Arama

Deniz Canlıları Hakkında Bilgiler

Güncelleme: 4 Mart 2017 Gösterim: 132.135 Cevap: 9
The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
4 Mayıs 2008       Mesaj #1
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye
BALIKLARIN VÜCUDUNDAKİ TASARIM
Su direncini kıran Kayganlaştırıcı Madde
Balıkların pek çoğunun vücutları oldukça dayanıklı bir deri ile kaplanmıştır. Deri, alt ve üst olmak üzere iki tabakadan oluşur. Üst deri içerisinde mukus salgılayan sayıda bez bulunmaktadır. Mukus kaygan ya da yapışkan bir yapıda olup, balığın su içerisinde hareketi sırasında sürtünmeyi en alt düzeye indirir. Ayrıca kayganlık özelliğiyle de düşmanları tarafından yakalanmayı da zorlaştırır. Mukusun bir başka özeliği de hayvanı hastalık yapan organizmalara da karşı korumasıdır.
Sponsorlu Bağlantılar
Balıklarda suyun vücuda Girmesini engelleyen Tabaka
balik9
Bu balıklarda üst deride keratinimsi bir tabaka mevcuttur. Bu tabaka suyun vücuda girmesini engelleyerek, balığın vücudundaki iç basınç ile dış ortam basıncının dengelenmesini sağlar. Eğer bu tabaka olmasaydı, balığın vücudu zarar görecek, hatta içeri su girmesi nedeniyle basınç dengesi bozulur ve balıkta ölürdü.
Balığın vücudundaki Mükemmel Denge ve Yapı Tasarımı
Balığın omurgası vücudun dik durmasını sağlamaktan başka, yüzgeçler ile istemli hareket eden kasların bağlanmasını da sağlayarak hareket etmeye yarar; kuyruğun son kısmını destekleyen yelpaze şeklindeki kemiklerle sona erer. Balıkların ağırlık merkezleri genellikle hava keseleri içinden geçer. Balıkta dengenin bozulması halinde çift yüzgeçlerin çok küçük hareketleriyle balık yeniden dengeyi sağlayabilir veya istediği pozisyonda durabilir. Çeşitli derinliklere uyum sağlama ise hava kesesindeki gazın azaltılıp, çoğaltılmasıyla olasıdır.
Mükemmel Algılama Sistemi
balik5
Balıkların fazladan bir duyuları daha vardır. Bunun aracılığı ile titreşimleri yarı hissedebilir ve yarı duyabilirler, yemlerinin yerini veya düşmanlarının konumunu belirleyebilirler, su akıntılarının içerisinde yönlerini bulabilirler ve suyun ısı ve basınç değişimlerini duyumsayabilirler. Yanal çizgi özellikle yakındaki düşük frekanslı titreşimlere duyarlıdır mesela kıyıdaki adımlara veya suyun yüzeyine düşen bir cisme. Kıyıda konuşabilir, şarkı söyleyebilir veya radyoya dahi çalabilirsiniz ancak balıklar bunlardan ürkmeyeceklerdir.
balik10
Ancak suyla bağlantısı olan bir şeyi hareket ettirecek bir şey yapacak olursanız: iskeleyi sarsarsanız, suya taş atarsanız yada oyuncak kovanızı suya daldırırsanız tüm balıklar yok olacaklardır. Balıkların en önemli duyularından biri “yanal çizgi” olarak adlandırılanıdır. Bu sistem, vücudun her iki yanında boyuna uzanan noktalar veya kesik çizgiler halinde olup, sistemin duyu hücreleri, deri altında bir kanal içerisinde yer alır. Dış ortamda olabilecek en küçük bir basınç değişimi, su dalgalanması, akıntı şiddeti ve yönü bu organlarla saptanır.
yanal20cizgi
Kara hayvanlarının duyularının tersine balıklar suyun basınç dalgalarını ve kimyasalları taşıma ve bulundurma özelliğini kullanırlar. Yanal çizgi (Lateral line) adı verilen bir duyu organının aracılığı ile balıklar yakınlarındaki bir düşmanın veya engelin varlığını nesneyi henüz görmeden hissedecektir. Özellikle düşük görüş kapasitesi olan sularda, birbirine yakın kalabalık gruplarda yüzen balıklar, hızlı manevraları hissetmek için yanal çizgiden faydalanırlar.
kbalik6
Oldukça hassas olan duyu veya koku alma organları sudaki kimyasalların hissedilmesine olanak sağlar ve bu şekilde yiyecek veya diğer balıkları fark ederler. Golyan balığı gibi küçük bazı balıklar kendi türlerinin derilerindeki kimyasal maddelere bile hassastırlar. Bir başka balığın saldırısına uğradıklarında suya yayılan bu kimyasallar sayesinde diğer balıklar kaçmaları için uyarılırlar. Köpekbalıkları avlarını tespit için koku duyularından da faydalanır. Köpekbalıkları hemen hepsi çok iyi koku alır. Örneğin Büyük beyaz köpekbalığı 100 litre suyun içindeki 1 damla kanın kokusunu alarak kaynağı bulabilir. Avının yerini tespit eden köpekbalığının bundan sonra yapacağı tek şey ölümcül saldırıyı gerçekleştirmektir.
popüler bilgi
Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (:
The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
4 Mayıs 2008       Mesaj #2
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye
KUTUPLARDA KANI DONDURAN SOĞUĞA KARŞI İNANILMAZ ÇÖZÜM
BALIKLARIN DAMARLARINDA DOLAŞAN ANTİFRİZ
antifriz balik
Sponsorlu Bağlantılar
Balıklar soğukkanlı canlılardır, yani beden sıcaklıklarını bizim gibi kontrol edemezler. Bu yüzden vücut sıcaklıklarının, içinde yaşadıkları suyun sıcaklığı ile aynı olması gerekir. Aksi halde kısa zamanda ölürler.
İllinois Üniversitesi'nde görevli bilim adamları Antarktika'da donmuş sularda yaşayan balıklara rastlamış ve bunları incelediklerinde bu hayvanların vücutlarında, vücut sıvılarının donmasını engelleyen bir protein olduğunu keşfetmişlerdir. Balığın DNA'sına ayrıntılı bilgisi kodlanmış olan bu protein, balığın vücudunu en soğuk sularda bile donmaya karşı korur. Kutup bölgelerinde yaşayan balıklar, bu benzersiz koruma sayesinde, donmuş denizlerde yaşamlarını rahatlıkla sürdürür ve bu dondurucu soğuktan etkilenmezler.
-Peki kutuplarda yaşayan bu balıkların vücutlarında antifriz görevi gören bu protein nasıl oluşmaktadır?
-Donmayı engellemek amacı ile bir proteinin tasarlanması ve bu proteini üretecek mekanizmayı balıkların vücutlarında kim oluşturmuştur?
Bu balıklardan, antifriz özelliği gösteren bu çok özel maddenin kimyasal formülünü bulmaları ve kendi vücutlarında belli organları bunun üretimine ayırmış olmaları tabi ki beklenemez. Bu proteinin yaratılması üstün bir aklın ürünüdür. Şüphesiz bu akıl ve gücün sahibi her şey üzerinde hakim, sonsuz bilgi sahibi olan Allah'tır.
Allah, yarattığı bu harika canlılarla biz kullarına kudretinin ve ilminin sınırsızlığını göstermektedir.
KAYNAK:
-ABD Ulusal Bilim Vakfı Haberleri-97/29
-Ulusal Bilimler Akademisi Tutanakları- 15 Nisan 1997
-http://www.afprotein.com/
Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (:
The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
4 Mayıs 2008       Mesaj #3
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye
BALIKLAR KİMYA BİLGİSİNE SAHİP OLABİLİR Mİ?
balik2
Balıkların çok iyi bir kimya mühendisleri olduğu, ihtiyaçlarını duydukları kimyasalları laboratuarlarda üretebildiklerini söylese- lerdi inanır mıydınız? Şüphesiz hayır!
cimy2
Balıkların pek çoğunun vücutları oldukça dayanıklı bir deri ile kaplanmıştır. Deri, alt ve üst olmak üzere iki tabakadan oluşur. Üst deri içerisinde mukus salgılayan çok sayıda bez bulunmaktadır. Mukus kaygan ya da yapışkan bir yapıda olup, balığın su içerisinde hareketi sırasında sürtünmeyi en alt düzeye indirir
Ayrıca kayganlık özelliğiylede düşmanları tarafından yakalanmayı da zorlaştırır. Mukusun bir başka özeliğide hayvanı hastalık yapan organizmalarada karşı korumasıdır.
Kimyasal maddeler çeşitli bileşenlerden oluşan kompleks maddelerdir. Bir molekülünün dahi eksik olması kimyasal maddenin niteliğini kaybetmesine neden olabilir. Öyleyse balığın üzerindeki mukusun aşama aşama tesadüfen ortaya çıkması da imkansızdır. Tüm balıklar ve onların ihtiyaçlarını bilen Allah tarafından yaratılmıştır
chbalik
Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (:
The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
4 Mayıs 2008       Mesaj #4
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye
DENİZALTINDA İLGİNÇ BİR CANLI: NUDİBRANCH
hydroid4
Nudibranch, olağanüstü renklere sahip, kabuğu olmayan, son derece yumuşak bir bedene de sahip bir salyangoz türüdür. Her türlü saldırıya açık olmasına karşın çok az hayvan Nudibranchlarla beslenir.
Bu deniz salyangozu kuvvetli bir zehir taşıyan "ısırgan hücreleri"ne sahiptir. Hayvan, bu hücreler sayesinde düşmanlarından kolaylıkla korunur. Nudibranch bu hücreleri kendisi üretmez.
Hydroid adlı canlılarla beslenen nudibranch onları sindirim sisteminde öğütmek yerine koruyucu bir mukusla kaplanır ve ısırgan hücre olarak ona bir koruma sağlarlar.
nbrchhydr2
Kuşkusuz bir Nudibranchın, Hydroidlerin zehirli olduğunu ve bu zehirin kendisine hiçbir zarar vermeyeceğini, ama aynı zamanda düşmanlarından da korun- malarını sağlayacağını bilmesine imkan yoktur. Böyle bir şeyi deneyerek öğrenmesi de mümkün değildir.
O halde Nudibranchlar bu ilgi çekici savunma metodunu nasıl keşfetmişlerdir?
İşte bu noktada tüm kainatta apaçık görülen ve kör tesadüflerle meydana gelemeyecek bir gerçekle daha karşılaşırız. Allah Nudibranchlara neler yapmaları gerektiğini ilham etmiş ve Nudibranchların vücutlarında Hydroidlerin zehirini etkisiz hale getirecek bir sistemi de yaratmıştır. Elbette ki tüm bunları Nudibranchlar kendi aklı ve iradesi ile deneme yanılma metodu ile bulabilmesi imkansızdır.
nudibranch8nudibranch4
Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (:
The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
4 Mayıs 2008       Mesaj #5
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye
KILIÇ BALIĞININ GÖZÜNDEKİ ISITMA SİSTEMİ
kilicbalik1
Görme olayı bir dizi kimyasal olaylar sonucunda gerçekleşir. Hava serinledikçe kimyasal reaksiyonlar daha uzun zaman alır. Bu nedenle soğuk kanlılar sınıfına giren canlılar, eğer hızlı hareket eden nesneleri görmek istiyorlarsa kendilerini ısıtmak durumundadırlar. Bu nedenle, son derece soğuk derin deniz sularındaki kılıçbalıklarının avlanamaması gerekirdi.
Oysa kılıçbalıkları denizin 600 m. dibinde, ısının 5 dereceye kadar düştüğü yerlerde bile mürekkep balıklarını kovalayabilirler. Saate 60 km. hızla yüzen avlarını takip edebilmek için kılıçbalığının gözlerinin ısısını 20-25 derecede tutması gerekmektedir.
kilicbalik3
Kılıç balıkları; vücut kaslarından gelen ısının gözlerine aktarıldığı özel bir ısıtma sistemine sahip olarak yaratılmışlardır. Bu ısıtıcı sistem balığın, gözlerinin görme işlevi için gerekli ısıyı sağlar. Kılıçbalıkları bu sayede denizin 600 m dibinde, ısının 5 dereceye kadar düştüğü yerlerde bile mürekkep balıklarını kovalayabilirler.
Bu ısıtıcı sistem, balığın gözlerinin görme işlevi için gerekli olan ısıyı sağlar. Kılıç balığında böyle bir sistemin tesadüfen ortaya çıkması mümkün değildir. Ortada kendini hissettiren bir irade vardır. Bu irade balığın kendisine ait değildir. Bu iradenin sahibi; her şeyin sahibi olan, her şeye gücü yeten, bütün canlıların ihtiyaçlarını gideren Allah'tır.
Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (:
BARIŞ - avatarı
BARIŞ
Ziyaretçi
23 Mayıs 2008       Mesaj #6
BARIŞ - avatarı
Ziyaretçi
Akdeniz foklarına 'kızılötesi' takip


Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsünün 1994 yılından bu yana yürüttüğü çalışma kapsamında Akdeniz foklarının yaşamları ve göç hareketleri, yerleştirilecek kızılötesi alıcıların yardımıyla gözlemlenecek.


ODTÜ Erdemli Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Cemal Gücü, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Akdeniz foklarının yaşamları ve korunmasıyla ilgili 14 yıldır yürüttükleri çalışmayı her yıl genişleterek sürdürdüklerini, bu yılki araştırmanın Antalya'da, Kemer ile Finike arasında kalan kıyıda yapılacağını söyledi.
Deniz Canlıları Hakkında Bilgiler
Bugüne kadar, Mersin sahilleri ile Hatay'ın İskenderun ilçesinden Suriye sınırına kadar olan kıyıları ve KKTC sahillerini araştırdıklarını ifade eden Gücü, ''Gözlemlerimiz sonucu, buralardaki tüm hayvanların birlikleriyle irtibat içinde olduğunu ve göç ettiğini gördük. Bu da koruma planını etkiliyor. Bir bölgeyi ne kadar korursak koruyalım, diğerini koruyamıyorsak, başarı elde edilemiyor'' dedi.

Dünyada yaklaşık 500 Akdeniz fokunun yaşamını sürdürdüğünü ifade eden Gücü, ''Araştırma yaptığımız bölgelerde 40 kadar fokun yaşadığını belirledik. Diğer bölgeleri de dikkate aldığımızda, dünyadaki fok nüfusunun yaklaşık 10'da birinin Türkiye'de bulunduğu sonucuna varıyoruz'' dedi.
odtu logo
Fokları denizde gözlemlemenin çok güç olduğunu vurgulayan Gücü,şöyle devam etti:
''Foku denizde belki birkaç saniye görüyorsunuz, sonra suya dalıp kayboluyor. Bu şekilde gözlemleyip araştırma yapmak mümkün değil. Yaşamlarının önemli bir bölümünü mağaralarında geçiriyorlar. Mağaraları, barınmak, dinlenmek üremek ve yavrularını büyütmek için kullanıyorlar. Ancak, özellikle yavrular açısından mağaralara sürekli girip çıkmak da doğru değil.
ims logo
Bu nedenle mağaralara kızılötesi algılayıcılar yerleştiriyoruz. Bu cihazların bataryası 3 aya kadar dayanıyor. Cihaz mağaraya girip çıkan fokların verilerini topluyor, fotoğraflarını çekiyor. Daha sonra bu fotoğrafları, onları tanımlamakta kullanıyoruz. Aynı foku başka bir bölgede gördüğümüzde, göç yollarıyla ilgili bilgi edinmiş oluyoruz ve koruma planımızı buna göre hazırlıyoruz.''
TEHDİT ALTINDALAR
Fokların soyunun tüm dünyada tehdit altında bulunduğunu vurgulayan Gücü, ''Türkiye'de ise her bölgede farklı tehditlere maruz kalıyorlar'' dedi.
night planet world calendar
Akdeniz foklarını, Ege Bölgesi sahillerinde yapılaşma ve turizmin tehdit ettiğini söyleyen Gücü, ''Ege'de yapılaşma barınaklarını yok ediyor, turizm avlanmalarını güçleştiriyor. Çalışmaları yürüttüğümüz Akdeniz'de ise en önemli tehdit balıkçılık'' dedi.

Fokların büyük balıklarla beslendiğini, ancak Akdeniz'de balıkçılığın kontrol altında olmamasının ve aşırı avlanmanın stoklarını tükettiğini vurgulayan Gücü, şöyle devam etti:
''Bu durum fokları küçük kıyı balıkçısıyla rekabet haline getiriyor. Balıkçılar da foklara düşman oluyor. Çünkü ağlarındaki balıklarla beslenmeye çalışıyorlar. Hem ağlara zarar veriyorlar hem de balıkları çalıyorlar. Bu durumun sonucu olarak Mersin'de 1994 yılında 6 fok, balıkçılar tarafından öldürülmüştü. Antalya'da ise mağaralara dalış turizmi düzenlenmesi önemli bir tehdit.''
Deniz Canlıları Hakkında Bilgiler
Çevre ve Orman Bakanlığı bünyesinde 1994 yılında kurulan Ulusal Fok Komitesinin, 2001 yılına kadar çalışmalarını sürdürdüğünü ifade eden Gücü, ''Ancak, komisyon son 3-4 senedir hiçbir faaliyet yürütmemekte. Bu komisyonun aktif hali getirilmesi, fokların korunması açısından çok önemli'' dedi.

Çalışmalara gönüllü olarak katılacak, üniversitelerin deniz bilimleri bölümlerinde okuyan öğrencilere ihtiyaçları bulunduğunu ifade eden Gücü, ''Bu konuda Antalya'daki çalışmalarımıza katılmaları için üniversitelerdeki öğrencilere çağrı yaptık. Amacımız fokları sevdirip, yürüttüğümüz çalışmaları öğretecek ve sürdürecek kişiler bulmak'' dedi
arrjin - avatarı
arrjin
Ziyaretçi
22 Haziran 2008       Mesaj #7
arrjin - avatarı
Ziyaretçi
İlginç Su Canlıları


a59f467a73Denizin Göz Kamaştıran Mücevherleri: İnciler

İnsan dünya üzerinde her nereye gözünü çevirip bakacak olsa ihtişamlı bir yaratılış, kusursuz bir tasarım ve hayret verici özelliklerle karşılaşır. Bu kitap boyunca verdiğimiz örnekler bu ihtişamın yalnızca birkaç küçük detayıdır. Allah insanlar için yeryüzünde görünümü son derece güzel olan pekçok bitki ve hayvan türü yaratmıştır. Doğadaki her detayı insanın zevk duyacağı, lezzet alacağı şekilde var etmiştir. Tüm bunlarla birlikte yeryüzünde pek çok süs eşyası da Allah tarafından yaratılarak insanların hizmetine sunulmuştur. Bu süs eşyalarından biri olan inciler ihtişamlı güzelliklerinin yanısıra, her yönden ilginç özelliklere de sahiptirler.

İncilerin oluşum aşamaları hayranlık uyandırıcıdır. İncileri genellikle inci midyesi denilen ve pek çok türü bulunan istiridyeler üretirler. Bu istiridyelerin kabuklarının dirençleri oldukça yüksektir. Açılması son derece zor olan dış kabuklarının kalsiyum karbonat esaslı olan bileşimleri birçok düşman için de caydırıcıdır. Kalsiyum karbonat maddesi aynı zamanda istiridyenin inciyi oluşturmasında da önemli rol oynamaktadır.

İstiridyeler içlerine kum, çakıl veya zarar verecek parazit organizmalar girdiğinde bundan rahatsız olurlar. Bu gibi durumlarda bir korunma yöntemi olarak bu davetsiz misafiri izole ederler ve üzerini sedefle kaplamaya başlarlar.

e1ec35f693İşte bu kaplama işlemi incinin oluşumundaki ilk aşamadır. İstiridyenin içine giren yabancı cisimler incilerin oluşması için bir çekirdek görevi görürler. Yıllar boyunca bu çekirdek maddenin üstü ince kalsiyum karbonat katmanlarının üst üste gelmesiyle kaplanacaktır.

İstiridyenin içine giren yabancı cisimler incilerin oluşması için bir çekirdek görevi görürler. Yıllar boyunca bu çekirdek maddenin üstü ince kalsiyum karbonat katmanlarının üst üste gelmesiyle kaplanacaktır.

Peki istiridyenin içinde sedef maddesi nasıl oluşmaktadır? İstiridyenin iç derisindeki katmanlarda sedefi oluşturan iki ana madde bulunur.

Bir katmanda inciyi meydana getiren ve "aragonite" adı verilen, kalsiyum karbonat içerikli bir mineral, diğerinde ise incideki bu aragonite maddesini bir arada tutacak olan uhu benzeri "conchiolin" maddesi bulunur. Aragonite yarı şeffaf bir madde olduğu için inciye parlaklık kazandıracaktır. Bu iki maddenin istiridye (aslında beyni bile olmayan bir et parçası) tarafından üretiliyor olması, sonra bunların biraraya gelip bir toz tanesini kaplayarak inci gibi bir güzelliği oluşturması elbette ki düşündürücüdür. İstiridyenin korunma amaçlı ürettiği inci, insanlar için estetik bir süs olarak yaratılmaktadır.

16b1bd8f6cAllah Rahman Suresi'ndeki

"İkisinden de inci ve mercan çıkar." (Rahman Suresi, 22)

ayetiyle incilere dikkat çekmiştir. Ayrıca Kuran'da, dünyada insanlara bir güzellik olarak sunulan incilerden cennet süslerinden biri olarak da bahsedilmektedir.

592c7bc3caDenizanalarının Bilinmeyen Özellikleri


Denizanaları herkesin tanıdığı son derece ilginç canlılardandır. Ancak %95'i sudan oluşan denizanalarının genelde bilinmeyen şaşırtıcı özellikleri de vardır. Örneğin, bazı türleri ışık saçarak düşmanlarını yanıltır, bazıları ise vücutlarında düşmanları için öldürücü zehirler üretir.

Hemen hemen bütün iklim koşullarında yaşamlarını sürdürebilen denizanalarının pek çok türü canlılar için tehlikelidir. Saydam bir yapıları olan bu canlıların, vücutlarının alt kısımlarından uzanan dokungaçları vardır. Bazı türlerin dokungaçlarında zehirli bir sıvı bulunur. Denizanaları avlarını bu zehiri fışkırtarak yakalar, düşmanlarını da bu zehirle öldürürler. Zehiri olmayan deniz anaları türleri ise elbette ki savunmasız değildir. Bunlardan kimileri kendilerini korumak için ışık saçma özelliklerini kullanırlar. Düşmanları olan deniz kaplumbağalarından, deniz kuşlarından, balıklar ve balinalardan kurtulmak için planlı ve metodlu bir şekilde hareket ederler. Düşmanlarından kaçarken bütün vücutlarında ışık yanar.

Ancak düşman tam onları ısırmaya kalktığında çan görünümlü kısımlarındaki ışığı kapatırlar ve ışığı yanık kalan dokungaçlarını gövdelerinden ayırırlar. Böylece düşmanın dikkati dokungaçlara çekilmiş olur. Denizanaları da bu durumdan faydalanarak hemen oradan uzaklaşırlar.

Başka bir tür olan fizalyalar (sol alt resim) ise dev denizanalarıdır. Akdeniz dahil bütün tropik ve ılıman iklimlerde yaşarlar.

bb2acb25feFizalyaların deniz yüzeyinden 20 cm kadar yukarıya yükselen masmavi yelkenimsi bir organları vardır, onları yüzdüren ve ilerleten bu organdır. Helezon biçimli dokungaçlarında felç yapıcı toksinler içeren kapsüller bulunur.

e443f6aaf8Denizanalarının tüm bu özellikleri son derece ilginçtir. Güneşle temas ettiğinde kısa bir süre içinde kuruyup yok olan, neredeyse tamamı sudan oluşan bir canlı nasıl olup da kimyasal madde üretimi yapar?

Veya nasıl olur da düşmanını yanıltacak taktikler geliştirebilir? Denizanalarının düşmanlarını ya da avlarını görebilecek gözleri, beyinleri yoktur. Denizanaları sadece peltemsi bir su kütlesidir, ancak çeşitli taktikler uygulayarak avlanmak, düşmanlarından kurtulmak gibi bilinçli davranışlarda bulunurlar.Bu bilincin, çözümler üreten aklın denizanalarına ait olamayacağı çok açıktır.

İşte denizanaları hakkındaki bilgiler bu bakış açısıyla incelendiğinde ufuk açan, insanı çok önemli sonuçlara ulaştıran bilgiler haline gelmektedir.

Denizanalarını ve özelliklerini, yaptıklarını düşünen kişi bu canlıların kendi kendilerine hiçbir şey yapamayacaklarını, herşeye hakim olan bir güç tarafından yönetildiklerini anlayacaktır.

Hiç benzeri olmayan bu güç Allah'a aittir. Allah tüm canlıları çeşit çeşit yaratarak, kendi üstün aklını ve benzeri olmayan ilmini bu canlılarda tecelli ettirmektedir. Denizanaları sadece tek bir örnektir.

2d8d53bec0Deniz Kabuklularından Tarakların Gözleri

Aşağıdaki küçük resimde görülen Tarak adı verilen bir deniz kabuklusudur. Şimdi resme dikkatlice bakın. Bu deniz kabuğu şeklindeki hayvanın kabuğunun kenarları boyunca dizilmiş küçük parlak mavi noktaları farkettiniz mi? Peki bu mavi noktaların her birinin aslında birer göz olduğunu söylesek buna şaşırır mıydınız?

Ne kadar şaşırtıcı da olsa bu mavi noktaların her biri resimde görülen canlıya ait gerçek birer gözdür. Her biri yalnızca 1 mm. büyüklüğe sahip olan bu gözler, son derece küçük olmalarına rağmen bu canlının düşmanlarından kurtulmasını sağlamaktadır.

Tarakların bu küçük gözlerinin her biri kendi lens (mercek) ve retinası olan gözlerdir. Bu gözlerdeki mercekler ışığı toplayıp odaklamaya yarar. Ancak bu canlıların beyinlerinde bir görme merkezi yoktur. Yani gözleri tarafından odaklanan görüntüler, canlının beyninde normal bir gözün gördüğü şekilde algılanmaz. Tarakların gözleri üzerinde araştırma yapan bilimadamları bu gözlerin büyük bir olasılıkla görüntü oluşturamadığını tahmin etmektedirler. Öyleyse bu hayranlık uyandıran gözler ne işe yaramaktadır?

Taraklar bu gözleri aydınlıkla karanlığı ayırt etmek için kullanmaktadırlar ve böylece kumlu alanlardan yosunlu bölgelere doğru hareket edebilmektedirler. Ayrıca milimetrik gözleri istiridyelere çevrelerindeki hareketleri fark edebilme duyarlılığını da sağlamaktadır. İstiridye bu sayede kendisini avlamak isteyenlerden kaçıp kurtulabilmektedir.

dd865a0babTarağın gözleri yaşadığı ortamda ihtiyaçlarını karşılayabilecek özelliklere sahiptir ve bu gözlerin oluşumunda çok açık bir tasarım vardır. Gözler bu canlının dış dünyayı algılayabileceği bir dizi şeklinde kabuğun dış bölümüne dizilmiştir. Yani bu canlıya ihtiyacı olan gözler ihtiyacı olan uyum ve düzende verilmiştir.Denizaltındaki kabuklu bir canlıdan kuşlara, ağaçlardaki sistemlerden yıldızlara kadar evrenin her yerini kuşatmış olan bu kusursuz uyum, düzen ve planın elbette ki bir planlayıcısı, tasarımcısı vardır. Allah canlılarda yarattığı bu gibi detaylı tasarımlarla bize kendisini tanıtmaktadır.

Akıl sahibi insanlara düşen görev ise, gökten yere, atomdan galaksilere kadar her yerde tecelli eden Allah'ın sınırsız gücünü görmek ve yalnızca Allah'a yönelmektir.

Ve Allah ile beraber başka bir ilaha tapma. O'ndan başka ilah yoktur. O'nun yüzünden (zatından) başka herşey helak olucudur. Hüküm O'nundur ve siz O'na döndürüleceksiniz. (Kasas Suresi, 88)

6ef2c42726Sualtındaki Barınaklar: Mercanlar

Mercanlar tropikal suların sığ bölgelerinde yaşayan canlılardır. Ölü mercanların kireçtaşına dönüşen iskeletlerinin zaman içinde birikmesiyle de pek çok canlının birarada yaşadığı mercan resifleri oluşur. Resifler oldukça geniş alanlara yayılabilmektedir. Bilimadamları mercan resiflerini içlerinde barındırdıkları canlı çeşitliliği açısından yağmur ormanlarıyla kıyaslamaktadır. Çünkü mercan resiflerinde 2000'den fazla balık, 5000 çeşit yumuşakça, 700 çeşit mercan ve sayısız yengeç türü, denizkestanesi, denizyıldızı, deniz salyangozu çeşitleri vardır.

Polipler de mercan resiflerinde yaşayan bir hayvan türüdür ve dokularının iç yüzeyindeki hücrelerde yaşayan alglerle ortak bir yaşam sürerler. Alglerin klorofil hücreleri vardır, bu sayede fotosentez yapabilirler. Algler oksijen açısından zengin, fakat besin açısından fakirdirler. Diğer bitkiler gibi algler de nitrata ve fosfata ihtiyaç duyarlar. İşte bu noktada iki canlı arasındaki ortak yaşamın önemi ortaya çıkar. Tek başına olsa yaşayamayacak olan bu canlılar birliktelikleri sayesinde eksikliklerini gidererek yaşamlarını sürdürmektedirler.

Polip dokularında yaşayan algler, yaşamaları için gerekli olan nitrojen gibi maddeleri poliplerden elde etmiş olurlar. Aynı zamanda da güvenli bir barınağa sığınarak, düşmanlarından da korunurlar. Buna karşılık, polipler de alglerin fotosentez yaparak ürettikleri besinin bir bölümünü alırlar. Bu şekilde polipler, kireç taşından meydana gelen iskeletlerini inşa etmek için ihtiyaçları olan gerekli enerjiyi elde etmiş olurlar.

Diğer ortak yaşayan bütün canlılarda olduğu gibi, poliplerle algler arasındaki ortak yaşamda da her iki canlının bütün ihtiyaçları en rahat şekilde karşılanmaktadır. Bu canlıları biraraya getiren, her ikisinin de ihtiyaçlarından haberdar olan tek bir Yaratıcı'nın olduğu açıktır. Bu canlılar birbirlerini tamamlayacak, birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde Allah tarafından yaratılmışlardır.

Allah deniz altında yarattığı çeşit çeşit canlı ve bu canlılardaki örneksiz tasarımlar, hayret uyandıran özellikler ile bize sonsuz sanatını ve sınırsız ilmini tanıtmaktadır.

Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. Denizi de sizin emrinize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir
DERF_YORK - avatarı
DERF_YORK
Kayıtlı Üye
9 Eylül 2008       Mesaj #8
DERF_YORK - avatarı
Kayıtlı Üye
En büyük balık


Dünyanın en büyük balığı “balina köpek balığı” (Rhincodon typus)’dır. Okyanusların sıcak sularında yaşayan bu balık hakkında 17–18 m.’lik boylara ulaşabileceği iddiaları varsa da kesin olarak ölçülerek belgelenmiş resmi kayıtlara göre 12,65 m. uzunluğa ve 7 m.’lik vücut çevresine sahip olduğudur. 11 Kasım 1949’da yakalanan bu köpek balığının ağırlığı ise imkânsızlık sebebiyle ölçülememiş, ancak 15–21 ton arasında olabileceği tahmin edilmiştir. Muazzam görünüşüne rağmen zararsız olan bu tür, sürü halinde yaşayarak büyük kütleler teşkil eden küçük balık ve kabuklu hayvanlar gibi plankton dediğimiz çok küçük canlılarla beslenir.


cetorhinusmaximusod9
Dünyanın ikinci büyük balığı ise “büyük camgöz köpek balığı” (Cetorhinus maximus)dır. Bu türün de gerçekten ölçülmüş en büyük ferdi 12,30 metre boyundadır. Bu tür de diğeri gibi saldırgan değildir ve küçük canlılarla beslenir.



En büyük yırtıcı

charcharodoncarchariasgx3
En büyük yırtıcı balık olma rekoru Jaws filminin de kahramanı olan “büyük beyaz köpek balığı” veya beyaz “noktalı köpek balığı” (Carcharodon carcharias)dır. Kuzey Amerika’nın serin ve sıcak sularında, Güney Afrika, Güney ve Batı Avustralya, Yeni Zelanda, Şili ve Japon denizlerinde bulunduğu gibi Adriyatik sahilleri başta olmak üzere Akdeniz’de de görüldüğü bildirilmiştir. Dişilerinin erkeklerinden daha büyük olduğu bu türde 1945 yılında yakalanan bir dişi 6,4 m. uzunlukta ve 3314 kg. ağırlıkta ölçülmüştür.



En uzun kemikli balık

kemikli3lw7
Yukarıda verdiğimiz rakamlar kıkırdaklı balıklar sınıfına aittir. Kemikli balıkların boyca en büyüğü ise “kürek balığı” (Regalecus glesne)’dır. Sıcak ve tropikal denizlerde yaşayan kürek balığının boyunun 15,2 m. olduğu tahmin ediliyordu. Birçok uzmanın gözlemine dayanan ve kabul edilen bu rakam balık yakalanamadığı için resmileşemedi. Yakalanarak boyu kesin olarak ölçülmüş bir örnek ise 7,6 m. boyunda ve 272 kg. ağırlığındadır.


En geniş vücutlu ve ağır kemikli balık

mola20molauh6
Bütün tropikal ve subtropikal sıcak sularda bulunan “güneş balığı” (Mola mola)’nın 1908 yılında yakalanan bir örneğinin burun ucundan kuyruğuna kadar olan boyu 3,1 m. olduğu halde sırt-karın istikametindeki genişliği 4,26 m. ağırlığı ise 2235 kg. olarak ölçülmüştür.

Denizde yaşadıkları halde yumurta bırakmak için nehirlere de giren mersin balıklarının en büyüğü olan “mersin morinası” (Huso huso) Karadeniz, Hazar denizi ve bunlara bağlı nehirlerde yaşamaktadır. 1827 yılında Volga nehrinin denize döküldüğü kısımda yakalanan yumurtalarını henüz dökmemiş bir dişi mersin morinasının boyu 7,3 m. , ağırlığı ise 1474 kg. olarak ölçülmüştür.


En büyük tatlı su balığı

silurusglanis1og0
Tatlı su balıkları içindeki büyüklük rekoru Rusya’nın Dinyeper nehrinde yakalanan bir yayın balığına (Silurus glanis) aittir. Bu balığın boyu 4,57 m. ağırlığı ise 336.3 kg. olarak ölçülmüştür.

Bütün hayatını iç sularda geçiren ve nadir olarak bulunan en büyük balık Pangasianodon gigas’dır. Sadece Mekong nehrinde ve kollarında (Çin, Laos, Kamboçya, Tayland) bulunan bu türün bir örneği 3 m. boyunda ve 242 kg. ağırlığındaydı.


acipensertransmontanussc7
ABD ve Kanada’dan geçen Columbia nehrinde yaşayan ve 1912 yılında yakalanan bir mersin balığının (Acipenser transmontanus) boyu 3,8 m., ağırlığı ise 580 kg. olarak ölçülmüştür.



arapaimagigasnh4
Amazon ve Güney Amerika’nın diğer nehirlerinde yaşayan arapayma veya pirarucu olarak bilinen tür (Arapaima gigas) sık sık dünyanın en büyük tatlı su balığı olarak ilan edilmesine rağmen inanılabilecek seviyedeki bir rekora göre en büyük boyu 2,48 m., ağırlığı ise 147 kg. ulaşmaktadır.

gymnothoraxfavagineuspa1
En uzun yılan balığı ise Avustralya’da yaşayan Gymnothorax fiavimarginatus türüdür. Bu türe ait 3,7 m. boyunda bir örnek yakalanmıştır.


En küçük balık

trimmatomnanusrl3

En küçük balık rekoru (ve aynı zamanda en küçük omurgalı hayvan) kemikli balıklardan “cüce kaya balığına” (Trimmatom nanus) aittir. Hint okyanusu’nun ortalarındaki Chagos adalarında bulunan bu balıkların erkeklerinin ortalama uzunluğu 8,6 mm., dişilerin ise 8,9 mm.’dir.


En küçük kıkırdaklı balık

squalioluslaticaudatustk1
Cüce köpek balığı (Squaliolus laticaudatus) büyük bir ihtimalle dünyanın en küçük köpekbalığıdır. Tropikal suların dibinde geniş bir şekilde dağılan bu türden yetişkin bir erkeğin boyu 15 cm., dişinin boyu ise 18 cm. gelmektedir. Yaşlı bir yetişkinin uzunluğu ise en fazla 25 cm. kadardır.



En küçük tatlı su balığı

pandakapygmaeans6
En kısa boylu ve en hafif tatlı su balığı cüce pigme kaya balığı (Pandaka pygmaea)’dır. Renksiz ve aşağı yukarı şeffaf olan bu tür, Filipinlede Luzon gölü’nde yaşamakta olup erkeklerinin boyu 7,5- 9,9 mm., ağırlığı ise 0,004-0,005 gr.’dır.


En hafif omurgalı

schindleriapraematurusrs1
Balıkların ve omurgalıların da en hafifi olan cüce kaya balıklarından Samoa’da yaşayan Schindleria praematurus’dur. Ağırlığı sadece 0,002 gram olan bu türün boyu 12–19 mm.’dir.



En güçlü ısırık

carcharhinusobscuruszk4
Bahamada Lerner deniz laboratuarında çene gücü ölçme aletiyle yapılan deneyde esmer köpek balığı (Carcharhinus obscurus)’nın çeneleri arasında 60 kg .’lık güç ortaya çıktığı ölçülmüştür. Bu çene gücüyle ısırdığında dişleri arasında oluşan basıncın ise 3 ton/cm2 olduğu görülmüştür.



charcharodoncarchariasdt1Büyük beyaz köpek balığının (Charcharodon carcharias) ısırığının çok daha güçlü olduğu bilinmektedir, ancak şimdiye kadar ölçülememiştir.



En hızlı balık

stiophorusplatypterusrn3
Bir kılıç balığı türü olan İstiophorus platypterus’un azami hızı saatte 100 km.’nin üzerindedir. Bir kılıç balığı ile yapılan ölçmede 91 metreyi üç saniyede katettiği ölçülerek saatte 109 km.’lik bir hıza ulaştığı hesaplanmıştır.



En yavaş balık

hippocampuszosreraehc5
Deniziğneleri familyasının 35 kadar türü vardır. Bu familyanın bir üyesi olan cüce denizatı (Hippocampus zosrerae)’ nın hızı hiçbir zaman saatte 16 metreyi geçemez.



En uzun göç

thunnusthynnusxe5
Balıkların bazısı üreme sahaları ile beslenme sahaları arasında düzenli göçler yaparlar.

Ton balığı (Thunnus thynnus) en uzun mesafeye göç eden tür olarak bilinir. 1958 yılında Baja California’dan (Meksika) işaretlenerek salınan örneklerden biri 1963 yılında Tokyonun (Japonya) 483 km. güneyinde yakalanmıştır. Bu seyahat boyunca balığın ağırlığı 16 kg.’dan 121 kg.’a çıkmıştır.



En uzun uçuş

exocoetidaefc3
Uçan balıkların (Exocoetidae) bazılarının zaman zaman, özellikle de yırtıcılardan kaçtıkları durumlarda sudan dışarı çıkarak 30–40 saniye havada yol aldıkları ve bu esnada 10 m. yükseğe kadar çıktıkları ve 400 m.’lik bir mesafeyi aştıkları tesbit edilmiştir. Havada yol alma mesafesi rüzgârın ve dalgaların şiddetine ve yönüne bağlı olduğundan bütün faktörlerin sabit tutulduğu bir hesaplama henüz mümkün olmamıştır. Sudan sıçradıklarındaki hızlarının da saatte 30 km. olduğu ölçülmüştür.



En yaşlı balık

acipenserfulvescenshr3
Kuzey Amerika’da yaşayan göl mersin balığı (Acipenser fulvescens) yaban ortamında en uzun yaşamış balıktır. Yüzgeç ışınlarındaki büyüme halkaları sayılarak yaşı hesaplanan bir mersin balığının 82 yaşında olduğu tesbit edilmiştir.



En kısa ömürlü balık

aplocheilidaeaa0
En kısa hayat süren balık Afrika’da yaşayan Aplocheilidae familyasına dahil bir tür olup 8 ay ömür sürer.



En derinde yaşayan balık

bassogigasprofundissimueh8Brotulidae familyasından Bassogigas cinsi en derinde yaşayan omurgalılar olarak bilinirler. Bunlardan 16,5 cm. uzunluğundaki Bassogigas profundissimus türü 1970 Nisanında Dr. Gilbert L. Voss tarafından Atlantik’teki Puerto Rico çukurluğunda 8300 metre derinlikte yakalanmıştır.

Dr. Jacques Piccard ve Lt Don Walsh tarafından Trieste isimli derin deniz araştırma aracıyla Batı Pasifik’de Mariana çukurunda 24 Ocak 1960 da yapılan bir çalışmada ise 10,918 m. derinlikte dil balığına benzer, 33 cm. boyunda bir balık bulunduğu rapor edilmiştir. Geçici olarak Chascanopsetta lugubris olarak teşhis edilen bu balığa rağmen otoritelerin çoğu hâlâ en derinde yaşayan omurgalı olarak Bassogigas cinsini kabul etmektedirler.



En yüksekte yaşayan balık

cobitidaebb8
Dünyanın en yüksek yerinde yaşayan balık “Tibet çopra balığı (Cobitidae familyasından) olup Himalayalarda 5200 m. yükseklikte yaşamaktadır.



En çok yumurtlayan balık

mola20molayr8
Güneş balığı (Mola mola) milyonlarca yumurta yapar. Her biri aşağı yukarı 1,3 mm. çapında olan bu yumurtalardan 1,37 m. boyundaki bir dişinin rekor olarak 300 milyon yumurta taşıdığı görülmüştür.



En az yumurtlayan balık

tropheusmooriimn5
Batı Afrika’da Tanganika gölünde yaşayan ve kuluçka müddetince yumurtalarını ağızlarında koruyan Cichlidae familyasından Tropheus moorii türü normal bir üreme döneminde yedi veya da ha az yumurta yapar.



En büyük yumurta

rhincodonthypusjf3
Balıkların en büyüğü olan Balina köpek balığının (Rhincodon thypus) yumurtası da balıklar içinde en büyük yumurta rekoruna sahiptir. Bu dev yumurtanın ebadı 30,5 x 14 x 8,9 cm’dir. 1953 yılında bulunan böyle bir yumurta içindeki embriyonun boyu 35 cm.’yi bulmaktaydı.



En iyi koku alan balık

kpekbalfj1
Köpek balıkları en iyi koku duyusuna sahip olan balıklardır. Çok uzak mesafelerden diğer balıklara nazaran çok yüksek bir hassasiyetle kokuları duyarlar. Araştırmalar neticesinde, sıvının içine karışan 100 milyonda bir oranındaki kan kokusunu hissedebildikleri anlaşılmıştır.

Balıklar dünyasına ait yukarıda bir kısmını zikrettiğimiz enteresan bilgilere baktığımızda ilk dikkatimizi çeken husus tabii seleksiyonun acımasız yorumuna karşı şefkatli ve ekolojik dengeyi sürdürücü bir dayanışmanın hâkim olduğu görülmektedir.

Eğer güçlü olan türlerin daha zayıf türleri ortadan kaldırdığı şeklindeki görüş geçerli olsaydı, denizlerimizde sadece devler ve canavarların yaşaması gerekirdi.

Hâlbuki çok güçlü görünenlerin aşırı yayılmasını önleyici tedbirler yanında, çok zayıf görünenlerin de yok olmasını önleyici tedbirleri birlikte yaratan bir irade çok açık olarak görülmektedir.

Bütün türler kendilerine ait belirli ortamlarda hayatiyetlerini sürdürmekte, çok köklü bir ortam değişikliği veya genetik arıza ortaya çıkmadığı müddetçe de nesilleri devam etmektedir. 300 milyon yumurta yapan ile sadece yedi yumurta yapan balığın her ikisinin hayatı devam edebilmektedir.
Yaratıcı’nın akılları hayret ve dehşete düşüren sonsuz kudretinin tecellileri iyi incelendiğinde, başıboşluk ve tesadüfi oluşlar yerine, tabiatta belli sınırlar dahilinde türleri muhafaza edici ve her türe yaşama imkanı sağlayıcı bir nizamın tesis edilmiş olduğu bir gün inanmayanlar tarafından,da kabul edilecektir.
Alıntı.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 9 Ocak 2009 14:06
Beni Ona sorsanız, 1 ölüyüm. Bana O'nu sorsanız tüm kalemlerim...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Nisan 2011       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KÖPEK BALIKLARI VE ELEKTRİKSEL ALGILAYICILARI

Köpekbalıklarının, öyle mükemmel bir yaratılışları vardır ki, sudaki tüm titreşimleri ve kokuları, suyun ısısındaki değişimleri, tuzluluk oranını ve özellikle de hareket halindeki hayvanların yol açtığı elektrik alanındaki en küçük değişiklikleri bile hissedebilirler.1 Peki ama nasıl?

Canlılar ısı dışında elektrikte yayarlar. Tüm canlılar gibi bizde elektrik yayarız. Her düşüncemiz, her küçük hareketimiz minik akımlardan oluşan elektrik fırtınalarına neden olur. Karada yaşayan bir canlının bu akımları hissetmesi zordur çünkü hava bir yalıtkan görevi görür. Ancak suyun içerisinde durum farklıdır elektrik doğal bir iletken olan suyun içerisine akar. Dolayısı ile bu elektriği hissedebilen bir canlı son derce gelişmiş bir duyuya sahip olmuş olur.

Vücuttan yayılan elektriği hisse- debilirler. Köpek balıklarının vücutlarında, içi jöle dolu çok sayıda oluk mevcuttur. Bu oluklar sıklıkla köpekbalığının kafasında yerleştirilmiş olmasına karşın, balığın tüm vücudu boyunca da dağılmıştır. Lorenzini ampülü olarak adlandırılan bu yapılar mükemmel birer elektrik algılayıcılarıdır. Köpek balıkları ve vatozlar bu algılayıcılarını kullanarak avlarını bulurlar. Algılayıcılar o kadar hassastırlar ki bir voltun 20 milyarda biri büyüklüğünde akımları hissedebilirler. Bu birbirinden 3000 kilometre uzaklıkta duran iki adet 1.5 voltluk kalem pil arasındaki voltajı hissetmeye benzetilebilir. İnsan vücudunun elektrik akımlarına nasıl tepki verirler peki? Biz yüzerken derimiz büyük bir izolasyon bandı görevi görür ve vücudumuzdaki elektrik akımının büyük bir kısmının sızmasını engeller. Ancak vücudun dış dünyaya açıldığı her noktadan 1/10.000.000 ve 1/100.000.000 volt büyüklüklerinde alanlar yaratarak dışarıya akar.
Ancak bu elektrik alanı o kadar hızlı dağılır ki köpekbalığının bunları hissedebilmesi için 1 metreden daha yakın olması gerekmektedir. Ancak eğer yaralanacak olursak, izolasyon bandı olan derideki zedelenme elektriğin suya akmasına izin verir ve köpek balığının avın yerini tam olarak belirlemesini sağlar . 2

PALYAÇO BALIĞININ VÜCUDUNA BİR KİMYASAL TESİS
NASIL SIĞAR?


Deniz şakayıkları zehirli kollara sahiptir. Eğer bir balık bu kollara değecek olursa kendinden geçerek ölür ve şakayıka yem olur. Başka baklıkların yanaşamadığı bu zehirli kollar. Palyaço balıkları için son derece güvenli bir yuva teşkil eder. Peki palyaço balığı nasıl olupta diğer balıklar gibi zehirlenmemektedir?

Palyaço balığının vücudu özel bir kimyasal madde ile kaplıdır. Bu madde zehirin balığın vücuda etki etmesini engeller.

Bilindiği gibi kimyasal maddeler teknolojik aletler yardımı ile belli bir denetim altında çok özel ortamlarda ve uzman kişiler eşliğinde üretilirler. Oysa denizin dibinde bir balıkta hiç bir tesis hiç bir mühendis olmaksızın aranan nitelikte kimyasal maddeler üretilmektedir.



Balığın şakayıktaki kimyasal salgıyı bilmesi, üstelik bu salgıyı tesirsiz kılacak maddenin formülündende haberdar olması ve buna uygun üretim yapması elbette bir yaratılış delilidir. Palyaço balığının kendi kendine böyle bir sistemi oluşturması, kimyasal madde formülleri keşfetmesi asla mümkün değildir. Palyaço balığını yaratan Allah'tır. Neyi nasıl yapacağını ona ilham eden de Allah'tır.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
4 Mart 2017       Mesaj #10
Avatarı yok
Yasaklı

Mercanlar!


Su altı belgesellerinde görülen mercanlar belki çok çeşitli renklerinden, belki değişik yapılarından, belki de mücevhere benzemelerinden dolayı ilgi çeker. Bir dalgıcın en büyük düşlerinden biri, mercan resiflerinde (kayalıklarında) dalmak, onların yaşamını ve oradaki canlı çeşitliliğini yakından görebilmektir. Resiflerin oluşumu için binlerce yıl gerekir. Peki, tarihten bize miras kalan bu canlılar nasıl ve nerelerde yaşar, nelerle beslenirler, diğer canlılar için neden önemlidirler ve nasıl kilometrelerce uzunlukta büyük resifler oluştururlar?

Mercanları tanımayan biri, onları gördüğünde ya büyük bir kaya ya da bir su altı bitkisi zanneder. Ancak mercanlar, ne bir kaya parçası ne de bitki olup gerçekte birer hayvandır. Deniz omurgasızlarından Anthozoa sınıfının üyeleridirler. Mercanların her bir bireyine "polip" denir. Milyonlarca polipin bir araya gelmesiyle mercan kolonileri oluşur. Koloniler ağaç, dal, çiçek, beyin, geyik boynuzu, fil kulağı, mantar, tüp, ip, kaya gibi çok çeşitli biçimlerde olabilir. Mercanlar genellikle bu biçimlere göre adlandırılır; beyin mercanı, mantar mercanı, kamçı mercanı... Mercanlar genel olarak sert ve yumuşak mercanlar olarak ikiye ayrılır. Sert mercanların yapılarında kalkerli maddeler bulunur ve bir araya gelerek büyük mercan resiflerini oluştururlar. Yumuşak mercanlarda ise kalkerli maddeler bulunmaz. Küçük koloniler oluşturan bu mercanlar sağlamlıklarını dış kısımlarındaki kalsiyum içeren küçük, iğne biçimindeki yapılardan alır. Mercanların vücut yapıları, görünüşte çok karmaşık olmasına rağmen aslında çok basittir. Silindir biçimindeki vücutlarının uç kısımlarında dokunaçlar bulunur.

Vücutlarının alt kısımlarındaysa bulundukları zemine yapışmalarını sağlayan organlar vardır. Ayrıca sinir ve kas sistemleri de hayli basittir. Ağızları, vücutlarının üst kısmındadır ve bir gırtlakla doğrudan mideye bağlanır. Mercanların, omurgasız oldukları için gerçek iskeletleri yoktur. Ancak, salgılarından oluşan sert dış yapılarına iskelet denir. Bu sert yapı kalsiyum, magnezyum, karbonat gibi maddelerin çok miktarda salgılanmasıyla oluşur. Gözle görebildiğimiz kısımları da bu yapılardır.

Poliplerse genellikle çok küçük oldukları için yalnızca mikroskop yardımıyla görülebilir. Mercanlar, birbirinden bağımsız bireylermiş gibi görünseler de tek bir sindirim sistemleri vardır. Bu nedenle kolonilerin tüm bireyleri birbirine bağımlıdır. Dokunaçlarını isteğe bağlı olarak hareket ettirebilirler. Özellikle avlanacakları zaman sürekli hareketli olurlar. Ayrıca, herhangi bir tehlike anında da dokunaçlarını hızla iskeletin içine çekebilirler. Mercanların güzel görünmesinin nedenlerinden biri de renkleri. Bu renkler vücutlarında bulunan renk hücrelerinden ve beraber yaşadıkları mikroskobik tek hücreli bir deniz yosunu olan Zooxanthellae’dan kaynaklanır. Sarı, kırmızı, yeşil gibi parlak renkler avlarını kendilerine çekebilmelerini kolaylaştırır.

Nasıl Beslenirler?


Mercanlar, besinlerini çeşitli yollardan elde eder. Hayvansal tek hücrelilerle beslenen mercanlar, genellikle avlarını "nematosist" olarak adlandırılan yakıcı hücreleri ya da yapışkan bir madde salgılama özellikleri sayesinde yakalar. Mercanlar, dokunaçlarda bulunan yakıcı hücreler ile avlarını uyuşturur. Daha sonra av, dokunaçlarla ağza götürülür. Bazı mercanlar ise yapışkan bir madde salgılayarak, avlarının buna yapışmasını bekler. Suyun akıntısıyla sürüklenen hayvansal tek hücreliler, bu maddeye yapışarak tuzağa düşer.

Bundan sonra dokunaçlar devreye girer ve avın ağza götürülmesini sağlar. Ağza giren av önce gırtlağa, oradan da mideye gönderilir. Bazı mercan türleri de, besinlerini birlikte yaşadıkları deniz yosunları sayesinde elde eder. Bu deniz yosunları, mercan poliplerinin üst deri (epidermis) dokusunun hemen altına sıra halinde yerleşir. Polipin içinde olmalarına karşın, ışık alabilirler ve bu sayede fotosentez yaparlar. Bu yosunlar, fotosentez için gereken karbonu, mercanların solunum sonucunda açığa çıkardığı karbondioksitten; azot ve fosfor gereksinimlerini de yine mercanların sindirim ürünü olan amonyaktan karşılar.

Deniz yosunları, bu maddeleri kullanarak oksijen, karbonhidrat ve protein üretir. Bu ürünlerin büyük bir kısmını mercanlar, bir kısmını da kendileri tüketir. Mercanlar deniz yosunlarına güvenli bir yaşama ortamı, deniz yosunları da mercanlara sürekli besin sağlar. Karşılıklı yarar sağlanan bu ortak yaşam, besin olarak yoksul ancak berrak, temiz ve bol ışık alan okyanus sularında mercanların binlerce yıldır yaşamasını sağlıyor. Mercanlar, genel olarak gece beslendiği için dokunaçları gündüz kapalı, gece ise açıktır. Gece beslenmelerinin nedeni, hayvansal tek hücrelilerin geceleri su yüzeyine doğru göç etmesidir. Bu hareketlenme, besinlerini yakalamalarını kolaylaştırır. Ayrıca dokunaçlarının gündüz kapalı olması, morötesi ışınların zararlı etkilerini de önler.

Nerelerde Yaşarlar?


Alıntıdaki Ek 62477
Mercan resifleri birçok canlıya ev sahipliği yapar. Mercanlar genel olarak, 30 derece kuzey ve 30 derece güney enlemleri arasında kalan sıcak denizlerde yaşar. Ancak yumuşak mercanlar, çok küçük koloniler halinde soğuk ve derin sularda da yaşayabilir. Örneğin ülkemizin kıyılarında bulunan yumuşak mercanlardan dal biçimindeki kırmızı mercan Ege Denizi’nin kuzeyinde, ağaç biçimindeki beyaz mercansa Marmara Denizi’nin derinliklerinde yaşayabiliyor. Fakat iklim uygun olmadığı için ülkemizin kıyılarında mercan resifleri bulunmaz. Büyük resifler Hint ve Pasifik okyanuslarının tropikal kesimlerinde ve Kızıldeniz’de daha çok bulunur.

Nasıl Çoğalırlar?


Mercanlar, hem eşeyli hem de eşeysiz olarak üreyebilir. Eşeysiz üreme, tomurcuklanma biçiminde gerçekleşir ve daha çok yumuşak mercanlarda görülür. Tomurcuklanma sırasında yeni bir polip, polipin ucundan tomurcuk biçiminde gelişmeye başlar. Buna yeni tomurcukların eklenmesiyle yeni koloniler oluşur. Yeni polipler oluştukça eski polipler ölür, ancak ölenler altta kalarak iskelet biçiminde koloniye destek olur. Eşeyli üremeyse, mercanların yumurtalarını ve spermlerini aynı zamanda suya bırakmasıyla gerçekleşir. Yumurtaların döllenmesiyle "planula" denilen larvalar oluşur. Larvalar bir süre suda yüzdükten sonra uygun bir mercan adası ya da kayaya kendilerini tutturur ve polip halinde gelişirler.

Canlı Kayalar!


Mercan resifleri denizlerin sığ yerlerinde, binlerce yıl boyunca, sert mercanların birikmesiyle oluşur. Resifler, kilometrelerce uzunlukta olabilir ve genellikle çok yavaş (yılda yaklaşık 1-2 cm) büyürler. Ancak besin durumu, iklim koşulları gibi etkenler uygun olursa daha fazla büyüyebilir ve büyük adalar oluşturabilirler. Peki, bu kadar küçük canlılar nasıl büyük ve sağlam adalar oluşturabiliyor? Sert mercanlar kalsiyum, magnezyum, karbonat gibi sert yapı oluşturabilecek maddeleri bol miktarda salgılar. Bu maddeler, zaman içinde birikerek büyümeye başlar ve bu yapılar kristalleşerek kireç taşına dönüşür.

Ölen her polip de altta kalarak büyük yapının oluşmasına katkı yapar. Böylece binlerce yıl içinde büyük resifler oluşur. Bu süreç, insanların büyük apartmanları ve kentleri kurmasına benzetilebilir. Mercanlar, bu özelliklerinden dolayı "okyanusun mimarları" olarak da adlandırılır. Bunun yanında, mercanların resif oluşturabilmesi için deniz suyu sıcaklığının yıl boyunca 20 santigrad derece ila 29 santigrad derece olması gerekir. Bu koşullara ise yalnızca tropikal denizler sahip. Ancak, küçük bir resifin Norveç fiyortlarının soğuk sularında da yaşayabildiği biliniyor. Tropikal resif mercanları, beraber yaşadıkları deniz yosunlarının ışık gereksiniminden dolayı, en fazla 50 m derinlikte yaşayabilirler.

Resifler, bulundukları ortama göre biçimlenir. Genellikle kıyı resifleri, set resifleri ve mercan adalar olarak üç farklı tipte oluşurlar. Kıyı resifleri, kıyılarda ya da adaların kenarlarında oluşur ve hep kıyı boyunca büyürler. Daha çok Hawaii Adaları'nda ve Karayipler’de bulunurlar. Set resifleri ise karadan biraz uzakta, kıyıya paralel olarak oluşur. Karayla aralarında denizkulağı olarak adlandırılan, gemilerin girebileceği kadar derin kanallar bulunur. Karayipler ve Hint ve Pasifik okyanuslarının açıklarında bulunurlar. Set resifleri, çok büyük boyutlara ulaşabilir. Avustralya’daki "Büyük Set Resifi" 345 bin km2’lik bir alana sahiptir ve uzunluğu da yaklaşık 2000 km’dir. Bu büyük kütle, bilim insanları tarafından yaşayan en büyük canlı oluşum olarak kabul ediliyor.

Mercan adalar, diğer resifler gibi oluşur. Tek farkları karadan çok uzakta, açık okyanus sularında oluşmalarıdır. Daha çok Hint ve Pasifik okyanuslarında görülürler. Genel olarak ortasında sığ bir denizkulağının yer aldığı, sıra sıra küçük mercan adalarından oluşan bilezik biçiminde yapılar oluştururlar. Peki, okyanusun ortasında bu oluşum nasıl gerçekleşir? İlk olarak volkanik bir adanın çevresinde kıyı resiflerini oluşturan mercanlar yerleşmeye başlar. Bunlar, zaman içinde büyür ve ağırlıkları artar.

Ada, bu ağırlığı daha fazla taşıyamaz ve yavaş yavaş suyun altına çöker. Mercan kolonileri de ışığı daha çok alabilmek için yukarı doğru gelişir. Artık yüzeyde yalnızca mercan kolonileri bulunur. Bu koloniler, aralarında küçük koloniler bulunan adacıklar oluşturur. Küçük adacıkların arasında küçük kanallar bulunur. Açık denizde büyük fırtınalara yakalanan gemiler, bu kanallardan geçerek, denizkulağının içine sığınabilir. Kıtalarla bağlantısı olmayan mercan adalar, çok az görülen deniz canlıları ve büyük kuş kolonileri için de iyi bir barınaktır.

Mercan resiflerinin bir başka özelliği de, üzerinde yaşayan canlıların çeşitliliğidir. Okyanusta yaşayan canlıların yaklaşık % 25’i mercan resiflerinde bulunur. Balıklar, denizyıldızları, denizkestaneleri, süngerler, tüplükurtlar, ıstakozlar, karidesler, ahtapotlar, kabuklu hayvanlar, deniz çayırları ve deniz yosunları bu resifler üzerinde yaşar. Resiflerin yarıkları, girintili çıkıntılı yapıları ve bol besin içermeleri, onları birçok küçük omurgasız canlı için iyi birer sığınak haline getirir.

Dolayısıyla resifler, bu canlılarla beslenen birçok balık için de iyi bir yaşam alanıdır. Ayrıca balıklara üreme ve barınma alanı da sağlarlar. Örneğin Büyük Set Resifi’nde 2800 balık, 400 mercan, 400 yumuşakça, 500 deniz çayırı, 215 deniz kuşu, 15 deniz yılanı ve 6 deniz kaplumbağası türünün yaşadığı biliniyor. Mercan resiflerinin bu kadar çok canlıya ev sahipliği yapması, güzel renklere sahip olması ve dalış sporuna uygun olması nedeniyle dünyanın birçok yerinden dalgıçlar dalmak için buraya geliyor. Bu da mercan resiflerinin önemli bir turizm kaynağı olduğunu gösteriyor.

Yaşamları Tehlikede!


Bazı denizyıldızları mercan poliplerinin avlanmak için salgıladığı maddelerle beslenir. Bazıları da doğrudan polipleri yer. Papağan ve çütre balıkları da doğrudan poliplerle beslenir. Bunların çok güçlü çene ve diş yapıları mercan poliplerini kolayca koparmalarını sağlar. Mercanların yaşamlarını tehdit eden doğal düşmanlarının yanı sıra başka birçok etken daha var. Bazı mercan türleri bu tehditlerden hiç etkilenmezken bazıları ise aşırı duyarlı oldukları için çok kolay etkilenebiliyor. En büyük tehlikelerden biri, denizlerde atıklardan kaynaklanan kirliliğin artması. Diğer bir deyişle kanalizasyon ve tarımsal gübre atıklarının temiz okyanus sularına karışması kirliliği artırıyor.

Özellikle son yıllarda artmaya başlayan kirlilik, berrak suların yavaş yavaş kaybolmasına ve azot, fosfor gibi maddelerin bu sulara karışmasına neden oluyor. Bu maddeler deniz yosunları için çok miktarda besin kaynağı demek. Bu durumun mercanlar açısından yararlı olabileceği düşünülse de tam tersi olur. Çünkü deniz yosunları çok fazla büyür ve mercanların üzerini kaplayarak ölmelerine neden olur. Ayrıca kirlilik suda bulanıklık oluşturur ve deniz yosunlarının ışık almasını engeller.

Bunlara bir de kıyı erozyonunun eklenmesi bulanıklığı iyice artırır. Deniz yosunları da mercanı terk ederek ışık alabilecekleri daha temiz sulara gider. Mercanlar ise en önemli besin kaynaklarını kaybettikleri için yavaş yavaş ölür. Ayrıca, mercanlara rengini veren deniz yosunlarının mercanları terk etmesi, mercanların renginin beyazlaşmasına ya da saydamlaşmasına neden olur. Bir mercanın sağlıklı olup olmadığı, renginin beyazlığına bakılarak anlaşılabilir. Mercanların yaşamlarını tehdit eden bir başka ve en önemli etken de küresel ısınmaya bağlı olarak, deniz sularının gittikçe ısınmaya başlamasıdır.

Bu durum özellikle en küçük sıcaklık değişimlerinden bile kolayca etkilenebilen mercan resiflerine zarar veriyor. Sıcaklığın 29–30 santigrad derece aralığının üzerine çıktığı durumlarda mercanların yaşamları tehlikeye giriyor. Son 30 yılda resiflerin %10’luk bir bölümü yok olmuş durumda. Üstelik tehlikenin boyutu giderek artıyor. 2050 yılına kadar resiflerin %80 ila %90’ının yok olacağı söyleniyor. Bu, yalnızca mercanların değil, resiflere bağlı yaşayan binlerce canlının da yok olması anlamına geliyor. Tehlikenin farkında olan bilim insanları ve doğa koruma dernekleri en azından insanlardan kaynaklanan zararları önlemek üzere resifleri koruma planları yapıp uygulamaya çalışıyor. Ancak bugün tüm resiflerin yalnızca %1’lik bir bölümü tam anlamıyla korunuyor.

Kaynak: Bilimgenç / TÜBİTAK

Benzer Konular

3 Şubat 2013 / The Unique Zooloji
9 Ekim 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
14 Şubat 2019 / Misafir Cevaplanmış