NAMUS a. (a. namus).
1. Bir kimseyi, kendine ya da başkalarının ona duyduğu saygıyı yok edecek biçimde davranmaktan kaçınmaya yönelten ahlak ilkelerinin tümü: Namus için yaşamak.
2. Bu ilkelere sıkı sıkıya bağlılık; dürüstlük: Hiçbir yasadışı işe karışmamış, namusuna tek kötü laf edilemeyecek bir insandır. Onda namus arama, her türlü kötülüğü yapabilecek tıynettedir.
3. Bir kimsenin, bir topluluğun onuru, şerefi, haysiyeti: Onda biraz namus olsaydı başka türlü davranırdı. Ailesinin namusuna leke düşürmek.
4. Özellikle bir kadının iffeti: Bir kadının namusuna göz dikmek.
5. Esk. Kanun, nizam.
6. Namus belası, halk arasındaki saygınlığını korumak için katlanılan sıkıntılı durum ya da ses çıkarılmadan üstlenilen zarar: Namus belası, istediklerine evet demek zorunda kaldık. || Namus sözü, kişinin onur ve erdem gibi değerleri öne sürerek verdiği söz; şeref sözü. || Namusu iki paralık olmak, onurunu ve değerini yitirecek kötü bir duruma düşmek: Namusu iki paralık olmuş, çevrede adı kötüye çıkmıştı. || Namusuna dokunmak, bir kimsenin onurunu incitecek ya da kıracak bir etkide bulunmak: Düşünmeden söylediği ileri geri sözler adamcağızın namusuna dokunmuştu. || Namusunu temizlemek, kötü ve dürüst olmayan bir işten kendi saygınlığını koruyarak çıkmak: Yargılanmalarını istemiş, böylece suçlamaların asılsızlığını kanıtlayarak namusunu temizlemişti; onur ve ahlakını yaralayan kötü bir durumdan kurtulmak amacıyla bir kimseyi ya da kendini öldürmek. || Namusuyla yaşamak, ahlak kurallarına bağlı olarak, onurlu ve erdemli bir yaşam sürmek.
—Esk. Namus-kâr, namus-perver, namuslu, doğru. || Namus-ı dilberi, güzellik namusu.
—-Tasav. Allah’a yakın olan melekler. || Namusu ekber, Cebrail.
Kaynak: Büyük Larousse