KAPLAMAK g.f.
1. Bir yeri, bir şeyi kaplamak, o alan üzerine yayılmak, o alanı örtmek, sarmak; orada bol miktarda yayılmış, serpiştirilmiş olmak: Kalın bir kar örtüsü her tarafı kaplamıştı. Gökyüzünü kara bulutlar kapladı. Bahçeyi yaban otları kapladı. Kâğıtlar masanın üstünü kaplıyordu. Bölgeyi çam ormanları kaplar.
2. Bir kimsenin bedenini (bir bölümünü) kaplamak, bir kimsenin bedenine çok miktarda yayılmak: Bütün vücudunu sivilceler kapladı.
3. Bir şeyi (bir şeyle) kaplamak, onun üzerine bir top, koruyucu bir madde geçirmek, onu bir kabın, kılıfın vb. içine yerleştirmek, koymak: Defter kaplamak. Okul kitaplarını yaldızlı kâğıtla kaplamak. Yorgan kaplamak.
4. Bir şeyi (bir şeyle) kaplamak, bir yeri, bir şeyi kaplamak, bir şeyi onun üzerine gizlenmesini, güzel görünmesini ya da korunmasını sağlayacak biçimde yerleştirmek, koymak; onunla döşenmiş olmak: Koridoru boylu boyunca değerli bir halıyla kaplamak. Duvarı afişlerle kaplamak. Odayı güzel bir halı kaplıyordu.
5. Bir alanı kaplamak, bir olgudan söz ederken, o alanı bütünüyle içine almak, orayı etkisi altına almak: Kenti yoğun bir sis tabakası kaplamıştı. Meydanı bir anda öfkeli haykırışlar kapladı. Ortalığı karanlık kapladı. Bütün salonu derin bir sessizlik kapladı.
6. Bir yeri kaplamak, bir şeyin içeriğinden söz ederken, boş alanı doldurmak: Haber, gazetelerin birinci sayfasını kaplıyordu.
7. Bir şeyi (ölçü) kaplamak, bir yer sözkonusuysa, o büyüklükte bir yüzölçümüne sahip olmak: Bu bahçe on hektarlık bir alanı kaplıyor.
8. Bir kimseyi, içini kaplamak, bir duygunun, bir düşüncenin etkisinde kalmak, o duyguyla dolmak: Yüzünü bir hüzün kaplamıştı, içini büyük bir sevinç kapladı.
9. Bir şeyi, bir yeri kaplamak, bir kaplama malzemesini korumak, süslemek vb. amacıyla çeşitli yöntemler kullanarak ona yapıştırmak: Sunta üzerine ceviz kaplamak.
10. Bir metali bir başka metalle kaplamak, değersiz bir metali daha ince ve değerli bir metal tabakayla örtmek: Bakır bir yüzüğü altınla kaplamak.
11. Bir yeri (soyut) kaplamak, bir kimsenin ya da şeyin herhangi bir özelliği, niteliği orada bilinir olmak: Rezaletleri dört bir yanı kaplamıştı.
—Bayınd. Bir agreganın bütün yüzeyi üzerinde, kesintisiz bir bitüm ya da katran tabakası oluşturmak.
—Ciltç. Bir kitabı koruyucu bir gömlek içine yerleştirmek.
—Çiçekç. Çim kaplamak, bir alana topraklı çim dilimleri yerleştirerek tokmakla pekiştirmek.
—Diş. cerr. Kuron kaplamak, bir dişin üzerine kuron yerleştirmek.
—Eczc. Bir ilacı kaplamak, ilacın üstüne kaplama geçirmek.
—İnce marangl. Bir yüzey üzerine kaplama yapıştırmak.
—Kürkç. Bir kürkün yıpranmaya karşı direncini artırmak ve daha tok durmasını sağlamak için, zayıf bölümlerini dikişle ya da termokolaj yöntemiyle astarlamak.
—Marangl. Doğal ve estetik görünümlerini tamamlamak için mobilya yapımında kullanılan yonga levha, odun lifi levha, kontratabla, kontrplak gibi gereçleri kaplamayla örtmek.
—Mutf. ve Pastac. Tuzlu ya da tatlı bir yiyeceği, tat vermesi ve güzel görünmesi için akışkan (sos, krema) ya da yarı akışkan bir maddeyle (jöle, şekerleme) sıvamak.
—Urganc. Halat kolları arasındaki boşluk- arı doldurmak için bu halatı fazla kalın olmayan iplik katlarıyla sarmak.
♦ kaplanmak edilg. f. Kaplamak eylemine konu olmak.
—Bayınd. Kaplanmış zemin, bileşenleri (ince çakıl ya da kaba kum) bir bağlayıcı ile (katran ya da çimento) birleştirilmiş zemin.
♦ kaplatmak ettirg. f. Bir şeyi, bir yeri (bir şeyle) kaplatmak, bir yere, bir şeye (bir şey) kaplatmak, onun, oranın bir şeyle kaplanmasını sağlatmak: Mutfağı seramikle kaplatmak. Yüzüğünü altınla kaplatmak. Duvarlara kâğıt kaplatmak.
1. Bir yeri, bir şeyi kaplamak, o alan üzerine yayılmak, o alanı örtmek, sarmak; orada bol miktarda yayılmış, serpiştirilmiş olmak: Kalın bir kar örtüsü her tarafı kaplamıştı. Gökyüzünü kara bulutlar kapladı. Bahçeyi yaban otları kapladı. Kâğıtlar masanın üstünü kaplıyordu. Bölgeyi çam ormanları kaplar.
Sponsorlu Bağlantılar
3. Bir şeyi (bir şeyle) kaplamak, onun üzerine bir top, koruyucu bir madde geçirmek, onu bir kabın, kılıfın vb. içine yerleştirmek, koymak: Defter kaplamak. Okul kitaplarını yaldızlı kâğıtla kaplamak. Yorgan kaplamak.
4. Bir şeyi (bir şeyle) kaplamak, bir yeri, bir şeyi kaplamak, bir şeyi onun üzerine gizlenmesini, güzel görünmesini ya da korunmasını sağlayacak biçimde yerleştirmek, koymak; onunla döşenmiş olmak: Koridoru boylu boyunca değerli bir halıyla kaplamak. Duvarı afişlerle kaplamak. Odayı güzel bir halı kaplıyordu.
5. Bir alanı kaplamak, bir olgudan söz ederken, o alanı bütünüyle içine almak, orayı etkisi altına almak: Kenti yoğun bir sis tabakası kaplamıştı. Meydanı bir anda öfkeli haykırışlar kapladı. Ortalığı karanlık kapladı. Bütün salonu derin bir sessizlik kapladı.
6. Bir yeri kaplamak, bir şeyin içeriğinden söz ederken, boş alanı doldurmak: Haber, gazetelerin birinci sayfasını kaplıyordu.
7. Bir şeyi (ölçü) kaplamak, bir yer sözkonusuysa, o büyüklükte bir yüzölçümüne sahip olmak: Bu bahçe on hektarlık bir alanı kaplıyor.
8. Bir kimseyi, içini kaplamak, bir duygunun, bir düşüncenin etkisinde kalmak, o duyguyla dolmak: Yüzünü bir hüzün kaplamıştı, içini büyük bir sevinç kapladı.
9. Bir şeyi, bir yeri kaplamak, bir kaplama malzemesini korumak, süslemek vb. amacıyla çeşitli yöntemler kullanarak ona yapıştırmak: Sunta üzerine ceviz kaplamak.
10. Bir metali bir başka metalle kaplamak, değersiz bir metali daha ince ve değerli bir metal tabakayla örtmek: Bakır bir yüzüğü altınla kaplamak.
11. Bir yeri (soyut) kaplamak, bir kimsenin ya da şeyin herhangi bir özelliği, niteliği orada bilinir olmak: Rezaletleri dört bir yanı kaplamıştı.
—Bayınd. Bir agreganın bütün yüzeyi üzerinde, kesintisiz bir bitüm ya da katran tabakası oluşturmak.
—Ciltç. Bir kitabı koruyucu bir gömlek içine yerleştirmek.
—Çiçekç. Çim kaplamak, bir alana topraklı çim dilimleri yerleştirerek tokmakla pekiştirmek.
—Diş. cerr. Kuron kaplamak, bir dişin üzerine kuron yerleştirmek.
—Eczc. Bir ilacı kaplamak, ilacın üstüne kaplama geçirmek.
—İnce marangl. Bir yüzey üzerine kaplama yapıştırmak.
—Kürkç. Bir kürkün yıpranmaya karşı direncini artırmak ve daha tok durmasını sağlamak için, zayıf bölümlerini dikişle ya da termokolaj yöntemiyle astarlamak.
—Marangl. Doğal ve estetik görünümlerini tamamlamak için mobilya yapımında kullanılan yonga levha, odun lifi levha, kontratabla, kontrplak gibi gereçleri kaplamayla örtmek.
—Mutf. ve Pastac. Tuzlu ya da tatlı bir yiyeceği, tat vermesi ve güzel görünmesi için akışkan (sos, krema) ya da yarı akışkan bir maddeyle (jöle, şekerleme) sıvamak.
—Urganc. Halat kolları arasındaki boşluk- arı doldurmak için bu halatı fazla kalın olmayan iplik katlarıyla sarmak.
♦ kaplanmak edilg. f. Kaplamak eylemine konu olmak.
—Bayınd. Kaplanmış zemin, bileşenleri (ince çakıl ya da kaba kum) bir bağlayıcı ile (katran ya da çimento) birleştirilmiş zemin.
♦ kaplatmak ettirg. f. Bir şeyi, bir yeri (bir şeyle) kaplatmak, bir yere, bir şeye (bir şey) kaplatmak, onun, oranın bir şeyle kaplanmasını sağlatmak: Mutfağı seramikle kaplatmak. Yüzüğünü altınla kaplatmak. Duvarlara kâğıt kaplatmak.
Kaynak: Büyük Larousse
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
SİLENTİUM EST AURUM