Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
07:49, 1 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Menü
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Çarşamba, 26 Mart 2025 - 07:49
Arama
MaviKaranlık Forum
Medya ve Toplum
-
Tek Mesaj #4
GüNeSss
Ziyaretçi
3 Ekim 2011
Mesaj
#4
Ziyaretçi
Medyanın Toplum Üzerindeki Etkisi Nedir?
Medyanın Toplum Üzerindeki Etkisi Tanımı
Son yarım asırda gerçekleşen teknolojik gelişmeler
insanların kullanımına açık olan iletişim araçlarının neredeyse tümünü etkilemiştir. Evrim geçirerek gelişen iletişim araçlarının yanına yenileri de eklenmiş ve bunlar “yaşamımızı kolaylaştırmaları” adına iyiden iyiye hayatımıza yerleşmişlerdir.
Şu sıralar sıkça duyduğumuz bir kelime de :
Medya
.
Peki nedir bu medya? Medya denildiğinde aklımıza neler gelir? Televizyon
radyo
gazete
dergi
internet ve türevleri. Özetle birebir iletişim içine girilen araçlardır bunlar ve Kitlesel İletişim Araçları diye adlandırılırlar. Biz de bu yazı boyunca Medya kavramı yerine
Kitlesel
İletişim Araçları
kavramını kullanacağız.
Kitlesel iletişim araçlarının en etkini ve en yaygını tartışmasız televizyondur ve biz de düşünce ve tezlerimizi bu araç üzerine kurmaya çalışacağız.
Neden radyo
gazete veya internet değil de televizyon? Birincisi; düşük-orta-yüksek gelire sahip her ailenin evinde neredeyse bir televizyon bulunmaktadır ve elde edilmesi çok kolay hale gelmiştir. İkincisi; radyo gibi sadece işitsel veya gazete gibi sadece çizgisel-görsel bir iletişim aracı değildir. Televizyon
mesajını verirken hem sesin hem de hareketli görüntünün gücünden yararlanır ve etkileyiciliği çok yüksektir. (
İnternet için belki ileride çok daha fazla söz söylemek mümkün olacaktır ama şu an için
kısıtlı bir kitlenin ulaşabildiği ve azda olsa uzmanlık isteyen bir araç olduğu için
televizyon kadar yaygın ve kullanılır durumda değildir. Fakat bir süre sonra televizyona alternatif olacağı göz ardı edilemez bir gerçektir.
)
Düşüncemizi her ne kadar televizyon üzerine kursak bile kitlesel iletişim araçların hepsi özünde ortak bir amaç gütmektedir. Dolayısıyla hem burada yazılanlar değerinden bir şey kaybetmeyecektir hem de
konuyu kısıtlamak
ayrıntılı bir inceleme ve eleştiri yapabilmek adına yararlı olacaktır kanaatindeyim.
1. KİTLESEL İLETİŞİM ARAÇLARININ GELİŞİMİ
Modern kitlesel iletişim araçlarının kullanımına ilk olarak gazete ve dergilerle başlanmıştır.
1920’li yıllarda radyonun icadıyla ve kullanılmaya başlanmasıyla birlikte yeni bir dönem başlamıştır. Artık tek bir noktadan diğer binlerce noktaya gönderilen her türlü mesaj
radyoyu dinleyen kitlelere en hızlı ve en doğru şekilde iletiliyordu. Kısa sürede önemi fark edilen radyo
özellikle II. Dünya savaşı esnasında iktidarlar ya da iktidar avcıları tarafından çok önemli bir savaş propaganda aracı haline getirilmiştir.
1950’ler ve sonrasında yaygınlaşmasıyla beraber televizyonlar radyonun gücüne ortak olmaya başladılar ve gelişen teknoloji - ucuzlayan maliyetlerle beraber her eve girdiler. Öyle ki televizyonsuz bir evle karşılaşmak imkansız gibi.
MacBride
“B
irçok Ses Tek Bir Dünya
” isimli raporunda 8 işlevden bahsetmiştir. Bunlar :
Habercilik
Toplumsallaştırma
Motivasyon
Tartışma-diyalog
Eğitim
Kültürel geliştirme
Eğlence
Bütünleştirme işlevleridir.
Bunlardan habercilik işlevi
kitle iletişim araçlarının temel ve en bilinen işlevidir. Bu işlev bilgi aktarma işlevi olarak da değerlendirilebilir. Gazetelerin sayfalarında
radyoların ve televizyonların haber saatlerinde verdikleri bilgiler bu işlevin bir göstergesidir.
Toplumsallaştırma işlevi ise
günümüzün heterojen yapılı toplumlarında bireylerin bir arada yaşamalarının sağlanabilmesi için toplumsal değerlerin yani kültürün
yayınlar aracılığı ile alıcılara iletilmesidir.
Toplumsallaştırma işlevine bağlı olarak kitle iletişim araçları toplumun amaçlarını belirterek çeşitli değerleri canlı tutar
yüceltir ve motivasyon işlevini gerçekleştirir. Bağımsızlık
özgürlük
insan hakları gibi değerler buna örnek verilebilir.
Tartışma-diyalog işlevi
kitle iletişim araçlarının gerek ulusal gerekse uluslar arası düzeyde toplumun çıkarlarını
bu çıkarlar doğrultusunda hareket edilip edilmediğini gösterir. Diğer bir deyişle
kamu oyu oluşturma işlevi görür. Bu işlevi ile toplumda güçlü kişilere karşı eleştiri rolünü oynar.
Eğitim işlevi
toplumsallaştırma işlevi ile bağlantılıdır. Topluma yeni üyeler kazandırma
bunları toplumun kültürel değerleri ile eğitme bu işlev içerisindedir. Böylelikle okulların tek bilgi kaynağı olma özelliği de azalır.
Bir toplum sanatsal ve kültürel yapıtlarını kitle iletişim araçları ile yaymak suretiyle bunları korur. Böylelikle de kültürel geliştirme işlevi yerine getirilir.
Kitle iletişim araçlarının bir diğer işlevi ise eğlendirmedir. İnsanları
evlerine yorgun geldiklerinde rahatlatmak
dinlendirmek için çeşitli yayınlar sunarlar. Bunların içeriği televizyonda spor
eğlence
magazin programları olabileceği gibi radyolarda da şiir
yarışma vb. yayınlar olabilir.
Kitle iletişim araçlarının bütünleştirme işlevi
toplumsallaştırma
eğitim
kültürel geliştirme işlevleriyle paralellik gösterir. Bu işlevi ile
birey ve grupların birbirlerini tanımalarına
farklı kültürler arasındaki çatışmaları hafifletmeye yardımcı olur
3. KİTLESEL İLETİŞİM ARACI OLAN TELEVİZYONUN TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Yapılan araştırmalar sonucunda en büyük etkilenmenin ve erozyonun çocuklar üzerinde olduğu ortaya çıkarılmıştır. Yeterli bilinç ve seçicilik düzeyine erişememiş çocuğun
başında saatler geçirdiği
televizyondan etkilenmemesi pek mümkün de gözükmemektedir.
Sadece çocuklar değil
hepimiz bu değişimin içinde yer alıyoruz. Dinlediğimiz müzikten giydiğimiz kıyafete
okuduğumuz kitaptan gittiğimiz sinema filmine kadar her konuda belli bir yönlendirmenin (farkında olmasak bile) etkisindeyiz.
Etkiler olumsuz olabileceği gibi olumlu da olabilecektir. İki görüşü de ele alacağız ama olumsuz etkileri üzerinde daha çok duracağız.
3.1. OLUMLU ETKİLER
“Genel olarak
kitle iletişim araçlarının işlevlerinin belirtilmesinden sonra
bunların en bilineni ve ilki olan “bilgi aktarma” işlevini baz alarak
televizyonu
birey ve toplum sorunlarının çözüm kaynağı olarak gören düşünürlerden biri Mc. Luhan’dır.
Mc. Luhan’a göre
“mesaj aracın kendisidir”. Bir iletişim eyleminde belirleyici olan şey iletilmek istenen mesajın içeriği değil
bu mesajı iletmek için kullanılan mesajın kendisidir. İnsanların ilişki ve eylem ölçülerini biçimleyen ve belirleyen şey kullanılan araçlardır (Özkök
1985:163). Yani
her iletişim tekniği ya da belli iletişim teknikleri grubu belli bir kültürü ortaya çıkarırlar. Bu düşünüre göre
toplumların evrensel gelişim sürecinde temel unsur iletişim teknikleri ve bunların farklılaşmasıdır. Bu şekilde yaptığı sınıflandırmasında
insanlığın geçirdiği ilk dönem olarak yazının bulunuşundan önceki uygarlıkları belirtmiştir (kabile dönemi). Bu dönemde egemen iletişim biçimi sözlü anlatım ve işitsel algılamadır. Bu dönemde düşünce özgür bir biçimde yayılır ve insan bütün duygularını aynı anda ve uyumlu bir biçimde kullanır (Özkök
1985: 164). Daha sonra
yazının bulunması ile gelişen ve gutenberg galaksisi dediği dönem gelmektedir. Mc. Luhan’a göre yazının bulunuşuyla insanoğlunun birinci dönemdeki sakin yaşamı da köklü bir değişmeye uğramıştır. Birinci dönemde egemen olan işitme duyusu yerini yavaş yavaş “göz”ün egemen olduğu bir iletişime bırakacaktır. İletişimde egemen olan duyunun değişmesi ile birlikte düşünce örgütlenmesi ve uygarlık da değişecektir (Özkök
1985: 165). Yazının egemen olmaya başladığı bu tarihsel dönemde ortaya çıkan en önemli kavramlar olarak bireycilik
merkeziyetçilik ve milliyetçiliktir. Yazının egemen oluşu ile birlikte okumanın artması
bireyler arası iletişimi azaltmış ve bireyciliği getirmiştir. Ayrıca
yazının yayılmaya başlaması
ülkelerin yönetiminin merkezi nitelikte olmasına yol açarak
totaliter yönetimlerin ortaya çıkmasına da sebep olmuştur. Tüm bu gelişmeler
aynı zamanda milliyetçiliği de beraberinde getirmiştir. Yazı
nasıl ki bireyler arasındaki iletişimi azaltıyorsa
milliyetçilik de toplumlar arası iletişimi azaltan bir unsurdur. Görüldüğü gibi
tüm bu gelişmeler Mc. Luhan tarafından iletişimin kopukluğu bağlamında bir sorun olarak görülmektedir. Bu sorunun çözüm kaynağı olarak
bilgi bakımından yoksul ancak katılma sağlama açısından güçlü bir araç olan televizyon gündeme gelmektedir. Televizyon ile birlikte görme duyusunun egemenliği ve basılı yazının oluşturduğu uygarlık artık aşılmaktadır. Bu araç sayesinde
insanlar artık “evrensel bir köy”de yaşamaktadırlar. Dış dünyayı algılamada
Gutenberg Galaksisi’nin buyrukçu özellikleri silinmekte
daha önceki doğallığa (kabile dönemine) dönüş başlamaktadır. Gerek Mc. Luhan
gerekse liberal gelenek içerisindeki diğer düşünürler tarafından
televizyona böyle bir anlam yüklenilmesinin arkasında yatan en önemli sebep
19.yy. aydınlanma çağının bilim ve akla yüklediği anlamdır. “Bilgi
güçtür anlayışı”
bu güce sahip olunması ile gerek bireysel gerek toplumsal sorunların çözülebileceğine olan inancı da beraberinde getirmiştir. Mc. Luhan’ın sözünü ettiği dönemlerden sonuncusu olan elektronik dönemin aracı televizyonun
hem işitsel hem görsel olarak alıcısına ulaşması ve bu sayede
çok farklı kültürler hakkında bilgilerin edinilmesini sağlaması
sorunların çözüm kaynağı olarak niçin bu aracın düşünüldüğünün göstergesidir. Kısaca belirtilirse
televizyon
insanlığı “küresel bir köy”e götürmektedir. Televizyon sayesinde dünya küçülecek
kültürler birbirine benzeyecek ve bu durum toplumlardaki sorunların çözülmesine sebep olacaktır”
3.2. OLUMSUZ ETKİLER
“
Baudrillard
Mills gibi düşünürler ile Frankfurt Okulu temsilcilerinin kitle iletişim araçlarına yaklaşımları eleştirel gelenek içerisinde değerlendirilir. Genel olarak belirtilirse
bu düşünürlere göre kitle iletişim araçları ve özellikle de televizyon
insan yaşamında bir sorundur.
Kitle iletişim araçları
bireyler arası ilişki ve etkileşimi son derece azaltmış ve zayıflatmıştır. Özellikle televizyon
bireylerin boş zamanlarında birbirleriyle iletişim kurmalarına ve fikir alış verişinde bulunmalarına olanak bırakmaz. Ayrıca
kitle iletişim araçlarının iyi bir eğitim aracı olmadığı
bireye özel sorunları karşısında umutlu ve umutsuz olduğu alanlarda yol gösterici olmak yerine
aldatıcı
kandırıcı
oyalayıcı bir mekanizma durumuna geldiği vurgulanır. Bireyin kendi sorunlarına ilişkin çözümler bulmasını engeller. Böylece kitle iletişim araçları bireye hiçbir zaman elde edemeyeceği ölçüde ayrıntılı bilgi ve haber verir. Fakat
bu ayrıntılı haber ve bilgiler verilirken
bunlar arasında gerçek bir bağlantının bulunup bulunmadığı hakkında açıklamalar getirmez. Bireylerin bunalım ve gerilimleri karşısında rasyonel bir bakış açısı da sunmaz. Aksine
bu gibi sunumlarda bireye ya şiddet ya da hiçbir şeyi ciddiye almaması telkin edilir veya önerilir ( Mills’den alıntı
Baran 1997: 99-100).
Televizyon
Mc. Luhan’ın belirttiği gibi dünyayı küçültecek ve global bir köye götürecektir. Ancak
bu durum Baudrillard
Mills gibi düşünürler ile Frankfurt Okulu temsilcilerine göre bir sorun olarak görülmektedir. Çünkü
böylelikle tek tek yerel kültürler yok olacak ve güçlü olan kültürün merkezde olduğu bir dünya düzeni oluşacaktır. Günümüzün bir değerlendirilmesi yapıldığında da bu tespit geçerli görünmektedir. Nitekim
ABD kültürünün egemen olduğu
merkezde bulunduğu bir dünya düzeni söz konusudur. ABD’nin
bu egemenliği kitle iletişim araçları ile daha da pekiştirme çabası içinde olduğu görülmektedir. Kendi hayat tarzlarını
insan ilişkilerini vb. birçok durumu yansıttıkları
dünya sinemasının önde gelen filmleri buna bir örnek olarak gösterilebilir. Söz konusu kültürel egemenliğin dışında
ABD’nin gerek siyasi gerek ekonomi alanında da egemenlik aracı olarak kitle iletişim araçlarından
özellikle de televizyondan yararlandığı açıkça görülmektedir.“
“
Kitle iletişim araçlarının ve özellikle de televizyonun ülkemizde de son derece etkili olduğunun önemli göstergelerinden biri
televizyon dizileridir. İzleyiciler
televizyon dizilerinden öylesine etkilenmektedirler ki
yaşadıkları “gerçek dünya”dan daha çok
dizilerdeki “yapay dünya”da olup bitenlerle ilgilenmektedirler. Bunun sonucu olarak da
güncel sorunlar unutulmakta
kişilerin kendi sorunlarından daha çok
gerçek olmayan bir dünyanın ve o dünyadaki kişilerin sorunları önem kazanmaktadır
.
“Kitle iletişim araçlarının bireylerin sosyalizasyonu ve eğitimi ile kültür ürünlerini üretimi ve yaygınlaştırılması konusunda her zaman olumlu işlevler yerine getirdiğini söylemek de mümkün değildir. McQuail’in de vurguladığı gibi (Barrett & Braham
1995: 96)
bazı durumlarda medya
farkında olarak ya da olmadan bireylerin sosyalleşmesini engelleyici doğrultuda bir etki de yapabilmektedir. Hatta bir çok araştırmacı medyanın toplumun kültürünü yozlaştırıcı
bireylerin kişiliklerini bozucu etkilerini sıklıkla vurgulamaktadırlar.
Konu bu boyuttan ele alındığında medya
kültürü geliştirmek-yaşatmak
bireylerin sağlıklı kişilik geliştirmelerine katkıda bulunmak şöyle dursun; tam tersine ulusal kültürü yıpratıp zayıflatıcı
bireylerin kişiliklerini ve ruh sağlıklarını bozucu nitelikte bir etki de yapabilmektedir. Okulda eğitimcilerin
aile de ebeveynlerin ve öteki toplumsal kontrol (sosyalizasyon) ajanlarının öğrettikleri-aşıladıklarının tam tersini ön plana çıkartarak
özellikle çocukları ve gençleri çelişkiler içine sürükleyebilmektedir. Bu durum ise
toplumun mevcut değer ve normlarından sapma olarak tanımladığımız sapkın davranışları
körükleyip arttırıcı bir etki yapabilmektedir. Bütün bu olup-bitenler de
bireyler arası ilişkileri düzenleyen toplumsal değerleri
normları
davranış kalıplarını yıpratarak
hatta yok ederek toplumun ve kültürün geleceğini tehdit edici bir boyuta ulaşabilmektedir.
Ayrıca
medyanın bireylere
“örnek rol modelleri”
sunduğunu da bilmeyen yoktur. Özellikle belli yaş dönemlerindeki bireylerin
özdeşim kurarak kendilerini geliştirmek arayışı içinde oldukları da herkesçe bilinen bir gerçektir. Hatta bireylerin bu özdeşim kurma eğilimlerinin yalnızca çocuklarla ve gençlerle sınırlı kalmadığını da sosyologlar
psikologlar ve eğitim bilimciler tarafından gerçekleştirilen araştırmalar ortaya koymaktadır. Dünya ülkelerinin büyük çoğunluğunda
ortalama bir insanın
günde asgari birkaç saatini televizyon karşısında harcadığı da sanırım herkesçe aşikardır. Bütün bu gerçekler hatırda tutulduğuna
amaca uygun olarak kullanılmayan
ya da medya etiğinden sapmış bir şekilde işlev yapan iletişim araçlarının ve özellikle de televizyonun ne kadar güçlü bir silah olabileceği bütün çıplaklığıyla gözler önüne serilir.
Hem de öylesine bir silah ki
en gelişmiş teknolojiler kullanılarak imal edilmiş
silah sanayiinin en güçlü ürünleri bile yanında bir hiç kalır. Klasik silahlarla
tüfekle-tabancayla ancak bir kaç kişi
bilemediniz bir kaç on kişi yaralanır ya da ölebilir. Nükleer-biyolojik silahlarla binler
on binler
ya da belli bir bölgede yaşayan insanlar zarar görür. Fakat
ehil olmayan ellerde
insani ve toplumsal amaçlar dışında kullanılan medya
öylesi bir silaha dönüşür ki
bir anda milyonları imha edebilecek konuma ulaşır. Hem de hedefi tam on ikiden vurarak. Yani bireylerin alnının tam ortasını-beynini ve göğsünün sol alt yanını-kalbini hedef alarak”
“…sorunun özünde
yetişmiş insan gücü yokluğu değil
kitle iletişim araçlarının kontrolünü ya da mülkiyetini elinde bulunduranların
yayıncılığı ve özellikle de televizyon yayıncılığını algılayış tarzları ve bu konuya yaklaşım biçimleri yatmaktadır: Bu durumu kısaca
“az emek
az zahmet ve az masrafla yüksek reyting
kolay ve çok kazanç anlayışı” şeklinde de tanımlanabilir.”
Bu görüşlere katılmamak mümkün değil. Maalesef iktidara gelenlerin ilk yaptığı işlerden biri; televizyonlara müdahale etmek ve muhalefet yapan yanını kırpmak ve yok etmektir. Bunu çeşitli yollarla yaparlar. Ya kendi televizyon kanallarını kurarlar ya da var olan kanallara uyguladıkları ceza ve yaptırımlarla içeriklerindeki muhalefeti ortadan kaldırmaya çalışırlar. Ve zamanla televizyonlar iktidar ile kol kola hayatlarını devam ettirirler.
Televizyonun etkilediği kitlenin büyüklüğüne baktığımızdaysa karşımıza çok büyük ve iştah kabartıcı rakamlar çıkar. Yerel televizyon kanalları
ulusal yayın yapan televizyon kanalları ve yayınları her kıtaya ulaşan uluslar arası televizyon kanalları. CNN
BBC gibi uluslar arası televizyon kanalları neredeyse dünyanın her noktasından izlenebilmektedir. Ve kendi iktidarlarının ideolojilerini
politikalarını
dillerini
yaşam biçimini zehirli bir iğne gibi tüm toplumlara enjekte etmektedirler. Ve çoğu zaman bunu başarmaktadırlar.
“…sermaye sahiplerinin eline geçen televizyonlar bir an önce halkin begenisini kazanabilmek ve ilgisini çekebilmek için popülist yayinlar yapmaya basliyordu
Diziler ise ayrı bir inceleme konusu olabilecek kadar önemli bir konudur. Maddi imkanlardan yoksun olan televizyon kanalları bir dönem brezilya dizileriyle
pembe dizilerle doldurmuştu ekranları. Son zamanlarda ise sponsor destekleriyle ve gelişen ekonomik güçleriyle kendi prodüksiyonlarını ekranlara getirmeye başladılar. Reyting rekorları kıran diziler
hem oyuncuları için hem de yayınlayan kanallar için çok iyi bir gelir kapısı haline geldi. Ama sorun şu oldu : amaçlar ve hedefler hep reytingin yüksek olması olduğu için kimi zaman gerçekleri değiştirip daha izlenilebilir bir biçime soktular kimi zaman olmazı olur yaptılar ve kimi zaman da hep aynı konular üzerine gittiler ve insanların duygularıyla ve beklentileriyle oynadılar. Çoğumuz kendi sorunlarımızı ve ideallerimizi unutmuş bir biçimde dizideki kahramanlarımız için üzülüyor
onun için seviniyor
ona destek oluyor ve hatta dizideki kahramanımız öldüğünde yas tutup temsili cenaze töreni bile yapabiliyoruz. Randevularımızı dizi saatlerine göre ayarlıyor
hafta sonu planlarımızı televizyon yayın akışına göre düzenliyoruz. İşte medyanın gücü!
Bazı uzmanların Kitlesel İletişim Araçlarından 4. güç (Yasama
Yürütme
Yargı
KİA) diye bahsetmelerini daha iyi anlayabiliyoruz artık.
3.2.1. Çocuklar Üzerindeki Etkileri
Televizyon kanalları üzerindeki denetimlerin zayıf olduğu ülkelerde en çok zarar görenler gelişim çağındaki çocuklarıdır. Eğitim düzeyi düşük olan aileler
televizyonun bu olumsuz etkisini görememekte ve çocuğun saatler harcadığı televizyon konusuna dikkatle eğilmemektedirler.
Dinlenerek
ders çalışarak ya da uyuyarak değerlendirmesi gereken zamanı maalesef televizyon başında tüketen çocukların sayısı çok yüksek. Bu da sonuç olarak derslerinde başarısız olan
az uyuyan
az dinlenen çocukların gelişimine indirilen bir darbe olmaktadır.
Zamanla çocuğun en yakın arkadaşı ve oyuncağı haline gelen televizyonlar
çocuğun arkadaşlarıyla daha az zaman geçirmesine ve daha az oyun oynamasına yol açmaktadır. Bu da çocuğun ileriki yaşlarda yaşayacağı iletişimsel sorunların kaynağı olmaktadır.
“Çocuğun arkadaş ve oyun gruplarında yeterince bulunamayışı
ancak bu ortamlarda öğrenilebilen paylaşma
dostluk
yakın ilişkilere girme
güven duyma gibi çocukların sağlıklı bir kişilik geliştirebilmesi için hayati önem taşıyan duyguların
onlar tarafından yeterince tanınıp
gerektiğince tadılmasını engellemektedir.
Ayrıca televizyon çocukların saldırganlık eğilimlerini ve saldırganca davranışlar sergileme sıklıklarını da arttırmaktadır. Ekranlarda çok sıklıkla sergilenen ve çoğunlukla da gerçeklerden kopuk kavga
şiddet
kan
göz yaşı sahneleri çocuklarda saldırgan ve geçimsiz bir kişiliğin gelişmesine yol açmaktadır. Normal boyutları ile sergilendiğinde bile çocukların ruh sağlığı ve psikolojik gelişimlerinde çok önemli sıkıntılara yol açabilecek nitelik taşıyan böylesi sahneler; bir de ütopist ve gerçekçi olmayan yorumlarla sergilendiğinde
bunların çocuğun sosyal-psikolojik kimliğinde yaptığı tahrifat ve açtığı yaralar katlanarak artmaktadır. Böylesi yaralayıcı etkilere maruz kalmış çocukların arkadaş çevresi ile
ailesiyle ve sosyal çevresindeki öteki bireylerle sağlıklı ve istendik doğrultuda ilişkiler kurup geliştirmesini çok zor olacaktır.
Bütün bunların da ötesinde
belki de televizyonun çocukların sosyal ve psikolojik gelişimlerinde neden olabileceği en büyük olumsuzluk
bu aygıtın
özdeşim kurma eğiliminde olan çocuklara sunduğu rasyonel ve gerçekçi olmayan özdeksel modellerle ilgilidir. Çocukluk dönemleri
küçük insan bireylerinin
özdeşim kurabilecekleri bir örnek model arayışı içinde oldukları dönemlerdir.
Bu özdeşim kurma eğilimi
çocukların kişilik gelişimleri açısından hayati bir öneme sahiptir. Fakat bu değerlendirme
çocuklardaki söz konusu eğilimlerin
amaca uygun ve doğru kanallara yönlendirildiği ölçüde geçerlidir. Aksi takdirde bilinçsizce ve rast gele seçilmiş yanlış modeller
çocukların kişilik gelişimlerinin sağlıklı olmayan temeller üzerinde şekillenmesine yol açabilmektedir. Çocukluk dönemlerinde temelleri atılıp
şekillenmeye başlayan bu kişilik özelliklerinin
çocukların yetişkinlik dönemlerinde ve hatta onların tüm yaşamları boyunca da etkisini sürdüreceği gerçeği dikkate alındığında
konunun önemi daha bir netlik kazanır.
Çocukların televizyon karşısında harcadıkları zamanın büyüklüğü ve televizyonun çocuklar üzerindeki kalıcı etkileri de göz önünde bulundurulduğunda; teknoloji harikası bu aracın
çocukların kişilik gelişimleri açısından yeri
önemi ve yapabileceği olası etkilerin boyutları daha da anlaşılır hale gelecektir. Sosyal bilimciler tarafından gerçekleştirilen bir çok araştırma
çocuklara özdeşim kurabilecekleri örnek modeller sunma bakımından televizyonun son derece etkili bir araç olduğu gerçeğini açıkça ortaya koymaktadır. Sunulan bu örnek modeller olumlu bir nitelik taşıyıp
çocukların sosyal-psikolojik gelişimlerinin sağlıklı zeminler üzerinde gerçekleşmesine yardımcı olabileceği gibi
bu etki tam tersi bir doğrultuda da olabilmektedir: Yani televizyonun sunduğu olumsuz tiplemeler de
böylesi eğilimlerin en yoğun olduğu dönemi yaşayan çocukların
özdeşim kurmak için seçtiği örnek modeller arasında yer alabilmektedir. Hatta bir çok araştırmacı
bu etkinin olumsuz boyutlarının daha ağır bastığını da özellikle vurgulamaktadır.”
“Televizyon reklamları
özellikle çocukların tüketim eğilimlerini önemli ölçüde etkilemektedir. Televizyon reklamlarının cazibesi
çocukların çikolata-şekerleme cinsi yiyeceklere karşı olan ilgisini ve bunları tüketme isteğini daha da arttırmaktadır. Baş döndürücü görüntü ve ses efektleri ile reklamları yapılan böylesi yiyeceklerin
çocukların sağlıklı ve dengeli beslenmeleri bakımından pek fazla değerli olduğu söylenemez. Beslenme değeri çok az ya da hiç olmayan bu tür yiyeceklerin aşırı ölçüde tüketilmesi
çocukların dengesiz beslenmesine ve onlarda iştahsızlığa neden olmaktadır. Bu durum ise
sağlıklı bir fizyolojik gelişim için hayati önem taşıyan ve çocukluk çağında bol miktarlarda alınması gereken
besin değeri çok yüksek sebze-meyve gibi yiyeceklerin yeterince tüketimini engellemektedir.
Öte yandan çocuğun
saatler boyunca ekran karşısında hareketsiz kalması da
yine çocukların fizyolojik gelişimlerinin sağlıklı bir doğrultuda gerçekleşmesini engellemektedir. Bu aşırı hareketsizliğe ve yetersiz spor etkinliklerine
dengeli ve sağlıklı olmayan beslenme alışkanlıkları da eklenince bir takım fiziki gelişme bozuklukları; kas
sinir ve iskelet sistemlerinde
söz konusu nedenlere dayalı bir takım işlev ve gelişim bozuklukları sıklıkla ortaya çıkabilmektedir. Özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde ve bazı batı Avrupa ülkelerinde
diğer bazı etkenlerin yanı sıra yukarıdaki nedenlerle yakından ilişkili olarak ortaya çıkan ve “
obesity
” olarak adlandırılan “aşırı şişmanlık” rahatsızlığı
çocuklara yönelik olarak toplumun genelini tehdit eden bir sosyal hastalık boyutlarına ulaşmıştır. Bu durum
sosyal-ekonomik ve siyasi açıdan gelişmiş ülkeler arasına katılma mücadelesi veren ülkemizde henüz
yukarıda sözü edilen ülkelerdeki gibi toplumun genelini tehdit eder bir boyuta ulaşmamıştır. Bununla birlikte çok uzak olmayan bir gelecekte obesitenin
ülkemizde de sosyal bir hastalık konumuna ulaşma riski bulunduğunu vurgulamak gerekir.
kaynak:
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Cevapla
Kapat
Saat: 07:49
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Uykusuzlar Buraya, Gece Sohbetimiz
WaRrioR
-
23:18
Forum OyunlarÃâ€Ã‚±
SÃâ€Ã‚±kÃâ€Ã‚±ldÃâ€Ã‚±m, ne yapabilirim?
Dilhun
-
22:24
CevaplanmÃâ€Ã‚±Ã…Ÿ
SÃâ€Ã‚±kÃâ€Ã‚±ldÃâ€Ã‚±m
WaRrioR
-
22:08
Forum OyunlarÃâ€Ã‚±
Ãœsteki Ãœyeyi Saçma Bir Nedenden DolayÃâ€Ã‚± BanlayÃâ€Ã‚±n
WaRrioR
-
22:07
Forum OyunlarÃâ€Ã‚±
Ã…ÂÂu Anki Halini Smiley ile Göster
WaRrioR
-
22:06
Forum OyunlarÃâ€Ã‚±