atasözü
ATALAR sözü ya da DARB-İ MESEL olarak da bilinir
Sponsorlu Bağlantılar
Halk edebiyatının bilmece, masal, efsane tekerleme, mâni vb türleri gibi atasözleri de sözlü gelenekten doğmuştur. Bütün ulusların sözlü geleneğinde zengin bir atasözü birikimi vardır. Dünyanın çeşitli yörelerinde doğmuş atasözleri karşılaştırıldığında, farklı kültür ortamlarında çoğunlukla aynı özlü düşüncenin ortaya konulduğu dikkati çeker. Sözgelimi Kitabı Mukaddes’te geçen ve pek çok kültürün paylaştığı “Göze göz, dişe diş” deyişinin, Doğu Afrika’daki Nandiler arasındaki karşılığı şudur: “Keçi postunun bedeli keçi postu, sukabağının bedeli sukabağı”. Her iki deyiş de, geçerli davranış kurallarının bir parçasıdır ve kabileye özgü dünya görüşünün atasözleri aracılığı ile aktarılmasının örneğidir. Aynı atasözü değişik yörelerde birçok değişik biçimde de karşımıza çıkabilir.
Avrupa’da bu durum, bir olasılıkla, ortaçağda Latince atasözlerinin her ülkede kullanılmasının sonucudur. “Avuç içindeki bir kuş, çalılıkta iki kuşa değer” anlamındaki İngilizce atasözünün değişik biçimleri, Rumence, İtalyanca, Portekizce, İspanyolca, Almanca, İzlanda dili gibi başka dillerde de görülür. Ama farklı bir dil öbeğinden olmakla birlikte Türkçede de bu atasözünün bir benzeri vardır: “Bugünkü tavuk, yarınki kazdan iyidir”. Dolayısıyla atasözlerindeki benzerlikler, yalnızca dil ailesi ortaklığından kaynaklanmaz; uluslararası ekonomik, kültürel, siyasal ilişkiler sonucunda da bazı atasözleri bir dilden öbürüne aktarılır. Zamanın para kadar değerli olduğunu belirten atasözünün birçok dilde hemen hemen aynı sözcüklerle karşılığı vardır. Türkçede “Vakit nakittir”, İngilizcede “Time is money”, Fransızcada “Le temps cyest de Vargent”, Almancada “Die Zeit İst Geld” gibi. Bu deyişin ilk kez hangi kültür çevresinde kullanıldığını saptamak olanaksızdır. Kitabı Mukaddes’te geçen çoğu atasözünün benzerine de Eski Yunan’da rastlanır. Örneğin “Yumuşak cevap gazabı yatıştırır” (Süleyman’ın Meselleri 15:1) sözü, Hz. Süleyman kadar Aiskhylos’un da dağarcığında vardır. Hz. İsa’nın bir deyişinde geçen “Ey hekim, kendini iyi et” (Luka 4:23) sözü de Yunanlılarca kullanılırdı.
Dünyanın aynı yöresindeki atasözlerinde belirli üslup benzerlikleri de görülür. Örneğin Ortadoğu atasözlerinde, abartılı ve renkli görsel anlatım biçimlerine çok sık başvurulur. Bunun tipik bir örneği, talihli insanı tanımlayan bir Mısır atasözüdür: “Adamı Nil’e atsan ağzında balıkla çıkar”. Latince atasözlerinin belirgin özelliği ise kısa ve özlü olmasıdır: Praemonitus, prae- munitis (Haberli olan silahlı olur) gibi.
Türkçe atasözlerinin de genel özelliği kısa olmalarıdır; “Ağlatan gülmez”, “Zor oyunu bozar”, “Ava giden avlanır”, “Dertsiz baş olmaz” gibi.
Hemen bütün dillerin atasözlerinde uyak, ses yinelemesi ve çeşitli sözcük oyunları bulunur. Türkçe atasözlerinden “Gelen geçer, konan göçer”, “Çoğu zarar, azı karar”, “Ağır kazan geç kaynar”, “Arık ata kuyruğu yüktür”, “Bir ağaçta gül de biter diken de”, “Deve Kâbe’ye gitmekle hacı olmaz”, “Lafla peynir gemisi yürümez” bunlara örnek gösterilebilir. Ev eşyaları, çiftlik ve ev hayvanları, günlük olaylar, atasözlerini gündelik imgelerle zenginleştirir. Sözgelimi Türkçedeki “Aba vakti yaba, yaba vakti aba”, “Çanağa ne doğrarsan, kaşığında o çıkar”, “Ata da soy gerek ite de”, “Eşek eşeği ödünç kaşır”, “Bülbülün çektiği dili belası”, “Kedinin boynuna ciğer asılmaz” böyle örneklerdir.
Atasözlerinin çoğu anonim kaynaklardan gelir ve bunları ilk çıkış yerine kadar izlemek çok güçtür. Türkçe atasözlerinin bir bölümü, geçmişte yaşanmış ve bir nükteyle noktalanarak halkın belleğinde iz bırakmış olaylardan, bir bölümü de Nasred- din Hoca fıkralarından kaynaklanır. Örneğin “Denize düşen yılana sanlır” atasözünün Padişah II. Mahmud’a ait olduğu söylenir. II. Mahmud Osmanlı topraklarına göz diken Mısır valisi Mehmed Ali Paşa’ya karşı koyabilmek için Rus çan I. Nikolay’ dan yardım istemek zorunda kalmış, bu davranışının doğru olmadığını ileri süren bir devlet adamına da yukardaki yanıtı vermiştir. Ama yalnızca yerleşmiş bir atasözünü de kullanmış olabilir. Öte yandan “El elin eşeğini ıshk çalarak arar”, “Parayı veren düdüğü çalar”, “Üzümünü ye, bağını sorma” gibi atasözleri, Nasreddin Hoca fıkralarına dayanan atasözlerine örnek gösterilebilir.
Eski atasözleri halk arasında kullanıla kullanıla yenileri doğabilir. Örneğin Türklerin ilk yazılı belgeleri olan Göktürk Yazıtlarında geçen “Yufka olanın delinmesi kolaymış, ince olanı kırmak kolay; Yufka kalın olsa delinmesi zormuş; İnce yoğun olsa kırmak zormuş” atasözü, sonraki dönemlerde “Kaim (yoğun) incelene kadar, ince üzülür” biçimini almıştır.
Günümüzde hâlâ kullanılan birçok atasözü, aslında gözden düşmüş geleneklere ve inanışlara dayanır. Sözgelimi “Abanın kadri yağmurda bilinir” atasözünde geçen “aba”, eskiden giyilen bir çoban giysisidir. Atasözleri bazen bir boşinanı (“Ayı görmeden bayram etme”), bazen hava durumuna ilişkin bir bilgiyi (“Dut yaprağını açtı, soyun, döktü giyin”, “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır”), bazen de sağlıkla ilgili bir öğüdü (“Can boğazdan gelir”, “Erken kalktım işime, şeker kattım aşıma”) dile getirir.
Yazılı kültüre geçmiş toplumların çoğu, sonraki kuşaklara aktarmak amacıyla atasözlerini toplamıştır. Eski Mısır’dan, İÖ 2500 kadar eski bir tarihe uzanan atasözü derlemeleri bugüne ulaşmıştır. Sümer yazıtlarında, atasözü biçiminde yazılmış dilbilgisi kuralları görülür. Eski Çin’de ahlak eğitiminde atasözleri kullanılır. Hindistan’ın Veda metinlerinde de felsefi düşünceleri açıklamak için atasözlerinden yararlanılırdı. Kitabı Mukaddes’in geleneksel olarak Hz. Süleyman’a atfedilen “Meseller” kitabı, daha eski derlemelerden alınmış deyişleri de içerir.
Türkler arasında, edebiyat ve söylevlerde atasözlerine yer verme geleneğinin köklü bir geçmişi vardır. Bunun ilk örnekleri
Göktürk Yazıtlan’nda (8. yy) görülür. 11. ve 12. yüzyılın temel yapıtlarından, Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’i ile Edip Ahmed Yükneki’nin AtabetüT-Hakayık'ı atasözleriyle zenginleştirilmiştir. Necati, Nabî, Sabit, Ragıb Paşa, Şeyh Galib gibi divan şairleri, pendnamelerinde, dinsel ve ahlaki mesnevilerinde, destan ve şiirlerinde, atasözlerine edebi bir söyleyiş
kazandırmışlardır. Halk edebiyatında da “nasihat destanları” ya da “atalarsözü” ya da “atalarsözü destanları” gibi yapıtlarda, atasözleri hece ölçüsüne göre özgün biçimi bozulmadan kullanılmıştır. Levnî’nin “Atalarsözü Destanı” bu türün en başarılı örneğidir. Türkçe atasözü örneklerini derleyen ilk kitap, Kâşgarlı Mahmud’un Araplara Türkçe öğretmek amacıyla hazırladığı Divanü Lügati’t-Türk'üdür (11. yy). Sonraki yüzyıllarda, eğitim amacıyla çeşitli yapıtlarda kullanılabilmesini sağlamak üzere, atasözleri elyazmaları biçiminde de derlenmiştir. Türkçe atasözlerinin sistemli olarak derlenmesine ise Tanzimat’tan sonra başlanmıştır. Bunlar arasında, Şinasi’nin Durub-ı Emsal-i Osmaniye (1863; Ebüzziya Tevfik’in eklemeleriyle, 1885), Ahmed Vefik Paşa’nın Müntehabat-ı Durub-ı Emsal (1852), Ahmed Midhat’ın Atalar Sözü, Tür kî Durub-ı Emsal (1871) adlı yapıtları anılabilir. Cumhuriyet döneminde, özellikle harf devrimin- den sonra yapılan başlıca derlemeler şunlardır: Veled Çelebi, Atalar Sözü (1936); Ferit Birtek, En Eski Türk Savları (1944); Dehri Dilçin, Edebiyatımızda Atasözleri (1945, 1. kitap); Mustafa Nihat Özön, Ata Sözleri (1952); F. Fazıl Tülbentçi, Türk Atasözleri ve Deyimleri (1963); Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü (1971-77, 3 cilt); Aydın Oy, Tarih Boyunca Türk Atasözleri (1972).
kaynak: Ana Britannica
BAKINIZ Atasözleri - Kalıplaşmış Sözler
Son düzenleyen Safi; 12 Temmuz 2017 21:47
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
Hayatın ne anlamı var.. Yanımda sen olmayınca....