SAPIKLIK a.
1. Zekâ ve hayalgücünü kullanarak kasten kötülük yapma eğilimi. (Bk. ansikl. böl. Psikan.)
2. Sapık bir etkiyle, belirtilmiş niyetlere ters düşen ve ga nellikle zararlı sonuçları olan şeyin ayırta dici özelliği.
—Psikan. ve Psik. Dürtüleri, karşı cinsten ve denk yaşta bir eş ile cinsel ilişkide bulunma dışında doyuma ulaşan bireyin cinsel davranışı. (Bk. ansikl. böl.)
—ANSİKL F’sikan. "Sapıklık" terimi ahlaksal bir yargı içerir ve "sapık" terimi kişinin iradesinden ve vicdanından bağımsız olgulara uygulanamaz.
Sapıklık zaman zaman ve yalnızca belirli bir girişime ilişkin olabilir ya da bazı varlıklar üzerinde kutuplaşır; her zaman ve mutlaka patolojik olmayabilir. Nitekim, normal sayılan bireylerin, herhangi birtutkunun etkisinde sapıklık yaptıkları görülebilir. Patolojik olarak tanımlanan yapısal sapıklık, ahlakdışılık, duygusuzluk, utanmazlık, tepkisellik, gaddarlık ve uyumsuzlukla belirginleşir.
—Psikan. ve Psik. Sapıklıklar, eskiden, yalnızca ahlaksal ve dinsel görüş açısından ele alınırdı. XIX. yy.'da, psikiyatrların cinayet davalarında bilirkişilik yapması yoluyla, sapıklıklar marazi bir olay niteliği kazandı. P Pinel 1802'de, hezeyansız bir delilik saptayarak manevi delilik sorununu ortaya attı. Esquirol, içgüdüsel monomanileri tanımladı. XIX. yy. boyunca Krafft -Ebing ve Havelock Ellis, biyolojik öneğilim bakımından titizlikle betimledikleri çok sayıda olgu saptadılar. E. Duprâ'de (1912), içgüdüsel sapıklıkları betimlemede aynı yolu izledi. Üreme içgüdüsü (cinsel sapıklık), topluluk içgüdüsü (toplum karşıtı davranışlar) ya da korunma içgüdüsü (intihar, hasislik, müsriflik, koleksiyonculuk) bozukluklarını bir arada ele aldığı için, sapıklığı çok geniş bir kategori olarak ortaya koydu. Duprâ'ye göre bu gruba belirli bir birlik veren, toplumsal ve ahlaksal etkinliğin bozulmasıydı. Sapıklıkların toplumsal yükümlülüklerin ve kuralların reddedilmesi ile birlikte ortaya çıktığını söyleyen H. Ey de , ahlaksal etkenlerin önemini belirtmişti. Psikanalizle birlikte, sapıklıkların incelenmesi, cinsel değişikliklerle olan ilişkileri üzerinde yoğunlaştı ve günümüzde, sapıklık kavramı, cinsel sapıklıklarla sınırlandırıldı. Gerçekten de, "sapıklık" adı altında, fetişizm, röntgencilik, teşhircilik, sado- mazoşizm, eşcinsellik, ölüsevicilik, çocuk- sevicilik, hayvansevicilik, yaşlısevicilik vb. anlaşılmaktadır. Dolayısıyla sapıklığın tanımı, cinsel normalliğin ne olduğuna dayanmaktadır. Bu da, taşıdığı doğal erek dolayısıyla haklı çıkarılan, farklı cinsler arası cinsel birleşmedir. Ne var ki, psikanalizin gün ışığına çıkardığı görüş, yani cinsel içgüdü diye bir şey olmadığı görüşü, bu tanımı çürütmektedir.
Bununla birlikte 1905’te S. Freud, çocuk cinselliğinin gelişmesi kuramını ortaya koyduğunda, genetik görüş açısından, bireyi karşı cinsten bir cinsellik nesnesi seçmeye götüren üremsel bir evrenin, Oidipus kompleksinin çözülmesinden sonra gerçekleştiği ileri sürülüyor gibiydi. Buna göre, çeşitli erojen bölgelere ve onlara özgü nesnelere denk düşen parçasal dürtüler, çocuğa, "çok şekilli bir sapıklık eğilimi” yüklüyordu ve üremselliğin öncelik kazanarak cinselliği birleştirmediği ölçüde çocuk, bir çokşekilli sapıktı. Yine aynı bakımdan, libidonun çakılması ile, daha önceki evrelerden herhangi birine her dönüş, bir sapıklık olarak betimleniyordu. Bu durum, fetişistlerde görülen, hadım edilmenin yadsınması gibi tek başına bir marazi belirli olarak görülüyor ya da daha önemli bir nevrozlu yapıyla ilinti içine giriyordu: histeriklerde oburluk ya da iştahsızlık ya da saplantılı hastalarda sadomazoşist bileşim gibi. Yine psikanalize göre, sapıklık, cinsel dürtüyü özel bir nesne (çocuk, hayvan, eşya) seçimiyle doyuma ulaştırdığı zaman, nevroza karşıt olarak, bastıran diye bir şey sözkonusu olmuyordu.
1. Zekâ ve hayalgücünü kullanarak kasten kötülük yapma eğilimi. (Bk. ansikl. böl. Psikan.)
Sponsorlu Bağlantılar
—Psikan. ve Psik. Dürtüleri, karşı cinsten ve denk yaşta bir eş ile cinsel ilişkide bulunma dışında doyuma ulaşan bireyin cinsel davranışı. (Bk. ansikl. böl.)
—ANSİKL F’sikan. "Sapıklık" terimi ahlaksal bir yargı içerir ve "sapık" terimi kişinin iradesinden ve vicdanından bağımsız olgulara uygulanamaz.
Sapıklık zaman zaman ve yalnızca belirli bir girişime ilişkin olabilir ya da bazı varlıklar üzerinde kutuplaşır; her zaman ve mutlaka patolojik olmayabilir. Nitekim, normal sayılan bireylerin, herhangi birtutkunun etkisinde sapıklık yaptıkları görülebilir. Patolojik olarak tanımlanan yapısal sapıklık, ahlakdışılık, duygusuzluk, utanmazlık, tepkisellik, gaddarlık ve uyumsuzlukla belirginleşir.
—Psikan. ve Psik. Sapıklıklar, eskiden, yalnızca ahlaksal ve dinsel görüş açısından ele alınırdı. XIX. yy.'da, psikiyatrların cinayet davalarında bilirkişilik yapması yoluyla, sapıklıklar marazi bir olay niteliği kazandı. P Pinel 1802'de, hezeyansız bir delilik saptayarak manevi delilik sorununu ortaya attı. Esquirol, içgüdüsel monomanileri tanımladı. XIX. yy. boyunca Krafft -Ebing ve Havelock Ellis, biyolojik öneğilim bakımından titizlikle betimledikleri çok sayıda olgu saptadılar. E. Duprâ'de (1912), içgüdüsel sapıklıkları betimlemede aynı yolu izledi. Üreme içgüdüsü (cinsel sapıklık), topluluk içgüdüsü (toplum karşıtı davranışlar) ya da korunma içgüdüsü (intihar, hasislik, müsriflik, koleksiyonculuk) bozukluklarını bir arada ele aldığı için, sapıklığı çok geniş bir kategori olarak ortaya koydu. Duprâ'ye göre bu gruba belirli bir birlik veren, toplumsal ve ahlaksal etkinliğin bozulmasıydı. Sapıklıkların toplumsal yükümlülüklerin ve kuralların reddedilmesi ile birlikte ortaya çıktığını söyleyen H. Ey de , ahlaksal etkenlerin önemini belirtmişti. Psikanalizle birlikte, sapıklıkların incelenmesi, cinsel değişikliklerle olan ilişkileri üzerinde yoğunlaştı ve günümüzde, sapıklık kavramı, cinsel sapıklıklarla sınırlandırıldı. Gerçekten de, "sapıklık" adı altında, fetişizm, röntgencilik, teşhircilik, sado- mazoşizm, eşcinsellik, ölüsevicilik, çocuk- sevicilik, hayvansevicilik, yaşlısevicilik vb. anlaşılmaktadır. Dolayısıyla sapıklığın tanımı, cinsel normalliğin ne olduğuna dayanmaktadır. Bu da, taşıdığı doğal erek dolayısıyla haklı çıkarılan, farklı cinsler arası cinsel birleşmedir. Ne var ki, psikanalizin gün ışığına çıkardığı görüş, yani cinsel içgüdü diye bir şey olmadığı görüşü, bu tanımı çürütmektedir.
Bununla birlikte 1905’te S. Freud, çocuk cinselliğinin gelişmesi kuramını ortaya koyduğunda, genetik görüş açısından, bireyi karşı cinsten bir cinsellik nesnesi seçmeye götüren üremsel bir evrenin, Oidipus kompleksinin çözülmesinden sonra gerçekleştiği ileri sürülüyor gibiydi. Buna göre, çeşitli erojen bölgelere ve onlara özgü nesnelere denk düşen parçasal dürtüler, çocuğa, "çok şekilli bir sapıklık eğilimi” yüklüyordu ve üremselliğin öncelik kazanarak cinselliği birleştirmediği ölçüde çocuk, bir çokşekilli sapıktı. Yine aynı bakımdan, libidonun çakılması ile, daha önceki evrelerden herhangi birine her dönüş, bir sapıklık olarak betimleniyordu. Bu durum, fetişistlerde görülen, hadım edilmenin yadsınması gibi tek başına bir marazi belirli olarak görülüyor ya da daha önemli bir nevrozlu yapıyla ilinti içine giriyordu: histeriklerde oburluk ya da iştahsızlık ya da saplantılı hastalarda sadomazoşist bileşim gibi. Yine psikanalize göre, sapıklık, cinsel dürtüyü özel bir nesne (çocuk, hayvan, eşya) seçimiyle doyuma ulaştırdığı zaman, nevroza karşıt olarak, bastıran diye bir şey sözkonusu olmuyordu.
Kaynak: Büyük Larousse
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.