TEVELLÜT a. (ar. vilâdet’ten tevellüd). Esk.
1. Doğum, dünyaya gelme: "Bu bir hastalıktır ki sebebi cılız tevellüdümüze fena terbiyemize, inkişâfâtı maddiye ve zihniyemiz esnâsında bize infaz edilen..." (Baha Tevfik).
2. Oluşma, meydana gelme: ".. efkârı âmmenin tevellüdüne meydan vermiştir" (F. Köprülü).
3. Doğum tarihi: Tevellüdünüz kaç?
4. Tevellüt etmek, eylemek, doğmak; meydana gelmek: "O bir cenin ki bugünden tevellüd eyleyemez" (Tevfik Fikret), "...bunlardan tevellüd eden zevk, intizamı faaliyet gibi..." (H. C. Yalçın)
Kaynak: Büyük Larousse