, bu nedenle de bir çeşit evrensel anayasayı yansıtan bir kurum olarak değerlendirilmişti.
Bu evrensellik, ortaçağ Hıristiyan düşünürlerince de benimsendi. Çağdaş anlamda anayasa düşüncesi ise, Reform döneminden sonra, özellikle “toplum sözleşmesi” düşüncesini geliştiren Thomas Hobbes, John Locke ve Jean-Jacques Rousseau’nun yapıtlarında ortaya çıkmıştır. Toplum sözleşmesi düşüncesine göre bir toplumu oluşturan bireyler, toplumsallık öncesi “doğal durum” un temel özelliği olan mutlak özgürlüğün bir bölümünü (karşılığında kişisel güvenlik elde etmek üzere) devlete devretmeyi kabullenirler. 18. yüzyıl sonlarında Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi, ABD Anayasası ve Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ni kaleme alanları etkileyen yapıtlar arasında, Jean-Jacques Rousseau’nun toplum sözleşmesi düşüncesini ortaya attığı yapıtı ile Locke’ın devlete verilen ve bireylerde kalan hakların ayrıştırılması ve güçlerin devlet içinde paylaştırılması düşüncelerini geliştirdiği yapıtının özel bir yeri vardır.
Anayasa (constitutiorı) sözcüğü, en geniş anlamıyla bir toplumun hukuki ve siyasi ana kuruluşuna ilişkin yazılı ve yazısız tüm
temel hukuk kurallarını kapsar. Bunlar devletin hukuksal ve siyasal temel statüsünü belirleyen bir tek belgede toplanmış olabileceği gibi, bu statüye ilişkin değişik yasalarda da yer alabilir ya da yazılı yasa haline getirilmemiş olabilir. Bu son halde, anayasa hukukuna ilişkin örf ve âdet kurallarından oluşan bir “geleneksel (teamüli) anayasa” dan söz edilir. Gelenek (teamül), yazılı olmayan kuraldır. Sürekli bir uygulama sonunda herkesin ona uyma bilincini ve zorunluluğunu yaratır. Kural toplum içinde, yerleşir. Anayasa hukuku alanında gelenek siyasal yönetim süreci içinde zamanla oluşur. Geleneksel anayasa, yazılı olmayan ya da kısmen yazılı belgelere dayanmayan kurallardan oluşur. Bir anayasanın geleneksel olması, tüm anayasal kuralların yazılı belgelerde yer almaması demek değildir.
Gene de birçok anayasal kuralı içeren belgeler vardır. Örneğin geleneksel anayasa düzenine sahip olan İngiltere’de anayasal kurallar, 13. yüzyıldan bu yana yayımlanmış olan hukuk belgelerinde yer almıştır (Mag- na Carta, 1215; Haklar Bildirisi, 1688; Habeas Corpus Yasası, 1679; Parlamento Yasası, 1911). Almanya’da da 1845 Paulus Kilisesi Anayasası’na kadar anayasal kurallar, 1648 tarihli Vestfalya Antlaşması ve 1815 tarihli Viyana Nihai Belgesi gibi anayasal belgelerde toplanmıştı. Devrim öncesi eski Fransız devlet düzeninde de (ancien regime), IV. Henri döneminde ün kazanan hukukçu Loyseau’nun belirttiği gibi, kralın iktidarını sınırlayan “devletin temel yasaları” vardı.
Günümüzde geleneksel anayasalara dayanan rejimler pek azdır. Bunlardan biri, İngiliz örneğini izleyen Yeni Zelanda, öbürü de İsrail’dir. Geleneksel anayasanın karşıt kavramını oluşturan “yazılı anayasa” ise, yetkili organca, uyulması gerekli usullere göre hazırlanan ve bir anayasada yer alması gerekli görülen kuralları içeren “temel belge”dir. Yazılı anayasanın yararlarından biri, sıradan yasalara göre daha zor değiştirilmesi nedeniyle yurtta'şlar bakımından bir kararlılık güvencesi oluşturması, öteki de, iktidarın keyfi davranmasını önleyecek kuralların açık seçik bir biçimde bir arada toplanmasının yarattığı güvencedir. Örneğin Türkiye’nin anayasal tarihinde, ilk yazılı anayasa düşüncesi ve mücadelesi, sözü edilen yararların ön planda tutulduğu bir durumu yansıtır.
Dünya üstünde ilk yazılı anayasa, 1787’de kaleme alınan, 1788’de on bir eyaletçe onaylanarak 1789’da yürürlüğe giren ve temelde bugüne değin değiştirilmemiş bulunan ABD Anayasası’dır. Bunu, Büyük Devrim’in ürünü olan 1791 Fransız Anayasası izlemiştir. Bundan sonra Avrupa’daki anayasacılık hareketleri 19. yüzyılda hızla gelişmiştir. Hollanda’da (Batavya Cumhuriyeti) 1789’da kabul edilen anayasa Fransız Devrimi’nden etkilenmiştir. Bunu 1812 İspanyol Anayasası, 1815 ve 1848 İsviçre Anayasaları, 1830 Belçika Anayasası, 1849 Danimarka Anayasası, 1850 Prusya Anayasası ve 1867 Kuzey Almanya Birliği Anayasası izlemiştir. Amerika kıtasında ise Meksika Anayasası 1857’de, Arjantin Anayasası 1860’ta, Brezilya Anayasası 1891’de kabul edilmiştir. Osmanlı Devleti’nde anayasacı- hk hareketi. 19. yüzyılın ortalarında başlamış, 1876’da yürürlüğe konan ve 1909’da değişikliğe uğrayan Kanun-ı Esasi ile sonuçlanmıştır.
Toplumun siyasal bakımdan örgütlenmesini, devletin temel işlevlerini yürüten organların kuruluş ve işleyişini düzenleyen, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan kuralların oluşturduğu maddi anlamda anayasa ile, anayasa adını taşıyan hukuk belgesini ifade eden biçimsel anlamda anayasa arasında tam bir örtüşme ve uyumun bulunması zorunlu değildir. Biçimsel anayasa, maddi anlamda anayasa kavramına giren bazı kuralları dışarda bırakabileceği gibi, maddi anlamda anayasa kuralı sayılamayacak bazı kur allan da içerebilir. Bu sonuncu durumun örneklerine, içki kaçakçılığıyla ilgili hükümler içeren ABD Anayasası ile ormanlara, madenlere, yüksek öğretim kurumlarına ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na ilişkin aynntılı hükümleri içeren 1982 Türk Anayasası’nda rastlanabilir.
Aynntılara yer veren anayasalar, zaman içinde pek fazla esnek ve kalıcı olamaz. Gene de günümüzde siyasal açıdan ağırlık taşıyan toplumsal sorunlann karmaşıklığı, bunların kesin ve bağlayıcı biçimde anayasa metinleri içinde toplanması yolundaki eğilimi güçlendirmiştir. Bu nedenle, çağdaş anayasaların bazılarında devletin temel kuruluşu dışında kalan teknik ve ikincil nitelikte konuların da anayasa metinleri içinde düzenlendiğine tanık olunmaktadır. Bu olgu, maddi ve biçimsel anlamda anayasa ayrımının görece bir nitelik kazanmasına yol açmaktadır. Bu yüzden, sözü edilen sorunun ülkeden ülkeye ve zamanla değişen bir ölçü içinde ele alınması zorunlu görünmektedir.
kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 23 Şubat 2017 04:33
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....