MEDÜZLER
Denizanaları, Cnidaria (Coelenterata) şubesinin Scyphozoa takımına ait canlılardır. Sycphus, kadehe benzer; zoa kelimesinin de hayvan anlamına gelir. Böylece bu canlıları 'kadehe benzeyen hayvanlar' diye adlandırabilinir. Yalnız kadehe değil; kase, borazan, kubbe, tabak, küp ve piramite benzeyen deniz anası türlerini de görmek mümkündür. Bu omurgasız canlılar, Yunanlılar tarafından 'kızınca sokan' anlamına gelmektedir; çünkü gerçekten de rahatsız edildikleri zaman yakıcı kapsülleriyle rahatsız edici olabiliyorlar.
Bu durumda belki de ilk yapılması gereken şey; deniz anasının çarptığı yüzeyi soğuk suyla yıkamak olacaktır.
Denizanası Sokmaları
Bilindiği gibi Deniz anasının çok çeşitli türleri vardır. Özellikle yaşadıkları bölgelere ve okyanuslara göre boyları, renkleri ve zehir şiddetleri de değişmektedir. Bu canlılar, ölü olsalar bile dokundukları her cisme zehirini akıtırlar. Deniz anaları özellikle ısırdıkları veya dokundukları bölgelerde kaşıntı başlamakta ve daha sonra yerini acıya bırakmaktadır. Denizanalarının tahribatlardan en önemlisi kırmızılaşma ile kana karışan zehirin miktarıyla ilgilidir. Öncelikle önemsiz bir kaşınma ve ovuşturma ile geçiştirildiği zannedilmektedir. Ancak aşırı dozda zehire maruz kalındığında diğer zehirlenmelerde olduğu gibi, nefes darlığı, bulantı, mide krampları görülmektedir. Denizanasına temas ettiyseniz, sudan çıktıktan sonra o bölgeyi amonyaklı su ile silin. Ancak yaraya dokunmayın, ovuşturmayın ve kesinlikle de kaşımayın. Aksi halde zehirin yayılmasına ve daha kötü sonuçlara yol açabilirsiniz.
Deniz analarının kalpleri, beyinleri, kemikleri, pulları ve gerçek gözleri yok. Sinir sistemleri sinir ağı biçiminde şekillenmiştir. Epitel oku birbirine bağlanmış ve az miktardaki hücrelerarası madeden oluşuyor. Değişik görevleri görmek için DUYU, BEZ, ÖRTÜ EPİTEL'leri özelleşmişlerdir.
Denizanaları planktonların en büyüklerinden biri olarak kabul edilir. Bu arada planktonun tanımını şöyle yapabiliriz;hareket için özelleşmiş yapıları (organları) olsa bile kullanmayan,su hareketlerinin etkisiyle pasif olarak hareket eden bitkisel ya da hayvansal canlı topluluklarıdır.
Denizanalarının korunma ve yiyeceklerini yakalamaya yarayan yakıcı kapsüllerin içindeki zehirli hücrelere NEMATOSİST'ler denir. Yakıcı hücreler tentakül dediğimiz dokunaçlarda değil canlının dışında yer alan üst derinin iç kısımlarında yer alır. Gerektiğinde nematosistlerin fışkırması için dış deriye doğru hareket gerçekleşir. Nematosistlerin fışkırmasıyla insanda görülen etkileri yanma ve kaşınma 'dır. . . .
Bazı denizanası türlerinde ise;yakıcı kapsüllerdeki nematosistler ve biyolüminesan olayından farklı bir korunma yolu da gelişmiştir. Düşmanının baskın çıkabileceği durumlarda denizanaları gövdeden ışık salınımını sonlandırır ama dokunaçlar ışık vermeye devam ederek gövdeden ayrılır. Düşmanlarını böyle bir yolla kendisine değil de dokunaçlarına yönlendiren denizanalarımız bu durumdan faydalanıp kaçarlar,zira rejenerasyon yetenekleri sayesinde gövdeden dokunaçları oluşturmak çok da zor bir şey değildir denizanalarımız için.
Denizanaları etoburdur. Küçük deniz hayvanları ,yumurtalar ve larvalarla beslenirler. Bunun için avlanmaları gerekmez. Suda sürüklenerek ilerlerken yiyebilecekleri bir canlıya rastlar ve onu, fışkırttıkları zehirle etkisiz hale getirip, ağızdan içeri alıp yerler.
Denizanaların besin olarak tüketen canlılar yalnızca deniz kaplumbağaları, deniz kuşları, balıklar, salyangozlar, sümüklü böcekler, balinalar değil insanlar da denizanalarını yiyorlar. Çinliler, Koreliler ve Japonları örnek olarak verebiliriz. Öyle ki salatasını ve böreği dahil olmak üzere pek çok şekilde tüketiyorlar.
Japonlar, denizanalarıyla birlikte yaşamayı da seviyorlar. Kedi, köpek ya da akvaryum balığı gibi denizanası besleyenler de var. Hatta denizanası ile yaşamayı sakinlikten ve sessizlikten hoşlananlara öneriyorlar;'Denizanaları ne havlıyor ne de ağızlarından salyalar akıtıyor. Asla sizi rahatsız etmiyor !' diyorlar.
Denizanaları, 650 milyon yıl öncesinden günümüze kadar varlıklarını devam ettirebilme özellikleri nedeniyle de önem taşırlar. 2 milyar yıl öncesiyle 550 milyon yıl arasında kalan zamana Proterozoik dönem denir. Bu jeolojik dönem, birinci çağın kambrien dönemine kadar sürmüştür.
Medüzlerin farklı bir yaşam döngüleri var. Bu döngüleri anlayabilmemiz için üremeleri hakkında fikir sahibi olmalıyız. Çoğalmaları yumurta ve sperm yoluyla oluyor ama eşeysiz olarak da üreyebiliyorlar. Eşeysiz üreme ,bölünerek çoğalma anlamına gelir. Medüzlerde eşeyli ve eşeysiz olmak üzere birbirini izleyen iki farklı çoğalma vardır. Eşeyli üreme aşaması ,dişi yumurta hücrelerinin erkeğin sperm hücrelerince döllenmesidir. Gövde kısmında bulunan eşeysel bezlerde bulunan üreme hücreleri suya dökülür ve yumurta suda döllenir. Döllenme sonucunda yumurta, önce larva sonra polip evrelerinden geçer. Yani yumurtadan çıkan larvalar polip olarak gelişim geçirdikten sonra bir denizanası halin gelebilirler. Bazen de polip olarak yaşamayı sürdürürler.
Polip aşamasındaki medüzlerin görünümleri hayvandan çok bitkiye benzer. Bazı medüzler yaşamlarını polip aşamasında geçirirler. Üremelerini ise eşeysiz olarak gerçekleştirirler. Bazıları kendi kendini kopyalayarak ,bazıları tomurcuk olarak çoğalır. Tomurcuklanan bu yapılar genç denizanalarını oluştururlar.
Genç denizanaları suyun hareketiylr etrafa dağılırlar. Kendi kendilerine beslenirler,düşmanlarına yem olmazlarsa büyüyerek yetişkin bir denizanası olurlar.
Medüz yetişkin denizanalarına denir. Erkek denizanası spremlerini suya bırakır,bu hücreler sudan dişinin vücudundaki oyuğa girer. Dişi, burada döllenen yumurtalarını daha sonra suya bırakır.
Kaynaklar:
* MARINE BIOLOGY Function, Biodiversity, Ecology - JEFFREY S. LEVINTON
* GULF SPECIMEN COMPANY, PANACEA
- Denizler Efsanesi
- İlyas Tunç
- Criptozoik
- Prekambrium
* Deniz Biyolojisine Giriş
* www. montereybayaquarium. org
* Derin Mavi Atlas, Bülent GÖZCELİOĞLU, Ö. Faruk AYDINCILAR
Denizanaları, Cnidaria (Coelenterata) şubesinin Scyphozoa takımına ait canlılardır. Sycphus, kadehe benzer; zoa kelimesinin de hayvan anlamına gelir. Böylece bu canlıları 'kadehe benzeyen hayvanlar' diye adlandırabilinir. Yalnız kadehe değil; kase, borazan, kubbe, tabak, küp ve piramite benzeyen deniz anası türlerini de görmek mümkündür. Bu omurgasız canlılar, Yunanlılar tarafından 'kızınca sokan' anlamına gelmektedir; çünkü gerçekten de rahatsız edildikleri zaman yakıcı kapsülleriyle rahatsız edici olabiliyorlar.
Sponsorlu Bağlantılar
Denizanası Sokmaları
Bilindiği gibi Deniz anasının çok çeşitli türleri vardır. Özellikle yaşadıkları bölgelere ve okyanuslara göre boyları, renkleri ve zehir şiddetleri de değişmektedir. Bu canlılar, ölü olsalar bile dokundukları her cisme zehirini akıtırlar. Deniz anaları özellikle ısırdıkları veya dokundukları bölgelerde kaşıntı başlamakta ve daha sonra yerini acıya bırakmaktadır. Denizanalarının tahribatlardan en önemlisi kırmızılaşma ile kana karışan zehirin miktarıyla ilgilidir. Öncelikle önemsiz bir kaşınma ve ovuşturma ile geçiştirildiği zannedilmektedir. Ancak aşırı dozda zehire maruz kalındığında diğer zehirlenmelerde olduğu gibi, nefes darlığı, bulantı, mide krampları görülmektedir. Denizanasına temas ettiyseniz, sudan çıktıktan sonra o bölgeyi amonyaklı su ile silin. Ancak yaraya dokunmayın, ovuşturmayın ve kesinlikle de kaşımayın. Aksi halde zehirin yayılmasına ve daha kötü sonuçlara yol açabilirsiniz.
Gövde disk şeklindedir. Disk kısmı bu canlıların hareketini sağlamakla görevlidir. Bunun altındaki ‘ağız kısmı’ ise tentakül denen çok sayıdaki dokunaçları içerir. Bu dokunaçlar avlama görevini üstlenmiştir. Gövdenin dış kısmında epidermis ve iç kısımda gastrodermis bulunur. Gastrodermis deniz analarındaki sindirim boşluğunu çevreler. Epidermis ve gastrodermis arasında jelatinimsi bir görünüş hakimdir. Bu yüzden İngilizler de deniz analarını ‘JELLYFISH’ olarak adlandırırlar. Deniz analarının vücutlarının %95'ini SU, %4'ü TUZ, %1'i de PROTEİN'lerden oluşur.
Deniz analarının kalpleri, beyinleri, kemikleri, pulları ve gerçek gözleri yok. Sinir sistemleri sinir ağı biçiminde şekillenmiştir. Epitel oku birbirine bağlanmış ve az miktardaki hücrelerarası madeden oluşuyor. Değişik görevleri görmek için DUYU, BEZ, ÖRTÜ EPİTEL'leri özelleşmişlerdir.
Denizanaları planktonların en büyüklerinden biri olarak kabul edilir. Bu arada planktonun tanımını şöyle yapabiliriz;hareket için özelleşmiş yapıları (organları) olsa bile kullanmayan,su hareketlerinin etkisiyle pasif olarak hareket eden bitkisel ya da hayvansal canlı topluluklarıdır.
Denizanalarının korunma ve yiyeceklerini yakalamaya yarayan yakıcı kapsüllerin içindeki zehirli hücrelere NEMATOSİST'ler denir. Yakıcı hücreler tentakül dediğimiz dokunaçlarda değil canlının dışında yer alan üst derinin iç kısımlarında yer alır. Gerektiğinde nematosistlerin fışkırması için dış deriye doğru hareket gerçekleşir. Nematosistlerin fışkırmasıyla insanda görülen etkileri yanma ve kaşınma 'dır. . . .
Zehirsiz denizanası türleri de mevcuttur. Bu türlerde savunma amacıyla gelişmiş özellik biyolüminesan dediğimiz ışık vermedir. Özellikleri düşmanları olan deniz kaplumbağalarından, deniz kuşlarından,balıklar ve balinalardan kurtulmak için bu yolu uygularlar.
Bazı denizanası türlerinde ise;yakıcı kapsüllerdeki nematosistler ve biyolüminesan olayından farklı bir korunma yolu da gelişmiştir. Düşmanının baskın çıkabileceği durumlarda denizanaları gövdeden ışık salınımını sonlandırır ama dokunaçlar ışık vermeye devam ederek gövdeden ayrılır. Düşmanlarını böyle bir yolla kendisine değil de dokunaçlarına yönlendiren denizanalarımız bu durumdan faydalanıp kaçarlar,zira rejenerasyon yetenekleri sayesinde gövdeden dokunaçları oluşturmak çok da zor bir şey değildir denizanalarımız için.
Denizanaları etoburdur. Küçük deniz hayvanları ,yumurtalar ve larvalarla beslenirler. Bunun için avlanmaları gerekmez. Suda sürüklenerek ilerlerken yiyebilecekleri bir canlıya rastlar ve onu, fışkırttıkları zehirle etkisiz hale getirip, ağızdan içeri alıp yerler.
Denizanaların besin olarak tüketen canlılar yalnızca deniz kaplumbağaları, deniz kuşları, balıklar, salyangozlar, sümüklü böcekler, balinalar değil insanlar da denizanalarını yiyorlar. Çinliler, Koreliler ve Japonları örnek olarak verebiliriz. Öyle ki salatasını ve böreği dahil olmak üzere pek çok şekilde tüketiyorlar.
Japonlar, denizanalarıyla birlikte yaşamayı da seviyorlar. Kedi, köpek ya da akvaryum balığı gibi denizanası besleyenler de var. Hatta denizanası ile yaşamayı sakinlikten ve sessizlikten hoşlananlara öneriyorlar;'Denizanaları ne havlıyor ne de ağızlarından salyalar akıtıyor. Asla sizi rahatsız etmiyor !' diyorlar.
Denizanaları, 650 milyon yıl öncesinden günümüze kadar varlıklarını devam ettirebilme özellikleri nedeniyle de önem taşırlar. 2 milyar yıl öncesiyle 550 milyon yıl arasında kalan zamana Proterozoik dönem denir. Bu jeolojik dönem, birinci çağın kambrien dönemine kadar sürmüştür.
Bu dönemde çokça tortul taşlar,devrin ortalarında ise ilk çekirdekli eukaryot hücreler oluşmuştur. Bitki ve hayvanlarda bazı grupların belirlendiği ve çok hücreli organizmalara geçişin tamamlandığı görülmektedir. Medüzlerin daha baskın olduğu bu dönemde sünger spikülleri, mantar kalıntıları, algler, Brachiopoda ve tüp şeklinde annelida ortaya çıkmıştır ve MEDÜZ DEVRİ (DENİZ ANASI DEVRİ= PREKAMBRIUM) olarak da adlandırılır. Bu evrenin sonuna doğru serbest oksijende azalma görülmektedir.
Medüzlerin farklı bir yaşam döngüleri var. Bu döngüleri anlayabilmemiz için üremeleri hakkında fikir sahibi olmalıyız. Çoğalmaları yumurta ve sperm yoluyla oluyor ama eşeysiz olarak da üreyebiliyorlar. Eşeysiz üreme ,bölünerek çoğalma anlamına gelir. Medüzlerde eşeyli ve eşeysiz olmak üzere birbirini izleyen iki farklı çoğalma vardır. Eşeyli üreme aşaması ,dişi yumurta hücrelerinin erkeğin sperm hücrelerince döllenmesidir. Gövde kısmında bulunan eşeysel bezlerde bulunan üreme hücreleri suya dökülür ve yumurta suda döllenir. Döllenme sonucunda yumurta, önce larva sonra polip evrelerinden geçer. Yani yumurtadan çıkan larvalar polip olarak gelişim geçirdikten sonra bir denizanası halin gelebilirler. Bazen de polip olarak yaşamayı sürdürürler.
Larva ileri de deniz anasına (medüze) dönüşecek bu küçücük canlıların yaşamı dişinin vücudunun dışında başlar. Döllenmiş denizanası yumurtaları çatladıklarında ortaya larvalar çıkar. Bu larvalar üzerlerinde bulunan saç biçimindeki siller yardımıyla yüzmeye başlar ve sudaki mikroskobik canlılarla beslenirler. Daha sonra bu larvalar polip aşamasına geçerler.
Polip aşamasındaki medüzlerin görünümleri hayvandan çok bitkiye benzer. Bazı medüzler yaşamlarını polip aşamasında geçirirler. Üremelerini ise eşeysiz olarak gerçekleştirirler. Bazıları kendi kendini kopyalayarak ,bazıları tomurcuk olarak çoğalır. Tomurcuklanan bu yapılar genç denizanalarını oluştururlar.
Genç denizanaları suyun hareketiylr etrafa dağılırlar. Kendi kendilerine beslenirler,düşmanlarına yem olmazlarsa büyüyerek yetişkin bir denizanası olurlar.
Medüz yetişkin denizanalarına denir. Erkek denizanası spremlerini suya bırakır,bu hücreler sudan dişinin vücudundaki oyuğa girer. Dişi, burada döllenen yumurtalarını daha sonra suya bırakır.
MOON JELLY
Aurelia labiata (Ay Denizanası)
BLUE JELLY
Catostylus mosaicus (Mavi Denizanası)
Kaynaklar:
* MARINE BIOLOGY Function, Biodiversity, Ecology - JEFFREY S. LEVINTON
* GULF SPECIMEN COMPANY, PANACEA
- Denizler Efsanesi
- İlyas Tunç
- Criptozoik
- Prekambrium
* Deniz Biyolojisine Giriş
* www. montereybayaquarium. org
* Derin Mavi Atlas, Bülent GÖZCELİOĞLU, Ö. Faruk AYDINCILAR
Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (: