Arama

Uçmak Nedir?

Güncelleme: 11 Temmuz 2015 Gösterim: 10.358 Cevap: 2
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
8 Mart 2009       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
* (kuş, kanatlıböcek vb. için) Hareketli kanatlarıyardımıyla havada düşmeden durmak, havada yol almak.
* (uçak vb. için) Özel mekanizma ile yerden yükselmek, havada yol almak.
Sponsorlu Bağlantılar
* Gaz veya buhar durumuna geçmek.
* Solarak yok olmak.
* Aşırılmak.
* Rüzgâr veya başka bir itici güçle yerinden ayrılıp uzağa gitmek.
* Yüksek yerden düşmek veya yuvarlanmak.
* Çok sevinmek.
* Yok olmak, ortadan kaybolmak.
* Belirmek.
* Patlayıcımadde ile parçalanmak.
* Uçar gibi dalgalanmak.
* Çok hızlıgitmek.
* Hava yolu ile gitmek.
* (dinî inanışa göre) Ruh ölümden sonra göğe yükselmek.
* Keyif verici veya uyuşturucu madde aldıktan sonra hayal âlemine dalıp gitmek.
uçmak
* Cennet.

*
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
31 Aralık 2009       Mesaj #2
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
uçmak ( I) -ar

Sponsorlu Bağlantılar
(nsz)

1 . Kuş, kanatlı böcek vb. hareketli kanatları yardımıyla havada düşmeden durmak, havada yol almak:
"Biraz havalanıp bir başka kayaya kadar uçtu."- S. F. Abasıyanık.
2 .
Uçak vb. araçlar özel mekanizma ile yerden yükselmek, havada yol almak.
3 .
Sıvı, gaz veya buhar durumuna geçmek.
4 .
Rengi solmak:
"Rengi birdenbire uçtu."- P. Safa.
5 .
Rüzgâr veya başka bir itici güçle yerinden ayrılıp uzağa gitmek:
"Bu gece tahta perde uçmuş."- .
6 .
Yüksek yerden düşmek veya yuvarlanmak.
7 .
Belirmek:
"Sakalı yeni çıkmış, yüzünde çocukça ifadeler uçuyordu."- S. F. Abasıyanık.
8 .
Patlayıcı madde ile parçalanmak.
9 .
Uçar gibi dalgalanmak:
"Elleri trençkotunun cebinde, gözlerini karşı kıyıya dikmiş, saçları savrulurcasına geriye uçuyor."- A. İlhan. 10 . Çok hızlı gitmek:
"Hele bir asfalta çıkalım görürsünüz bey, derdi. Uçar bu bizim külüstür."- R. N. Güntekin.
11 . Hava yolu ile gitmek:
"Yarın İstanbul'a uçuyorum."- .
12 .
mecaz Yok olmak, ortadan kaybolmak:
"Bütün kararları uçmuştu. Yüzünde iradesiz hatlar belirdi."- S. F. Abasıyanık.
13 .
mecaz Çok sevinmek.
14 .
mecaz Gerçek hayattan uzaklaşıp düşlere dalmak.
15 .
argo Keyif verici veya uyuşturucu madde aldıktan sonra kendinden geçmek.
16 .
şaka yollu Aşırılmak:
"Bizim kitaplar uçmuş."- .
17 .
din b. (***) Dinî inanışa göre ruh ölümden sonra göğe yükselmek.

Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
uçan kuşa borcu olmak
uçan kuştan medet ummak
uçup gitmek
Birleşik Sözler
uçan daire
uçan kale

uçan kefal

uçan top

uçuç böceği

uçtuuçtu

uçmak (II) -ğı

isim, eskimiş, din b. (***) Soğdca uştma¬
Cennet.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
11 Temmuz 2015       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM
UÇMAK gçz. f.
1. Kuşlardan, kimi böceklerden söz ederken, kanatları yardımıyla, insanlardan söz ederken birtakım araçlar ya da özel aygıtlardan yararlanarak havalanmak, havada durmak, havada hareket etmek, yer değiştirmek: Kuşlar uçar. Peter Pan ve Supermen, uçmayı başaran iki kahraman. İnsanın uçabileceğini düşlemek.
2. Bir uçaktan söz ederken, havalanmak; havada yol almak; uçak personelinden, yolculardan söz ederken, uçakla hareket etmek, uçuş yapmak, uçakla gitmek: Bir saat sonra uçuyoruz. Uçak on dakikadır meydanın üzerinde uçuyor. Varın Londra'ya uçacaklar.
3. Bir şeyden söz ederken, rüzgârın, esintinin ya da bir hava akımının etkisiyle havalanmak, havada durmak, havada hareket etmek, sürüklenmek, dalgalanmak: Bu uçurtmanın uçması içih kuyruğunu biraz kısaltmak gerekir. Pencere açılınca masanın üstündeki kâğıtlar uçtu.
4. Bir sıvı sözkonusuysa, buharlaşarak havada dağılmak: Şişedeki kolonyanın yansı uçmuş.
5. Bir kimse ya da bir şeyden söz ederken yüksek bir yerden aşağı düşmek, yuvarlanmak: Ayağı kayan zavallı adam çatıdan uçtu. Araba hızla dereye uçtu.
6. Rüzgârın, fırtınanın vb. etkisiyle yerinden ayrılmak, kopmak, kopup gitmek: Akşamki fırtınada evin damı, bahçenin parmaklığı uçmuş.
7. Büyük bir hızla gitmek: Düz ve geniş asfaltta Ankara'ya doğru uçuyoruz.
8. Patlayıcı bir maddeyle parçalanmak, yıkılmak; havaya uçmak: Büyük bir patlamayla havaya uçan köprü.
9. Soyut bir şeyden söz ederken, yok olmak, kaybolup gitmek: Tüm umutlarımız uçtu gitti.
10. Din ulularından, bir ruhtan söz ederken, dinsel inanışlara göre göğe yükselmek.
11. Tkz. Bir şeyden söz ederken, ortadan yok olmak, çalınmak: Bizim kalemlerin ikisi de uçmuş.
12. Tkz. Bir kimseden söz ederken, bir yerden beklenmedik biçimde ve sezdirmeden gitmek, ayrılmak; kaçmak: Polisler geldiğinde hırsız çoktan uçmuştu bile
13. Çok sevinmek: Listede adını görünce uçtu.
14. Uyuşturucu bir maddenin etkisiyle kendinden geçmek, hayalere dalmak.
15. Esk. Çapkınlıkta çok ileri gitmek.
16. Uç baba torik, "olacak şey değil, atıyorsun" anlamında bir işi ya da bir kimseyi küçümsemek için kullanılır (arg ). || Uçan kuşa borcu olmak, akla hayale gelmedik yerlere ya da kimselere borcu olmak; çok borcu bulunmak. || Uçan kuştan medet ummak, içinde bulunduğu güç koşullardan kurtulmak için olmayacak yerlerden ve kimselerden yardım beklemek. || Uçar gibi, çok hızlı. || Uçsa da kuş değil, her türlü beceri ve bilgiyi taşımasına karşın beğenilmeyen kimseler İçin söylenir. || (Havalarda) uçuyor, gerçekçi olmayan her türlü işin, güçlüğün üstesinden gelebileceğini abartılı bir biçimde söyleyen kişiler için kullanılır. || Rengi uçmak -» renk.

—Sil. Uçan bomba, taşıyıcı yüzeyleri sayesinde bir tür uçuş gerçekleştiren bomba.

uçulmak edilg. f. Uçmak, (uçakla) gitmek eylemi yapılmak: Bu havada uçulmaz. Aynı gece Ankara’dan Paris'e uçulacak.

uçurmak ettirg. f.
1. Bir hayvanı, bir şeyi uçurmak, uçmasını, uçup gitmesini; havada durmasını, havada hareket etmesini sağlamak: Kuş uçurmak. Uçurtma uçurmak.
2. Bir şeyi uçurmak, rüzgârdan, fırtınadan, bir hava akımından söz ederken, onu havalandırmak, bulunduğu yerden koparıp almak, kendi hareketiyle sürüklemek, dalgalandırmak: Rüzgâr eteklerini, saçlarını uçuruyordu.
3. Bir şeyi (bir yerden) bir yere uçurmak, onu yüksek bir yerden aşağı ya da daha derin bir yere atmak, düşürmek: Arabayı köprüden dereye uçurmuşlar.
4. Bir yeri, bir şeyi (havaya) uçurmak, patlayıcı bir maddeyle yıkmak, parçalamak: Köprüyü havaya uçurmak.
5. Bir kimsenin bir yerini uçurmak, kesip ayırmak, koparmak: Elinde patlayan bomba kolunu uçurmuştu.
6. Hızla götürmek.
7. Tkz. Bir şeyi uçurmak, bir kimsenin bir şeyini çalmak, aşırmak: O, maç seyrederken cüzdanını uçurmuşlar.
8. Tkz. Bir kimseyi uçurmak, onu kaçırmak: Polis eve vardığında suçluyu çoktan uçurmuşlardı.

uçurtmak ettirg. f.
1. Uçmasını sağlamak: Kuş uçurtmak. Uçurtma uçurtmak.
2. Uçurmak eylemini yaptırmak: Köprüyü uçurtmak.

uçurulmak edilg. f. Uçurmak eylemine konu olmak.

uçuşmak işt. f.
1. Hayvanlardan söz ederken; kısa ve sık aralıklarla oradan oraya uçmak: Arılar, kelebekler çiçekten çiçeğe uçuşuyorlar.
2. Rüzgârla, sürüklenmek, dalgalanmak: Kar tanecikleri uçuşuyordu.
3. Havadan geçmek, oradan oraya atılmak: Kavga etmeye başladıklannda kitaplar, tabaklar havada uçuşuyordu.
4. (Gözünün önünde) bir şeyler uçuşmak, gözü kararırken birtakım pırıltılar görmek: Kafasını pencerenin demirine çarpınca, gözünün önünde yıldızlar uçuştu.

Kaynak: Büyük Larousse