YAZI a.
1. Korunmak ve/ya da iletilmek istenen sözlü bir iletiyi, bir bildiriyi bir düşünceyi görsel olarak kaydetmeye, saptamaya yarayan gösterge dizgesi; abece: Sesçil yazı; Kavramsal yazı. Arap yazısı. (Bk. ansikl. Dilbil. ve Eğitbil.) 2. Sözlü bir bildiriyi belli göstergelerle/harflerle, saptamak, yazmak eylemi: Düşüncelerini yazıyla anlatmak. Yazıya başlamak. Yazısını bitirmek.
3. Bir yazıdaki harfler bütünü, bu harfleri, her bireyin kendine özgü biçimlendirme tarzı ya da biçimi: Okunaklı ^üzet bir yazısı olmak, ince, sık bir yazı.
4. Bir harf düzeninde biçim ve sanat bakımından özellik gösteren tür, bi- çem: italik yazı. Sülüs yazı.
5. Yazılmış olan şey; yazılı belge: Cebinden bir yazı çıkarmak. Duvara bir yazı asmışlar. Söz uçar, yazı kalır.
6. Herhangi bir konuda yazılmış bilim, düşünce ve sanat ürünü; bir yayında ayrı bir bütün oluşturan bölüm, makale: Bu son yazısını okudunuz mu? Gazetelerdeki dış siyaset yazıları. Sanatsal etkinliklerle ilgili bir yazı.
7. Herkesçe bilinen, yazıdan değişik bir anlatım aracı: Nota yazısı.
8. Metal paranın üzerinde değeri yazan tura yanının karşıt yüzü; Yazı mı, tura mı?
9. Yazı işleri, bir kurum ya da dairede yazışmaların yapıldığı bölüm, kalem; bir dergi ya da gazetede yayımlanacak yazıları yazma, düzenleme işi. || Yazı hayatı, bir kimsenin yazarlıkta geçen günleri: Yazı hayatında nice güçlüklerle karşılaşmıştı. || Yazı kadrosu, bir dergi ya da gazeteye sürekli olarak yazı yazanların tümü. || Yazı kurulu, dergi ya da gazetelerde yazı işlerini yürütmekle görevli kimselerin oluşturduğu kurul. || Yazı tura, metal bir paranın havaya atılıp yere düşmesi durumunda üstte kalan kısmı önceden kestirmeye dayanan şans oyunu. || Yazı tura atmak, bir oyunda ilk başlayanı ya da bir iddiada kazananı yazı tura oyunuyla saptamak. || Yazıya dökmek, bir düşünceyi, bir duyguyu yazıyla anlatmak. || Yazıya gelmemek, yazıyla anlatılabilecek bir özellikte olmamak. || Yazıyı çıkarmak, yazıyı sökmek, kötü, güç okunur bir yazıyı okuyabilmek.
—Bür. ger. Yazı makinesi, bir klavye ile harekete geçirilen ve mürekkepli bir şerit yardımıyla kâğıt üzerine aktarılan harflerle yazı yazmayı sağlayan araç. (Bk. ansikl. böl.)
—Dilbil. Bir sözcüğün ya da sözcenin her türlü yazılı biçimi. (Yazı kavramı yazımsal kurallara gönderme yapmaz.) || Yazı dili, bir dilin yazılı yapıtlarda kullanılan, konuşma* dilinden farklılıkları olan biçimi. (Bk. ansikl. böl.) || Eski yazı, Türkiye'de arap abecesine dayanan yazıya 1928'den sonra verilen ad. || Yeni yazı, Türkiye’de Yazı devrimi’yle kabul edilen latin kökenli türk abecesine verilen ad.
—El sant. Yazı işi -> ÇİZGİ* işi.
—Hat. Kaligrafi kuralları açısından ya da estetik açıdan değerlendirilen harf çizimi (örneğin anglez, batard, yuvarlak, gotik). j| Yazı çekmecesi, hattatların yazı takımlarını, kâğıt, kalem, kalemtıraş, makta, hokka vb. gereçlerini yerleştirdikleri çekmece ya da kapaklı küçük sandık. (Yazı çekmecesi hattatın oturduğu sedir üzerine konurdu, Bunların zengin işlemeli, sedef kakmalı örnekleri vardı.) || Yazı hududu, kitap ve levhalarda, yazının çevresine çekilen çizgilere verilen ad. (Bu çizgilerin çevresi tezhiplenir ya da altın yaldızla [hal- kâr] süslenirdi.) || Yazı resim, İslam hattatlığında, yazı ile resim yapma, yazıya resim özelliği kazandırma sanatı. (Yazı sanatında uzmanlaşan hattatlar, arap harflerinin değişik biçimler alabilme özelliklerinden yararlanarak, resim formunda düzenlemeler, istifler gerçekleştirmişlerdir. Genellikle din ya da tasavvuf konularının işlendiği yazı resimlerin bilinen en eski örneğine, İran’da 1020 tarihli Radgan yazıtlarında rastlanmıştır. Türk hattatları da bu alanda başarılı olmuş, yazı ile cami, kayık, kuş ve tarikat başlıkları [sikke] yapmışlardır.) j] Yazı takımı, yazı yazmakta kullanılan alet ve eşyanın tümü. (Kenarlıklı bir tepsi içinde yerleştirilen yazı takımları genellikle iki hokka, bir rıhdan, bir sünger- lik, bir kalemtıraş, bir makta ve bir makastan oluşurdu.)
—İkt. tar. Has, zeamet, tımar, yurtluk ve ocaklık gibi Dirliklerin yıllık geliri.
—Kapıkulu ocaklarının maaş tutarı.
—Kâğıtç. Yazı kâğıdı, mürekkebi dağıtmayan ve arkasına geçirmeyen kâğıt.
—Mobc. Yazı masası, üzerinde yazı yazmaya yarayan ve konsol olarak kullanılan eşya. Genellikle üç bölümden oluşur (üst bölümünde, üzerinde bir korniş ve mermer ya da tahta bir levha bulunan bir çekmece; ortada, açıldığında üst üste dizilmiş çekmeceleri açıkta bırakan deri kaplı bir kapak; alttaysa kimi zaman bir kapı ile örtülen çekmeceler bulunur). [Bk. ansikl. böl.]
—Nöropsikol. Uzamsal tipte yazı bozukluğu, biçimdirimsel yapıyı bozmamakla birlikte, kâğıdın sağ bölümüne yazmak, düz yazamamak, harf kuyruklarını, kimi zaman harfleri, çok ender olarak da heceleri yinelemek ve sözcük bölümlerini birbirinden ayırmak ya da kaydırmak gibi, yazmanın uzamsal bileşenleri düzeyinde ortaya çıkan yazı bozukluğu.
—Paleogr. Yazı değişkesi, bir harf birimin somut gerçekleşimi. (A ve a aynı harfin yazı değişkeleridir; yazıda hangisinin kullanılacağını bazı kurallar belirler.) || Ulusal yazılar, avrupa halklarına özgü yazılar; değişik biçimler altında bu halklar ilk kez latin yazısını canlandırmıştır. (Bu ad altında beş çeşit karakteristik yazı vardır: mero- venj, lombardia vizigot, İrlanda ya da İskoç yazıları anglosakson, VII. yy.'dan XII. yy.'a kadar sırasıyla Galya'da, İtalya’da, Ispanya'da, İrlanda’da, İngiltere’de kullanılmıştır.)
—Psik. Yazı bozukluğu, düşünsel yetersizlik ya da nörolojik bozukluk göstermeyen ve normal olarak okuyan bir çocuktaki yazma güçlüğü (çok yavaş ya da okunaksız yazma). [Yazı bozukluğu genellikle çok yetersiz bir uzamsal düzenlenişe ve/ya da bir kişilik bozukluğuna bağlanır.]
—Tek. res. Yazı alanı, bir plan üstünde, ele alınan nesnenin tanımlanması için gerekli bilgilerin, tasarım ve uygulamayla ilgili kişi ve kuruluş adlarının, uygulama öncesi ya da uygulama sırasında planda yapılan değişikliklerin belirtildiği çerçeveli bölüm.
—ANSİKL. Bür. ger. 7 ocak 1714'te İngiltere kraliçesi Anne “matbaadan ayırt edilemeyecek kadar temiz ve net harflerle yazabilen” bir aracın icadı ile ilgili ilk beratı İngiliz mühendis Henry Mill’e veriyordu. Ne var ki bu tasarının gerçekleşmesi için XIX. yy.'ın yarısını beklemek gerekti. 1829'da detroitli VVilliam Austin Burt “Tipograf” adı verilen ilk somut yazı makinesini ortaya koydu. 1836’da bir yangında yok olan bu tek örneğin en büyük kusuru elle olduğundan daha yavaş yazmasıydı. Aradan “yazı piyanosu” ya da “baskı telegrafı" gibi çekingen denemelerin birbirini izlediği kırk yıl geçtikten sonra, Christopher L. Sholes eylül 1867'de ilk kullanışlı yazı makinesini gerçekleştirdi; beratını ise ancak 1868'de alabildi.
1873'te Remington tarafından üretilen ilk sanayi modeli, standart bir dikiş makinesinin üzerine monte edilmişti. Şaryoyu dikiş makinesininkine benzer bir pedal döndürüyordu. Bu makinenin de giderilecek iki kusuru daha vardı: yazısı görünmüyor ve yalnızca büyük harfle yazabiliyordu. Bu çok yer kaplayan, hantal ve masraflı makine hiç piyasaya sürülmedi. Sholes'ten esinlenen Remington, Under- wood, Smith, Royal vb. gibi birçok şirket, küçük aksaklıkları yavaş yavaş gidererek modern bir yazı makinesi yarattılar.
Daktilonun el emeğini hafifletme yollarını arayan Thomas Edison, elektrikle çalışan ilk yazı makinesini üretti (bir elektrikli harf çubuklu mekanik mıknatısla hareket eden çubuk). 1914'te yas makinesi James Field Smathers motorla çalışan ve daha kullanışlı olma olasılığı bulunan ilk yazı makinesini sundu. 1930'da seri halinde üretilen elektrikli makinelerin İlk örneği piyasaya çıktı. International Business Machines Corporation (IBM) tarafından üretilen bu hızlı makinenin kazandığı büyük başarı üzerine, firmaların büyük bir çoğunluğu harflerin orantılı aralıklarla dizili olduğu elektrikli bir model üzerinde çaIışmaya başladılar.
İBM’nin yaptığı bir başka önemli yenilik. 1961'de oynak şaryonun kaldırılmasıy la, eski çubuklu sistem yerine harf desteği olarak küre sistemini getirmesiydi. Ye rinden çıkartılabilen ve ancak birkaç gram ağırlığında olan kürenin üzerindeki harfler kabartma biçimindeydi ve kağıdın takıldığı merdaneye koşut bir ray boyunca, yazı şeridi ile birlikte yer değiştiriyor, böy- lece vuruşların daha rahat ve hızlı olmasını sağlıyordu. On yıl sonra yapılan bir başka yenilik, genel olarak "papatya" denen harf taşıyıcı çarkın ortaya çıkmasıydı. Harfleri ayırt etmeyi, aralıkları ve sattı sonlarını belirlemeyi olanaklı kılan yazı makinesi, pak çok ayrıntının düzaltilmesiyle daha 1939'dan önce geleneksel yazı makinesinden doğmuştu.
İlk otomatik yazı makineleri de aynı dönemde ortaya çıktı. Klavyeye vurulduğu anda kâğıda basılan metin aynı zamanda karton ya da delikli şeride daha sonraları da banda, karta ya da mıknatıslı diske kaydediliyor, yeniden tuşlara basılmadan istendiği kadar çoğaltabiliyordu.
Bazı yazı makineleri bellek ve hesap mekanizmaları, görüntü ekranları, iletişim ağlarına bağlanma olanakları ile metin işlem aygıtlarına dönüştü ve düzenleme yineleme, aktarma, ayırma, metin seçme, bilgileri sınıflandırma gibi işlemleri yerine getirebilecek biçimde donatıldı.
Tüm yazı makinelerinde en azından aşağıdaki parçalar bulunmak zorundadır:
-klavye: sayıları değişebilen ve harflerin, rakamların, imlerin ya da makinenin türlü işlevlerinin karşılığı olan tuşlardan oluşur;
kâğıt taşıyıcı merdane: kâğıdın elle ya da otomatik olarak yukarı çıkmasını sağlayan bir düzeneği olan oynak bir şaryo üzerine monte edilmiş olabilir ya da olmayabilir;
kabartma hadler: çubukların, bir kürenin ya da çarkın üzerinde yer alabilir. En yaygın karakter tipleri "pika" ile boyu ve aralığı küçük olan ‘eliftir.
—Dilbil. Yazı, eklemli dile göre ikincil bir bildirişim kodudur, Ama, zaman içinde gerçekleşen eklemli dilin tersine, korunmasına olanak veren uzamsal bir desteği vardır. Yazının biçimi de bu desteğin türüne bağlıdır; taşa, kil ya da balmumu tabletlere kazılmış, papirüse, parşömene ya da kâğıda çizilmiş ya da basılmış olabilir. Desteğin üstünde saptanmış yazının türüne göre üç büyük tür ayırt edilir, Bu yazıların ortaya çıkışları tarihsel düzlemde birbirlerini izler ve kullanılan kodun giderek yetkinleşmesi ölçüsünde ardışık ilerlemeler olarak değerlendirilebilirler bireşimeel yazılarda gösterga bir cümleyi ya da bütün bir sözceyi aktarır; çözümleyici yazılarda gösterge bir biçîmbirımi belirtir; sesçil yazılardaysa gösterge sesblriml ya da bir sesbirim dizisini (hece) belirtir.
Uzamsal bir bildirişim isteğinin her tür geıçekleşiml bireşimsel yazılar sınıfına sokulabilir. Kimi uzmanlar bu durumda "ön yazı"dan söz etmeyi yeğler, çünkü bu yöntemler, eklemli dilin değil, düşüncenin yazıya aktarılmasını öngörür Ne olursa olsun, Leroi-Gourhan bu tür örneklerin, Moustier kültüründen başlayarak (çağımızdan 50 000 yıl önce), kemik ya da taş üzerine düzenli aralıklarla yapılmış çizgiler biçiminde geliştiğini belirtir. Nesnelerle simgesel anlatımlar da bu bildirişim türüne girer. Bunun klasik bir örneği de, Herodotos'un aktardığı, İskitler’in Dara’ya yolladığı bildiridir: bir yanda beş ok, öte yandan da, düşmana oklardan kurtulmak için önerilen biçimler: bir fare, bir kurbağa ve bir kuştur. Bu tür bildiri, dünyanın her tarafında ilkel toplumlarda görülür, iplere düğüm atma sistemi de bu bağlamda anılabilir (inka kraliyet arşivlerinin kipu- ları). Ancak, en yaygın bireşimsel yazı türü piktografi, yani resim kullanımına ağırlık veren yazıdır. Resimlerin her biri bir cümleyle eşdeğerlidir (“kanoyla gidiyorum”; "bir hayvan öldürdüm"; “evs dönüyorum" vb): Alaska Eskimolan. irogucilar ve Aigonkinlar va da Üakotalar (kış masalları) bu dizgeyi kullanır Bu anlatım türlerinin sınırları çok belirgindir: deneyimin ancak sınırlı bir kesimini kapsarlar dilde olduğu gibi bir birleşim oluşturmazlar.
Çelişik olarak ideografik yazı da denen çözümleyici yazılarda, gösterge bir düşünceyi dağıl, bir dilsel öğeyi (sözcük ya da morfem) gösterir. Bu yalın bir çağrıştırma değil, bir saptamadır. Gerçekte bu dizgenin tutumlu olmayışı (her gösterilen için bir gösterge), katışıksız biçimde kullanılmamasına yol açar: tüm ideografik yazılar, ister sümer-akkad çiviyazıları, ister mısır hiyeroglifleri ya da çin yazısı söz- konusu olsun, nesne-göstergelerinin (ide- ogram) yanı sıra, önemli sayıda sesçil değerli göstergeler de içerirler. Örneğin çin- cede, yaklaşık beş ideogram türü vardır: eski piktogramlar olan (güneş, ay, at, ağaç vb), nesneleri gösteren harfler: soyut kavramları (çıkmak, inmek, yukarı, aşağı) belirten harfler; gösteren işlevli iki göstergeyi birleştirerek, bulmaca yöntemiyle ortaya çıkan mantıksal öbeklerin (bir çatı altındaki kadın, barışı gösterebilir) oluşturduğu harfler; eşseslileri gösteren harfler: önceleri belli bir nesneyi göstermek için kullanılan bir harf, anlamı tümüyle ayrı ama söyleyişi aynı bir sözcüğü belirtmek için kullanılır; sesçil bireşimler olan ve solda anlamsal kategoriyi gösteren bir öğeden (anahtar), sağda söylenişi belirten bir öğeden oluşan harfler (bu tür harfler Çince bir sözlükteki madde başlarının % 90’ını oluşturur). Oysa, sesçilllğe başvurmasına karşın çin yazısı söyleyişe bağlı değildir: çlncenln değişik lehçelerini konuşan ve sözlü dilde birbirlerini anlamayan İnsanlar tarafından okunabilir, öte yandan bu yazı, lolo, korece (eskiden) ya da Japonca gibi tûmüvla ayrı dillerde de, bir hece yazısıyla birlikte kullanılır.
Sesçil yazılar sözlü dil özelliğinin daha bilinçli ele alındığını gösterir: bu yazılarda (kökende harfler eski ideogmmlar da olsa) göstergeler tüm anlamsal içeriklerini yitirir
Göstergeler bir sesin yâ da ses öbeğinin simgeleridir Dizgelerin, heceleri, yal nızea ünsüzleri ya da ünlüleri ve ünsüzleri göstermelerine göre üç durum sözkonusu olabilir, Tarihsel açıdan hecese! yazım dizgeleri her zaman abeceden önceki bir evreyi oluşturmaz. Bilinen en esk! he- oesel yazım dizgeleri Fenlkelller’ln ünsüz abecesini bulmasından önceki dönemdendir, ötekilerse abecelerin uyarlamalarıdır: günümüzdeki tüm hint yazılarının atası olan ve aramca abecesinden ya da etyopya hecesel yazım dizgesinden kaynaklanan ve saml dilleriyle yunancadan etkilenen brahminin durumu böyledir. Yunan abecesinin doğuşuna gelince, bunun fenike modelinden olduğu kadar kıbns ve girit hecesel yazım dizgelerinden de (çizgisel A ve B) etkilendiği sanılmaktadır.
Hecesel dizgelerin özelliği pek tutumlu olmayan yanlarıdır. Çünkü ilkece ünlü -ünsüz bireşim olanağı ne kadarsa o kadar da gösterge gerekir, öte yandan, bu dizgeler yalnızca açık heceleri gösterebilir (ünsüz+ünlü); kapalı heceler (ünsüz-t-ünlü-, ü...;ü?) ya da ünsüz öbeksen (ûnsûz+Oneüz+O ’lü) eözkonusu olunca, gösJorçptafart b söyleyişte kullanılmayan ünlü bir öğe K örmek zorundadır.
Tarilfâ©! açıdan abecesinin ilk örnek olduğu ünsüz abeceleri, sami difterine özgü bir yapısı olan dillere uygundur: sözcüklerin köklerinde anlam içeren bir ünsüz yapısı vardır; ünlüler sözcüklerin,
cümledeki dilbilgisel kategorilerini ve İşlevlerini gösteren kesin sıraları sayesinde tahmin edilir. Aramca abece bir dizi abeceye (arapça, Ibranlce, süryanlce vb) ve hecesel yazı dizgelerine (brahml) örnek olmuştur. Arap abecesi de. çeşitli güçlükler de olsa (türkçe bu nedenle arap abecesini bırakmıştır), sami kökenli olmayan dillerin yazılışında kullanılmıştır.
Yunan abecesi, tarihsel açıdan, hem ünsüzleri, hem ünlüleri ayrı yazan ilk yazı örneğidir, Günümüzde var olan aynı tür bütün yazılara örnek olmuştur: latln, kiril vb, abeceleri.
Tûrkçenln en eski yazılı metinleri olan Orhon ve Yisnlsey yazıtlarıyla bazı elyaz maları göktürk abecesiyle yazılmıştır, (- GÖKİÜRKÇE.) Uygurca yazma ve blok basmalarda uygur*, mani* abeoeleri kullanılmıştır. Uygur abecesinin İslam dönemindeki bazı yapıtları (Alabet* ül-hakayık, Kutadgu' blllg) yazıya geçirmede de kullanıldığı görülür. İslam dininin benimsenmesinden sonra arap abecesi (-» ARAP ÇA, OSMANLICA) çok uzun süre farklı tûrk toplumlarmca kullanıldı. Bu dönemde İbrani (Hazar Türkleri, Karaim Türkleri), yunan (Karamanlılar), ermeni (Kıpçak Türkleri) abecelerini kullanan toplumlar da oldu. Sovyetler Birliğindeki tûrk cumhuriyetlerinde günümüzde kiril abecesine dayanan birbirinden farklı yazılar kullanılmaktadır AvrupalI dilbilimciler ve türkolog lar türkçeyi öğreten, inceleyen yapıtların da, bilimsel metin yayınlarında latin abe cesini farklı biçimlerde Yfczı devrimi'nden önce de kullanmışlardı. Türkiye Cumhuriyetinde 1 kasım 1928 gün ve 1353 sa yılı yasa'yta latin abecesine dayan yeni yazının kullanılmasına başlandı (-* TÜRK ÇE.)
• Yazı dili, konuşma dilinden doğmuştur. Bir dil alanı içindeki ağızların en etkin olanı (Türkiye türkçesinde İstanbul ağzı) yazı diline temel olmuştur Öte yandan yazı dili aydınların kullanışlarını yansıtan bir kültür dilidir. Ancak bu ağza bütünüyle bağlı da kalmaz ve onun birçok söyleyiş özelliğini yansıtmaz Buna karşılık öteki ağızların hatta başka dillerin bazı özellikleriyle beslenir Ybzılı ve sözlü basının, eğitim-öğretim kurumlanılın, yönetimin resmi dilidir Okuryazarlığın, kültürün yaygınlaşması yazı dilinin özelliklerinin konuşma dilini etkilemesine yol açar. Buna kar şılık edebiyatta gerçekçilik ve toplumculuk akımları yazı dilme konuşma dilinden, halk ağızlarından birçok özelliğin geçme sini sağlamıştır. Türkçenin ilk yazı dili örneği Orhon yazıtları'd» (VIII. yy.). Bu metinlerde kurallara bağlanmış dil özelliklerine dayanılarak türkçenin yazı dili olarak çok daha eski bir geçmişi bulunduğu kabul edilmektedir: Ancak eğitim ve öğretimin sınırlı kalması yazı dilini aydınların sınırlı kalan bir anlaşma aracı durumuna getirmiştir. Divan nesri (inşa) yazı dilinin konuşma dilinden (halk dilinden) büyük ölçüde uzaklaştığı bir uygulamadır. Tanzimat'tan sonra yazı dilini halk diline yaklaştırma çabası gitgide kökleşmiş, Milli edebiyat akımı ve Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen Dil devrimi, yazı diliyle konuşma dili arasındaki ayrılığı en aza indirmiştir. Devrik cümle ve şive taklidi bu uygulamanın öğelerindendir.
—Eğit. Yazı, birlikte edinilen okuma ve hesap dersleriyle ilkokulun temel öğretim konularından biridir. Anaokulundan başlayarak, resimle, e! kol hareketleriyle, karalamalarla yazı öğrenimine hazırlık yapılır. Yazı öğrenimi, hem uzak mesafeye yönelik bildirişimin simgesel işlevine, hem de uzama ve zamana egemen olmaya yönelik bir hazırlıktır. Çünkü yazı bedensel şemaya bağlı derin bir anlatım çalışmasıdır da Okulda yazı, ya sözcükleri oluşturmaya yarayan harflerin aşamalı ua çizgisel bir biçimde öğretilmesiyle (çözümleyici yöntem) ya da sözcüklerin cümle bağlamın da doğrudan kavranmasıyla (harfler son radarı birbirlerinden ayrılır (Decroiy global yöntomit) eeflnKc Ama, kimi zamaı ı bedensel anlatım ve kas kullanım alıştırmalarını da kapsayan, yazıyı okumadan ayırmanın güçlüğünü göz önünde tutan karma yöntemlerin kullanımı da giderek yaygınlaşmaktadır.
-Mobc. Türlü belgeler, kâğıtlar yerleştirmeye ve üzerinde yazı yazmaya yarayan yazı masası, değerine, biçimine ve çağına göre değişik görünümlere büründü. Louis XV dönemi yapımı olan "dolap biçimindeki" ya da "kapaklı" yazı masası, yüksek, çoğu zaman üstü mermer kaplı bir mobilyaydı, Ön tarafında açılan kapak yazı sehpası işlevi görüyordu. İçi raflar, bölmeler, çekmecelerle donatılmıştı. Genellikle üstte bir çekmece, aşağıda dolabı oluşturan iki kanat mobilyayı tamamlıyordu. Bir ya da iki eğik yüzü olan yazı masası (ya da büro*) kitaplıktı yazı masa sına bir geçişti, Louis XV döneminde sık görülen ve kadınlara özgü olduğu söyle nen yazı masası ayaklarının inceliği, yan larının eğimi, zengin süsleriyle gerçek başyapıtlar üretilmesini sağladı. Giderek de yerini CEben'in buluşu olan "silindirli” yazı masasına (ya da büro) bıraktı. Üzerine yarım silindir biçiminde bir kapak gelen çekmeceli ve bölmeli bu yazı masası ya da “silindirli büro” Louis XVI döneminde ve XIX. yy.'ın büyük bir bölümünde çok tutuldu. Kapak açıldığında yaylı bir sıranın da ortaya çıktığı “Bourgogne tarzı" ya da "başlıklı yazı masası" gibi başka mekanik yazı masası modelleri de yapıldı. Empire döneminde bronz işlemeli ve yaldızlı maun yazı masası gözdeydi. Restau ration dönemindeyse eski modeller sür dürüldü, ancak bronzdan vazgeçildi. XIX yy.’ın ikinci yarısında Louis XV ya da Lou is XVI üsluplarının sayısız taklitleri üretil di. XX. yy.'ın ilk yarısında kapaklı yazı masaları, İkinci yatısındaysa düz masalar kullanıldı.
YAZI a. Coğ.
1'. Kimi kez çok hafif engebeli, kimi kez hemen hemen düz, oldukça geniş arazı. (Kıvrımlı yapılarda kayaç ların dış etkenlerle aşındırılarak düzleştirilmesi [aşınım yüzeyi], yatay yapılarda dirençli bir katmanı örten dirençsiz bir kat manın yüzeyinin meydana çıkması [yapısal yüzey] ya da akarsuların taşıdığı alüvyonların çökelmesi [alüvyon ovası] sonucunda oluşur)
2. Yazı yaban, ova, kır Yazıda yabanda dolaşmak.
Kaynak: Büyük Larousse