Arama


fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
11 Kasım 2009       Mesaj #3
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
TEHCİR KANUNU

1.Savaş sırasında ordu, kolordu ve tümen komutanları ve bunların müstakil mevki kumandanları, ahali tarafından herhangi bir suretle hükümetin emirlerine , yurt savunmasına, asayişin korunmasına ilişkin işlere ve düzenlemelere muhalefet, silahla saldırı ve direnme görürlerse bunu önlemeye mezun ve mecburdurlar.
2.Ordu, müstakil kolordu ve tümen kumandanları askerlik icaplarından dolayı veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri köyler ve kasabalar halkını tek tek veya toplu olarak diğer mahallere sevk ve iskan ettirebilirler.talat2
3.İş bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren geçerlidir.
4.İş bu kanun hükümleri yürürlüğe Başkumandanlık Vekili ve Harbiye Nazırı memurdur.
Demek ki tehcir kararı askeri zorunluluklardan kaynaklanıyordu.Bir milletin ordularını arkadan vurmak isteyenlere karşı kendisini savunmasını önleyecek hiçbir yasa olamazdı.Osmanlı Hükümeti bu şartlar altında dünyada böyle bir tehlike ile karşılaşan bütün devletlerin başvuracağı bir yönteme başvurarak tehcir kararını aldı.Diğer taraftan hükümetin bu kararı benimsediği için değil , başka çözüm bulamadığı için aldığı bir gerçektir.Çünkü tehcir kararı almak ve uygulamak, bunun için kuvvetler ayırmak, mali kaynak bulmak anlamına geliyordu.Ayrıca üretimin düşeceği, hizmet sektörünün aksayacağı kesindi.Bu bakımdan tehcir bir bakıma devletin kendi kendini felç etmesi anlamına da geliyordu.Diğer taraftan Ermeni ayaklanmaları sadece sınıra yakın bölgelerle sınırlı kalsaydı kısmi bir tehcir yeterli görülecekti.Ancak Ermeniler'in düşmanın erişemediği iç bölgeleri de bir savaş alanına çevirmeleri , Marmara Bölgesi'nde İstanbul Boğazı civarındaki Rus donanmasıyla haberleşmeleri , çıkarma kuvvetleriyle işbirliğine yönelmeleri, tehcir kapsamının genişletilmesini gerekli kıldı.Tehcir kararı ölüm kalım mücadelesi veren bir milletin savaş hukukunun geçerli olduğu şartlarda ihanet içinde olan bir azınlığa karşı alabileceği en insani önlem olabilirdi.
Osmanlı yönteminin Ermeni toplumuna karşı özel bir kininin olamayacağının bir belgesi de tehcirin sadece Ermeniler'e uygulanmış bir yaptırım olmaması, diğer unsurları da kapsamasıdır.Rum tehcirinin yanı sıra , Cemal Paşa da Museviler'i gönüllü bir tehcire tabi tutmuştur.Akdeniz'deki İtilaf donanmasının Filistin'i casus yuvası haline getirmesi üzerine Cemal Paşa, sözlü bir uyarıyla Yafa'daki Museviler'in kendiliklerinden burayı terk edip Hama ve Humus'a gitmelerini sağlamıştır.
Görüldüğü üzere tehcir kararında yakın vadede ordunun hareket alanını güvenceye almak ve Müslümanlar'la Ermeniler arasındaki çatışmaları önlemek , uzun vade de emperyalist devletlerin bu amaçla Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışarak , kendi topraklarında bir Ermeni Devleti'nin doğmasına engel olmak istediği açıktır.Şüphesiz idare bu işlemi uygularken , aktif Ermeni militanlarıyla , sivil halkın çatışmaya karışmayacak unsurlarını ayıramazdı. Nitekim 14 Haziran'da Erzurum, Diyarbakır, Mamuratü'l-aziz ve Bitlis'e çekilen bir şifrede ; ihraç olunan Ermeniler'in yollarda hayatlarının korunmasına özen gösterilmesiyle ; sevk sırasında kaçmak isteyen veya muhafazalarına memur olan güvenlik kuvvetlerine saldıranların cezalandırılmalarının doğal olduğu hatırlatılmaktadır.fakat buna hiç bir zaman ahali karıştırılmayacak ve etnik unsurlar arasında mukateleyle sonuçlanacak , aynı zamanda harice karşı çok çirkin görünecek olayların çıkmasına kesinlikle izin verilmeyecekti.Ermeniler'in varmaları gereken yerlere en kısa yoldan ve güzergahlarında bulunan aşiret veya köylerin saldırılarına karşı her türlü tedbirin alınmasıyla sevk edilecekler; kafilelere katil ve gasba cüret edecekler şiddetle cezalandırılacaklardı.Burada şu husus ta açık yüreklilikle söylenmelidir; tehcir kararı alınmasından sonra ihtilalci Ermeni komitalarıyla hiç işbirliği etmemiş bir çok Ermeni'nin de karar karşısında devlete isyan katıldığı bir gerçektir.Aslında bu karar Ermeniler'in topyekun memnuniyetsizliklerini de körüklemiştir.Çünkü alınan göç kararına uymak istemeyen bir çok Ermeni devlete karşı silahlı direnişe geçmiştir.Tehcir kararı Osmanlı topraklarında yaşayan 1.300.000 Ermeni'nin tamamına uygulanmadı.Tehcir uygulanan yerler Doğu Anadolu ve İç Anadolu'da bazı şehirleri içine alıyordu.Buralardan kaldırılan Ermeniler yabancı bir devletin toprağına değil, yine Osmanlı toprağı olan Suriye, Lübnan, Kuzey Irak bölgesine iskan edildiler.
Osmanlı hükümeti, 600-700 km. güneye götürülen Ermenilerin iskânı için gerekli tedbirleri 30 Mayıs ve 28 Ağustos tarihli talimatlarla aldı. Biri;
1- Nakli gerekenler, iskân edilecekleri mahallere refah içinde can ve mal! güvenlikleri sağlanarak sevk edileceklerdir.
2- Gittikleri yerlerde kesin yerleştirilmelerine kadar, kendilerine göçmen Ödeneğinden geçimlerini sağlayabilmeleri için yardım yapılacaktır.
3- Eski malî durumlarına uygun olarak kendilerine arazi ve mal verilecektir.
4- Hükümet tarafından bunlar için ev yaptırılacaktır.
5- Çiftçilere tohumluk, zenaat erbabına alet-edevat verilecektir.
6- Terk ettikleri taşınabilir mal ve kıymetler kendilerine ulaştırılacak, bu mümkün olmadığı takdirde bunların karşılığı para olarak kendilerine ödenecektir.
7- Boşaltılan şehir ve kasabalarda bulunan Ermenilere ait taşınmaz malların sayımı yapılacaktır. Bunların cinsleri, miktarları ve kıymetleri tespit edildikten sonra bu köylere yerleştirilecek muhacirlere verilecektir.
8- Ermenilerden boşaltılacak yerlere iskân edilecek muhacirlerin kullanamayacakları mallar, yani zeytinlik, dutluk, bağ ve portakal bahçeleri, -han. fabrika, depo ve dükkân gibi gelir getirecek taşınmaz mallar arttırma ile satılacak veya kiralanacak ve bu gelirler sahiplerine (Ermenilere) verilmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecektir.

Bir diğeri ise;
1- İskâna tabi tutulan Ermenilerden araba veya yaya olarak yola çıkan gruplar en yakın demir yolu istasyonuna götürülecek oradan da yerleştirilecekleri yerlere trenle sevk edileceklerdir.
2- "Tehcir" e tabi tutulanlar, tren istasyonlarına vardıklarında aile reisleri asker olan veya bakacak kimsesi bulunmayan kadın ve yetimler, durumlarını resmî belge ile ibraz ettikleri takdirde başka yere iskân edilmeyerek istasyon yakınındaki şehir, kasaba veya köylere yerleştirileceklerdir.
3- Başka yerlere İskân edilecek Ermenilerin sevk sırasında iaşeleri temin edilecek. Fakirlerin iaşeleri ise ücretsiz olarak karşılanacaktır.
4- Sevk sırasında Ermenilerin güvenliği sağlanacaktır. Hamile ve yeni doğmuş çocukların ihtiyaçları karşılanacaktır.
5- İskâna tabi tutulanlar arasında yerlerini terk etmek istemeyenler veya yerlerine dönmek istemeyenlerden makul sebep gösterenlerin dilekçeleri görevlilerin görüşleri de alınarak Dahiliye Nezareti'ne gönderilecek ve nezaretin vereceği cevaba göre hareket edilecektir.
6- Göç sırasında veya konaklama esnasında Ermeni göçmenlere yapılacak herhangi bir saldırı derhal zararsız hâle getirilecektir. Saldırıda bulunanlar tevkif edilerek Divan-ı Harp mahkemesine sevk edilecek ve en ağır bir şekilde cezalandırılacaktır.
7- Göçe tabi tutulanlardan rüşvet veya hediye alanlar, tehdit ile kadınları iğfal edenler veya onlarla gayrı meşru münasebet kuranlar derhal görevden alınıp Divan-ı Harbe sevk edilecek ve ağır bir şekilde cezalandırılacaktır.
Zikredilen talimatnamenin orijinal metni İngiliz arşivlerinde bulunmakladır. Bu ve buna benzer belge İstanbul'un işgali sırasında bazı İngiliz ajanları tarafından Babıâli'den çalınmıştır.
Başlangıçta Ruslar'la beraber 'gönüllü alayları' adı altında yürütülen düşmanlık, Milli Mücadele yıllarında İngiliz ve Fransızlar'la birlikte 'lejyonlar'la sürdürülmüş ve Ermeniler vahşet olaylarında bu devletleri bile hayrete düşürecek kadar ileri gitmişlerdir.
Mevcut belgeler Ermeniler'in uydurma bir belgeyle katliam emrini vermekle suçladıkları Talat Paşa'nın bir devlet adamına yakışan bir şekilde hareket ettiğini göstermektedir.Talat Paşa, Ermeni ailelerinin istasyonlarda toplatılarak sefil hallerde nakledilmlerine karşı çıkmış, mallarının ucuza satılıp sahiplerinin zarara uğratılmamaları için görevlileri uyarmıştır.

kaynak