ÖMÜR a. (ar. cumr'dan).
1. insanın doğumdan ölüme varoluş süresi, bu varoluş sırasındaki olaylar bütünü; hayat, yaşam : insan böyle bir olayı ömründe bir kere görebilir. Ömrünü çocuklar için harcadı.
2. Bir canlının yaşama süresi: Bu bitkilerin ömrü beş yıldır.
3. Bir şeyin işlenme, kullanılma, dayanma süresi: Sözcüklerin ömrü. Bu makinelerin ömrü çok kısa.
4. Bir grubun, bir etkinliğin, bir kurumun vb. varlığını sürdürme, etkinlikte bulunma süresi: Bu partinin ömrü çok kısa oldu.
5. Ömür boyu, yaşadıkça, sağ kaldıkça: Ömür boyu bir gelirin olsun. || Ömür çürütmek, bir işe uzun zaman emek vermiş ya da boşu boşuna vakit geçirmiş olmak: Böyle ağır ve sonuçsuz işlerde ömür çürüttük biz. || Ömür geçirmek, yaşayıp gitmek: Bu küçük kulübede yokluk içinde ömür geçiriyordu. || Ömür sürmek, sıkıntısız, rahat ve huzur içinde yaşamak: Yokluk nedir bilmemiş, mutlu bir ömür sürmüştü. || Ömür törpüsü, insanı yıpratan uzun, üzücü ve sıkıntılı iş, yıpratan kişi: Şoförlük dediğin ömür törpüsü, insanı tezce yaşlandırır. || Ömre bedel, bir şeyin iyi, değerli ve güzel olduğunu vurgulamak için kullanılır. || Ömürler olsun, "çok yaşa" anlamında el öpenlere, eli öpülenlerce söylenir. || Ömrü bil- lah, hiçbir zaman ya da şimdiye değin anlamında kullanılır: Ömrü billah para yüzü görmedi. || Ömrü oldukça, yaşadıkça, yaşadığı sürece. || Ömrü uzamak, çok uzun süre yaşamak ya da yaşama dayanmak. || Ömrü vefa etmemek, ardından koştuğu bir amaca erişmeden ölmek. || Ömrümün varı, "canım, hayatım, sevgilim" anlamında söylenen sevgi sözü. || Ömründe, hiçbir zaman: Ömrümde böylesine güzel bir yemek yememiştim. || Ömrüne bereket, "sağ ol, ömrün uzun olsun” anlamında kullanılan iyi dilek sözü.
♦ sıf.
1. Hoşa giden, tuhaf, eğlendirici kimse için kullanılır: Ömürsün vallahi!
2. Ömür adam, bir kimsenin hoş, beğenilen, güzel yanları olduğunu ya da tuhaf, değişik düşünceleri bulunduğunu belirtmek için söylenir.
—Esk. ömr-i aziz, değerli hayat. || Ömr-i cavid, sonsuz hayat. || Ömr-i dıraz, ömr-i firavan, çok uzun ömür. || Ömr-i güzeran, geçici ömür. || Ömr-i güzeşte, geçen, geride kalan hayat: "Çünkü etrafına baktıkça her köşesinde ömr-i güzeştesinin bir yâd-ı hazinini tahaccür etmiş gibi görür" (Namık Kemal, XIX. yy.). || Ömr-i hazin, üzüntü ile kırık bir biçimde yaşanan hayat. || Ömr-i Nuh, çok uzun ömür. || Ömr-i pür-şitab, hızla geçen hayat. || Ömr-i sefil, yoksulluk, sefalet içinde geçen ömür.
—Fiz. Ortalama ömür, belirli bir haldeki bir atom ya da çekirdek sisteminin ortalama var olma süresi. (Sistem üslü azalma halindeyse, ortalama ömür, göz önüne alınan haldeki nesne sayısının e ile bölünmesi için gerekli olan ortalama zamandır. Radyonüklitler için r ortalama ömrü, X bo- zunma değişmezinin tersine eşittir.)
—Huk. Ömür boyunca gelir sözleşmesi, bir kimsenin başka birinden ölünceye kadar belirli bir gelir almasını sağlayan sözleşme. (Bk. ansikl. böl.)
—işi. ikt. Bir ürünün ömrü, bir ürünün piyasaya sürüldüğü andan çekildiği ana kadar geçirdiği evrim aşamalarının tümü. (Bir ürünün ömrü, gerçekte onun devresel yaşam süreci biçiminde kendini gösterir.)
—Nük. müh. Bir reaktörde nötronların ortalama ömrü, nötronun parçalanmayla ortaya çıktığı an ile soğrularak, muhtemelen yeni bir parçalanma oluşturduğu an arasında geçen ortalama zaman. (Yavaş nötronlu bir reaktörde, nötronların ömür süreleri 1CH4 sn düzeyindedir; hızlı nötronlu bir reaktörde ise bu değer 10-6 sn düzeyinde bulunur.)
—ANSİKL. Huk. Ömür boyunca gelir, belirli bir para olabileceği gibi, herhangi bir misli eşya da olabilir, ömür boyunca bağlanan gelir, ya alacaklının ya borçlunun ya da üçüncü bir kişinin yaşamı süresiyle sınırlandırılabilir. Bu konu açıkça belirtilmemişse, alacaklının yaşamı süresince bağlanmış sayılır. Aksine sözleşme olmadıkça, borçlunun ya da üçüncü kişinin yaşamıyla sınırlı olarak bağlanmış olan gelir, alacaklının mirasçılarına geçer (Borçlar k. md. 507). Ömür boyunca gelir bağlanmasına ilişkin sözleşme, yazılı biçimde yapılır. Bu tür sözleşmeye ilişkin edimler belirli dönemler içinde yerine getirilir. Aksine sözleşme olmadıkça, ömür boyunca gelir her altı ayda bir, işlemeden ödenir.
Kaynak: Büyük Larousse