TRAJEDİ a. (fr. IragĞdıe; lat. trageodia; yun. tragodia).
1. Konusunu genellikle bir efsaneden ya da tarihten alan, ünlü kişileri sahneye koyan ve insan tutkuları ile bu tutkuların kaçınılmaz sonu olan felaketleri gözler önüne sererek seyircilerde acıma ve dehşet duygusunu uyandırmayı amaçlayan tiyatro oyunu. (Bk. ansikl. böl.)
2. Bu çeşit oyunları kapsayan tiyatro türü.
3. Ölümcül, korkunç olay; dram: Basit bir gösteri, sonunda bir trajediye dönüştü.
—Fels. Nietzsche'ye göre, kurtuluşun var olmadığı, var olan her şeyin, ölüme topluca boyun eğme içinde çöküp mahvolduğu dünya. (Sokratesçiliğin ve akılcılığın tersine, trajik tutum, "yaşamın ve dünyanın ancak estetik fenomenler olarak kabul edilebileceği"™ öne sürer (Tragedyanın doğuşu [Geburt der Tragödie].)
—ANSİKL. "Trajedi yüksek nitelikli, belli bir uzunlukta ve tam bir olayın, çeşitli bölümlerine göre, özel bir biçimde süslü bir dille taklididir; bu taklit bir anlatıyla değil, eylem halindeki kişilerle yapılır ve acıma ve korku uyandırarak bizim bu tür heyecanlardan arınmamızı sağlar." Aristoteles'in Poetika'sında (İ.Ö. 330'a doğr.) verdiği bu tanım, trajedi yazarlarının çoğunu etkilemiş ve kuramsal düzeyde birçok tartışmaya yol açmıştır. Bu tanımın özelliği, trajedi yapıtının biçimsel oluşumu, sahneye koyduğu kahramanların niteliği, ayrıca da, anlamı tartışmalara yol açan katharsis (tutkulardan arınma) kavramı üzerinde ısrarla durmasıdır. Bu tanımdan hareket eden çağdaş okur için trajedi demek, bir uzaklaşma, araya bir mesâfe koyma, anlatıyı günlük gerçeklikten uzaklaştıran ve onu yücelik katlarında tutan az ya da çok karmaşık biçimsel bir kodun oluşturulması demektir. Bu biçimsellik, trajedinin dizeler halinde yazılmasında, olayın gelişimi sırasında araya giren koronun öneminde ve işlevinde yapıttaki çeşitli bölümlerin kesin kurallara göre ayarlanmasında, olayın önlenemeyecek bir biçimde ilerlemesinde ve bütün anlatılanların, trajik diye nitelendirdiğimiz kendine özgü bir havaya bürünmesindedir. .Oysa trajedinin trajikliğini saptamak öyle sanıldığı kadar kolay değildir. Her ne kadar, her devirde aynı mitlerle beslenmesi trajediye bütün özelliğine rağmen evrensel bir nitelik verirse de, trajik anlayışının toplumdan topluma değiştiğini, trajiği yansıtan çatışkıların çağdan çağa ayrı bir biçimde değerlendirildiğini unutmamak gerekir. Sözkonusu olan, çoğu kez, bir kişi ile yüksek diye nitelenen ahlaki ya da dini ilkeler arasındaki bir çatışmadır ve bu çatışma kişinin kendi kendiyle ve kendisini aşan şeylerle bir söyleşiye girişmesine vesile olur. Kimi zaman trajik denince gözümüzün önünde, kurban edilen insanlar, ölümle noktalanan gelişmeler canlanır. Ama temelde hümanist olan trajedi, aynı zamanda evren karşısında dimdik duran, çözümlenmesinde güçlük çektiği bu dünyaya meydan okuyan ya da tanrısal adaletsizliğe kafa tutan, sitenin yasalarına karşı çıkan ve zaman zaman da kendini olduğundan güçlü sanan insanın umudu anlamına gelir.
Antik Yunanistan'da doğan trajedi, bir dionysos kültünden ve yarı dini yarı edebi bir tür olan dithyrambos'tan türemiştir. Denildiğine göre, I.Û. VI. yy.'ın ortalarına doğru, atinalı Thespis, ilk oyunlarında bir şarkıcı olan khoryphos'un yerine bir oyuncu getirerek ve bu oyuncuya koro karşısında bir ya da birçok rol yükleyerek trajediyi yaratmıştır. Bu yeni dram türü, site tarafından benimsenmesi, mali sorunlarının karşılanması ve düzenli bir biçimde trajedi yarışmaları açılmasıyla gelişti. Daha sonraları Aiskhylos, Sophokles, Euripi- des'in yapıtlarıyla trajedi olgunlaştı ve tarihsel anlamını kazandı. Ne var ki, İ.Ö. V. yy.'da tiyatronun ne olduğunu tam olarak bilmemiz olanaksızdır; yapıtlardan çoğu kaybolmuş ve dithyrambos'tan trajediye nasıl geçildiğini belirtecek belgeler günümüze kalmamıştır. Attike trajedisinin özelliği, konuşmalı bölümlerle şarkılı bölümlerin birbirini izlediği güçlü yapısıdır. Oyun parodos denilen koronun girişinden önce yer alan bir protogos la başlar. Bundan sonra, olay zinciri, sayıları genellikle üçü aşmayan bölümlerle, oluntularla gelişir. Oluntular arasında koro stasimaları terennüm eder. Koronun son şarkısından sonra, son bölüm olan eksodos gelir. Metin orkhestra'da yer alan, olayları yorumlayan ve yakınan koro ile sahnede hareket eden oyuncular arasında bölüştürülmüştür.
Trajedinin etkisini yitirmesi İ.Ö. IV. yy.'ın başında başladı. Bunun birçok nedeni olabilir: sahnelemede aşırılığa kaçılması, koronun işlevini yitirerek oyunun drama doğru yönelmesi, yazgı çatışmalarının yerini, insan karakterlerinin çatışmasına bırakması.
Roma trajedisinin başlangıcında, Attike türünün ve yapılarının etkisi görülür. Ama latin tiyatrosu yavaş yavaş örneğinden sıyrılmayı bilmiştir. Ovidius ve latin trajedisinin en ünlü yazarı olan Seneca ile trajedi, yunan trajedisinin halka dönük özelliğinden sıyrılmış ve edebi bir nitelik kazanmıştır.
Yunan-latin geleneğiyle beslenen Avrupa ülkeleri, Ortaçağ'ın hıristiyan tiyatrosu yerine seçkin ve edebi bir tiyatroyu getiren antik kültüre yöneldikleri Rönesans döneminde, kendilerine ilkörnek olarak Yunanlılar'ın halk tiyatrosunu ve Seneca’ nın edebi tiyatrosunu almışlardır. İtalya'da, daha 1515'te trajedi, antik yazarların taklit edilmesini öneren Trissino, eskilerin kurallarına uygun Avrupa’daki ilk modern trajedi olan Sofonisba'yı yazmıştı. XVI. yy.'dan XVIII. yy.’a kadar trajedilerin çoğu Seneca'yı ya da Yunanlılar'ı örnek alıyordu. Ama İtalyan trajedisi özgünlüğüne Alfieri’nin yapıtlarıyla ulaştı.
XVI. yy.'ın sonundan XVII. yy.'ın başına kadar etkinlik gösteren transız yazarları, antik gelenekle bağlarını koparmadan trajediyi transız halkının beğenisine göre uyarlamayı amaçladılar (Jodelle'in Cigopâtre captive'i [1553], Thöodore de Böze'in Ab- raham sacrifiant’\). Bu iki yüzyıl arasında yapıt veren yazarların çoğu Seneca'nın etkisindeydi. XVII. yy.'ın ilk yarısında bilginlerin etkisiyle bugün klasik diye bildiğimiz trajedi türü kendini kabul ettirdi. Bunun ilk örneğini Mairet'nin 1634'te yazdığı Sophonisbe trajedisidir. Yunan mucizesi gibi transız trajedisinin mucizesi tam bir yüzyıl bile sürmedi ve Corneille ve Racinei ile doruğuna ulaştı. Bu mucizenin nedenlerini o dönemin özel siyasi ortamında ve bugün adları hemen hemen unutulmuş birçok yazarın çabasında aramak gerekir.
Almanya'da trajedi çok daha sonraları ortaya çıktı ve XVII. yy.'da Seneca'nın Troades ve Sophokles’in Antigone çevirileriyle başladı. Ingiltere ve ispanya'da ise trajedi, değişik bir yoldan gelişti. Bunun nedeni her iki ülkede de, antik örneklere uymayan ve kendileri daha çok drama yakın değişik trajedi örnekleri olarak kabul edilen çok güçlü ulusal modellerin (Shakespeare, Calderön ve Lope de Vega) bulunmasıdır.
Günümüzde ve hemen hemen bütün dünyada, birkaç gelişim hesaba katılmazsa, geleneksel modellere uygun hiçbir trajedi yazılmamıştır. Gerçi modern bir trajedi yaratmak için birçok araştırma yapılmış, tanrıların iradesinde belirginleşen yazgının yerini, bireyi ezen toplumsal ya da ruhsal baskılara bıraktığı bir trajedi yaratılmak istenmiş, ama bunların hiçbiri dramın çerçevesini aşamamıştır.
Kaynak: Büyük Larousse