YATKINLIK a.
1. Bir şeye yatkın olan kimsenin niteliği.
2. Bir şeyi yinelemekten doğan alışkanlık, ustalık; meleke.
—Fels. Aristoteles'te, sürekli olmayan nitelik. Hegel'de, bir gerçekliğin özgül niteliği. (Bk. ansikl. böl.)
—Mant. Mantıksal deneycilik terminolojisinde, nesnenin doğrudan doğruya göz- lemlenebilen bir niteliğini değil de, uygun koşullar içinde, olay ya da davranış olarak gösterdiği düzenliliği belirten bir terim için kullanılır. (Örneğin, çözünürlük, içgüdü yatkınlık belirten terimlerdir.) [Bk. ansikl. böl.]
—Manyet. Manyetik yatkınlık, manyetik alanda çarpımı mıknatıslanmaya eşit olan skaler ya da tansörel büyüklük. (Eşanl. MANYETİK MIKNATISLANIRLIK.)
—Psikan. Somatik yatkınlık, bir organın ya da bir işlevin, bir dönme histerisine ya da bir somatizasyona kolayca dayanak olabilmesi.
—Ruhbil. Davranışları bakımından incelenen bireyler arasındaki farklılık boyutu. (Bk. ansikl. böl.) || Birincil zihinsel yatkınlıklar, bir test bataryası üzerinde yapılan etken çözümlemesi sonucunda elde edilen ve basit yapı ölçütüne dayanan etkenler. (L. L. Thurstone'a göre, zihin testleri arasında karşılıklı ilişkilerin anlaşılmasını sağlayan az sayıda birincil zihinsel yatkınlık vardır. Thurstone, soyutladığı bazı etkenler [sözsel, sayısal, mekânsal, belleksel, algısal etkenler, usavurma ve akışkanlık etkenleri], üzerinde birçok inceleme ve araştırma yaptı ve elde ettiği sonuçlara dayanarak bir birincil zihinsel yatkınlıklar testi ortaya koydu.)
—ANSİKL Fels. Aristoteles, yatkınlığı, durumla karşıtlaştırarak şöyle der: “Sıcaklık, soğukluk, hastalık, sağlık vb. gibi kolayca hareket edebilen ve çarçabuk değişebilen niteliklere yatkınlık (diathesis) diyorum” (Kategoriler, 8). Hegel'de yatkınlık (Beschaffenheit), herhangi bir gerçekliğin, çevresindeki diğer şeylerle ilişkisinden edindiği niteliği belirtir. "Şöyle ya da böyle bir yatkınlığı olan bir şey, kendinde şey olarak düşünülemez, ancak bir dış etkiye, bir dış ilişkiye bağlı bir şey olarak düşünülebilir. (...) Yatkınlığın bağlı olduğu dış ilişki ve başka bir şey tarafından belirlenmiş olmak, olumsal bir şey olarak görünür, çünkü bir başka şey olarak, bir dış şey olarak ortaya çıkar. Ama, bu bir şey, bu dış şey'e bağımlı bir şeydir, bir yatkınlığı olan bir şeydir" (Wissenschaft der Logik [Mantık bilimi], "Varlık" (1812 bas], 1,2).
—Mant. Yatkınlık kavramları, belirtik bir biçimde tanımlanamazlar. Bir an için aşağıda gösterildiği gibi belirtik bir biçimde tanımlanabildikleri™ varsayalım. Çözünebilir (x) — S (x) — Çözünür (x) Tanım ("çözünebilir demek, tanım gereği: x suya konursa, x çözünür demektir), içeriklerin doğruluk çizelgesi uyarınca, ancak S (x) yanlış ise, S (x) — çözünür (x) doğrudur; buysa, hiçbir zaman suya konulmamış bütün nesneler çözünürdür anlamına gelir. Bu nedenle Carnap 1935'ten sonra yatkınlık kavramlarının hiçbir zaman tanımlanamayacağı, yalnızca indirgenebileceği sonucuna vardı.
—Ruhbil. "Yatkınlık" terimi, günümüzde özellikle etken çözümlemesi yoluyla belirlenen ve aralarında karşılıklı bağlılık olduğu saptanan birçok testin ortak çeşitlenme kaynaklarını temsil eden boyutlan adlandırmakta kullanılmaktadır. Örneğin, belli bir sözsel malzemeyle yapılan çeşitli testler sonucunda deneklerin tabi tutulduğu sınıflandırmaların benzer yanını gösteren bir varsayımsal değişkeni, bir etkeni, belirtmek için sözsel yatkınlık terimi kullanılır.
"Yatkınlık" terimi, doğuştan gelen bir karakteri belirtmek için de kullanılabilir. H. Piöron, bu terimi şöyle tanımlıyordu (1951): "Yetenekten önce gelen yatkınlık, onun yapısal dayanağıdır; yetenek yatkınlığın doğal gelişimine, eğitime ve bazen de çalışmaya bağlıdır; ancak yetenek doğrudan doğruya değerlendirilebilir, çünkü yatkınlık gizli bir şeydir" H. Piâron, yete neği "bir işi başarıyla yapabilme bir mesleği başanyla İcra edebilme gücü" olarak tanımlar. Bu da, aşağı yukan sözcüğün şu üçüncü tanımına uygun düşer: "bir kimsenin, uygun bir eğitim görmek koşuluyla, belli bir uzmanlık düzeyine erişebilme ya da bazı görevleri yerine getirebilme konusunda sahip olduğu güç". Bu anlamda yatkınlık, şimdiye ait somut bir niteliktir ve buna dayanarak bir kimsenin ileride başanlı olacağı sonucu çıkanlabilir. Pedagoji alanında E. Claparöde, yatkınlığı, "eğitim eşitliği" içinde bireysel verimin düzeyi darak tanımlıyordu. Demek ki, bu anlamda yatkınlık, bireyin edinmiş olduğu ve belirli bir durumda başarılı olmasına imkân sağlayan ayırtedid bir eğilimdir. Fakat, bu eğilimin, bu bireysel yeteneğin doğuştan geldiği, genetik mirasta yazılı bulunduğu ve İrişinin buna uymaktan başka bir şey yapamayacağı da ileri sürülebilir (R. Debray-Ritzen). Genellikle yatkınlıkların keşfini amaçlaması nedeniyle, bir anlayıştan her şeyden örn» okul ve meslek yönlendirme çalışmalaıında yararlanılmak istendi. Başka bazı yazarlara ve bu arada üucien Söve'e göreyse (Mandsme et thöorie de la personnaktö [Maorçılık ve kişilik kuramı]), kişilik, diyalektik bir alış veriş İçinde, toplumsal ilişkiler ve çevre ile sıkı bir bağlılık gösterir; ve bu diyalektik alışveriş sırasında gerek gereksinimler, gerekse yatkınlıklar evrim geçirir, dönüşüme uğrar ve hatta durumlara bağlı olarak varlık kazanır.
Öte yandan, genetiğin karmaşıklığı, yaratımcı, değişmez bir kişilik ve yatkınlık anlayışını savunmaya hiç de elverişli değildir. Bunlann da çevre ve toplumsal yaşamın yapılarıyla sıkı bir bağlılık içinde olduğunu belirtmek gerekir. Şimdi, eğer yatkınlıklar daha doğuşta bir takım "ölçülebilir” yetenekler halinde donmuş ve kalıplaşmış şeyler değilse, biyolojik alınyazısının dar sınırları içinde yer alan ve aynı zamanda hem doğuştan gelen yatkınlıklar arasında farklar olduğunu savunan ideolojiyi, hem de toplumsal eşitsizlikleri kabul eden bir belirlenimciliğe oranla sürekli eğitim ve öğretim ağırlık taşıyor demektir. Bu kuramsal sorun, yatkınlık konusunda çok dikkatli davranılması gerektiğini gösterir.
1. Bir şeye yatkın olan kimsenin niteliği.
Sponsorlu Bağlantılar
—Fels. Aristoteles'te, sürekli olmayan nitelik. Hegel'de, bir gerçekliğin özgül niteliği. (Bk. ansikl. böl.)
—Mant. Mantıksal deneycilik terminolojisinde, nesnenin doğrudan doğruya göz- lemlenebilen bir niteliğini değil de, uygun koşullar içinde, olay ya da davranış olarak gösterdiği düzenliliği belirten bir terim için kullanılır. (Örneğin, çözünürlük, içgüdü yatkınlık belirten terimlerdir.) [Bk. ansikl. böl.]
—Manyet. Manyetik yatkınlık, manyetik alanda çarpımı mıknatıslanmaya eşit olan skaler ya da tansörel büyüklük. (Eşanl. MANYETİK MIKNATISLANIRLIK.)
—Psikan. Somatik yatkınlık, bir organın ya da bir işlevin, bir dönme histerisine ya da bir somatizasyona kolayca dayanak olabilmesi.
—Ruhbil. Davranışları bakımından incelenen bireyler arasındaki farklılık boyutu. (Bk. ansikl. böl.) || Birincil zihinsel yatkınlıklar, bir test bataryası üzerinde yapılan etken çözümlemesi sonucunda elde edilen ve basit yapı ölçütüne dayanan etkenler. (L. L. Thurstone'a göre, zihin testleri arasında karşılıklı ilişkilerin anlaşılmasını sağlayan az sayıda birincil zihinsel yatkınlık vardır. Thurstone, soyutladığı bazı etkenler [sözsel, sayısal, mekânsal, belleksel, algısal etkenler, usavurma ve akışkanlık etkenleri], üzerinde birçok inceleme ve araştırma yaptı ve elde ettiği sonuçlara dayanarak bir birincil zihinsel yatkınlıklar testi ortaya koydu.)
—ANSİKL Fels. Aristoteles, yatkınlığı, durumla karşıtlaştırarak şöyle der: “Sıcaklık, soğukluk, hastalık, sağlık vb. gibi kolayca hareket edebilen ve çarçabuk değişebilen niteliklere yatkınlık (diathesis) diyorum” (Kategoriler, 8). Hegel'de yatkınlık (Beschaffenheit), herhangi bir gerçekliğin, çevresindeki diğer şeylerle ilişkisinden edindiği niteliği belirtir. "Şöyle ya da böyle bir yatkınlığı olan bir şey, kendinde şey olarak düşünülemez, ancak bir dış etkiye, bir dış ilişkiye bağlı bir şey olarak düşünülebilir. (...) Yatkınlığın bağlı olduğu dış ilişki ve başka bir şey tarafından belirlenmiş olmak, olumsal bir şey olarak görünür, çünkü bir başka şey olarak, bir dış şey olarak ortaya çıkar. Ama, bu bir şey, bu dış şey'e bağımlı bir şeydir, bir yatkınlığı olan bir şeydir" (Wissenschaft der Logik [Mantık bilimi], "Varlık" (1812 bas], 1,2).
—Mant. Yatkınlık kavramları, belirtik bir biçimde tanımlanamazlar. Bir an için aşağıda gösterildiği gibi belirtik bir biçimde tanımlanabildikleri™ varsayalım. Çözünebilir (x) — S (x) — Çözünür (x) Tanım ("çözünebilir demek, tanım gereği: x suya konursa, x çözünür demektir), içeriklerin doğruluk çizelgesi uyarınca, ancak S (x) yanlış ise, S (x) — çözünür (x) doğrudur; buysa, hiçbir zaman suya konulmamış bütün nesneler çözünürdür anlamına gelir. Bu nedenle Carnap 1935'ten sonra yatkınlık kavramlarının hiçbir zaman tanımlanamayacağı, yalnızca indirgenebileceği sonucuna vardı.
—Ruhbil. "Yatkınlık" terimi, günümüzde özellikle etken çözümlemesi yoluyla belirlenen ve aralarında karşılıklı bağlılık olduğu saptanan birçok testin ortak çeşitlenme kaynaklarını temsil eden boyutlan adlandırmakta kullanılmaktadır. Örneğin, belli bir sözsel malzemeyle yapılan çeşitli testler sonucunda deneklerin tabi tutulduğu sınıflandırmaların benzer yanını gösteren bir varsayımsal değişkeni, bir etkeni, belirtmek için sözsel yatkınlık terimi kullanılır.
"Yatkınlık" terimi, doğuştan gelen bir karakteri belirtmek için de kullanılabilir. H. Piöron, bu terimi şöyle tanımlıyordu (1951): "Yetenekten önce gelen yatkınlık, onun yapısal dayanağıdır; yetenek yatkınlığın doğal gelişimine, eğitime ve bazen de çalışmaya bağlıdır; ancak yetenek doğrudan doğruya değerlendirilebilir, çünkü yatkınlık gizli bir şeydir" H. Piâron, yete neği "bir işi başarıyla yapabilme bir mesleği başanyla İcra edebilme gücü" olarak tanımlar. Bu da, aşağı yukan sözcüğün şu üçüncü tanımına uygun düşer: "bir kimsenin, uygun bir eğitim görmek koşuluyla, belli bir uzmanlık düzeyine erişebilme ya da bazı görevleri yerine getirebilme konusunda sahip olduğu güç". Bu anlamda yatkınlık, şimdiye ait somut bir niteliktir ve buna dayanarak bir kimsenin ileride başanlı olacağı sonucu çıkanlabilir. Pedagoji alanında E. Claparöde, yatkınlığı, "eğitim eşitliği" içinde bireysel verimin düzeyi darak tanımlıyordu. Demek ki, bu anlamda yatkınlık, bireyin edinmiş olduğu ve belirli bir durumda başarılı olmasına imkân sağlayan ayırtedid bir eğilimdir. Fakat, bu eğilimin, bu bireysel yeteneğin doğuştan geldiği, genetik mirasta yazılı bulunduğu ve İrişinin buna uymaktan başka bir şey yapamayacağı da ileri sürülebilir (R. Debray-Ritzen). Genellikle yatkınlıkların keşfini amaçlaması nedeniyle, bir anlayıştan her şeyden örn» okul ve meslek yönlendirme çalışmalaıında yararlanılmak istendi. Başka bazı yazarlara ve bu arada üucien Söve'e göreyse (Mandsme et thöorie de la personnaktö [Maorçılık ve kişilik kuramı]), kişilik, diyalektik bir alış veriş İçinde, toplumsal ilişkiler ve çevre ile sıkı bir bağlılık gösterir; ve bu diyalektik alışveriş sırasında gerek gereksinimler, gerekse yatkınlıklar evrim geçirir, dönüşüme uğrar ve hatta durumlara bağlı olarak varlık kazanır.
Öte yandan, genetiğin karmaşıklığı, yaratımcı, değişmez bir kişilik ve yatkınlık anlayışını savunmaya hiç de elverişli değildir. Bunlann da çevre ve toplumsal yaşamın yapılarıyla sıkı bir bağlılık içinde olduğunu belirtmek gerekir. Şimdi, eğer yatkınlıklar daha doğuşta bir takım "ölçülebilir” yetenekler halinde donmuş ve kalıplaşmış şeyler değilse, biyolojik alınyazısının dar sınırları içinde yer alan ve aynı zamanda hem doğuştan gelen yatkınlıklar arasında farklar olduğunu savunan ideolojiyi, hem de toplumsal eşitsizlikleri kabul eden bir belirlenimciliğe oranla sürekli eğitim ve öğretim ağırlık taşıyor demektir. Bu kuramsal sorun, yatkınlık konusunda çok dikkatli davranılması gerektiğini gösterir.
Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 20 Mart 2016 21:18
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.