TAVIR, -vn a. (ar tavı).
1. Davranış biçimi, tutum, durum, hal: Çok sade bir tavırla konuşmak. Bu tavrını hiç beğenmedim.
2. Tavır almak, tavır takınmak, herhangi bir olay ya da durum karşısında belirli bir davranış biçimini benimsemek. || Tavır geliştirmek, değiştirmek, tutumunu değiştirmek. || Tavır koymak, beğenmediği, katılmadığı bir olay, bir durum karşısında tutumunu açık seçik ortaya koymak.
—Müz. - ÜSLUP.
—Ruhbil. Bir cevap vermeye hazırlanan öznenin içinde bulunduğu durum. || Ruhbilimsel bir etkinlikten önceki iç durum. (Önalgısal tavırdan, bilişsel tavırdan vb. söz edilebilir.)
—Topruhbil. İçeriğini doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü, istenir ya da istenmez olarak değerlendirdiği bir nesne ya da bir durum karşısındaki öznenin örgütlü ve görece dengeli bilişsel yatkınlıklar sistemi. (Bk. ansikİ. böl.)
—ANSİKL. Bir tavır sahibi olmak, lehte ya da aleyhte olmak, belli bir nesneye göre toptan bir yönelim göstermek anlamına gelir ve öznenin bu nesne karşısındaki bilgisini (örneğin sigaranın kanser yapıcı olduğu inancını), heyecansal tepkilerini (örneğin sigaranın simgelediği tehlike karşısında duyduğu korkuyu) ve iradi yönelimlerini (sigara içmeyi bırakmak ya da azaltmak isteği) simgeler. Tavır sözcüğünün eğilim, varsayım, yönelim, beklenti, eyleme hazırlanma vb. gibi birçok eşanlamlısı vardır. Ancak bu sözcükler tavrın, ne yön saptayan örgütlenmesini (bu örgütlenme kendini, tavrın değerlendirme, yargı ve tanıma süreçlerine verdiği yönelimle gösterir), ne de seçici etkinliğini (bu etkinlik kendini, nesne ya da uyartının algı ya da tanımları üzerinde gösterir) yeterince ortaya koyarlar. Gerçekten de algılar, uyartıda dolayımsız olarak içerilmemekle birlikte, tavırların hareketlendirme sonuçları olan verileri kapsayabilirler. Bu veriler, tavır nesnesine ilişkin deneyimle edinilebilir ya da öğrenilebilirler.
Kaynak: Büyük Larousse