KARA sıf.
1. Rengi siyah olan şey için kullanılır: Kara gözler. Kara saçlar
2. Aynı türden bir başka şeye oranla daha koyu bir şey için kullanılır; siyah: Kara üzüm. Kara gözlük.
3. Teni esmer kimse için kullanılır: Kara kız. Kara oğlan.
4. Karamsar, uğursuz: Kara düşünceler. Bize durumla ilgili çok kara bir tablo çizdi.
5. Çok kötü, sıkıntılı: Kara günler geçirmek. Kara talih, kader, baht.
6. Kara ağızlı, şuna buna kara çalmayı, iftira etmeyi alışkanlık durumuna getirmiş kimseler için kullanılır: O kara ağızlının dediklerine inanmayın. || Kara bahtlı, kısmetsiz, talihsiz. || Kara bela, içinden çıkılması güç, büyük sıkıntı ve güçlük; esmer kimse için şaka yollu söylenir. || Kara cahil, hiçbir şey bilmeyen, pek çok cahil. || Kara cehennem, güler yüzlü olmayan, asık suratlı, esmer kimseler için kullanılır. || Kara cümle, dört işleme halk arasında verilen ad. || Kara cümlesi yok, en kolay hesapları bile yapamayan kimseler için söylenir. || Kara damaklı, inatçı, aksi, huysuz. || Kara gün, acılı, üzüntülü, kötü olayların geçtiği zaman: Dost (iyi dost) kara günde belli olur (atasözü). || Kara gün dostu, uğranılan bir yıkım ya da düşkünlük günlerinde ilgisini ve desteğini artırarak sürdüren kimse. || Kara günlere kalmak, bir yıkıma uğramak, kötü bir duruma düşmek. || Kara haber, büyük üzüntülere yol açan ölüm ya da yıkım haberi. |[ Kara kaplı kitap, tanık olarak başvurulan din ya da yasa kitabı için şaka yollu söylenir || Kara kara düşünmek, karamsar ve kötümser bir ruh durumu içinde bir soruna hiçbir çözüm yolu bulamayarak düşünmek: Üst üste gelen bu kötü olaylar karşısında ilgililer kara kara düşünüyorlar. || (Aralarından) kara kedi geçmek - ARA-LARİNA KARA KEDİ GİRMEK. || Kara kuru, zayıf, esmer kimseler için söylenir: Kara kuru bir kız önce ayran getirdi konuklara. || Kara kuvvet, bağnazlık derecesine varan din bağlılığının oluşturduğu gerici ve tehlikeli baskı gücü. || Kara liste, şu ya da bu nedenle kimilerince zararlı diye saptanan, cezalandırılmaları düşünülen kişilerin listesi: Seçimlerden önce üçümüzü de kara listeye almışlar. || Kara maşa, ufak tefek, esmer, zayıf kız ya da kadın için kullanılır. || Kara mizah, salt güldürmeyi değil, yergiyi, özellikle de düşündürmeyi amaçlayan mizah türü. || Kara oğlan, esmer genç, çingene || Kara para, yasadışı yollarla kazanılmış para. || Kara sarı, sarıya çalan siyah: Adamın kara sarı suratında bir gülümseme belirdi. || Kara yağız, karaya yakın, koyu esmer || Kara yüz, yüz kızartıcı, utanılacak bir durum: Ben bu kara yüzle onların yanına çıkamam.
—Antropol. Kara büyü — BÜYÜ.
—Ask. tar. Kara sandık, OsmanlI impara- torluğu'nda ölen yeniçerilerin terekelerinin (muhallefat) satılması ya da vakıf yoluyla ortaya bağışlanan paralann konulduğu ve işletildiği sandık. (Bk. ansikl. böl.)
—Astrofiz. Kara delik -DELİK.
—Ed. Kara roman, XIX. yy. ingilteresi’nde gotik akımdan kaynaklanan ve ürkütücü haydutluk serüvenlerine, hayaletlere vb. yer veren edebiyat türü; polisiye roman kurgusundan yararlanarak, bir suçun işlenişini toplumsal gerçekliğe bağlı kalarak anlatan roman türü.
—Etnogr. Kara çadır -ÇADIR.
—Fişekç. Kara barut - BARUT.
—Fiz. Kara cisim, aldığı bütün ışımayı soğuran ve değişmez sıcaklıkta tutulan sistem. (Eşanl. SİYAH CİSİM.) [Bk. ansikl. böl.]
—Müz. Kara düzen, türk halk müziğinde, bağlama düzenlerinden biri. (SAZ DÜZENİ de denir.) [Bk. ansikl. böl.]
—Nalbantl. Kara nal, ALATURKA" NAL'm eşanlamlısı.
—Nöroanat. Kara madde, LOCUS NİGER’ in eşanlamlısı.
—Nümism. Kara kuruş, OsmanlI sınırları içinde kullanılan alman (taler) ve İspanyol (real) gümüş sikkeleri.
—Pedol. Kara topraklar - ÇERNOZYOM.
—Tüt. Kara tütün, doğal olgunlaşmadan sonra sonuna kadar mayalandırılan ve bir kavurma işleminden geçirilen tütün.
—Zootekn. Kara hindi, ayakları daha koyu olmak üzere tüyleri tamamen siyah olan hindi ırkı. || Kara tavşan, küçük boyda evcil tavşan ırkı.
♦ a.
1. Siyah.
2. Onur, namus lekesi; utanç izi: Alnımıza kara sürdü, onu affedemem.
3. (Bir kimseye) kara çalmak, sürmek, bir kimseye iftira etmek, suç yüklemek: Böyle kara çalmakla onu yıpratacağını sanıyorsan aldanıyorsun. || Karalar giymek, bağlamak, yasta olmak, bir acısı olmak; çok üzülmek: O kızı alacak olan karalar bağlasın. || Karası elinde, başkalarına hiç düşünmeden kolayca iftira eden ve bundan haz duyan iftiracı kimse için kullanılır.
—Bitki patol. Buğday karası, Cladosporium herbarum mantarının neden olduğu az zararlı hastalık.
—Folk. Kara bağlamak, gelenekselliğini koruyan yörelerde yas ve keder belirtisi olarak, başına kara yazma ya da alın çatkısı bağlamak. (Bk. ansikl. böl.)
—ANSİKL. Ask. tar. Vakıf ya da muhallefat yoluyla elde edilen paralar ocak bey- tülmalcısı tarafından sandığa teslim edilir, odabaşı ya da oda mütevellisi tarafından işletilirdi. Sandığın işletilmesinden bunlar sorumlu olmakla birlikte, sandık tüm oda mensuplarının kontrolünde bulunur, odabaşının herhangi bir suiistimaline meydan verilmezdi. Ortaya vakfedilen paraların işletilmesinden elde edilen gelir, yiyeceğin pahalı olduğu ve yeniçerilerin paralarının yeterli olmadığı zamanlarda orta ihtiyacı için kullanılırdı. Ölen yeniçerilerin paralan ölenin yetişkin çocuğu varsa ona teslim edilirdi. Ölenin çocuğu yetişkin yaşta değilse işletilir ve çocuk ye
tişkin yaşa gelince kendisine teslim edilirdi.
Yeniçeri ağasının, kul kethüdasının, muhzır ağanın bazı masrafları da kara sandık gelirlerinden karşılanırdı.
—Etnogr. "Kara" sözcüğü, belli bir rengi ifade etmenin yanı sıra, türkçenin çeşitli dönemlerinde değişik anlamlarda kullanılmıştır.
Bunların başlıcaları şöyledir:.
1. Kötü, fena, alçak;
2. aşağılık, aşağı tabakadan;
3. halk tabakası, avam;
4. kıyı;
5. toprak, yeryüzü;
6. ayıp, leke;
7. korkunç;
8. uğursuz, bahtsız. Bunlardan başka, Çinlilerde de olduğu gibi, batı yönünü ifade eder. Özel adların başında korkusuzluğu, gözü pekliği anlatır. Göktürk yazıtlarında "halk, cahil halk yığını" anlamında kara kamag bodun, uygurca metinlerde de kara bodun biçimi görülür. Divanü lügat it-türkte kara muy (kara bela), kara orun (kara mezar), kara ot (baldıran, zehirli ot) biçiminde kullanımlara da rastlanır. Dede Korkut’ta Kara Arştan Melik, Kara Budak, Kara Çoban, Kara Güne Oğlu gibi adlarda “yiğit, kahraman" anlamı verir. Kara Tekûr, Kara Tekur Melik gibi adlarda ise "zalim" anlamında kullanılmıştır. "Cariye, odalık, halayık, kadın hizmetçi, para karşılığı satın alınmış kadın" anlamlarına gelen karabaş ya da karavaş sözcüğünde ise aşağı tabakadan olmayı belirtir. Kara il, kara kan, kara kaygu, kara şiven vb. sözlerde üzüntüyü, acıyı vurgular. Kara kılıç, kara kuş, kara kaplan vb. kullanımlarda ise yırtıcılığı, kan dökücülüğü anlatır.
_ Altay mitolojisinde baş tanrı olan Bay Ülgen'in yedi oğlundan birinin adı "büyük han" anlamında Kara Han'dır. Türk kağanlanndan K.'de oturana da Kara Han denirdi ve bu san hanların başı olduğunu belirtirdi.
—Fiz. Kara cisim. Uygulamada bir kara cisim gerçekleştirmek için, değişmez sıcaklıkta tutulan ve çok küçük bir delik taşıyan ışık geçirmez kapalı bir kutu yapılır; dışardan gelerek delikten kutuya giren ışık demeti, kutudan çıkamaz; dolayısıyla ışıma tümüyle soğurulur. Kara cismin yayımladığı enerji yoğunluğu, onun T mutlak sıcaklığına bağlı ve T4 ile orantılıdır (Stefan* yasası).'500 °C’tan düşük sıcaklıklarda, kara cismin yayımladığı enerji, yalnızca görünmeyen kızılaltı ışınımlarından oluşur. Dolayısıyla sistem kara görülür. ( ISILIŞIMA.)
—Folk. Kara renk, Anadolu’nun gelenekselliğini koruyan birçok yöresinde bugün de keder belirtisidir. Bir yakınını yitiren, hastası ya da herhangi bir nedenle üzüntüsü olan kadınlar, başlarına kara yazma ya da çatkı bağlar, giyimlerinde koyu ve kapalı renkleri yeğlerler. Dulların ve yaşlıların da kara renk yazma ya da çatkı bağlaması birçok yörede gelenektendir.
—Mit. Türk mitolojisinde kara rengin önemli bir yeri vardı. Sibirya'daki masallarda kendi soylarından olmayan, başka kabileden gelen çocuklara Kara adı verilirdi. Soylu ve meşru olmayan hanlara da Kara Han deniyordu. Oğuz destanı’nda Oğuz'un babasının adı da Kara Han'dı.
—Müz. Kara düzende alt ve orta tel, ana düzendeki gibi, yani la ve re olarak akort- lanır. Üst tel ise, orta telin dörtlüsü olan sol sesine çekilir.
KARA a. (ar. jcarra).
1. Coğ. ve Yerbil. Yerkabuğunun su küre üzerinde kalan kesimi.
2. Kara yolculuğu, kara taşıtlarıyla yapılan yolculuk. || Kara yolu - KARAYOLU. || Karada ölüm yok, “bundan böyle senin için hiçbir sıkıntı, hiçbir tehlike sözkonusu olamaz" anlamında söylenir: Bir de o işe başladın mı, artık sana karada ölüm yok demektir. || Karadan, kara yoluyla. || Karaya ayak basmak, bir deniz taşıtından ya da deniz, göl vb'den karaya çıkmak. || Karaya düşmek, deniz içindeki bir şey sözkonusuysa, akıntı ya da dalgaların etkisiyle kıyıya atılmak. || Karaya oturmak, bir deniz taşıtı sözkonusuysa, denizin sığ bir yerine saplanarak hareket edemez duruma düşmek. || Karaya vurmak, denizin içinde bulunan bir şey sözkonusuysa, dalgalarla sürüklenerek ya da başka etkenlerle karaya gelmek.
—Ask. Kara-hava işbirliği, ortak bir hedefin ele geçirilebilmesi için, kara ve hava kuvvetleri birliklerinin savaş yeteneklerini ve çabalarını bir komuta altında birleştirmeleri. || Karadan karaya füze, kara hedeflerine yerden fırlatılan füze. || Karadan karaya nükleer topçu, nükleer top mermile- riyle kara hedeflerine atış yapan topçu. || Karadan karaya topçu, klasik top mermileriyle kara hedeflerine atış yapan topçu.
—Coğ. Kara iklimi ya da kıta iklimi, karaların deniz etkilerinden uzak kesimlerinde görülen günlük ve mevsimlik sıcaklık farklarının fazla, yağışların daha çok yaz mevsiminde düştüğü, mutlak ve bağıl nemin düşük, bulutluluğun genellikle az olduğu iklim tipi. (Karasal ya da kıtasal iklim de denir) [Bk. ansikl. böl.] || Kara meltemi, geceleri daha çok soğuyan karadan, daha ılık denize doğru esen periyodik rüzgâr.
(ıKara yeli de denir.)
—Denize Karaya gitmek, bir gemiden söz ederken, demir tarama, rotadan sapma ya da dümen kilitlenmesi sonucu sığ sulara sokularak karaya oturmak. || Karaya vermek, herhangi bir tehlike durumunda, gemiyi kurtarmak için sığ sulara sokularak karaya oturtmak.
—ikt. tar. Kara resmi, OsmanlI imparator- luğu'nda yarı hükümlülerden alınan bir tür vergi. (Bk. ansikl. böl.)
—Yerbil. Kara fasiyesi, akarsular, buzullar ve rüzgârların karalar üzerinde vadilerde, ovalarda, çukurlarda, göllerde ve bataklıklarda çökerttikleri birikintilerin tümü. (Bu fasiyesin başlıca türlerini akarsu, buzul, göl, lagün, rüzgâr çökelleri ile bazı kimyasal çökeller [traverten, gayzerit gibi] oluşturur.)
♦ ünl. Denize. Kara!, karayı gören gözcünün bağırışı.
—ANSİKL. Coğ. Kara iklimi ile karşıtı olan okyanus iklimi arasındaki en büyük ayrılık, sıcaklık rejiminde kendini gösterir. Bu nedenle, bir iklimin ne ölçüde karasal olduğunu (karasallık derecesini) belirlemek için istasyonların mevsimlik sıcaklıklarına dayanan çeşitli formüller geliştirilmiştir. Bunlardan birine göre, en şiddetli karasal iklim örneği olarak Sibirya'da Verhoyansk alınır; buradaki yıllık sıcaklık farkı 100 sayılır ve sözkonusu istasyonun karasallık derecesi bunun yüzdesi olarak belirlenir. Örneğin Göztepe’nin (İstanbul) iklimi % 32, Edirne'nin iklimi % 50 oranında karasaldır.
—Deniz huk. Karaya oturma. Geminin batmak ya da zaptedilmek tehlikesinden korunması için bilerek karaya oturtulması halinde, karaya oturma ve yeniden yüzdürmeden doğan zararlar ve yüzdürme giderleri müşterek avarya sayılır (Türk Tic. k. md. 1186).
—ikt. tar. Kara resmi, genellikle kötü duruma düşen yükümlülerden alınırdı. Bu vergi kapsamına üç tür vergi yükümlüsü girmekteydi:
1.besledikleri hayvanları ölen ya da hayvanlarının sayısı yirmi dördün altına düşen yörüklere "kara" denir ve bu durumdakilerden yılda ancak 12 akçe âdeti ağnam alınırdı;
2. bir çift genişliğinde toprağı olan köylünün ölümü durumunda toprağı iki oğlu arasında bölünür, evli olanından bennak”, bekâr olanından- sa kara resmi alınırdı;
3 bennak ödemekle yükümlü köylü, kuraklık, sel, çekirge baskını gibi doğal bir afet dolayısıyla ürün alamayacak duruma düşerse, kara resmi öderdi. Kara resmi, Tanzimat'tan sonra kaldırıldı.
1. Rengi siyah olan şey için kullanılır: Kara gözler. Kara saçlar
Sponsorlu Bağlantılar
3. Teni esmer kimse için kullanılır: Kara kız. Kara oğlan.
4. Karamsar, uğursuz: Kara düşünceler. Bize durumla ilgili çok kara bir tablo çizdi.
5. Çok kötü, sıkıntılı: Kara günler geçirmek. Kara talih, kader, baht.
6. Kara ağızlı, şuna buna kara çalmayı, iftira etmeyi alışkanlık durumuna getirmiş kimseler için kullanılır: O kara ağızlının dediklerine inanmayın. || Kara bahtlı, kısmetsiz, talihsiz. || Kara bela, içinden çıkılması güç, büyük sıkıntı ve güçlük; esmer kimse için şaka yollu söylenir. || Kara cahil, hiçbir şey bilmeyen, pek çok cahil. || Kara cehennem, güler yüzlü olmayan, asık suratlı, esmer kimseler için kullanılır. || Kara cümle, dört işleme halk arasında verilen ad. || Kara cümlesi yok, en kolay hesapları bile yapamayan kimseler için söylenir. || Kara damaklı, inatçı, aksi, huysuz. || Kara gün, acılı, üzüntülü, kötü olayların geçtiği zaman: Dost (iyi dost) kara günde belli olur (atasözü). || Kara gün dostu, uğranılan bir yıkım ya da düşkünlük günlerinde ilgisini ve desteğini artırarak sürdüren kimse. || Kara günlere kalmak, bir yıkıma uğramak, kötü bir duruma düşmek. || Kara haber, büyük üzüntülere yol açan ölüm ya da yıkım haberi. |[ Kara kaplı kitap, tanık olarak başvurulan din ya da yasa kitabı için şaka yollu söylenir || Kara kara düşünmek, karamsar ve kötümser bir ruh durumu içinde bir soruna hiçbir çözüm yolu bulamayarak düşünmek: Üst üste gelen bu kötü olaylar karşısında ilgililer kara kara düşünüyorlar. || (Aralarından) kara kedi geçmek - ARA-LARİNA KARA KEDİ GİRMEK. || Kara kuru, zayıf, esmer kimseler için söylenir: Kara kuru bir kız önce ayran getirdi konuklara. || Kara kuvvet, bağnazlık derecesine varan din bağlılığının oluşturduğu gerici ve tehlikeli baskı gücü. || Kara liste, şu ya da bu nedenle kimilerince zararlı diye saptanan, cezalandırılmaları düşünülen kişilerin listesi: Seçimlerden önce üçümüzü de kara listeye almışlar. || Kara maşa, ufak tefek, esmer, zayıf kız ya da kadın için kullanılır. || Kara mizah, salt güldürmeyi değil, yergiyi, özellikle de düşündürmeyi amaçlayan mizah türü. || Kara oğlan, esmer genç, çingene || Kara para, yasadışı yollarla kazanılmış para. || Kara sarı, sarıya çalan siyah: Adamın kara sarı suratında bir gülümseme belirdi. || Kara yağız, karaya yakın, koyu esmer || Kara yüz, yüz kızartıcı, utanılacak bir durum: Ben bu kara yüzle onların yanına çıkamam.
—Antropol. Kara büyü — BÜYÜ.
—Ask. tar. Kara sandık, OsmanlI impara- torluğu'nda ölen yeniçerilerin terekelerinin (muhallefat) satılması ya da vakıf yoluyla ortaya bağışlanan paralann konulduğu ve işletildiği sandık. (Bk. ansikl. böl.)
—Astrofiz. Kara delik -DELİK.
—Ed. Kara roman, XIX. yy. ingilteresi’nde gotik akımdan kaynaklanan ve ürkütücü haydutluk serüvenlerine, hayaletlere vb. yer veren edebiyat türü; polisiye roman kurgusundan yararlanarak, bir suçun işlenişini toplumsal gerçekliğe bağlı kalarak anlatan roman türü.
—Etnogr. Kara çadır -ÇADIR.
—Fişekç. Kara barut - BARUT.
—Fiz. Kara cisim, aldığı bütün ışımayı soğuran ve değişmez sıcaklıkta tutulan sistem. (Eşanl. SİYAH CİSİM.) [Bk. ansikl. böl.]
—Müz. Kara düzen, türk halk müziğinde, bağlama düzenlerinden biri. (SAZ DÜZENİ de denir.) [Bk. ansikl. böl.]
—Nalbantl. Kara nal, ALATURKA" NAL'm eşanlamlısı.
—Nöroanat. Kara madde, LOCUS NİGER’ in eşanlamlısı.
—Nümism. Kara kuruş, OsmanlI sınırları içinde kullanılan alman (taler) ve İspanyol (real) gümüş sikkeleri.
—Pedol. Kara topraklar - ÇERNOZYOM.
—Tüt. Kara tütün, doğal olgunlaşmadan sonra sonuna kadar mayalandırılan ve bir kavurma işleminden geçirilen tütün.
—Zootekn. Kara hindi, ayakları daha koyu olmak üzere tüyleri tamamen siyah olan hindi ırkı. || Kara tavşan, küçük boyda evcil tavşan ırkı.
♦ a.
1. Siyah.
2. Onur, namus lekesi; utanç izi: Alnımıza kara sürdü, onu affedemem.
3. (Bir kimseye) kara çalmak, sürmek, bir kimseye iftira etmek, suç yüklemek: Böyle kara çalmakla onu yıpratacağını sanıyorsan aldanıyorsun. || Karalar giymek, bağlamak, yasta olmak, bir acısı olmak; çok üzülmek: O kızı alacak olan karalar bağlasın. || Karası elinde, başkalarına hiç düşünmeden kolayca iftira eden ve bundan haz duyan iftiracı kimse için kullanılır.
—Bitki patol. Buğday karası, Cladosporium herbarum mantarının neden olduğu az zararlı hastalık.
—Folk. Kara bağlamak, gelenekselliğini koruyan yörelerde yas ve keder belirtisi olarak, başına kara yazma ya da alın çatkısı bağlamak. (Bk. ansikl. böl.)
—ANSİKL. Ask. tar. Vakıf ya da muhallefat yoluyla elde edilen paralar ocak bey- tülmalcısı tarafından sandığa teslim edilir, odabaşı ya da oda mütevellisi tarafından işletilirdi. Sandığın işletilmesinden bunlar sorumlu olmakla birlikte, sandık tüm oda mensuplarının kontrolünde bulunur, odabaşının herhangi bir suiistimaline meydan verilmezdi. Ortaya vakfedilen paraların işletilmesinden elde edilen gelir, yiyeceğin pahalı olduğu ve yeniçerilerin paralarının yeterli olmadığı zamanlarda orta ihtiyacı için kullanılırdı. Ölen yeniçerilerin paralan ölenin yetişkin çocuğu varsa ona teslim edilirdi. Ölenin çocuğu yetişkin yaşta değilse işletilir ve çocuk ye
tişkin yaşa gelince kendisine teslim edilirdi.
Yeniçeri ağasının, kul kethüdasının, muhzır ağanın bazı masrafları da kara sandık gelirlerinden karşılanırdı.
—Etnogr. "Kara" sözcüğü, belli bir rengi ifade etmenin yanı sıra, türkçenin çeşitli dönemlerinde değişik anlamlarda kullanılmıştır.
Bunların başlıcaları şöyledir:.
1. Kötü, fena, alçak;
2. aşağılık, aşağı tabakadan;
3. halk tabakası, avam;
4. kıyı;
5. toprak, yeryüzü;
6. ayıp, leke;
7. korkunç;
8. uğursuz, bahtsız. Bunlardan başka, Çinlilerde de olduğu gibi, batı yönünü ifade eder. Özel adların başında korkusuzluğu, gözü pekliği anlatır. Göktürk yazıtlarında "halk, cahil halk yığını" anlamında kara kamag bodun, uygurca metinlerde de kara bodun biçimi görülür. Divanü lügat it-türkte kara muy (kara bela), kara orun (kara mezar), kara ot (baldıran, zehirli ot) biçiminde kullanımlara da rastlanır. Dede Korkut’ta Kara Arştan Melik, Kara Budak, Kara Çoban, Kara Güne Oğlu gibi adlarda “yiğit, kahraman" anlamı verir. Kara Tekûr, Kara Tekur Melik gibi adlarda ise "zalim" anlamında kullanılmıştır. "Cariye, odalık, halayık, kadın hizmetçi, para karşılığı satın alınmış kadın" anlamlarına gelen karabaş ya da karavaş sözcüğünde ise aşağı tabakadan olmayı belirtir. Kara il, kara kan, kara kaygu, kara şiven vb. sözlerde üzüntüyü, acıyı vurgular. Kara kılıç, kara kuş, kara kaplan vb. kullanımlarda ise yırtıcılığı, kan dökücülüğü anlatır.
_ Altay mitolojisinde baş tanrı olan Bay Ülgen'in yedi oğlundan birinin adı "büyük han" anlamında Kara Han'dır. Türk kağanlanndan K.'de oturana da Kara Han denirdi ve bu san hanların başı olduğunu belirtirdi.
—Fiz. Kara cisim. Uygulamada bir kara cisim gerçekleştirmek için, değişmez sıcaklıkta tutulan ve çok küçük bir delik taşıyan ışık geçirmez kapalı bir kutu yapılır; dışardan gelerek delikten kutuya giren ışık demeti, kutudan çıkamaz; dolayısıyla ışıma tümüyle soğurulur. Kara cismin yayımladığı enerji yoğunluğu, onun T mutlak sıcaklığına bağlı ve T4 ile orantılıdır (Stefan* yasası).'500 °C’tan düşük sıcaklıklarda, kara cismin yayımladığı enerji, yalnızca görünmeyen kızılaltı ışınımlarından oluşur. Dolayısıyla sistem kara görülür. ( ISILIŞIMA.)
—Folk. Kara renk, Anadolu’nun gelenekselliğini koruyan birçok yöresinde bugün de keder belirtisidir. Bir yakınını yitiren, hastası ya da herhangi bir nedenle üzüntüsü olan kadınlar, başlarına kara yazma ya da çatkı bağlar, giyimlerinde koyu ve kapalı renkleri yeğlerler. Dulların ve yaşlıların da kara renk yazma ya da çatkı bağlaması birçok yörede gelenektendir.
—Mit. Türk mitolojisinde kara rengin önemli bir yeri vardı. Sibirya'daki masallarda kendi soylarından olmayan, başka kabileden gelen çocuklara Kara adı verilirdi. Soylu ve meşru olmayan hanlara da Kara Han deniyordu. Oğuz destanı’nda Oğuz'un babasının adı da Kara Han'dı.
—Müz. Kara düzende alt ve orta tel, ana düzendeki gibi, yani la ve re olarak akort- lanır. Üst tel ise, orta telin dörtlüsü olan sol sesine çekilir.
KARA a. (ar. jcarra).
1. Coğ. ve Yerbil. Yerkabuğunun su küre üzerinde kalan kesimi.
2. Kara yolculuğu, kara taşıtlarıyla yapılan yolculuk. || Kara yolu - KARAYOLU. || Karada ölüm yok, “bundan böyle senin için hiçbir sıkıntı, hiçbir tehlike sözkonusu olamaz" anlamında söylenir: Bir de o işe başladın mı, artık sana karada ölüm yok demektir. || Karadan, kara yoluyla. || Karaya ayak basmak, bir deniz taşıtından ya da deniz, göl vb'den karaya çıkmak. || Karaya düşmek, deniz içindeki bir şey sözkonusuysa, akıntı ya da dalgaların etkisiyle kıyıya atılmak. || Karaya oturmak, bir deniz taşıtı sözkonusuysa, denizin sığ bir yerine saplanarak hareket edemez duruma düşmek. || Karaya vurmak, denizin içinde bulunan bir şey sözkonusuysa, dalgalarla sürüklenerek ya da başka etkenlerle karaya gelmek.
—Ask. Kara-hava işbirliği, ortak bir hedefin ele geçirilebilmesi için, kara ve hava kuvvetleri birliklerinin savaş yeteneklerini ve çabalarını bir komuta altında birleştirmeleri. || Karadan karaya füze, kara hedeflerine yerden fırlatılan füze. || Karadan karaya nükleer topçu, nükleer top mermile- riyle kara hedeflerine atış yapan topçu. || Karadan karaya topçu, klasik top mermileriyle kara hedeflerine atış yapan topçu.
—Coğ. Kara iklimi ya da kıta iklimi, karaların deniz etkilerinden uzak kesimlerinde görülen günlük ve mevsimlik sıcaklık farklarının fazla, yağışların daha çok yaz mevsiminde düştüğü, mutlak ve bağıl nemin düşük, bulutluluğun genellikle az olduğu iklim tipi. (Karasal ya da kıtasal iklim de denir) [Bk. ansikl. böl.] || Kara meltemi, geceleri daha çok soğuyan karadan, daha ılık denize doğru esen periyodik rüzgâr.
(ıKara yeli de denir.)
—Denize Karaya gitmek, bir gemiden söz ederken, demir tarama, rotadan sapma ya da dümen kilitlenmesi sonucu sığ sulara sokularak karaya oturmak. || Karaya vermek, herhangi bir tehlike durumunda, gemiyi kurtarmak için sığ sulara sokularak karaya oturtmak.
—ikt. tar. Kara resmi, OsmanlI imparator- luğu'nda yarı hükümlülerden alınan bir tür vergi. (Bk. ansikl. böl.)
—Yerbil. Kara fasiyesi, akarsular, buzullar ve rüzgârların karalar üzerinde vadilerde, ovalarda, çukurlarda, göllerde ve bataklıklarda çökerttikleri birikintilerin tümü. (Bu fasiyesin başlıca türlerini akarsu, buzul, göl, lagün, rüzgâr çökelleri ile bazı kimyasal çökeller [traverten, gayzerit gibi] oluşturur.)
♦ ünl. Denize. Kara!, karayı gören gözcünün bağırışı.
—ANSİKL. Coğ. Kara iklimi ile karşıtı olan okyanus iklimi arasındaki en büyük ayrılık, sıcaklık rejiminde kendini gösterir. Bu nedenle, bir iklimin ne ölçüde karasal olduğunu (karasallık derecesini) belirlemek için istasyonların mevsimlik sıcaklıklarına dayanan çeşitli formüller geliştirilmiştir. Bunlardan birine göre, en şiddetli karasal iklim örneği olarak Sibirya'da Verhoyansk alınır; buradaki yıllık sıcaklık farkı 100 sayılır ve sözkonusu istasyonun karasallık derecesi bunun yüzdesi olarak belirlenir. Örneğin Göztepe’nin (İstanbul) iklimi % 32, Edirne'nin iklimi % 50 oranında karasaldır.
—Deniz huk. Karaya oturma. Geminin batmak ya da zaptedilmek tehlikesinden korunması için bilerek karaya oturtulması halinde, karaya oturma ve yeniden yüzdürmeden doğan zararlar ve yüzdürme giderleri müşterek avarya sayılır (Türk Tic. k. md. 1186).
—ikt. tar. Kara resmi, genellikle kötü duruma düşen yükümlülerden alınırdı. Bu vergi kapsamına üç tür vergi yükümlüsü girmekteydi:
1.besledikleri hayvanları ölen ya da hayvanlarının sayısı yirmi dördün altına düşen yörüklere "kara" denir ve bu durumdakilerden yılda ancak 12 akçe âdeti ağnam alınırdı;
2. bir çift genişliğinde toprağı olan köylünün ölümü durumunda toprağı iki oğlu arasında bölünür, evli olanından bennak”, bekâr olanından- sa kara resmi alınırdı;
3 bennak ödemekle yükümlü köylü, kuraklık, sel, çekirge baskını gibi doğal bir afet dolayısıyla ürün alamayacak duruma düşerse, kara resmi öderdi. Kara resmi, Tanzimat'tan sonra kaldırıldı.
Kaynak: Büyük Larousse
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
SİLENTİUM EST AURUM