ÖTE a
1 . Bir kimsenin bulunduğu ya da temel alınan bir şeye göre daha uzak olan konum: Oraya değil, biraz daha öteye geç. Gözlerini iskelenin ötesinde duran adama dikti. (Karşt. BERİ.)
2. Bir şeyin ötesi, onun artanı, geri kalanı ya da henüz söylenecek, yapılacak, dikkate alınacak vb. bölümü; seri; ona fazladan eklenen şey: Bunu yap, ötesini bana bırak. Kendisine söylenenlerden işin ötesini tahmin edebiliyordu, işin başı sağlık, ötesi boş. Bizim bilgimiz içinde olanlar bu kadar, ötesini bilemeyiz.
3. Bir şeyin ötesinde bir derecenin, bir düzeyin üstü: Başarımız beklediğimizin çok ötesinde oldu. Zararımız karşılanabilir olmanın çok ötesinde.
4. Ötede beride, şurada burada, sağda solda, çeşitli yerlerde: Ötede beride aleyhimde konuşuyormuş. || Öteden beri, başlangıçtan bu yana, uzun zamandır: Ondan öteden beri nefret ederdi. || Öteden beriden, şundan bundan, şuradan buradan, çeşitli yerlerden ya da şeylerden: Oturmuş öteden beriden konuşuyorduk. || Ötesi berisi, bütün eşyaları, neyi varsa: Ötesini berisini toplayıp bir çuvala koydu. || Ötesi var mı?, “bir şeyden korkum yok, kim ne derse desin” anlamında kullanılan meydan okuma sözü. || Ötesinde berisinde, bir yerde değil, dağınık yerlerde: Bahçenin ötesinde berisinde japon gülleri vardı. || Ötesine boş vermek, ötesini dert etmemek, bir şeye zarar vermek pahasına da olsa, amacından sapmadan hareket etmek. || (Bir işin) ötesini beri etmek, onu bir düzene koyup, bir sonuca bağlamak. || Öteye beriye, şuraya buraya; türlü yerlere.
♦ sıf.
1. iki konumdan uzak olanı belirtir: Köyün öte yakası. Irmağın öte yanı.
2. ...dan öte, ondan daha çok, onu aşan: Güzel değil, güzelden de öte bir şey.
3. Öte gün,' ‘geçmiş, çok önce değil, yakın günlerde" anlamında halk arasında kullanılır. || Öte yanda, öte yandan, onun yanı sıra, onunla birlikte, aynı zamanda: Bir yandan işleri aksattığı için ona kızıyor, öte yandan bunun gerekçelerini düşünüp ona hak veriyordu.
♦ be. Ûte tarafa doğru, öteye: Biraz öte git bakalım.
Kaynak: Büyük Larousse