ÖDEMEK g. f.
1. (Bir kimseye) bir şey ödemek, borçlu olunan şeyin karşılığını o kimseye vermek; tediye etmek: Bir alacaklıya borçlannı ödemek. Kira parasını ödemek. Tahsildarın su parasını ödemek.
2. Bir kimseye para, ücret ödemek, çalışmasının, emeğinin karşılığı olarak haket- tiği parayı ona vermek: işçilerin, memurların aylıklarını ödemek. Çalıştığınız her saat için size para ödenir.
3. Bir kimseye belli bir miktar para ödemek, satın alınan bir mal karşılığında o miktarda parayı ona vermek: Araba için on milyon ödedik. Ev için ne kadar ödediniz?
4. Bir şeyi ödemek, zarar verilen bir şeyin aynısını ya da değeri kadar para vererek zararı karşılamak; tazmin etmek: Kırdığı vazoyu ödemek zorunda kaldı. Kırılan camların parasını kim ödeyecek?
5. Bir şeyi bir şeyiyle ödemek, o şeyi büyük bir çaba, büyük bir özveriyle kazanmak: Bu büyük zaferi kanımızla ödedik.
6. Bir hatayı, bir yanlışı ödemek, cezasını çekmek: Bu ihmalkârlığın cezasını çok pahalıya ödeyeceksin. Tedbirsizliğinin cezasını hayatıyla ödedi.
7. Bir masrafı ödemek, bir girişimden söz ederken, yatırılan para
yı çıkarmak: Dükkân, masrafını iki yılda ödedi.
8. Hesabı ödemek, yapılan masrafı karşılamak: Hesabı kim ödeyecek?
9. Cepten, cebinden ödemek - CER
—Tic. Bir borcu ortadan kaldırmak, bir borç hesabını kapatmak.
♦ ödeşmek işt. f.
1. Bir kimseyle ödeşmek, (bildirleriyle) ödeşmek, karşılıklı olarak birbirlerine alacak verecek bırakmamak, birbirlerine borçlu olmamak; kendisine yapılan olumlu ya da olumsuz bir davranışa aynı biçimde karşılık vermek: Hesabı ben vereyim, seninle sonra ödeşiriz. Hayatımı kurtarmıştı, şimdi ödeşmiş olduk. Yaptığı kötülüğü unutmadım, bir gün ödeşeceğiz.
2. Ödeş gödeş olmak, kimi yörelerde “ödeşmek” yerine kullanılır.
♦ ödenmek edilg. f. Ödemek eylemine konu olmak.
—işi. ikt. Ödenmemiş sermaye, ticari ortaklıklarda ortakların koymayı taahhüt ettikleri sermayenin henüz ödenmemiş bölümü. || Ödenmiş sermaye, bir ortaklık sözleşmesinde yatırılması kararlaştırılan sermayenin fiilen ödenmiş bölümü.
♦ ödetmek ettirg. f.
1. Bir şeyi (somut) [bir kimseye] ödetmek, bir hesabı, bir borcu, bir parayı (bir başkasının) ödemesini sağlamak; ödemek eylemini yaptırmak: Dün gece lokantada hesabı ona ödettik.
2. Bir şeyi (soyut) bir kimseye ödetmek, bir zararı onun karşılamasını, ödemesini sağlamak: Yaptıklannın hesabını ona ödeteceğiz.
1. (Bir kimseye) bir şey ödemek, borçlu olunan şeyin karşılığını o kimseye vermek; tediye etmek: Bir alacaklıya borçlannı ödemek. Kira parasını ödemek. Tahsildarın su parasını ödemek.
Sponsorlu Bağlantılar
3. Bir kimseye belli bir miktar para ödemek, satın alınan bir mal karşılığında o miktarda parayı ona vermek: Araba için on milyon ödedik. Ev için ne kadar ödediniz?
4. Bir şeyi ödemek, zarar verilen bir şeyin aynısını ya da değeri kadar para vererek zararı karşılamak; tazmin etmek: Kırdığı vazoyu ödemek zorunda kaldı. Kırılan camların parasını kim ödeyecek?
5. Bir şeyi bir şeyiyle ödemek, o şeyi büyük bir çaba, büyük bir özveriyle kazanmak: Bu büyük zaferi kanımızla ödedik.
6. Bir hatayı, bir yanlışı ödemek, cezasını çekmek: Bu ihmalkârlığın cezasını çok pahalıya ödeyeceksin. Tedbirsizliğinin cezasını hayatıyla ödedi.
7. Bir masrafı ödemek, bir girişimden söz ederken, yatırılan para
yı çıkarmak: Dükkân, masrafını iki yılda ödedi.
8. Hesabı ödemek, yapılan masrafı karşılamak: Hesabı kim ödeyecek?
9. Cepten, cebinden ödemek - CER
—Tic. Bir borcu ortadan kaldırmak, bir borç hesabını kapatmak.
♦ ödeşmek işt. f.
1. Bir kimseyle ödeşmek, (bildirleriyle) ödeşmek, karşılıklı olarak birbirlerine alacak verecek bırakmamak, birbirlerine borçlu olmamak; kendisine yapılan olumlu ya da olumsuz bir davranışa aynı biçimde karşılık vermek: Hesabı ben vereyim, seninle sonra ödeşiriz. Hayatımı kurtarmıştı, şimdi ödeşmiş olduk. Yaptığı kötülüğü unutmadım, bir gün ödeşeceğiz.
2. Ödeş gödeş olmak, kimi yörelerde “ödeşmek” yerine kullanılır.
♦ ödenmek edilg. f. Ödemek eylemine konu olmak.
—işi. ikt. Ödenmemiş sermaye, ticari ortaklıklarda ortakların koymayı taahhüt ettikleri sermayenin henüz ödenmemiş bölümü. || Ödenmiş sermaye, bir ortaklık sözleşmesinde yatırılması kararlaştırılan sermayenin fiilen ödenmiş bölümü.
♦ ödetmek ettirg. f.
1. Bir şeyi (somut) [bir kimseye] ödetmek, bir hesabı, bir borcu, bir parayı (bir başkasının) ödemesini sağlamak; ödemek eylemini yaptırmak: Dün gece lokantada hesabı ona ödettik.
2. Bir şeyi (soyut) bir kimseye ödetmek, bir zararı onun karşılamasını, ödemesini sağlamak: Yaptıklannın hesabını ona ödeteceğiz.
Kaynak: Büyük Larousse
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.