Arama

Aklanma Nedir?

Güncelleme: 9 Haziran 2013 Gösterim: 1.368 Cevap: 1
LaSalle - avatarı
LaSalle
Ziyaretçi
28 Haziran 2010       Mesaj #1
LaSalle - avatarı
Ziyaretçi
Aklanma
isim, hukuk
Sponsorlu Bağlantılar

Aklanmak işi.
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
AndThe_BlackSky - avatarı
AndThe_BlackSky
VIP VIP Üye
9 Haziran 2013       Mesaj #2
AndThe_BlackSky - avatarı
VIP VIP Üye
Aklanma Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar
aklanma, Yunanca dîkaİosîs, Latince justi-ficatio. Hıristiyan ilahiyatında 1) günahkâr kişinin Tann lütfuna kavuşması, 2) günahkâr kişinin doğruluğa ermesi, 3) özellikle Protestanlıkta, Tann’nın tövbe eden günahkârları doğruluğa eriştirerek aklaması.

Eski Yunancada “birini suçsuz kılmak” fiilinden türeyen dikaiosis, önceleri teknik bir hukuk terimiydi. Aziz Paulus’la birlikte kilise ve ilahiyat tarihinde önem kazandı. Galatyalı-lara ve Romalılara mektuplarında Ferisilerin Yahudi şeriatıyla sınırlı dindarlığına karşı çıkan Aziz Paulus’a göre, kişiyi Tann önünde doğru kılan, ne işlediği işler, ne de özünde iyi olan şeriatın buyruklanna uymasıdır. İnsan, Tann önünde, tümüyle O’nun lütfuna muhtaç bir günahkârdır ve günahkân doğruluğa eriştirerek aklayan, Tann’nın bağışlayıcı yargısıdır. Yeryüzündeki mahkemelerde ancak
suçsuz kişiler aklanabilir, ama Tann katında suçlular, günahkârlar aklanır. “İsa suçlanmız için ölüme teslim edilmiş ve aklanmamız için diriltilmiştir” (Romalılara 4:25). Günahkâr artık şeriat, günah ve ölüm yargısından kurtulmuş, Tann’yla banşmış, Kutsal Ruh aracılığıyla Mesih’te esenliğe ve dirime kavuşmuştur.

Buna karşılık, Tann’nm Mesih’te somutlaşan bağışlayıcı yargısını kabullenmek, Tan-n’ya sınırsız güvenmek, kısacası iman etmek gerekir. Aklanan kişi, aklandıktan sonra da insanı günaha özendiren itkilerle karşı karşıyadır ve gene Tanrı’nm lütfuna muhtaçtır, iman eylemsiz olmamalı, sevgiye dayalı işlerle kanıtlanmalıdır.

Kilise Babalan aklanma öğretisine ağırlık vermediler. Ama insanın işleriyle kendini ahlakça kutsallaştırdığını savunan Pelagi-usçularla mücadelesi sırasında Augustinus bu öğretiye ilahiyat kuramında önemli yer kazandırdı. Ortaçağın geç dönemlerinde, insanın yaptıklanyla aklanması kavramı vurgulanır oldu. Martin Luther, bu kavramla mücadele ederken Aziz Paulus’un öğretisine büyük ağırlık verdi ve öğretinin bütün yönleriyle irdelenmesine önayak oldu. Aklanma kavramı, Reform hareketinin başlıca öğretilerinden biri durumuna geldi. 1543-63 arasında toplanan Trento Konsili, bu öğretiye Protestanlık karşıtı Katolik bir tanım getirdi ve sonraki birkaç yüzyıl boyunca Katoliklerle Protestanlar arasındaki köklü aynm çizgilerini belirledi.

aklanma, hakkında ceza davası açılmış olan sanığın, yapılan yargılama sonunda, işlediği iddia edilen suçu işlemiş olmadığına ya da yaptığı eylemin ceza yasalarına göre suç oluşturmadığına ceza mahkemesince karar (beraat karan) verilmesi.

Ceza yargılamasının son soruşturma evresinde, uyuşmazlığın temeli mahkûmiyet, aklanma (beraat) ve sorumsuzluk kararı gibi son kararlarla çözülür. İsnat edilen eylemi sanığın işlemediği ya da böyle bir olayın hiç gerçekleşmemiş olduğu kanıtlanmışsa; eylemin sanık tarafından işlenip işlenmediği kuşkuluysa ve her türlü soruşturmanın yapılmış olmasına karşın bu kuşku, sağlam kanıtlara dayandırılarak ortadan kaldırılamamışsa; eylemin işlendiği kanıtlanmış da olsa bu eylem suç öğelerinden birinin eksikliği nedeniyle yasanın öngördüğü suç tiplerinden hiç birine uymuyorsa, mahkeme aklanma karan vermek zorundadır.

Bu sayılan hallerden ilk ikisinde maddi sorun, üçüncüsünde de hukuki sorun yönünden aklanma söz konusudur. Suç tipinin belirlenmesi için hem eylemin işlendiği, hem de karann verildiği tarihteki yasalara bakmak gerekir; suç olmaktan çıkmakla suç olmamak yargılamada bir tutulur. Aklanma kararlarında, suçun sanık tarafından işlendiğine ilişkin iddianın sabit olmaması durumu önemli rol oynar. Bulunabilen kanıtların bütünü, sanığın mahkûm edilmesi için gerekli koşullann bulunduğu konusunda yargıca yeterli bir kanı vermiyorsa yargıç aklanma kararı verir; sanığın aklanması için, bu konudaki koşulların gerçekleşmesi gerekmez. Tersine, yargıcın mahkûmiyet için gerekli koşulların bulunmadığı kanısına varması, sanıkla ilgili aklanma karan vermesi bakımından yeterlidir. Bu nedenle sanığın savunmasının sabit olması, aklanma için gerekli değildir. Aslında suçsuzluğun kanıtlanması, her olumsuz olaydaki gibi, (suç anında başka yerde olduğunu kanıtlama hali dışında), olası da değildir. Aklanma için sanığın suçsuzluğunu kanıtlamasının gerekmemesi yolundaki ilkenin bir ayrıcası, sanık aleyhine kabul edilmiş bir yasal karinenin (* ) bulunmasıdır. Bu durumda sanığın aklanabilmek için bu karineyi çürütmesi, yani savunmanın sabit olması gerekir. Mahkeme aklanma karannın gerekçesinde, sanığa dayandınlan eylemin kanıtlanmış olmamasından mı, yoksa kanıtlanmış olmasına karşın mahkûmiyeti gerektirmemesinden mi aklanmaya karar verildiğini göstermek zorundadır.