SADAKA
a. (ar. sadaka).
1. Dilenciye verilen para: Sadaka vermek.
2. Yoksul bir kimseye yardım amacıyla yapılan, genellikle yüksek bir değere ulaşmayan bağış: Sadakayla yaşamak, geçinmek. Sadaka dağıtmak.
—Esk. Zekât.
—İsi. Tanrı hoşnutluğu için yapılan parasal yardım. (Bk. ansikl. böl.)
—isi. huk. Sevap kazanmak ve hayır yapmak amacıyla hibe edilen mal. || Bir kimseye hizmet karşılığı olmadan vakıf gelirinden verilen şey. || Sadakayı mevkute. vakıf kurmak için kullanılan sarih, açık sözler. ("Vakfettim", “sadakayı mevkuf kıldım” gibi.)
—Kur. tar. Sadaka arzuhali, OsmanlIlar' da, yoksulların sadaka almak için padişaha verdikleri dilekçe (Padişah yaverlerinin bu dilekçeyi vermek için toplanan kalabalığa sadaka dağıtmaları bir gelenekti.)
—ANSİKL. Yaygın kanıya göre sadaka, kişinin üzerine farz olmaksızın, yalnızca Tanrı hoşnutluğu ve insan sevgisi nedeniyle, gerçekten gereksinimi olan yoksullara parasal yardımda bulunmasıdır. Ayet ve hadislerde bu tür yardımların gizli, sezdirmeden ya da açıktan yapılabileceği, ancak sadaka verilirken gösterişten, karşılık beklemekten ya da başa kakmaktan kesinlikle kaçınmak gerektiği bildirilir (II, 264, 271; LXXVI, 9). Kuran’da ve birçok hadiste "sadaka" terimi, verilmesi dince zorunlu olan zekâtı da kapsayan bir biçimde geçer (IX, 60 103).
Hz. Muhammet’in bir hadisinde insanların ölümüyle amel defterinin kapanacağı, ancak ardında hayırlı evlat, bilimsel yapıt ve öğrencilerle “sadaka-i cariye” bırakanların amel defterlerine sevap yazılmasının süreceği bildiriler. Bu ayetteki sadaka-i cariye deyimi, kamunun yararına yapılmış yapıtlar anlamına gelir. İslam dünyasında oldukça erken bir dönemde başlayıp yaygınlaşan vakıf geleneği ile kamu hizmeti amaçlayan cami, okul, köprü, hastane, aşevi vh kuruluşlann gerçekleştirilmesinde bu hadisin büyük etkisi olmuştur.
Kaynak: Büyük Larousse